๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 19 Nisan 2011, 10:59:53



Konu Başlığı: Gidip gelen elçiler
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 19 Nisan 2011, 10:59:53
Gidip Gelen Elçiler ve Tebük'teki İstişare

Günlerdir Tebük'te bekleniyordu ama ortalıkta ne bir ordu ne de ordu olmaya aday bir hareket görülebiliyordu! Ortada iki ihtimal vardı; ya savaşmaktan vazgeçenBizans askerlerini geri çekmiş ya da zayıf bir ihtimal de olsa İslam ordusuna akla gelmedik bir tuzak hazırlamıştı! Ancak her geçen süre, bu ikinci ihtimali zayıflatıyor­dı! Meseleyi netleştirmenin yolu, karşı tarafla temas kurmaktan ge­çiyordu ve Efendiler Efendisi, yıllar önce gönderdiği Dıhyetü'l-Kel­bi'yi yine Hirakl'e gönderecekti; eline verdiği mektupta üç seçenek zikreden Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), İslam'a tabi olmak, cizye vermek şartıyla topraklarında kalmak veya savaşmaktan birini ter­cih etmesi konusunda Hirakl'i muhayyer bırakıyordu!

Bu sıralarda Bizans kralı Hirakl, yine Hıms'ta bulunuyordu; Efendimiz'in mektubunu alır almaz meseleyi vezirleri ve din adam­lanyla istişareye açtı; onlara, ellerindeki bilgileri hatırlatıyor ve hızla gelişmekte olan yeni dinin bir gün, kendi topraklarına da hakim ola­cağını söylüyordu! Ancak vezir ve din adamlan aynı kanaatte değildi ve onların şiddetle karşı çıktığını gören Hirakl, makamını korumak için geri adım atacaktı.s'" Ancak buna rağmen Hirakl, Efendimiz'in ne karşısında yer alarak savaşmayı tercih edecek ne de yanında ye­rini alarak O'na tabi olmayı isteyecekti. Tebük' e kadar gelen ordu karşısında fikir beyan etmekten kaçınacak ve nötr bir tavır sergile­yecektL

Bu sırada Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellern), dört yüz kişilik bir kuvvetle Halid İbn Velid'i Dümetü'l-Cendel taraflarına gönder-

358 Hatta o gün Hirakl'in, Efendimiz'e bir elçi gönderip, aslında kendisine tabi ol­duğunu, ancak makamını korumak için bunu izhar edemediğini ifade ettiğine dair rivayetler vardır. Buna göre Allah Resülü (s.a.s.), onun bu tavrını tasvip etmeyecek ve iman gibi önemli bir meselenin, krallık gibi diınyevi meselelerin gölgesinde kalmasına rıza göstermeyecektir. Bkz. Siiheyli, Ravdu'l-Unf, 4/300; İbn Kayyım, Zadu'l-Mead, ı/rıö: Salih!, Siibiilii'l-Hüda ve'r-Reşad, 5/457-459, 1l/356

miş ve Beni Kinde'nin kralı Ükeyder İbn Abdilmelik'i esir alarak dönmesi talimatını vermişti. Hatta o gün Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), beraberindeki asker adedini azımsayıp gittiği toprağın geniş­liğini ileri sürerek onun üstesinden gelmekte zorlanacağını kendisi­ne beyan eden Hz. Halid'e:

- Onu sen, yabani sığır avlarken bulacak ve yakalayacaksın; ancak sakın onu öldürme ve Bana getir, diyerek Ükeyder'i nerede bulacağını ve bulduğu zaman da nasıl yakalayıp esir alacağını bile tarif ediyordu. Gerçekten de Ükeyder, üzerine Hz. Halid'in geldiği gün yabani sığır avına çıkmış; fakat kendisi, ava giderken avlanıver­mişti! Bu sırada yanında, adamlarından bir kısmıyla birlikte kardeşi Hassan da vardı. Allah Resölü'nün verdiği bir haberin daha milimi milimine zuhür ettiğini gören Hz. Halid, aynı heyecanı kendileriy­le de paylaşmak için Ükeyder'in boynundaki altın haçı alıp Efendi­miz'e gönderecek ve o gün onu gören ashab da, kıynıet ve güzelliği karşısında hayranlığını gizleyemeyecekti. Bunun üzerine Allah Re­sölü (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara:

- Sizin hoşunuza gidip de dikkatinizi çeken şey bu mu, diye so­racak ve şunları söyleyecekti:

- Nefsim yed-i kudretinde olana yemin olsun ki, Sa'd İbn Mu­az'a cennette ihsan edilen mendiller, bundan çokdaha güzel ve alım­lıdır!

