> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Efendimiz > Fil hadisesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Fil hadisesi  (Okunma Sayısı 2664 defa)
11 Mayıs 2011, 14:18:14
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 11 Mayıs 2011, 14:18:14 »



FİL HADİSESİ


Beri tarafta Abdulmutlalib'in başında bir gaile daha var­dı; Habeş meliki Necaşi'nin Yemen valisi Ebrehe, ordusunu toplamış Kabe'yi yıkmak için geliyordu. Bu şahıs, insanların ibadet maksadıyla Kabe'ye yönelmelerini kıskanarak, alterna­tif olsun diye kendi topraklarında bulunan San'a'da büyük bir mabed yaptırmıştı. Heybet ve ihtişamını tamamlayabilmek için elindeki bütün imkanlan seferber etmiş ve onu, devrinin zirvesindeki her türlü tezyinatla da süslemişti. Bunu yapar­ken, Bizans imparatorundan da destek alıyordu. Maksadı, hac ibadeti için Kabe'ye giden insanlann, yön değiştirip bu kilise­ye gelmelerini temin etmekti. Bunu, Habeş meliki Necaşi'ye yazdığı mektupta açıkça ifade ediyordu:

- Ey melik! Senin için öyle bir kilise yaptırdım ki, onun bir benzeri senden önceki hiçbir melik için inşa edilmemiştir. Hac vazifelerini yerine getirmek için Araplan buraya çekme­dikçe de asla durmayacağırn.ss

Ancak, temeli takva ve samirniyet üzere kurulan bir me­kana, alternatif bir yer oluşturup oradan insanların ayağını

44 İbn Sa'd, Tabakat. 1/91; Taberi, Tarih, 2/109

kesmenin imkanı yoktu. İşin özü, bu davete kimse icabet et­memişti.

Bir de Ebrehe'nin, hacıların yönünü değiştirmek için bu kiliseyi yaptırdığını duyan Kindneoğullanndan bir adam giz­lice gidip bu kilisenin iç ve dışını, hakaret maksadıyla, tabii ihtiyacını gidererek kirletmiş; üstüne üstlük bulabildiği kadar pisliği getirip kilisenin içine dökmüştü.

Bu hadise, Ebrehe'yi çileden çıkarmıştı ve bardağı taşıran son damla oldu; hemen emir vererek büyük bir ordu hazırlan­masını istedi.

- Şüphesiz bu Araplar bunu, evlerine alternatif olacağı için yaptılar; yemin olsun ki ben de onlann Kabe'sindeki taş­lan teker teker sökerek yerle bir edeceğim.se tehditlerini sa­vuruyordu. Habeş meliki Necaşi'ye de mektup göndermiş, bu savaşta kullanmak üzere Mahmud ismindeki meşhur büyük filini kendisine göndermesini istemişti.

Derken, altmış bin kişilik büyük bir ordu hazırlayıp Mek­ke'ye doğru yürümeye başladı. Ordusu arasında filler de vardı. Melikin gönderdiği Mahmüd'u kendi kontrolünde tutuyordu.

Mekke yakınlanndaki Muğammıs denilen yere geldikle­rinde ordusuna konaklama emri veren Ebrehe, öncü kuvvet olarak Esved İbn Maksud ismindeki bir kumandanıyla birlik­te bir müfrezeyi Mekke'ye gônderdi. Mekke civanna kadar so­kulan bu müfreze, Kureyş Hüzeyl ve Tihôrnelilere ait kıymetli mal ve sürülerin yanında bir de, o gün Mekke'nin reisi olan Abdulmuttalib'e ait iki yüz deveyi gasp ederek geri döndü. Ko­nudan haberdar olan Kureyş, Hüzeyl ve Tihameliler, böylelik­le kapılanna kadar gelen bir tehlikenin varlığından haberdar olmuşlardı. Ancak, gelen ordunun gücünü duyduklannda, ya­pabilecekleri pek bir şeyolmadığını da anlamışlar, çaresizlik içinde bekleşmeye durmuşlardı.

Daha sonra Ebrehe, gönderdiği Htmata adındaki bir elçi ile Abdulmuttalib'e şu mesajı ulaştırmıştı:

- Ben, sizinle harp etmek için gelmedim; benim geliş maksadım, şu Kabe'yi yıkmaktır. Şayet bu konuda problem çıkarıp bana karşı gelmezseniz, benim sizinle bir işim yok.

Mesajı yerine ulaştıran elçinin Abdulmuttalib'den aldığı cevap, beklenilenden çok farklıydı:

- Vallahi, biz de onunla savaşma niyetinde değiliz; zaten buna gücümüz de yetmez. Bu ev ise, Allah'ın haram evi ve O'nun Halil'i İbrahim'in yadigarıdır. Şayet onu koruyacaksa mutlaka O koruyacaktır; eğer yıkmasına müsaade edecekse de bizim, onu koruma adına bugün yapabileceğimiz bir şey yok.

