๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 23 Nisan 2011, 15:04:18



Konu Başlığı: Huneyn'e hareket
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 23 Nisan 2011, 15:04:18
Huneyn'e Hareket

Tetkik vazifesini yerine getirip de geri gelen Hz. Abdullah, duyup gördüklerini Allah Resülü'ne haber verecekti; maalesef gelen haberler doğruydu! Göz göre göre üzerlerine bir ordu geliyordu ve

Hevazinlilerin bu haberlerini alan Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sel­lern), ashabına dönerek savaş için hazırlanmalarını emredeeekti:

- Yarın bizim karargahımız, müşriklerin bir zamanlar aleyhimi­ze karar aldıkları Bem Kinane yurdunun olduğu yerdir, buyurdu. Fe­tihle rahat bir nefes aldıklarını düşünen ashab için yeni ve zorunlu bir savaş kapısı daha aralanıyordu; ancak daha onlar Mekke'ye sal­dırmadan önce onlara karşılık verilmeli ve bu savaş mutlaka Mekke dışında gerçekleşmeliydi!

Bunun için daha fazla silaha ihtiyaç vardı ve Allah Resülü (salı al­lahu aleyhi ve sellern), bir adım daha atarak Safvan İbn Ümeyye'ye haber gönderip onunla bir yerde buluştu:

- Ya Eba Ümeyye, diyordu. Düşmanlarımız için karşılaşırken bize ödünç olarak silah verir misin!

Safvan henüz Müslüman olmamıştı; ancak Efendiler Efendi­si onda Müslüman olma potansiyeli görüyordu ve belki de böyle­sine önemli bir dönemeçte, onunla oturup konuşabileceği, birlikte zaman geçirip İslam'ın güzelliklerini gösterebileceği ve haliyle kalbi­ne hitap edebileceği müşterek anlarını daha da çoğa1tmak istiyordu! Safvan ise daha başka şeyler düşünüyordu ve:

- Onları benden bir daha geri vermemek üzere mi alacaksın, diye karşılık verdi.

- Hayır, diyordu Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern). Bilakis onu, bir müddet kullandıktan sonra yeniden sana iade etmek üzere emaneten almak istiyorum!

- Öyleyse bunda bir mahsur yok, dedi Safvan İbn Ümeyye ve gidip yüz zırh325 ile kılıç kalkan cinsinden birçok silah getirerek Efendiler Efendisi'ne verdi. Aynı şekilde Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) O gün amcaoğlu Nevjel İbn Hôris'ıes: de üç bin mızrak borç almıştı; iltifat olması için de ona:

- Senin şu mızraklarının, müşriklerin belini kırdığını görüyor gibiyim, buyurmuştu.

Takvimler, Şevval ayının a1tısını326 gösteriyordu; bir cumartesi

325 Başka bir rivayette bu rakam dört yüz zırh olarak geçmektedir. Bkz. İbn Hazm, Cevamiu's-Sire, 1/238; Salihi, Sübülü'l-Hüda ve'r-Reşad, 5/312

326 Ramazan'ın bitimine iki gün kala çıkıldığına dair de rivayet vardır ki muhteme-

günüydü. Derken Beni Kinane yurdunun olduğu yerde on dört bin kişilik bir ordu-?? hazırlanmış, Allah Resülü'nderı gelecek emri bek­liyordu ve Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da bu emri verdi; artık ordu Hevazin istikametinde ilerliyordu! Bu yolculukta maiyyet ola­rak Efendimiz'in yanında, Ümmü Selerne ve Meymüne Valideleri­miz de bulunuyordu.

Emir olarak Mekke'de, yirmi yaşlarındaki Attôb İbn Esid'ı bı­rakmış ve Muôz İbn Cebel'i de insanlara İslam'ı öğretmesi için tayin etmişti.

Artık akşam olmuştu ve mola veriliyordu. Bu sırada Allah 'Resü­lü'niin yanına bir atlı gelerek:

- Ya Resülullah, dedi. Ben sizlerden önce gidip şu dağların te­pesine çıkmıştım; Hevazinlilerin, yanlarına koyunlarıyla develerini, çocuklarıyla kadınlarını da almış olarak orada bekleşmekte olduk­larını gördüm; aile fertlerinin hepsiyle birlikte gelip orada toplan­mışlar!

Süvarinin heyecanla anlattıklarını dinleyen Efendiler Efendisi, tebessüm etmeye başlamıştı; önce:

- İnşallah, onların hepsi yarın Müslümanlar için ganimet ola­cak, buyurdu. Sonra da ashabına dönerek:

- Bu gece nöbetçimiz kim olur, diye sordu. Belli ki Allah Re­sülü (sallallahu aleyhi ve sellern), önemli ve kritik işlerde insanları tavzif ederken, gönüllülüğü esas alıyordu. Bu talebine karşılık Enes İbn Ebi Mersed ayağa kalkmış:

- Ben, ya Resülullah, diyordu. Ona döndü ve:

