๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 27 Nisan 2011, 13:01:11



Konu Başlığı: Gatafan la sulh girişimi
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 27 Nisan 2011, 13:01:11
Gatafan'la Sulh Girişimi

Beni Kurayza'nın anlaşmayı bozarak ihanet edişi, Allah Resü­lii'nii ciddi ciddi düşündürüyordu; zira aynı anda birçok cephede sa­vaşmak zorunda kalmışlardı. İçerideki düşmanın vereceği zarar dı­şandan gelen Ahzab ordusundan daha büyük ve çetin olurdu. Onun için Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), önce Ahzab ordusunu problemsiz geri gönderip bir an önce içerideki düşmanın zaranndan emin olmak istiyordu. Bu sebeple Gatafan'ın iki lideri Uyeyne İbn Hısn ve Hôris İbn Avfa haber gönderdi; yanlannda on kişilik bir grupla huzura gelmişlerdi; Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) onla­ra, bu sevdadan vazgeçmelerini söylüyordu.">

Aralannda uzun görüşmeler oldu. En sonunda Uyeyne ve Haris,

202 Her ikisi şahıs da, daha sonra Müslüman olarak 'sahdbe' olma şerefini elde ede­cektir.

Mekke ordusunu bırakıp da geri gideceklerini vadettiler. Ancak buna karşılık, Medine hurmalarının yarısının kendilerine verilmesi tekli­finde bulundular. Bir belayı defetmek için onlara mal da verilebilir­di; ancak talep ettikleri miktar çoktu. Onun için Efendiler Efendisi, üçte birini vadetti. Onlarsa kabul etmiyor ve yarısında ısrar ediyor­lardı. Bütün ısrarlarına rağmen Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), üçte birden daha fazlasını kabul etmeyince de bunu kabullendikleri­ni bildirmişler ve sıra, anlaşmanın kağıda dökülerek imzalanmasına gelmişti.

Abbtid İbn Bişr de, demir zırhları içinde Resülullah'ın başın­da nöbet bekliyordu. Bu sırada yanlarına, elinde mızrağıyla birlikte Üseyd İbn Hudayr girdi; olup bitenlerden habersizdi. Önce gözü, Resülullah'ın huzurunda ayaklarını uzatıp da kaykılan Uyeyne'ye takıldı ve şöyle çıkıştı ona:

- Çek ayaklarını! ... Resülullah'ın huzurunda sen, ne hakla on­ları uzatıyorsun? ValIahi de, şu anda Resülullah burada olmamış ol­saydı, mızrakla senin husyelerini parçalar ve şuracıkta işini bitirive­rirdim!

Meselenin iç yüzünü öğrenince de Allah Resülü'ne yöneldi:

- Ya Resülullah, diyordu. Şayet bu, Sana semadan gelen bir emirse dilediğini yap; ancak bu böyle değilse, valIahi de bizim bu adamlara kılıçtan başka vereceğimiz bir şeyimiz olamaz; onlar ne zaman bizden böyle bir taviz aldılar ki şimdi bunu koparabilsinler!

Yürekli bir çıkıştı; bunun da üzerinde düşünülmesi gerekiyor­du. Herkesteki keyfiyet böyleyse endişelenilecek bir durum ola­mazdı; onun için Allah Resülü, Sa'd İbn Muôz ve Sa'd İbn Ubade'yi çağırarak-'" konuyu bir de onlarla istişare etmek istedi. Bu sırada Gatafan heyeti, bir kenarda oturmuş bekliyordu. Gelir gelmez de, mübarek ellerini her ikisinin omzuna koyarak ve kimsenin duyma­yacağı bir sessizlikle önce gelişmeleri anlattı onlara. Ardından da fi­kirlerini sordu; diyorlardı ki:

203 Bunun üzerine Allah Resülü'rıün, "Sa'd'leri çağırıp onlarla meseleyi ıstişare edeyim." dediği ve sonra da Sa'd İbn Mudz, Sa'd İbn Ubdde, Sa'd İbn Rebt', Sa'd İbn Hayseme ve Sa'd İbn Mes'fufu çağırdığı şeklinde de rivayet vardır. Bkz. Taberani, Mu'cernu­'l-Keblr, 6/28 (5409); Heyserni, Mecmau'z-Zevaid, 6/132

- Ya Resülullahl Şayet bu, semadan gelmiş bir emirse onu uy­gula; eğer bu, semadan gelmemiş, ancak yine de Senin arzu ettiğin bir iş ise yine uygula; bize sadece dinlemek ve itaat etmek düşer! Ancak bu, ortada bir mesele ise, bizim onlara kılıçtan başka verecek bir şeyimiz olamaz!

Üseyd'in sözünden farklı değildi bu cümleler. Ancak konunun iyice anlaşılması gerekiyordu. Aynı zamanda Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), şefkat peygamberiydi ve her haliikarda sulhun peşin­deydi. O'nun için savaş, en son müracaat edilecek bir yoldu; bu yolla karşılaşacağı ana kadar sulh adına bütün alternatifleri değerlendire­cek ve bir tek insanın bile burnu kanamadan meselenin içinden çık­mayı hedefleyecekti. Bunun için Efendiler Efendisi:

- Şüphesiz ki Ben, Arapların sizin aleyhinize ittifak ederek yek­vücut saldırdıklarını görüyorum; dört bir yandan hücum edip sal­dınyorlar. Böyle bir durumda Ben, onların güçlerini dağıtıp bir sü­reliğine zaman kazanmanın uygun olabileceğini murad ediyorum, buyurdu.

Bu sefer Sa'd İbn Muaz söz aldı:

- Ya Resülullah, diyordu. "Daha önce bizler de bu adamlar gibi Allah'a şirk koşar ve putlara temenna durur; bildiğimiz Allah'a iba­det etmezdik! O günlerde bile bunlar, satın alma veya misafirlik dışında Medine' den bir tek hurma bile alıp yemeyi ummazlarken, Allah (celle celaluhü) bizi İslam'la şereflendirmiş ve hidayete erdirmiş; Seninle ve İslam'la da bizi aziz kılmışken mi bunlara mallanmızı ve­receğiz! Bizim böyle bir anlaşmaya ihtiyacımız yok; vallahi de Allah (celle celaluhü), onlarla bizim aramızdaki hükmünü verinceye kadar onlara kılıçtan başka bir şey vermeyiz!

Ashabının duruşu daha kesindi ve böyle bir zeminde içteki vah­det her şeyin önünde gelirdi; Gatafanlılarla yapılacak anlaşma, bu vahdeti reneide edecek gibi duruyordu. Onun için Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) geri adım attı ve Hz. Sa' d' e dönerek:

- Öyleyse iş sana kaldı; dilediğini yapabilirsin, buyurdu. Bunun üzerine Sa'd İbn Muaz da:

- Ellerinden geleni ardına koymasınlar, diyerek böyle bir an­laşmanın olamayacağını ifade etti ve meseleye son noktayı koymuş oldu.