Hunata, kendisiyle birlikte Abdulmuttalib'in de gelmesi­ni istemiş ve o da yola koyularak Muğammıs'a kadar gelmişti. Ebrehe'nin niyeti belliydi ve bu niyetini gerçekleştirmek için yola koyulduğunda, sebepler açısından önünde duracak bir güç de yoktu. Ancak çıkmayan candan da ümit kesilmezdi. Bu durumda bile, çözüm arayışı içindeydi. Önce, tanıdık dost bir sima aradı ve Zi Nefr adında eski bir dostunun da burada ol­duğunu öğrendi. Sevinmişti; ancak, Zi Nefr denilen bu adam da, Ebrehe'nin esirleri arasındaydı. Yine de Abdulmuttalib, Ebrehe ile görüşüp bu işten onu vazgeçirme konusundaki is­teğini iletti ona.

- Ey Zi Nefr! Başımıza gelen şu işi engelleyecek bir çözüm bulamaz mısın, diyordu.

- Sabah-akşam ne zaman öldürüleceği belli olmayan bir esir ne yapabilir ki? Şu halde, sizin için yapabileceğim hiçbir şey yok, diye cevapladı Zi Nefr. Arkasından da:

- Ancak, :filleri sevkeden seyis benim arkadaşımdı. İster­sen ona haber ulaştınp sizin isteklerinizi melike ulaştırma, hakkınızı koruma ve melikle konuşma ortamı hazırlama hu­suslarında yardım isteyebilirim, dedi.

Böyle bir ortamda, her bir emare büyük bir umuttu ve adama haber gönderilip maksat anlatıldı. Çok geçmeden se­yis, Ebrehe'nin karşısındaydı:

- Ey melik! Bu adam, Kureyş'in efendisidir; huzuruna gelmek için senden izin talep etmektedir. Aynı zamanda o, Mekke kervanlarının sahibi, insanlara bollukla ikramda bu­lunan, hatta dağ başlanndaki yırtıcı hayvanlara bile yiyecek dağıtan şerefli bir zattır. Onunla bir konuşsan da sana halini arz etse, diye de tamamladı.

Talep, kabul görmüştü. İri yapılı, heybet ve cemal sahi­bi Abdulmuttalib'i karşısında görünce Ebrehe, önce izzet ve ikramda bulundu; oturduğu yüksek yerden aşağıya indi ve kendisi de Abdulmuttalib'le birlikte yere oturdu ve tercümanı vasıtasıyla sordu:

- Ne ihtiyacın var, benden ne istiyorsun? Alışılmışın dışında bir cevap geliyordu:

- Benden alınan ve mülküm olan iki yüz devemi geri ver­meni istiyorum.

Ebrehe, büyük bir şok geçirmişti. Bu, nasıl bir reislikti!

Karşı konulmaz bir ordu ile gelmiş, sorumluluğunu uhde­sinde taşıdığı beldeyi yerle bir edeceğini haykınyordu, ama o şahsına ait bir malın peşine düşmüş; olacaklara aldınş bile etmiyordu.

- İşin doğrusu, seni ilk gördüğümde, duruşundan etkilen­miştim, diye tepkisini dile getirdi önce ve arkasından ekledi:

- Fakat, konuştukça anlıyorum ki sen, öyle bir insan değil­mişsin. Senden aldığım iki yüz devenin peşine düşüp onu ben­den istiyorsun da, senin ve atalannın dini olan bir evi yıkmak için gelmiş bir ordu hakkında hiçbir şey konuşmuyorsun!

Abdulmuttalib, vakar ve ciddiyetinden hiç taviz verme­den bütün samimiyetiyle:

- Ben, sadece develerin sahibiyim; şüphesiz, o evi de ko­ruyacak bir Sahibi var, deyiverdi. "Şu an için istediğin her şeyi yaparım zannediyorsun; ama iş, öyle senin zannettiğin gibi kolay değil." manasma geliyordu. Zira, güç ve kuvvetin ger­çek sahibine sığınıp dehalet eden hiçbir zayıfa, onun dışındaki hiçbir güç zarar veremezdi ve işte, Abdulmuttalib de Ebrehe'­ye bu gücü hatırlatıyordu.

Elbette Ebrehe kızmıştı:

- Onu bana karşı kimse koruyamaz, diye gürledi sinirle ...

Tavrını hiç değiştirmeyen Abdulmuttalib, kendinden emin bir ses tonuyla ve bunu zaman gösterecek dercesine:

- Madem öyle, işte o ve işte sen, deyiverdi. Bunun anlamı, ''Madem öyle, sonucuna da katlanırsın." demekti.

