๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 30 Nisan 2011, 19:06:25



Konu Başlığı: Esirlere muamelede gösterilen titizlik
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 30 Nisan 2011, 19:06:25
Esirlere Muamelede Gösterilen Titizlik

Savaş bitip netice meydana çıkınca, esirler arasında bazı garip­liklerin yaşandığı göriilecekti. Zira bu insanlar, bilhassa Muhacir­lerin açısından daha düne kadar aynı şehri paylaştıkları akrabaları veya komşuları idi. Birbirlerinden kız alıp vermiş, yaz ve kış ayların­da Şam ve Yemen tarafına beraber gidip ticaret yapmış ve acı tatlı anlarını birlikte paylaşmışlardı.

İslam gelip de Efendimiz risalet vazifesini tebliğ etmeye başla­yınca, bir kısmı bunu kabullenmek istememiş, hatta sadece kabul­lenmemekle de kalmayıp bu daveti durdurmak için ölüm tuzakla-

70 Bir ükiyye, 1283 grama tekabül eden eski bir ağırlık ölçüsüdür.

    71         İslam'dan önce de Mekke ehli, okuyup yazma açısından Medinelilere göre daha önde bulunuyordu. Bkz. İbn Sa'd, Tabakat. 2/22; Beyhaki, Siinen, 6/322; İbn Seyyidinnnas, Uyünu'l-Eser, 1/373

n kurmaya varıncaya kadar olmadık yollara başvurmuşlardı. Şimdi ise, düne kadar kendilerini güçlü sanan ve Muhacirleri yurtlanndan kovup da mallanna el koyan bu insanlar, esir olmuş ve haklannda verilecek karan merakla bekliyorlardı.

Bunlar arasında, bizzat Efendimiz'in yakın akrabalan da vardı.

Amcası Abbas İbn Abdilmuttalib.P Hz. Ali'nin kardeşi Aklı, bir diğer yeğeni Nevfel ve damadı Ebu'I-As da, Efendimiz'e karşı savaşmak için gelmiş Bedir esirleri arasında bulunuyordu. Efendiler Efendisi, kendi akrabalan olduğu için onlara özel muamele de bulunmayacak ve herkes gibi onlardan da esaret bedellerini aldıktan sonra onlan serbest bırakacaktı. Hatta amcası Hz. Abbas'tan, kendi bedeli yanın­da yeğenlerinin kurtuluş akçelerini de alacak ve Hz. Abbas'ı ondan sonra serbest bırakacaktı.?'

Savaş sonrasında Allah Resülü'ne gelenler arasında Ebu'I-As'ın kardeşi Ömer İbni'r-Rabi' de vardı. Kardeşini esaretten kurtarmak için elindeki keseyi uzatmış:

- İşte bu da, esiri için Zeyneb'in gönderdiği fidye bedeli, diyor-

du.

Önce, keseyi açtı Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellern). Gönlünün gülü Hz. Hatice Validemizin hatırası duruyordu karşısında. Bu ger­danlığı düğün günü boynundan çıkarmış ve kızı Zeyneb'in boynuna bizzat kendisi takmıştı Hatice Validemiz. Gözüne takılan bu gerdan­lık dolayısıyle, maziye gitmiş ve canlanan hatıraların meydana getir­diği bir duygu seli kaplayıvermişti Efendiler Efendisi'ni.

Bir müddet sonra da, etrafında bekleyip de gelişmeleri merakla bekleyen sahabeye döndü ve şunlan söyledi:

- Dilerseniz Zeyneb'in esirini serbest bırakın ve malını da ken­disine iade edin!

Resülullah bir şey ister de sahabe O'nun isteğini yerine getirmez

73     Kureyş, o gün savaşa çıkarken ordunun hazırlanması için zenginlere müracaat etmiş ve Bedir'e katılarıların bütün ihtiyaçlannı on kişinin üstüne yıkmıştı. On­lardan biri de, Efendimiz'in amcası Hz. Abbas idi. EbU Cehil başta olmak üzere Mekke müşriklerinin kurduğu baskıya dayanamayıp, Kureyş ordusuyla birlikte Bedir' e gelmişti. Gelmişti ve şimdi de, esir olarak hakkında verilecek hükmü bek­liyordu

miydi? Zaten, bu arada gelen ayetler de, böyle bir durumda esirleri serbest bırakırken fidye almayı veya onlan karşılıksız serbest bırak­mayı mü'minlerin meşietine havale etmiyor muydu?75 Çok geçme­den her birinden:

- Peki, ya Resülullah, diyerek Efendimiz'in ricasını gönülden kabul ettiklerini bildiren tasdik sesleri yükseldi.

Ancak, Efendiler Efendisi'nin bir şartı vardı; Ebu'l-As'ı yanına çağırmış ve kulağına bir şeyler fısıldamıştı. Herkesi merak içinde bı­rakan bir şeydi bu. Kulağını kayınpederinin ağzına dayayan Ebu'l­.As, bir müddet sonra başını sallamaya başlamıştı. Belli ki, şart olarak ileri sürülen konuyu kabullenmiş ve böylelikle mesele kapanrrnştı.Z"

Günün erken saatlerinde yanından ayrılıp da İslam saflarına katılan oğlu Abdullah'a kin kusan ve şiirleriyle Mekke ordusunu sa­vaşa teşvik edip de coşturan Süheyl İbn Amr da, esirler arasındaydı. Onu esirler arasında gören Hz. Ömer, ileri atılacak ve Efendimiz'e şunlan söyleyecekti:

- Onu bana bırak ya Resülullah! Bırak da onun dişlerini söke­yim ki, dili sarksın ve bir daha da hiçbir yerde, ebediyen Senin aley­hinde konuşamasın!

Hz. Ömer, kendi tabiatının gerektiirdiği şekilde konuşturuyor ve Efendiler Efendisi'ne uzanan her el ve dili kesmenin gerektiğine inanıyordu. Ancak Allah Resülü'nün beklentisi daha farklıydı. Zira O, Ömer'in de görmediklerini görüyor ve ona göre konuşuyordu. Hattaboğlu Ömer'e döndü ve şunlan söyledi:

- Peygamber bile olsam Ben, insanlara böyle işkence yapmam!

Sonra Allah da Bana müsle yapar! Bırak onu ey Ömer! Bırak ki, gün gelir o da, senin hoşuna giden işler yapar!"

    77         Aynı zamanda Efendiler Efendisi, savaş esiri bile olsa kimseye işkence yapmayı düşünmüyor ve bunu da şiddetle yasaklıyordu. Çünkü 0, beklenen ve gözlenen ahir zaman peygamberiydi. Hem gün gelecek Süheyl de teslim olacak ve Hz. Ömer gibilerini de sevindirecek işler yapacaktı; Allah Resülü'nürı dünya ve dün­yadakilere veda ettiği gün Mekkelilere seslenecek ve henüz kalbinde imanın oturaklaşmadığı insanların yeniden küfre geri dönmelerine mani olacaktı. Bkz. İbn Hişarn, Sire, 3/200, 6/89; Vakıdi, Megazi, 1/107; Taberi, Tarih, 2/41