Konu Başlığı: Himmete müracaat Gönderen: Safiye Gül üzerinde 19 Nisan 2011, 11:13:13 Himmete Müracaat Şartlar ağır, düşman kavi, yol uzun ve imkanlar da azdı; Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), hemen her gün minbere çıkıyor ve sıkıntılar içinde kıvrananların elinden tutmaları için imkanı olan ashabını iufaka teşvik edip: - Allah'ım! Şayet bu insanların başına olumsuz bir şey gelip de helak olurlarsa, artık yeryüzünde Sana ibadet edilmez, diyor ve elinde imkanı olmasa da yüreği imanla kabaran bu insanları muvaffak kılması için Allah'a dua ediyordu! Zira o gün, savaşa gelmeyi yürekten arzu ettiği halde, imkanı olmadığı için hazırlık yapamayanlar vardı; Resülullah'ın yanına gelmiş ve hallerine bir çare bulması için çaresizlere çare bulan Allah Resülii'ne müracaat etmişlerdi! Artık ashab, vermeyi ôğrenrnişti; Efendimiz'in arzularını okuyan Hz. Ebu Bekir gitmiş ve evinde bulduğu her şeyi getirmişti! Onun bu halini görüp de kendisine: - Evindekilere de bir şey bıraktın mı, diye soran Allah Resülii'ne: - Onlara, Allah ve Resülii'nii bıraktım, cevabını verecekti. O kadar içtendi ve tevekkülü tamdı ki, fakr u zaruret içine düşeceğinden hiç çekinmiyor ve yarınını aklına bile getirmeden bugünkü talebe cevap veriyordu! Çok geçmeden onu, Hz. Ömer (radıyallahu anh) takip etti; o da bir heyecanla gelmiş ve getirdikleriyle Hz. Ebü Bekir'i geçeceğini hesap etmişti; ancak Hz. Ebü Bekir, başkaları tarafından geçilemeyecek kadar hızlı hareket eden bir değerdi! O gün Hz. Osman, Hz. Talha, Hz. Abbas, Sa'd İbn Ubôiie ve Asım İbn Adiyy gibi önde gelenler, imkanı olmayanların elinden tutmak için servetlerini ortaya koymuş ve Allah Resülü'niin tasarrufuna bırakmışlardı. Neredeyse o gün, üç bin kişilik ordunun üçte birini Hz. Osman finanse etmiştile'? Her defasında eli dolu huzura gelen Hz. Osman'ın yeniden gelişini gören Allah Resnlü (sallallahu aleyhi ve sellern), ellerini açacak ve: - Allah'ım! Sen de Osman'dan razı ol; çünkü Ben ondan hoşnutum, diye dua edecekti. Ayrıca getirip de önüne koydukları altın ve gümüşleri avuçlarında evirip çevirirken yanındakilere dönecek ve: - Artık bundan sonra ne yaparsa yapsın Osman'a bir zararı dokunmaz, diye onun için serıada bulunacaktı. Önde gelenleri verirken gören ashab da, gidip elindeki imkanlarını getiriyordu; öyle ki elinde bir devesi olan onu getiriyor ve bir kardeşiyle paylaşıyor, bir lokma yiyeceğe malik olanlar da onu getirip bir mücahide azık diye arz ediyordu. O gün hanım sahabiler de devreye girmiş, küpe, halhal, bilezik ve altın cinsinden ne kadar mücevherata sahiplerse hepsini, Allah ve Resülullah davasının üstün gelmesi için kendi rızalarıyla himmet ediyorlardı! Hz. Aişe Validemiz, hanım sahabileri vermeye teşvik etmek için hücresinde bir sergi açmıştı. Onlar da, evlerinde buldukları kıymetli eşyalarını kap ıp getiriyor ve bu serginin üzerine bırakıp geri dönüyorlardı! Tebük günü Vasile İbn Eska', Medine sokaklarında dolaşarak: - Savaşa gidecek birisine binek temin edecek yok mu? Elde edeceği ganimet onun olacaktır, diye nida ediyordu. Onun bu sözünü duyan Ka'b İbn U ere: - Ne yani? Şimdi onu bindirip yükünü yokuşta taşıması karşı- 347 O gün Hz. Osman, yiiküyle beraber bin civannda deveyi getirip Efendimiz'e teslim etmişti. Bununla da yetinmemiş, verebileceği başka neler olabileceği düşüncesiyle defalarca evine gidip gelmiş ve bu verme mevsimine, aynca kilolarca altın ve gümüşle katılmıştı. Bkz. İbn Hişam, Sire, 5/197; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 6/360 (32°3°) Efendimiz (s a l l a l l a h u aleyhi ve sellem) lığında elde edeceği ganimeti bize mi ait olacak, diye taaccüp edip sormuştu. Hz. Vasile: - Evet, diyordu. Gerçekten de bu, onun gibi yaşlı biri için bulunmaz fırsattı; hemen: - Haydi öyleyse Allah'ın izni ve bereketiyle yürü, diyerek Hz. Vasile'nin binecek ihtiyacını karşılayacaktı.s-" Her şeye rağmen o gün, ne binebileceği bir deve ne de kuşanabileceği bir kılıç bulanlar da vardı; gelip durumlannı arz etmişlerdi ama Resülullah'ın yanında da bir şey kalmamıştı! Boyunlannı büküp giderken yüreklerinde taşıdıklan iştiyak hissi içlerini parçalamış, gözleri ceyhuna dönmüştü; hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı!349 Ulbe İbn Zeyd de onlardan biriydi; Resülullah'tan ayn kalmak istemiyordu. Ancak Efendiler Efendisi ona: - Seni savaş için hazırlayacak imkan kalmadı; bir şey veremiyorum, deyince sanki dünya başına yıkılıvermişti; arkasını dönüp huzurdan aynlırken çocuklar gibi ağlıyordu. Bu hüzünle evine gelmiş, içten içe kendini yiyip bitiriyordu! Nihayet gecenin karanlığında kalkmış ve abdestini alarak iki rekat namaz kıldıktan sonra: - Allah'ım, diye yalvarmaya başlamıştı. Sen, bize cihad emri verdin ve gitmeyi teşvik ettin; ancak elimde, onun bir için imkan yok; gidemiyorum! Resülii'niin katında da imkan kalmamış; yardım edemiyor! Yapabilecek bir şey kalmadı; cihada gidemiyorum. Ne olur Allah'ım; imkanıma musallat olan, bedenime fmz olan ve iffetime uzanan her türlü zulmü Müslüman kardeşlerime helal ediyor, en değerli varlığım olan ırz ve namusumu, sadaka olarak kabul etmeni talep ediyorum! Nihayet sabah olmuştu, Medine'de yine Efendimiz'in münadisinin sesi yükseliyordu: - Bu gece ırz ve namusunu Allah için sadaka olarak adayan da Olup bitenlerden kimsenin haberi yoktu ve herkes gibi U1be de 348 o gün Hz. Abbas iki kişiyi savaşa hazırlayacak, bunca verdikleri yanında Hz. Osman da üç kişiye binek ve teçhizat sağlayıp Tebük'e gönderecekti. 349 Daha geniş bilgi için bkz. Salihi, Sübülü'l-Hüda ve'r-Reşad, S/438, 439 Mescid-i Nebevi'ye gelmişti. Efendiler Efendisi, namazı kılar kılmaz cemaate döndü ve: - Bu gece sadaka dağıtan kimdi, diye sordu. Kimseden cevap yoktu; belli ki ne kastedildiğini kimse anlamamıştı. Aralarında, gece sadaka dağıtan kimse yoktu; elde avuçta olan ne varsa Tebük için hazırlanan ordu için getirilmiş ve sadaka olarak dağıtılacak başka bir şey kalmamıştı! Efendimiz, sözünü ikinci kez tekrarladı: - Bu gece sadaka dağıtan kimdi; kalksın ayağa! Herkes birbirine bakıyordu! Çok geçmeden bakışlar Ulbe'nin üzerinde yoğunlaşıvermişti; zira Ulbe, Rabbiyle arasındaki bir sırrın açığa çıkmış olmasından dolayı renk atmış ve mahcübiyetten gözlerini kaçırır olmuştu. Boynunu bükmüş, utancından başını kaldıramıyordu! Bu haliyle kendisini ele veriyordu. Efendimiz'in kastettiği kişinin kimliği ortaya çıkmıştı; ırz ve namusunu Allah için tasadduk eden demek ki Ulbe idi! Ve Ulbe kalktı ayağa; çaresiz, gece döktüğü gözyaşlanndan, ellerini kaldırıp ettiği dualardan bahisler açtı huzur-u nebevide. Çaresizliğin çırpınışlanydı bunlar!.. Ancak, belli ki bunlar, Allah'ın da, Resfılii'niin de gözünden kaçmamıştı, kaçmazdı da!.. Demek ki, yokluğun en üst seviyeye ulaştığı yerde, varlık adına ortaya konulan en değerli şeylerin Allah için arz edilmesi, rahmet-i ilahi tarafından da kabul görmüş, icabet edilen birer duaya ınkılab etmişti! Derken Resül-ü Ekrem şunlan söyledi, herkesi şahit tutarak: - Müjdeler olsun sana! Nefsim yed-i kudretinde olana yemin olsun ki, bu gece sen, o çok verenlerin, sa'y ü gayreti ve zekatı kabul görülenlerin arasındaki yerini aldın! Demek ki Allah (celle celaluhü) yürekten isteyince, isteğinde ısrarcı olanın talebine cevap veriyor, onu da çok verenlerin arasına alıyordu! |