๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 04 Mayıs 2011, 15:45:16



Konu Başlığı: Hicret izni ve Kureyşin telaşı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 04 Mayıs 2011, 15:45:16
HİCRET İZNİ VE KUREYŞ'İN TELAŞI ~

Bu arada Cibril-i Emin gelmiş ve hicret iznini getirmişti.

Zaten, hicret etmenin gerekliliğine inanan bu topluluk, daha önce de konuyla ilgili bir vahiyle muhatap olmuştu. Ahirette karşılaşacakları acı durum karşısında mazeret arayışına gi­recek olan bazı insanlann, daha dünya hayatında iken, üzer­lerindeki baskıya rağmen hicret gibi bir alternatifi değerlen­dirmediklerinden dolayı azaba düçar kalacaklannı ifade eden beyanı, Kur'an ayeti olarak namaz dahil her zaman okuyor­lardı.459

Bir de Allah Resülü (sallallalıu aleylıi ve sellern), gördüğü bir rii­yadan bahsetmiş ve şunlan söylemişti:

- Şüphesiz ki kendimi Ben, Mekke' den çıkıp da hurma ağaçlanyla kaplı bir şehre hicret ediyorken gördüm; önceleri bu şehrin Yername veya Hecer olduğunu zannettim, ama an­ladım ki o şehir Yesrib'dir.46o

Demek ki, Mekke' deki zulüm ve şiddet artık sonbulacak ve hayatın bundan sonrası daha salim bir beldede devam ede­cekti. Onun için sahabe, nebevi müjdenin sevinciyle huzur

459 Bkz.~isa,4/97

460 Buhari, Sahih, 3/1326 (3425); Müslirn, Sahih, 4/1779 (2272)

bulmuş, hareket emrini beklerneye başlamıştı. Bunun için za­man zaman huzura geliyor ve yolculuğun ne zaman gerçek­leşeceğini soruyorlardı. Halbuki her şey, bir plan dahilinde yürüyordu ve ilahi izin olmadan adım atmak olmazdı. Zaten, Cibril'in getirdiği ayet de aynı şeyleri söylüyor ve bunu asha­bıyla da paylaşmasını istiyordu:

- Dünya hayatında, hem kendi adıma hem de sizin için başımıza nelerin geleceğini bilernem. Ben, sadece Bana vah­yedileni bilir ve ona uyarım. Zira Ben, açıkça uyaran bir elçi­den başkası değiliml-w

Demek ki, rüyası görülse bile oraya hareket edebilmek için ayrıca bir izin gerekiyordu ve bu izin olmadan adım atıl­mamalı ve kendi başına hareket edilip de yalnız başına karar verilmemeliydi. 462

Ancak, büyük oranda adres belli olup da netleştiği için, hazırlıklar da yapılmaya başlanmıştı. Ne de olsa gidilecek yer artık kesinlik kazanmıştı.

Derken, bu izin de geldi. Şimdi ise Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem), ashabına hep Medine'yi anlatacak ve Mekke'de Müslüman olan herkesin, bundan böyle Medine'yi hedefleye­rek bir an önce buraya hicret etmeleri gerektiğini söyleyecekti. Bunun için, sahabe-i kiram hazretlerine şöyle hitap ediyordu:

- Şüphesiz ki Allah, sizin için başka arkadaşlar nasip etti ve başka bir beldeye hicret izni verdi; oraya gidip artık emni­yet soluklayacaksınızls'v

Artık sahabe, peyderpey yola koyulacak ve Efendimiz'in tarif ettiği şekilde kimseyi ürkütmeden Medine'ye doğru hic­rete başlayacaktı. Çünkü beri tarafta, kendilerini karşılamak için can atan, yürekten bir Erisar ve kapılarını sonuna kadar

461 Bkz. Ahkaf, 46/9

462 Bkz. Vahidi, Esbabii Nüzüli'l-Kur'an, s. 395 463 İbn Hişam, Sire, 2/314

açan kutlu bir Medine vardı. Diğer tarafta ise Kureyş, ortalık­ta bir şeylerin döndüğünü hissetmiş, ama bir türlü meseleye mutlali olamamıştı. Zaten, önceki yıllardan tecrübeli idiler; Muharnmedü'l-Emin, dışandan gelenlerin yanına gidiyor ve sürekli onlan kendi davasına davet ediyordu. Acaba bu yıl ne­ler yapmış ve kimlerle görüşmüştü? Hem, Medine'den gelen bu kadar kalabalık pek hayra alarnet gibi gözükmüyordu!

Önlerine gelen herkese soruyor, ama bir türlü cevap alamıyorlardı. Nihayet, aralanndan birkaç kişiyi Medine'ye göndermeye karar verdiler. Bu arada bir ekip daha oluştur­muş, Medine'ye giden yollan kontrol ettiriyorlardı. Nihayet, Medine'ye kadar gelen heyetin başındaki Mekkeli, onlara şöy­le seslenecekti:

- Ey Hazreç cemaati! Hiç şüphe yok ki sizlerin, şu bizim adamımızın yanına geldiğinizin, O'nu aramızdan alıp kendi beldenize getirmek isteyişinizin ve bizimle harbetmek bile olsa bu konuda O'na söz verip beyat ettiğinizin haberini aldık! Unutmayın ki, şayet bunu yaparsanız Araplar arasında bizden daha şiddetli ve çetin bir başkasını karşınızda bulmayacak ve en can alıcı düşmanımız olacaksınız!

Onlann bu tehditlerine muhatap olan Medineliler, olup bitenleri anlamaya çalışıyor ve:

- Nedir mesele? Bizim hiçbir şeyden haberimiz yok! Ve biz, kimseyle de anlaşmadık, diyorlardı. Nihayet, Medine'de riyaset tacını başına takmaya hazırlanan Abdullah İbn Übeyy İbn Selfıl'ün yanına geldiler. Aynı şaşkınlık, onda da vardı:

- Bu, asılsız bir haber! Şayet böyle bir şeyolmuş olsaydı, benim mutlaka haberim olurdu! Ben, Yesrib'de464 olduğum sürece böyle bir şeyolursa, önce karşısında beni bulur, diyor­du.

Aralarında geçen konuşmalara şahit olan mü'minler ise,

464 Medine'nin bir diğer ismi.

siikfıt ediyor ve birbirlerine bakışarak meselenin hangi boyuta varabileceğini tahmine çalışıyorlardı.

Diğer yandan, Medinelilerin peşine takılan atlılar, onlar­dan geriye kalan Sa'd İbn Ubôde ve Münzir İbn Amr'a yetiş­miş ve muhasara altına alarak onlan tutuklamışlardı. Ancak Hz. Münzir, onlann bir anlık gafletlerinden istifade ederek aralanndan sıvışıp kaçacaktı. Bu sefer de, diğer arkadaşı gibi kaçmaması için Hz. Sa'd'ı tutup bağlayacaklar ve sürükleye sürükleye Mekke'ye getireceklerdi. Halbuki Hz. Sa'd, Hazre­ç'in efendisiydi; şimdi ise, el ve kollan bağlanmış, bir başka bağla da boynundan asılmış olarak sürükleniyordu. Bir taraf­tan da hakaret edip vuruyor ve saçından tutup çekiyorlardı.

Çok geçmeden, hadiseye muttali olan Mut'im İbn Adiyy ve Hôris İbn Harb, Hz. Sa'd'ın bulunduğu yere gelecek ve onu bu durumdan kurtaracaklardı. Zira Hz. Sa'd, daha önceleri Mut'im ve Haris'e yardım etmiş ve kervanlanyla birlikte Me­dine'den geçerken kendilerine eman vererek emniyet içinde gitmek istedikleri yere ulaşmalanna yardımcı olmuştu. Yıllar öncesinde yapılan bir iyilik, bugün kendini gösteriyor ve en çok ihtiyaç duyduğu bir anda Allah, iki müşrikin eliyle kendi­sini müşriklerin şerrinden korumuş oluyordu.