Daha sonra Hz. Halid'le birlikte Tebük'e geldiklerinde Efendi­miz (sallallahu aleyhi ve sellern), Ükeyder ve adamlarına da İslam'ı tebliğ edilecek, ancak onlar bunu kabul etmeyeceklerdi. İslam hakimiye­ti altında kalmakla birlikte yıllık cizye vermeyi kabulleniyorlardı ve Allah Resülii de (sallallahu aleyhi ve sellern), onlarla bir anlaşma yaparak iki kardeşi serbest bırakacaktı.

Bu arada, Ükeyder üzerine giden kuvvetler gibi kendi üzerine de benzeri birliklerin geleceğinden çekinen Eyle kralı Yuhanna İbn Riibe, yanına aldığı hediyelerle birlikte Efendimiz'in yanına gelecek ve cizye vermek karşılığında bir anlaşma yaparak geri dönecekti. 359

359 Getirdikleri hediyeler arasında beyaz bir katır da bulunuyordu. Efendimiz (s.a.s.) de ona, bir cübbe hediye etmişti. Bkz. Buhari, Sahih, 2/539 (1411); 3/1153 (2990); Ebu Davud, Sünen, 3/179 (3079); Beyhaki. Sünen, 9/215

İnsanlarla diyalog zeminlerinin kurulmasına ayrı bir önem veren Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellern), Yuhanna'ya yazılı bir te­minat verecek ve Yuhanna ile birlikte bu teminata, Şam, Yemen ve Bahr cihetindeki insanları da dahil ederek mal ve can güvenliklerini üstlendiğini bildirecekti. 360

Tebük'te Bizans'la sıcak bir temas yaşanmamış olsa bile maksat hasıl oluyor ve bu vesileyle, İslam'ın kuşatıcı yüzüyle insanlar yeni yeni tanışıyordu; zira bu sırada Yahudi halklarından Cerbii ve Ezruh kabileleri de gelmiş, Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) ile anlaşma yapmışlardı; buna göre onlar da, her yıl Recep ayında teslim edil­mek üzere yıllık yüz dinar cizye ödeyecek ve bununla İslam'ın hima­yesine girmiş olacaklardı. Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellern), böyle bir tercih neticesinde onların da can ve mal güvenliklerini üst­lendiğini ifade ediyor ve buna mukabilonların mükellefiyetIerini de, güvende olduklarını bildiren bu metne kaydediyordu. Hatta Cerba ve Ezruh halkı, o yılki cizyelerini, daha Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Tebük'terı ayrılmadan önce getirecek ve Allah Resülü'ne tes­lim edeceklerdil

Bu sırada Meknii halkı da gelip Efendimiz'le bir anlaşma yap­mıştı; buna göre onlar da, meyve mahsüllerinin dörtte biri ile doku­dukları kumaşların dörtte birini cizye olarak vermeyi kabul ediyor ve İslam'ın huzur veren ikliminde kalmayı tercih ediyorlardı.

Tebük ,semeresini vermişti ve Resülullah (sallallahu aleyhi ve sel­lern), daha fazlasını talep edip ordusuyla birlikte ilerleyip Şam istika­metinde ilerlememe konusunda ashabıyla istişare etmeye başladı; Hz. Ömer (radıyallahu anh):

- Ya Resülullahl Şayet Sana bu da emredilmişse, yoluna devam et, dedi.

Ancak O (sallallahu aleyhi ve sellern), ashabının fikrini almadan ha­reket etmek istemiyordu; zira O'na Allah (celle celaluhü), işlerini asha­bıyla istişare etmesi gerektiğini bildirmişti ve hemen:

- Şayet daha ileriye yürümekle emredilmiş olsaydım, bu ko­nuda sizinle istişare etmezdim, buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer, şunları söyleyecekti:

360 Bkz. Buhari, Sahih, , 2/539 (1411); 3/1153 (2990); Ebu Davud, Sünen, 3/179 (3079); İbn Ebi Şeybe, Musannef, 7/422 (37006); Beyhaki, Sünen, 9/215

- Ya Resülullah! Rumlar büyük bir topluluk ve aralarında da hiç Müslüman yok! Şu anda onlara en yakın bölgedeyiz ve Senin buraya kadar gelmen, onlarda büyük bir korkuya sebebiyet vermiş durum­dadır! Bundan sonraki gelişmeleri takip etmek ve Allah'ın bu konu­da Sana vereceği hükmün ne olacağını beklemek üzere dilersen bu sene geri dönelim!

Genelin kanaati de bu istikamette olunca Efendiler Efendisi (sal­lallahu aleyhi ve sellern), Tebük'ten ayrılma kararı aldı; artık hedef Me­dine idi.