Ortam iyice gerilmişti. Aldığı cevaplar karşısında oldukça sinirlenen Ebrehe, buna rağmen Abdulmuttalib'in develerini geri teslim etti.

Yeniden Mekke'ye dönen Abdulmuttalib, ahaliyi toplayıp işin vahametini haber verdi ve herkesten, gelecek tehlikeler­den canlannı kurtarmalan için, Mekke'yi terk ederek dağlara sığınmalannı istedi. Ardından da, Mekke'nin önde geleniyle birlikte Kabe'ye geldi. Kapının halkasına yapıştı ve Ebrehe or­dusuna karşı kendilerine yardım etmesi ve Hz. İbrahim ema­netine sahip çıkabilmeleri için, beraberce ve saatler süren bir yakanşla Rabb-i Rahim'e yalvarmaya durdular. Daha sonra onlar da Kabe' den aynlıp dağ başlanna çıkarak beklerneye ko­yuldular.

Beri tarafta Ebrehe, ordusunu hazırlamış ve Kabe'yi yık­mak için hareket emri vermişti. Ancak, ordusunun içinde onun emrini dinlemeyenler vardı. Filleri sevk etmekle görevli olan Nüfeyl ibn Habib isminde bir zat, kendisinden çok büyük işler beklenen Necaşi hediyesi Mahmud'un kulağına eğilmiş ve:

- Olduğun yere çök ve sakın kalkma! Ardından da sağ­salim olarak geldiğin yere geri dön! Çünkü sen, Allah'ın ha­ram bir beldesindesin, demişti. Firavun hanedanı arasındaki mü'min özellikleri taşıyan bu zat da, kendisine düşen görevi yerine getirmenin huzuruyla oradan ayrılmış ve o da dağlara sığınmıştı.

Müsebbibü'l-Esbab olan Allah'ın, kimi ve ne şekilde hay­ra sebep kılacağı belli olmazdı. Gerçekten de Mahmud, oldu­ğu yere çökmüştü ve bütün zorlamalara rağmen ayağa kalkıp bir türlü Mekke'ye doğru yol almıyordu. Bir aralık, yönünü değiştirmeyi denediler; hiç beklemedikleri şekilde Mahmud yerinden fırlamış ve koşarcasına ilerliyordu. Sağ ve sol istika­mete de çevirdiklerinde durum farklı değildi; filin gitmediği tek istikamet, Kabe yönüydü, Zavallı hayvanı, akla hayale gel­medik şekilde dövüp tartakladılar, ama sonuç değişmiyordu. Mahmud, kan revan içinde kalmıştı.

Bu ara, hiç beklemedikleri bir gelişmeye daha şahit olu­yorlardı; sahil cihetinden büyük bir karartı kopmuş kendile­rine doğru geliyordu. Biraz daha yaklaşınca, gelenlerin bü­yük bir kuş sürüsü olduğunu gördüler. Büyük bir gürültüyle üzerlerine doğru gelen bu kuşlar, Allah düşüncesine savaş açan Ebrehe ordusunu hedef seçmişlerdi ve taşıdıkları nohut büyüklüğündeki taşlarla ordunun üzerine yürüyorlardı. Her biri, gagaları ve ayaklarında üçer tane taş taşıyordu. Attıkları her bir taş, mutlaka bir askerin üzerine isabet ediyor ve taşın isabet ettiği asker de olduğu yere yığılıp çöküveriyordu. Ordu­yu, büyük bir korku ve telaş kaplamıştı. Şimdiye kadar böyle bir hadiseyi, ne görmüş ne de duymuşlardı. Çığlıklar arasında koşuşturan her bir asker, hedefi belli olmayan bi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Fil hadisesi
« Posted on: 28 Mart 2024, 18:47:26 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Fil hadisesi rüya tabiri,Fil hadisesi mekke canlı, Fil hadisesi kabe canlı yayın, Fil hadisesi Üç boyutlu kuran oku Fil hadisesi kuran ı kerim, Fil hadisesi peygamber kıssaları,Fil hadisesi ilitam ders soruları, Fil hadisesiönlisans arapça,
Logged
19 Nisan 2019, 17:32:58
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 19 Nisan 2019, 17:32:58 »

Esselamu aleyküm. Fil hadisesini bir kez daha ogrenmiş olduk. Rabbım razı olsun bilgilerden kardeşim...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

20 Nisan 2019, 05:58:11
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.948


« Yanıtla #2 : 20 Nisan 2019, 05:58:11 »

Aleyküm selâm. Bu faydalı bilgiler için Allah razı olsun. Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Mayıs 2019, 20:56:17
Mehmed.
Görevli Sorumlusu
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 18.662


Site
« Yanıtla #3 : 02 Mayıs 2019, 20:56:17 »

Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doğru yoldan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes