Konu Başlığı: Ebu Talib e son müracaat Gönderen: Safiye Gül üzerinde 05 Mayıs 2011, 12:06:32 Ebu Talib'e Son Müracaat Yılların yorgunluğu, artık Ebu Talib'in belini bükmüş; adımlannı bile atarken zorlanacak hale getirmişti. Artık, ayağının biri mezarda sayılırdı. Sadece kendisinin değil, aynı zamanda kabilesinin yükünü de bugüne kadar omuzlannda taşımış; herkesin karşı çıkmasına rağmen, bir de yeğeninin sorumluluğunu üstlenerek mihnet koylannda iniltili bir hayat sürmüştü. Belli ki artık, yeni bir yük daha kaldıracak durumda değildi. Bir Ramazan ayıydı. Artık Ebu Talib de hastaydı ve öyle görünüyordu ki, bu hastalıkla birlikte ebedi 3.leme göç edecekti. Kısa zamanda hastalık haberi Mekke'ye de yayılmış, ziyaret için yanına gelenlerin sayısı her geçen gün artıyordu. Beri tarafta ise, her şeye rağmen küfür cephesi boş durmuyordu. Onun bu halini de bildikleri için, çok geçmeden Utbe ve Şeybe İbn Rebia, Ebu Cehil, Ümeyye İbn Hale! ve Ebu Süfyan gibi Kureyş'in ileri gelenlerinden yaklaşık yirmi beş kişi, bir araya gelmiş ve Ebu Talib'le son kez konuşmak üzere anlaşmışlardı. İçinde bulunduklan hali arz ederken kendi aralannda şöyle konuşuyorlardı: - Hamza ve Ömer de Müslüman oldu; onlan da kaybettik. Muhammed'in işi, kabileler arasında da yayılıp gidiyor. Gelin, Ebu Talib'e gidelim de kardeşinin oğlunu bize teslim edip, O'nu bize versin! Başka türlü biz, vallahi de bu işin üstesinden gelebilecek gibi görünmüyoruz. - Bu ihtiyardan da korkuyorum işin doğrusu; ölüp giderken Muhammed'in dediklerini diyecek ve sonra da biz, Arapların dilinden kurtulamayacağız! - En iyisi siz, şimdi beklernede kalın; yann amcası vefat ettiğinde ortaya çıkar ve işini bitirirsiniz! Bu ve benzeri fikirler ileri sürseler de, üzerinde ittifak ettikleri konu, vakit geç olmadan artık son demlerini yaşayan Ebu Talib'e son bir çıkarma yapmanın gerekliliğiydi. Yanına gidecek ve şu teklifte bulunacaklardı: - Ey Ebu Talih! Şüphesiz ki sen, bizim durumumuzu da senin başına gelenleri de biliyorsun! Endişe edip durduğumuz hususlar da zaten belli! Yeğeninle aramızda yaşadıklanmız, kimseye gizli değil; her şeyortada! O'na söyle de; biz O'ndan, O da bizden uzak dursun! Bizim dinimizle ve anlayışımızIa uğraşmayı bıraksın ki, biz de O'nun yakasını bırakıp dinine karışmayalıml Ebu Talib açısından mesele, sanki yumuşamış gibiydi. Herkes kendi halinde bir hayatı yaşayınca, kimse rahatsız edilmez, yeğeni de güvende olurdu. Bu mülahazalar içinde Allah Resülü'nü çağırdı yanına: - Ey kardeşimin oğlu! İşte şunlar, kavminin ileri gelenleri! Bir araya gelmiş ve Sana güvence veriyor, bir daha ilişmeyeceklerini söylüyorlar, dedi. - Ben onlardan tek bir kelime istiyorum ki onunla onlar, Arapların bütününe hakim olacaklar ve bu kelimeyle Acemler de, gün gelecek onlar gibi yaşamaya başlayacaklar. Bu cümleden, Muhammed'in kendi tekliflerini kabul ettiği sonucunu çıkaran Ebu Cehil, hemen ileri atıldı ve: - Bir tek kelime mi? Ne demek, istediğin kelime olsun; babanın hatırına yemin olsun ki, Sana bir değil; on kelime veririz, dedi. Artık, son nokta konulmalıydı ve Efendiler Efendisi: La ilahe illallah diyeceksiniz ve O'ndan başka ibadet ettiğiniz her şeyi bırakacaksınız, dedi. Bu, O'nun her fırsatta talep ettiği meseleydi. Ve her zaman olduğu gibi yine onlann hoşuna gitmeyecekti. Ellerini birbirine çarpıp alkış tutmaya başladılar ve bir taraftan da, burun bükerek şöyle söyleniyorlardı: - Yoksa, Sen ey Muhammed! Bütün ilahlan tek bir ilah haline mi getirmek istiyorsun? Bir başkası ileri atıldı ve ilave etti: - Vallahi de bu adam, istediğiniz hiçbir şeyi size vermeyecek! Yine de siz, istediğinizi yapmaya devam edin ve sizinle onun arasındaki mesele çözülünceye kadar asla atalannızın dinini bırakmayın! Yine vahyin emareleri görülmüştü, Cibril-i Emin yeni bir mesaj daha getiriyordu: - İçlerinden kendilerini uyanp irşad edecek birinin gelmesinden her nedense şaşırdılar ve o kafirler, "Bu bir sihirbaz, bir yalancı! İşte tutmuş, bunca ilahı bir tek ilah yapmış! Bu gerçekten şaşılacak, çok tuhafbir şey." diyorlar. Bu ifade, onlann adım adım takip edildiklerinin açık bir yansımasıydı. Attıklan her adım takip ediliyor ve iç dünyalannda gizledikleri her şey, ummadıklan bir zamanda önlerine konulup açığa vuruluyordu. Zira, devamındaki ayet şöyle diyordu: - İçlerinden önde gelen eşraf takımı derhal harekete geçip, "Hala mı duruyorsunuz?" dediler. "Kalkın, yürüyüp gösteri yapın ve ilahlannız konusunda direnip dayanacağınızı ilan edin. Bu, cidden yapılması gereken bir şeydir. Doğrusu biz, bu tevhid inancını son dinde de göremedik. Bu, sırfbir uydurma! Biz, bu kadar eşraf dururken, kitap gönderilecek bir O mu kalmış?" Elbette, herkesin bir hesabı vardı; ama hesabı en son tutan, mutlaka her şeyin sahibi Allah (celle celaluhü) olacaktı: - Hayır, hayır! Onlar benim buyruklanm hakkında tam bir şüphe içindedirler. Doğrusu onlar, henüz azabımı tatmadılar! Konu Başlığı: Ynt: Ebu Talib e son müracaat Gönderen: Ceren üzerinde 26 Nisan 2019, 14:10:45 Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bizlere bu bilgileri sunan kardesimizden. ...
Konu Başlığı: Ynt: Ebu Talib e son müracaat Gönderen: Mehmed. üzerinde 27 Nisan 2019, 12:29:10 Ve Aleykümüsselam Rabbim cümlemize hidayet nasip eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun
|