Konu Başlığı: Hayallerde yeşeren ümit meşceresi Gönderen: Safiye Gül üzerinde 09 Mayıs 2011, 12:53:32 Hayallerde Yeşeren Ümit Meşceresi Evet, belki bugün sıkıntı vardı, ama gelecek her gün de, matem içinde geçecek değildi. Günün birinde kar ve buzlar eriyecek, insanlık semasında yeniden bir nevbahar yaşanacak, etrafa nurlar yağacak ve Rabb-i Rahim'in arzu ettiği istikamette bir bayram yaşanacaktı. Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Habbab' a söylediği cümlelere benzer ifadeleri, bizzat Kur'an'da Allah (celle 214 Bkz. Buhari, Sahih, 3/1322 (3416). O gün Efendiler Efendisi'nden bunlan dinleyen bir sahabe, yıllar sonra yemin edecek ve gerçekten de böylesine huzur tüten bir iklimi yaşadığını ifade ederek Rabbine hamd edecektir. celaluhü) da söylüyordu. Birileri bugün, ellerindeki imkanlan da kullanarak Allah davasının nurunu söndürmek istiyordu; ancak Allah (celle celaluhü), Cibril-i Emin'i vasıtasıyla: - Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacak.vs müjdesini gönderiyor ve bu müjde, bugün sıkıntı yaşayan herkes tarafından paylaşılıp şiddete karşı birer azık oluyordu. Bunu vadeden Allah'tı .. Resülullah'tı, .. Allah ve Resülü bir şey demişse o, mutlaka olurdu ve sahabenin bu konuda zerre kadar tereddüdü yoktu ve olamazdı. Zira onlar, gözlerinden gayba ait perdeler kalksa ve fizik ötesindeki alemleri bütün netliğiyle müşahedeye başlasalar bile, önceki hallerine nispetle yakinlerinde bir farklılık olmayacak kadar iman konusunda metin insanlardı. Resülullah'ın dizinde, Allah'ın da korumasında yetişmişlerdi. Hemen her gün, yeni bir semavi sofra önlerine koyuluyor ve onlar da, eltaf-ı sübhaniyetin önlerine koyduğu bu sofralardan doyasıya istifade ediyorlardı. Sohbet-i nebeviyenin boyasıyla mest, huzurda bulunuyor 01mamn insibağıyla da rengarenk bir halleri vardı. Cibril-i Emin'in ulaştırdığı haberde onlar için Allah (celle celaluhü), bitip tükenme bilmeyen bir ukbô vadediyordu; içinde ırmakların aktığı, pınarların kaynayıp çeşmelerin çağıldadığı bu dünyada, mahz-ılezzet bir hayat bekliyordu onlan. Ve bütün bunlar, onlar için birer gaye de değildi; Allah'ın hoşnutluğu doldurmuştu bütün ufuklanm ve onun dışında başka bir beklentiye girmeyecek kadar da iffet sahibiydiler. Kuvve-i maneviyelerini takviye için gelen ayetlerde Allah (celle celaluhü), önceki peygamberlerinden misaller veriyor ve: 215 Bkz. Tevbe, 9/32,33. Benzeri başka ayetlerde. Allah davasından hoşlanmayan insanlara vurgu yapılırken müşrik, mücrim ve fasık tanımları üzerinde de durulmakta ve böylelikle, hemen her dönemde karşılaşılabilecek engellemeler arasında, mü'min olduğu halde mücrim veya fasık olabilen bu insanların engelleme arzularıyla karşılaşılabileceği hatırlatilmak istenmektedir. Bkz. Enfal, 8/8; Yunus, 10/82 - Şüphe yok ki Biz, o Resüllerimiz ve onlarla birlikte iman edenlere, daha dünyada iken nusret edip yardım gönderdik; her şeyin ortaya döküleceği o gün de yardımımız, şüphesiz onların üzerinde olacak.v" diyerek, benzeri sıkıntılara onlarla birlikte hareket eden havarilerin de düçar olduklarından bahsediyor, ama sonuçta gülen tarafın kimler olduğunu açıkça gösteriyordu. Hz. Nuh'tan ... Hz. İbrahim'den ... Hz. Şuayb'dan ... Hz. Eyyub'dan ... Hz. Salih'ten .. Hz. Musa'dan ... Hz. İsa' dan misaller veriyor ve bütün bunlardan sonra: - Onlar, sabır gösterip bu yolda nusrete mazhar olup galip geldiler; sizler de biraz dişinizi sıkın ki, yarınki bayramı yaşayabilesiniz, mesajları veriliyor ve yeni muhataplardan da, aynı yolda sebat ve sabır bekleniyordu. Bu şartlarda sabır, mü'rnin için en büyük silahtı ve her türlü tezvir ve karalamaya rağmen bu tavırdan asla vazgeçmernek gerekiyordu. Çünkü gelen ayetlerde Yüce Mevla, Habib-i Ekrem'inin kuvve-i maneviyesini takviye etmek ve mü'minlere de moralolmak için açıktan şöyle diyordu: - O halde Sen, sabır kuvvetine dayan! Şüphe yok ki Allah'ın vadettikleri kesin ve gerçektir. Ve, sakın Seni, O'na inanmayıp da bu işe şaşı bakanların tutum ve davranışları paniğe düşürüp endişeye sevk etmesinl'"? Neden endişe duyulacaktı ki? Yeryüzü Allah'm tasarrufundaydı ve onu, dilediğine verme işi de O'nun olacaktı. Ve Allah, bugün başa gelen bu türlü musibetlerden dolayı endişeye kapılıp üzülmernek gerektiğini, mahzun olup da keder yudumlamamak için güçlü bir imana sahip olmak lazım geldiğini anlatıyordu. Zira, mutlak manada üstünlük, ancak güçlü bir imanla elde edilebilirdi.v" Yine Yüce Mevla, işin ta başından beri, yeryüzünün anahtarlarını ancak salih kullarına ve- 216 Bkz. Mü'min, 40/51 217 Bkz. Rum, 30/60 218 Bkz. AI-i İrnran, 3/139 receğini vadediyordu."? Takva, her dönemde geçerli olan bir akçe idi ve bugün hangi sıkıntı ile karşılaşılırsa karşılaşılsın yarınlar, mutlaka müttakilerin tasarrufuyla şekillenecekti.v? Öyleyse, iman, salih amel ve takva, Allah'ın nusret ve yardımı için O'na sunulmuş en büyük davetiye demekti. Onun için bir araya geldiklerinde: - Gel, bir miktar oturalım ve imanda derinleşme adına bir kapı daha aralayalım, diyorlardı.v" Ukdz'da ... Mecenne'de ... Zilmecc1z'da insanların peşinden koşup onlara da Rabbini anlatma gayreti ortaya koyarken Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), benzeri şeyler söylüyorve: - Ey insanlar! Gelin, sizler de 'la ilahe illallah' deyin ve siz de kurtulun! Bu kelime ile bütün Araplara hakim olun! Bu vesileyle Acem yurdu size serfurü etsin! Şayet o günleri görmeden ölüp giderseniz, zaten cennetin melikleri sizler olacaksınız, müjdesini veriyordu.v'" O kadar ki, müşrikler bunları da dillerine dolamış kendilerince alayediyorlardı. Bir gün, Esved İbn Abdulmuttalib ve arkadaşları oturmuş, kendi aralarında bunu konuşuyorlardı. O sırada ashapdan bazıları yanlarından geçiyordu. Onları görünce laf atmaya başladılar, şöyle diyorlardı: - Bakın, Kisra ve Kayser saraylarına mirasçı olacak yeryüzü kralları geliyor! Daha sonra da ellerini çırparak meseleyi gürültüyle kapatmaya ve hakaretlerle kendilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlardı.223 Ashab-ı Muhammed için, onların ne dediği değil, Allah ve 219 Bkz. Enbiya, 21/105 220 Bkz. Kasas,28/83 221 Suyüti, ed-Dürrü'l-Mensür, 1/365 222 İbn Sa'd, Tabakat. 1/216 223 Bkz. Halebi, Sire, 1/511,512; Mübarekfüri, er-Rahiku'l-Mahtüm, s. 123 Resülü'nün buyurduklan önemliydi ve yine, tebessüm ederek yanlarından geçiyor, acınası hallerine bakıp, sadece ellerinden tutamadıklanna yanıyorlardı. Dünya ve dünyevilik, onlar için çok basit şeylerdi; bugün burada ayaklanna batacak bir dikenin bile öbür tarafta karşılığını alacaklannda şüpheleri yoktu. Aynı zamanda onlar, işlerini bu karşılığa da bağlamıyorlardı. Onlar için bu, içinde bulunduklan sıkıntılan aşma adına sadece bir dayanak oluyordu. Biliyorlardı ki, şayet dünyanın, Allah katında zerre kadar bir değeri olmuş olsaydı, kafir bu dünyadan bir yudum bile su içemez; her türlü nimetten mahrumiyet yaşardı. Halbuki Ebu Cehilıer ... Ebu Lehebler ... Utbe ve Şeybeler, nimetler içinde yüzüyorlardı! Demek ki Allah (celle celaluhü), çok merhametliydi ve bu rahmet hazinesinden asla ümit kesilmezdi. İşte, iman adına böyle bir noktaya ulaşan mii'min için, Allah ve Resülü'nün yarın adına vadettikleri şeyler, çok ayn bir môrıa ifade ediyordu. O demişse bunlar, mutlaka olacak ve nasılsa bir gün sıkıntılar bütünüyle bitecekti. Baykuşların her daim bayram yaşamalan mümkün olmadığı gibi geceler de sürekli zifiri karanlık değildi; bu dünyada bülbüllere de yer vardı ve vakt-i merhunu gelince şafak söker, sabahın meltem esintilerinde ne can alıcı, gönül ferahlatıcı hatıralar yaşanırdı! Evet, bir gün bu zulümler mutlaka bitecek ve etraf, lalezara dönecekti, Ama bunun için bugün, günün şartlanna göre hareket edilmesi ve her çeşidiyle sabır gücünden iyi istifade edilmesi gerekiyordu. Öyleyse, bugünü yaşayanlar için, müspeti ikame adına gayretten başka bir vazife gözükmüyordu. Her şeye rağmen koşturup insanların elinden tutulacak ve neticeye karışılmayacaktı; zira, sonucu yaratma işi, Allah'a aitti. Onlar ise, sadece kendi vazifelerini yerine getiriyor ve başkasının vazifesine asla kanşmıyorlardı. Zira, nusretin geleceğinde kimsenin şüphesi yoktu; önemli olan, nusrete ehil hale gelebilmektil |