> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Efendimiz > Efendimizin sebatı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Efendimizin sebatı  (Okunma Sayısı 1557 defa)
29 Nisan 2011, 12:21:30
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 29 Nisan 2011, 12:21:30 »



Efendimiz'in Sebatı

Ortalığın mahşer meydanına döndüğü bu sırada Allah Resü­lü (sallallahu aleyhi ve sellern), yerinden bir adım oynamamış, düşma­na karşı olduğu yerde sabit kalmıştı. Mekke müşriklerine en yakın yerde O (sallallahu aleyhi ve sellem) duruyor ve üzerine doğru gelenle­re ok atıyordu, Hatta bu esnada yayının kirişi kırılmıştı. Yanında, çok az insan kalmıştı.F' O gün Efendimiz'in yanından ayrılmayan bu insanlar, yüzlerini yüzüne siper edeceklerini söylüyor ve canları­nı Efendimiz' e kurban edeceklerini haykınyorlardı.

Allah Resülü telaştan sağa sola koşturmakta olanları görünce onlara:

- Ey filan! Bana doğru gel; Ben Resülullah'ım, diye sesleniyor ve böylelikle, dağılmaya yüz tutan askerleri yeniden toplamak isti­yordu.

Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ortada kalakalmıştı; etrafın­daki yeni toparlanmayı sezen müşrikler, bulunduğu yeri ok yağmu­runa tutmuşlardı.

Bir aralıkAbdullah İbn Şihôb'u: sesi duyuldu:

- Bana Muhammed'i gösterin, diyordu. Şayet bugün O kurtu­lursa beni ölmüş bilin!

Bunu söylerken hemen yanı başındaydı; Allah Resülü'ne olan kinini kusup O'nu öldürmek istiyordu ama bir türlü göremiyordu. Onun bu halini gören Sofoiuı İbn Ümeyye, yanı başındaki insanı gö­remediği için Abdullah İbn Şihab'ı azarlayıp tartaklayacaktı.

Aslında bu, sadece Abdullah İbn Şihab'a has bir drum değildi.

Onunla birlikte dört arkadaşı da aynı durumdan muzdaripti; Efen­dimiz'i mutlaka öldürme konusunda ittifak edip sözleşmişler, buna rağmen o gün hiçbiri buna muvaffak olamamıştı.

O gün, Hz. Ali, Zübeyr İbn Avvam, Talha İbn Vbeydullah, EbU Diicône, Hôris İbn Samme, Hubôb İbn Miaızir, Asım İbn sabit ve Sehl İbn Huneyf gibi insanlar vardı ve takdir-i ilahi olarak bunların hepsi de Uhud'dan sağ salim geri dönmüşlerdi. Ölümü istihkar ede­rek Uhud'un kaderini değiştiren bu insanlar, kendilerinden sonra gelenlere "En olmadık problemlerinizi çözmeyi düşünüyorsamz,

113 Bu sayı, bazı rivayetlerde on beş, bazılannda ise otuzdur.

bizim gibi bir niyet ve faaliyet içinde olmalısınzz." mesajı veriyor­lardı. Zaten ecel, insanlara gizli olsa da kader planında belliydi ve onda herhangi bir değişiklik söz konusu olmazdı. "Öleceğim" endi­şesiyle savaş gibi riskli ortamlardan kaçan nice insanın, hiç beklen­medik şekilde öldüğünü veya cephenin en önünde olduğu halde, ba­şına herhangi bir şey gelmeden sağ salim evine geri döndüğünün örnekleri hiç de az değildi.

Ebu Talha, çok iyi ok atanlardan biriydi ve o gün de bu işi ya­parken elinde üç tane yay parçalanacaktı. Bir taraftan düşmanların üzerine ok atarken diğer yandan Resfılullah'ı korumaya çalışıyordu. Hatta bir aralık Efendimiz'in meydana çıktığını görmüş ve alttan alarak:

- Ey Allah'ın Nebi'si, demişti. Anam babam Sana feda olsun! Bu kadar açığa çıkma; çünkü bunlar, Seni hedefleyip ok atarlar. Canım Sana kurban olsun!

Bir aralık Hz. Ali, Efendimiz'den ayrı kalmış ve O'nun haya­tından endişelenmeye başlamıştı. Bu arada gözden kaybolan Allah Resülü'nii bulabilmek için Uhud meydanında koşturup duruyor ve bir türlü bulamıyordu. Binbir endişeyle ölülerin arasına bakmayı da ihmal etmemiş ama orada da bulamamıştı. Kendi kendine şöyle söy­leniyordu:

- Vallahi de Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) savaş meydanın­dan gitmiş olamaz; ama ben şimdi O'nu burada da göremiyorum. Belli ki Allah (celle celaluhü), yapmamız gerekenlerden dolayı bize ga­dabıyla tecelli ediyor ve demek ki N ebi-yi Ekrem'ini aramızdan çekip aldı. Öyleyse bugün bana düşen, O'nun davası uğrunda savaşıp şehit olmak ve böylelikle yine O'na kavuşmak!

Arkasından da kılıcının kınını kırdı ve müşriklerin arasına dalı­verdi. Onun geldiğini gören müşrikler, korkulanndan geliş yolların­dan kaçıyor ve kenara çekiliyorlardı. İki tarafa kaçışan kalabalıkla­nn arasından açılan yolda ilerleyen Hz. Ali, safların arka tarafında Allah Resülü'yle karşı karşıya geliverdi.

Düşman saflanndan gelen ok yağmurlanna bedenlerini siper edip de oklann Resülullah'a ulaşmasına engelolanlar vardı; adeta etrafında etten bir kale oluşturmuşlardı. Efendimiz'in üzerine gelen bir oka elini uzatan Hz. Talha İbn Ubeydullah'ın iki parmağı ko-

pacaktı. Resülullah için iki parmağı feda etmenin ne önemi vardı? Onlar, dünya ve ukbalarını bütünüyle O'nun için ortaya koyma ya­rışına girmişlerdi. İki parmak gitmiş olsa bile Allah Resülü'nü hedef­leyen okun yön değiştirmiş olması onlar için her şeyden önemliydi.

Müşriklerin yaklaştığı bir sırada Efendimiz: - Bunlara kim karşı koyacak, diye seslendi. Yükselen ses, Hz. Talha'nın sesiydi:

- Ben ya Resülullahl

Belli ki O'nun bulunduğu yerin stratejik önemi vardı ve Resül-ü Kibriya Efendimiz:

- Sen olduğun yerde kal, buyurdu. Hemen oracıkta Ensar'dan bir başka sahabi seslendi:

- Ben ya Resülullah!

- Peki sen gel, dedi Allah Resüliı (sallallahu aleyhi ve sellem) ve hak-

kını vererek savaştı Ensar. .. Nihayet çok geçmeden de şehit düştü. Çok geçmemişti ki, yeniden bir müşrik grup çoraklanmıştı. Efendi­miz'in etrafına Nebevi ses yine yankılandı Uhud meydanında:

- Bunlara kim karşı koyacak?

- Ben ya Resülullah, diyen yine Hz. Talha idi. Yine aynı ses yan-

kılanıyordu:

- Sen yerinde kaL.

Bu sefer bir başka Ensar'ın sesi yükseldi: - Ben ya Resülullah!

- Peki sen gel, dedi Allah'ın Resülü,

Hemen arkasından savaşa dalan Ensar da, önceki arkadaşı gibi savaşın hakkını veriyordu ki çok geçmeden şehit düştü.

Aynı durum, Efendimiz'in (sallallahu aIeyhi ve sellem) yanında sa­dece Talha İbn Ubeydullah kalıncaya kadar devam etti. Benzeri bir durum tekrar zuhur edince Efendiler Efendisi yeniden seslendi:

- Bunlara kim karşı koyacak?

Herkesten önce:

- Ben ya Resülulah, diyen yine Hz. Talha idi. Bu arada elin­den yara almış ve parmakları da kopmuştu. Üzerinde ayrı bir telaş vardı; çok sinirlenmişti; şayet bir kusuru olur da Allah'ın Resülü'ne bir şeyolursa nasıl dayanırdı? Onun için bir taraftan kendini topar-

layıp Efendimiz'i müdafaaya koşuyor, diğer yandan da müşriklere söz yetiştiriyordul'vt

Elbette Efendimiz'in etrafında etten kale olanlar, sadece Hz.

Talha'dan ibaret değildi. O gün, Resülullah'ın ashabından bir kısmı şehit düşmüş ve neredeyse yara almayan da kalmamıştı. EbU Dii­côiıe, bedenini Resülullah'a karşı siper etmiş ve gelen oklara biz­zat kendisi hedef olmuştu. Abdurrahman İbn Avf da o gün, yirmi­den fazla kılıç yarası almıştı ve o günden sonraki hayatını aksayarak devam ettirecekti.

Sa' d İbn Ebi Vakkas, şehadet arzusuyla müşriklerin arasına dal­mış savaşırken bir aralık gözü, müşriklerin hücum üstüne hücum ettikleri yüzü kırmızımtırak birine takılmış, ancak uzaktan kim ol­duğunu görememişti. Yakınında bulunan Mikdad İbn Esved'e bu şahsın kim olduğunu sordu.

- Ey Sa'd, dedi Hz. Mikdad, O, Resülullah ve seni yanına çağı­rıyor!

Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) çağırır da sahabe yanına git­mez miydi? Hemen bir çırpı da huzura koşuverdi. Onun gelişini gö­rünce Allah Resülii, Hz. Sa'd'ı yanına oturttu ve müşriklere ok atma­sını söyledi. Eline yayını alan ve düşman üzerine ok atmaya başlayan Hz. Sa'd, bir taraftan da:

- Allah'ım, diyordu. Bunlar Senin okların ve bunlarla Sen, düş­manını perişan et!

Bunu duyan Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellem), bir taraftan sadağından ok alıp onları düşmana atması için Hz. Sa'd'a veriyor, diğer yandan da onun bu duyarlılığı karşısında şöyle dua ediyordu: - Allah'ım! Sen Sa'd'ın duasını kabul et! Allah'ım! Sen Sa'd'ın atışlarına isabet ihsan eyle! At ki, anam-babam sana feda olsun ey Sa'd!

O kadar ki Hz. Sa' d, düşmana attığı okun aynısının biraz sonra

114 O'nun bu telaşını görüp sözlerini duyan Efendimiz (s.a.s.), böyle bir durumda bile dengenin bozulmaması gerektiğini ima edecek ve şunları söyleyecekti:

- Şayet, 'Bismıllah' demiş olsaydın; seni melekler semaya kaldıracak ve insanlar da öylece bakakalacaklar; sen de, daha dünyada iken, Allah'ın senin için hazır­ladığı köşkünü görecektin. Bkz. İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 3/217; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 1/116 (214)
Resülullah'ırı eliyle yine kendisine verildiğini görüyor ve böylelikle sadağındaki sayılı okların nasıl bir berekete mazhar olduğuna şahit oluyordu.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Efendimizin sebatı
« Posted on: 27 Nisan 2024, 08:24:13 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Efendimizin sebatı rüya tabiri,Efendimizin sebatı mekke canlı, Efendimizin sebatı kabe canlı yayın, Efendimizin sebatı Üç boyutlu kuran oku Efendimizin sebatı kuran ı kerim, Efendimizin sebatı peygamber kıssaları,Efendimizin sebatı ilitam ders soruları, Efendimizin sebatıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes