Konu Başlığı: Haber hakimiyeti ve Efendimizin istişareleri Gönderen: Safiye Gül üzerinde 23 Nisan 2011, 15:42:51 Haber Hakimiyeti ve Efendimiz'in İstişareleri EbU Süfyan'ın ayrılışından bir süre sonra Efendiler Efendisi Hz. Aişe Validemize dönmüş ve: - Yol hazırlığımızı yap ve bu işi de gizli tut, diyerek tembihte bulunrnuştu.t"? Çok kritik bir dönüm noktasıydı ve bu süreç, bir yanlışlığa mahal vermemek için titizlikle takip edilmeliydi. Allah'ın vaadettiği Mekke'ye gidecekti ama bunu yaparken kan dökülmesini istemiyor, karşı koyamayacakları bir sürprizle karşılarına dikilivermeyi planlıyordu. Onun için bütün yolları tutacak ve Medine'de olup biten hiçbir şeyin Mekkelilere ulaşmasını istemeyecekti. Çünkü muharebede muhabere en önemli meseleydi; en önü alınmaz savaşlarda küçük bir haber, işin seyrini tamamen değiştirir ve olmaz denilenleri de olur hale getiriverirdi. Öyleyse Mekke'ye girineeye kadar 308 Mekke'ye gelip de Medine'deki gelişmeleri onlarla paylaşacak olan Ebu Süfyan'ı zor günler bekliyordu. Zaten gecikmesinden dolayı endişelenmiş ve onun da Müslüman olduğunu konuşmaya başlamışlardı. Gelip durumu kendilerine anlattığında ise, hoşnutsuzluklarını dile getirecek ve Ebu Süfyarı'ı iki arada bir derede bırakacaklardı. Mekke'ye artık, dalga dalga ümitsizlik yayılıyordu; ona dönmüş: - Sen, kimsenin razı olmayacağı bir şeye nza göstermişsin, diyorlardı. Ne sana ne de bize faydası olan bir sonuçla geri geldin! Allah'a yemin olsun ki senin himayenin de bir anlamı yoktur; onlar için bunu çiğnemek çok kolaydır! Ali'ye gelince o, sadece seninle alay etmiş!Bkz. İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 4/322, Sire, 3/534; İbn Kayyım, Zadu'l-Mead, 3/347 309 Hatta bu emrin akabinde Aişe Validemizin yanına babası Hz. EbU Bekir (radıyallahu anh) girecek ve bu hazırlığın sebebini soracaktı; Resülullah'ırı nereye gitmek istediğini öğrenmek istiyordu! Ancak Aişe Validemiz, Resfılullah'ın sır olarak tutmasını söylediği konuyu babası ve Efendimiz'in en sadık yari Hz. Ebu Bekir'e bile söylemeyecek, soru üstüne soru sormasına karşılık sükütu tercih ederek Efendimiz'in sırrını ifşa etmemek için azami gayret gösterecekti. Gerçi daha sonra huzuruna giren Hz. Ebu Bekir'le de konuşacak ve uzun konuşmalar sonrasında, gizli tutması şartıyla sefer sebebini ona da söyleyip hazırlık yapmasını isteyecekti. Bkz. Vakıdi, Meğazı, 1/796 habere hakim olunmalıydı! Bu sebeple önemli geçitlerin tamamına adamlar yerleştirmiş ve bunların kontrol işini de Hz. Ömer' e vermişti. Hz. Ömer, nöbetçilerin arasında dolaşır, yol güzergahında karşılanna çıkan herkesi sorgulamalarını isteyip maksadını anlamadan kimseye geçit vermemelerini tembih eder ve elde ettiği haberleri de getirip Resülullah'a rapor ederdi. Sebepler açısından bu kadar hassas tedbirler alan Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), bu gizliliği temin etmesi için Müsebbibü'lEsbab'a da yöneliyor ve şöyle dua ediyordu: - Allah'ım! Kureyşlilerin kulaklanyla gözlerini bağla ki onlar bizi, hiç beklemedikleri bir anda ve sürpriz bir şekilde ansızın görüversin! Yanı başlanna kadar geldiğimizi de ancak karşılanna çıktığımızda fark edebilsinler! Nihayet bir gün, hücre-i saadetlerinden çıkmış kapısının önünde oturmuştu. Böyle yaptığı zamanlarda, kendileri çağınncaya