- Öyleyse atına bin, buyurdu. Hz. Enes bir çırpıda gidip atına

binmiş olarak yeniden Efendiler Efendisi'nin huzuruna geldi. Bu sefer de ona:

len, Ramazan'ın son günlerinde hareket için hazırlanmaya başlanmış ve Şevval ayının altıncı günü de hareket edilmiştir. Bkz. Vakıdi, Megazi, 1/889; Salihi, SÜ­bülü'l-Hüda ve'r-Reşad, 5/346

327 Bu rakamın on iki bin olduğu da söylenmektedir. Ancak Efendimiz (s.a.s.), Me­dine'den çıkarken on bin insanla hareket etmiş ve Mekke'ye gelinceye kadar kendisine katılanlarla bu sayı on iki bine ulaşmıştı. Mekke'nin fethiyle birlikte iki bin kişilik bir güç daha katılmış ve Hevazin'e gidişte toplam rakam on dört bine ulaşmıştı. Bkz. İbn Kesir, Sire, 3/615, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 4/371; Salihi, Sübü­lü'l-Hüda ve'r-Reşad, 5/314

- Şu vadiden dağın tepesine doğru tırman ki, o bölgeden ansı­zın bir saldırıya uğramayalım, diye tembihledi.

Sabah namazının vaktinin girmesiyle birlikte namaz kıldırmak için çıkan Sultanlar Sultanı, önce iki rekat namaz kıldıktan sonra ashabına:

- Süvarinizden bir haber var mı, diye sordu. Kimsenin haberi yoktu ve:

- Hayır, ya Resülullahl Hiç haberimiz yok, diye cevapladılar ve ardından da sabah namazına durdular. Namazını bitirir bitirmez yine ashabına dönen Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara:

- Müjdeler olsun! Süvariniz geliyor, dedi. Dağ başına doğru daha dikkatle baktıklarında gerçekten de süvarinin geldiğini görii­yorlardı!

Çok geçmeden Hz. Enes gelip Efendimiz'in önünde durdu; ge­cenin raporunu veriyordu:

- Ben, Resülullah'ın bana söylediği gibi şu dağın tepesine kadar çıktım; sabahın erken saatleriyle birlikte öbürüne de tırmandım, her ikisinden de dikkatlice baktım ama herhangi birini görernedim!

Demek ki gizlenmişlerdi ve Hz. Enes'in anlattıklarını dinler din­lemez Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona:

- Peki, bu gece hiç atından indin mi, diye sordu.

- Hayır, namaz kılma ve ihtiyacımı giderme dışında hiç inme-

dim, diyordu Hz. Enes. Önemli bir meziyetti; verilen vazifenin hassa­siyetiyle hareket edip rotanın dışına hiç çıkmamanın demek ki Allah ve Resülii katında çok ayrı bir yeri vardı ve bunun üzerine Allah Re­sülü, Enes İbn Ebi Mersed'e:

- Bundan sonra başka bir amelin olmasa bile sana cennet vacip oldu, buyurdu.

Evtas denilen yere geldiklerinde Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sel­lem) de büyük bir ağacın altına girmiş ve kılıcıyla kalkanını ağacın dallarına asarak bir süre burada dinlenmeyi düşünmüştü. Bir müd­det sonra aniden:

- Ey Eba Bürde, diye seslenmeye başladı. Mübarek seslerini duyan Hz. Ebu Bürde:

- Buyur ya Resülullah, deyip hemen Efendimiz'in yanına koştu;

He v a z i n t d e n Gelen Haberler ve Huneyn

ağacın altında oturan Allah ResUlü'nün yanında bir adam duruyor­du! O da şaşırmıştı ve Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) ya­nına yaklaşan Ebu Büreyde'ye şunları anlatacaktı:

- Burada Ben uyurken bu adam yanıma çıkageldi; kılıcımı kap­tığı gibi başımda dikilip, "Ya Muhammed! Seni benden kim kurta­racak?" diye seslendi. Bu sesle uyandım ve Ben de, "Allahü Tealal" diye cevap verdim!

Tüyleri ürperen Hz. Ebu Büreyde yerinde zor duruyordu. Bir ta­raftan eli kılıcının kabzasına gitmiş ve Efendiler Efendisi'ne:

- Ya Resülullahl Şu adamı bana bırak da, Allah düşmanının boynunu uçurayım; belli ki o, müşriklerin casuslarındandır, diyor­du. Şefkat insanı ise ona işaret ederek:

- Sus ya EM Büreyde ve kılıcını da kınına geri koy, diyordu!

Hatta Ebu Büreyde hazretleri, Efendimiz (sallallalıu aleyhi ve sellem)' den açık emir aldığı için bu adama bir şey yapamıyor olmanın ezikliğiyle Müslümanlara sesleniyor ve duruma muttali olan bir başka sahabi­nin bu işi gerçekleştirmesini arzuluyordu. Ancak nebevi şefkat, bun­ların hiçbirine müsaade etmeyecek ve:

- Ya EM Büreyde! Artık bu adamla uğraşmaktan vazgeç; çünkü Beni koruyup kollayan bir Allah var ve O (celle celaluhü), dinini bütün dinlerin üstünde hakim kılıncaya kadar da Beni koruyacaktır, diye­rek kendisine suikast kuran bu adamı da affedecekti!