๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 10 Mayıs 2011, 18:04:09



Konu Başlığı: Hılfil Fudül
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 10 Mayıs 2011, 18:04:09
Hılfii'l- Fudül

Bu arada Mekke'de, beklenmedik bir gelişme daha yaşa­nıyordu; yine haram aylardan birinde adamın birisi, henüz güneşin yeni doğmaya başladığı bir zaman diliminde Ebfı Ku­beys dağına çıkmış, avazı çıktığı kadar bağınyordu. Belli ki, önemli bir hadise, yine huzuru kaçıracak bir olay vardı. Çok geçmeden etrafında büyük bir kalabalık toplanıvermişti. Ça­resizlik içinde kıvranıp duran ve her şeyini yitirmiş olmanın sancısıyla sinir küpü haline gelen bu adama ilk yaklaşan yine, Efendimiz'in amcası Zübeyr oldu. Yanına yaklaştı ve:

- Sana ne oldu, bu kadar öfkenin sebebi ne, diye sordu.

82 Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selIem)'in bu savaşlarda bizzat yer almaması, savaşın haram aylarda gerçekleşiyor olmasından veya taraflar itibariyle biri­ni diğerine üstün tutacak dini bir telakki yahut fazilet açısından bir üstünlük bulunmayışındandır.

83 İbn Hişam, Sire, 1/326 vd.

Adam çok dertliydi. Kendisini dinleyecek birilerini bul­ma ve bu vesileyle derdine çare bulabilme ümidiyle konuşma­ya başladı. Özetle, Kureyş arasından As İbn Vail, bu adamın getirdiği mallan elinden almış ve malların bedelini, aradan yıllar geçmesine rağmen ödemiyordu. Bugün-yarın derken oyalamış ve şimdi de borcunu inkar edip açıktan ödemeye­ceğini ilan etmişti. Birilerinin araya girerek alacağını tahsil konusunda yardım etmelerini talep etmiş, onlar da bu işe bulaşmak istememişlerdi. Anlaşılan, durup dururken kimse başının belaya girmesini istemiyordu. O da, 'bir umut' deyip tek çareyi buraya çıkıp durumdan herkesi haberdar etmekte bulmuştu.

Durumu netlik kazanıp da ortada bir zulüm olduğu tescil edilince, vicdan sahibi olan Mekke ileri gelenleri, yaşının ol­gunluğu ve Mekke'deki konumu itibariyleAbdullah İbn Cüd'­an'ın84 evinde bir araya gelecek ve bu türlü durumlarda maz­lumun hakkını zalimden alarak adaleti tesis edeceklerine dair aralannda kalıcı bir söz vereceklerdi. İnsan haklannın hiçe sayıldığı, güçlünün haklı görülüp zayıfın da sürekli horlandığı cahiliye döneminde bu hadise, deyrim niteliğinde bir adımdı ve İnsanlığın İftihar Vesilesi Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de, bu adımı atanlar arasındaydı.P''

84 Abdullah İbn Cüd'an, cömert bir insandı. Bu toplantıda da mükellef bir sofra tertip etmiş ve Mekke ileri gelenlerine güzel bir ziyafet çekmişti. İyiliğe me­yilli ve olgun bir insandı. Hz. Aişe validemizin amcası, Züheyr'in de babasıy­dı. Bu sebeple Aişe validemiz bir gün, "Ya Resülallahl Şüphesiz İbn Ciid'an yemek yedirir, misafire izzet-i ikramda bulunurdu; bütün bunlann ona, kı­yamet gününde bir faydası olacak mı?" diye sormuş ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de, "Hayır. Çünkü o, bütün bunları yaparken bir defa bile, 'Rabbim, ne olur din gününde benim hatalarımı temizleyip affeyle!' diye­medi." cevabını vermişti. Bkz. Müs1im, Sahih, 1/196 (214)

85 Yıllar sonra bu hadise yüdına düştüğünde, "O gün, Abdullah İbn Cüd'an'ın evindeki sözleşmeye ben de şahit olmuştum. Benim için o, vadi dolusu kır­mızı develerden daha hayırlıdır. Vallahi de ben, şimdi de böyle bir gayret için davet alsam, tereddüt etmez, bu davete icabet ederim." buyuracaktı.

Toplantı dağılırken artık herkes şunu çok iyi biliyordu:

Bundan böyle Mekke' de, kendi ailesinden veya dışandan bir başkası tarafından zulme maruz kalan herkesin muhatabı bu meclisti. Kabile gücü, şeref ve konumuna bakmadan adil bir değerlendirme yapılacak ve zulmü yapan kim olursa olsun gi­dilip ondan, mazlumun hakkı talep edilecekti.

İlk uygulama da, tabii olarak Ebu Kubeys dağında ortalığı ayağa kaldıran ZebZdli mazluma ait olacaktı. Hep birlikte As İbn Vail'in kapısına dayanmış, adamın hakkını talep ediyor­lardı. Karşısında Mekke ileri gelenlerinin ittifak ederek hak talep ettiklerini gören As İbn Vail, kaçacak bir zemin bulama­yacak ve istemeyerek de olsa Zebidli zatın alacağını geri vere­cekti.86

Artık Efendiler Efendisi Mekke' de, parmakla gösterilen, müracaat kaynağı bir 'Emin'di. Bu sıfat, O'na yakıştığı kadar hiç kimseye yakışmamıştı ve bunu,içinde yaşadığı toplum it­tifakla O'na layık görüyor ve isminden daha çok artık, O'nu bu sıfatla çağınyorlardı. En yaşlı, tecrübeli ve bilge insanların arasında O'nun kapısı da aşındınlmaya başlanmış ve O'na, sosyal statünün kendiliğinden takdir ettiği kalıcı bir statü ve­rilmişti.