kadar kimse yanına yaklaşıp sokulmaz ve saygısından beklerdi. Düşünceliydi ve: - Bana Ebu Bekir'i çağırın, buyurdu. Belli ki, onunla istişare edeceği şeyler vardı. Çok geçmeden gelen Hz. Ebu Bekir'le uzun uzadıya ve sessizlik içinde baş başa görüştüler. Daha sonra da sadık yarinin sağ tarafına oturmasını emir buyurdu. Bu sefer: - Bana Ömer'i çağırın, diye sesleniyordu. O da bir çırpıda gelmişti ve Hz. Ebu Bekir'in yanına oturan Hz. Ömer'le de uzun uzadıya konuştular. Ancak Hz. Ömer, yüreğinde taşıdığı heyecanı çoğunlukla ses tonuna da yansıtan bir kişiydi ve: - Ya Resülullahl Onlar küfrün elebaşlandır! Aynı zamanda onlar, Seni sihirbaz, kahin, yalancı ve iftiracı diye yaftalamak isteyen adamlar değil mi, diyerek Mekkelilerin o güne kadar yaptıklarını bir bir sayışı etraftan da duyuluyordu. Nihayet Allah Resülü, onun da sol yanına oturmasını emir buyurdu; şimdi sağında Hz. Ebu Bekir, solunda da Hz. Ömer olduğu halde kapının önünde oturuyorlardı! Sonra ashabına seslendi; onlar da bu meclise yaklaşmışlardı ve: - Size şu iki arkadaşınızın durumunu anlatayım mı, diyordu. - Evet, ya Resülullah! Anlat, diye mukabelede bulundular. Bunun üzerine önce Hz. Ebu Bekir' e dönerek: - Şüphe yok ki Hz. İbrahim, Allah'a karşı en yumuşak yağdan daha yumuşaktı, buyurdu. Ardından da Hz. Ömer' e nazar etmeye başlayıp şunları söyledi: - Şüphesiz ki Hz. Nuh da, Allah hukuku konusunda taştan daha sertti; ancak iş, Ömer'in dediği gibidir! Bu sebeple birbirinize destek olarak hazırlanın! Evet, önlerinde yeni bir cihad zemininin olduğu belliydi ama ashab-ı kiram hazretleri, bu cihadın kimlerle ve nereye karşı yapılacağını merak ediyor, Efendimiz'in Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer1e neler konuştuklarını öğrenmek istiyorlardı. Onun için Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) oradan ayrılır ayrılmaz hemen Hz. Ebu Bekir'in yanına koştular: - Ya Eba Bekir, diyorlardı. Biz, Resülullah'ın sizinle neler konuştuğunu Ömer'e sormaktan çekiniyoruz; O'nun sizinle neler konuştuğunu bize de söyler misin! Hz. Ebu Bekir (radtyallahu anh) anlatmaya başladı: - Bana, "Mekke'ye karşı savaşmak konusunda ne düşünüyorsun." diye sordu. Ben de, "Ya Resülullahl Onlar Senin kavmin." dedim ve öyle ki, benim görüşümü benimseyeceğini düşündüm. Ancak O (sallallahu aleyhi ve sellem), Ömer' i çağırdı ve ona da aynı şeyi sorunca Ömer, 'Onlar küfrün elebaşlarz" diye başlayıp Mekke müşriklerinin bugüne kadar Allah Resülü'ne karşı söyledikleri her şeyi sıralamaya başladı. Sonra da, "Allah'a yemin eder ve O'na kasemle teminat veririm ki M ekkelilerin burnu kzrzlmadzkça Araplar boyun eğmezler!" dedi ve bunun üzerine Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da size, Mekkelilerle savaşmayı emretti. O ana kadar olup bitenlerden bir savaş hazırlığı içinde olduklarını anlayan, ancak bu savaşın kimlerle yapılacağı konusunda farklı fikirler ileri süren ve fazla bir bilgileri olmayan ashab da, işin rengini anlamış bulunuyorlardı. Demek ki artık, Hudeybiye dönüşünde Cibril'in getirdiği müjde tahakkuk edecekti! Bu haber, bilhassa Muhacirin arasında tarifi imkansız sevinç hasıl etmişti. Evlerine, çocukluklarına, akrabalarına, memleketlerine, hatıralarına, daha önemlisi de, bir daha ayrılmamak üzere Beytullah'a geri döneceklerdi! |