๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ashabı Kiram => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 06 Ekim 2010, 01:13:16



Konu Başlığı: Ebu Lübabe
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 06 Ekim 2010, 01:13:16
45)Tevbesi ile meşhûr sahâbî: EBU LÜBÂBE


İslâm’ın nûrunu söndürmek isteyen Mekkeli müşriklere karşı hazırlanan mücâhid ordusunda az sayıda deve vardı. Bu sebeple bir deveye üç sahâbî nöbetleşe biniyordu.


Resûlullah efendimiz de Ebû Lübâbe ve Hz. Ali ile bir deveye sırayla bineceklerdi. Deveye ilk olarak Resûlullah efendimiz binmiş idi. Her ikisi de Resûlullahın deveden inmemesini ve haklarını seve seve vermeyi arzû ediyorlardı. Kendilerinin binip, Resûlullahın yürümesini içlerine sindiremiyorlardı.


Biz Yaya Yürüyelim

Nitekim yaya yürüme sırası Resûlullah efendimize geldiğinde ikisi birden şu teklifi yaptılar:


- Yâ Resûlallah! Siz inmeyin, biz yaya yürüyebiliriz.

 
Onların bu samîmî ve içten tekliflerine Resûlullah efendimiz şu cevâbı verdiler:
 

- Siz yürümekte benden daha güçlü değilsiniz. Ayrıca benim de sizin kadar sevâba ihtiyâcım var.

 
Hz.Ebû Lübâbe, cihâd aşkıyla yanıyor, müşriklerle bir an önce karşılaşmaya can atıyordu. Henüz düşmanla karşılaşmadan Resûlullah efendimiz Ebû Lübâbe'yi kendi yerine vekil olması için Medîne'ye gönderdi. Oradaki vazîfesi kadın ve çocukları korumaktı.

 
Ancak Resûlullah efendimiz, Bedir'de kazanılan ganimetlerden ona da pay verdi.
 

Peygamber efendimizle, Benî Kurayza Yahûdîleri arasında bir anlaşma vardı. Buna göre, Mekke müşrikleri ile yapılan Hendek Muharebesinde Müslümanlarla beraber, Medîne'yi müdafaa etmeleri gerekiyordu. Fakat bunlar, böyle bir şeye yanaşmadıkları gibi, harbin en nazik bir zamanında müşriklerle işbirliği yaptılar. Peygamber efendimizin, durumu araştırmak ve sulh için gönderdiği heyete de hakârette bulundular. Bununla da yetinmeyip, Medîne üzerine baskınlar düzenlediler. Müslümanları öldürmeye teşebbüs ettiler.

Onların Üzerine Yürü

Hendek muharebesinde, on bin kişilik müşrik ordusunun büyük zayiat vererek geri çekilmesi Kurayza Yahûdîlerini hayâl kırıklığına uğrattı. Endişeyle Medîne'ye iki saatlik mesâfede bulunan kalelerine çekildiler. Peygamber efendimizin üzerlerine yürümesinden çok korkuyorlardı.

 
Peygamber efendimiz, Hendek'ten dönüp, evine geldi. Üzerindeki silâhları çıkardı. O sırada Cebrâil aleyhisselâm geldi. Sarığının ucu iki omuzunun arasında ve üzerinde zırhtan gömlek vardı.

 
- Ey Allahın Resûlü! Silahlarınızı çıkardınız mı? Vallahi biz daha silahlarımızı çıkarmadık. Düşman sana geldiğinden beri melekler silâhlarını çıkarmadılar. Kalk, silâhını kuşan ve onların üzerine yürü, dedi.

 
Peygamberimiz sordular:
 

- Kimin üzerine yürüyeyim?

 
Hz.Cebrâil (a.s) da;


- İşte oraya, diyerek eliyle Benî Kurayza tarafını gösterdi.


Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

 
-Ashâbım çok yoruldular. Birkaç gün dinlenseler nasıl olur?

- Yâ Resûlallah! Allahü Teâlâ, hemen Benî Kurayza kabîlesi üzerine yürümeni emrediyor. Ben şimdi yanımdaki meleklerle beraber, Kurayza Yahûdîlerinin kalelerine gidiyorum. Allahü teâlâ onları helâk edecektir.
 

Peygamber efendimiz, Hz.Cebrâil (a.s) Allahü teâlânın emrini bildirip gidince, Bilâl-i Habeşî'ye;

 
- İşitip, itâat eden kişi, ikindi namazını Benî Kurayza yurdundan başka yerde kılmasın, diye seslenmesini emretti.

 
Peygamber efendimiz ve Ashâb-ı kirâm silahlandılar. Cebrâil (a.s)’ın izini takip ederek yola çıktılar. Benî Kurayza Yahûdîlerinin olduğu yere geldiler. Kalelerin çok yakınına kadar yaklaştılar. Benî Kurayza Yahûdîleri iyice muhasara altına alındı. Muhasara son derece şiddetlenmişti. Yahûdîler, Peygamber efendimizden, görüşmek ve danışmak üzere Ebû Lübâbe'yi kendilerine göndermesini istediler.


Bize Ne Yaparlar

Hz.Ebû Lübâbe'nin çoluk çocuğu ve malları Benî Kurayza yurdunda idi. Resûlullah efendimiz Ebû Lübâbe'yi çağırdı ve buyurdu ki:

 
- Yahûdîlerin yanına git! Onlar Evsliler arasından seni istediler.

 
Resûlullah efendimiz ayrıca Ebû Lübâbe'ye, onların yanına vardığında nasıl davranacağını da gösterdi. Ebû Lübâbe yanlarına varınca, onu karşıladılar. Kadınlar ve çocuklar ağlaşarak, kendilerine acındırmaya çalışarak yardım bekliyorlardı. Yahûdîler, Ebû Lübâbe'ye dediler ki:

 
- Ey Ebû Lübâbe! Muhasara bizi mahvetti. Muhammed müsaade etse de buradan çıkıp, Şam'a veya Hayber'e gitsek, bizim çarpışmaya gücümüz yok. Ey Ebû Lübâbe, biz teslim olursak bize ne yapılacak? Bize teslim olmayı tavsiye eder misin?
 

Hz.Ebû Lübâbe de şöyle cevap verdi:

 
- Evet, teslim olmanızı tavsiye ederim. (Böyle söylerken elini boğazına götürerek, teslim olurlarsa boğazlarının kesileceğini ifâde eden bir işâret yapmıştı.)
 

Hz.Ebû Lübâbe diyor ki:

 
- Vallahi onların yanından da henüz ayrılmamıştım ki, bu hareketimle, Allah’a ve Resûlüne karşı iyi bir iş yapmadığımı anlamıştım.
 

Ebû Lübâbe, salâhiyetli olmadığı veya gizli kalması gereken bir şeyi söylemişti. Ancak bir kere ağzından çıkmıştı.

 
Allahü Teâlâ Kalbimi Biliyor

Hz.Ebû Lübâbe bu duruma çok üzüldü, çok pişman oldu. Gözlerinden akan yaşlar sakalını ıslattı. Kalenin arkasından bulduğu bir yolla, doğru Medîne'ye gidip Mescid-i Nebeviye girdi. Kendisini direğe bağlattı.

 
- Allahü teâlâ kalbimi biliyor. Bana hakîkî bir tevbe ihsân edinceye kadar vallahî ben Resûlullahın yüzüne de bakamam. Allahü teâlâ işlediğim günâhtan tevbemi kabûl etmedikçe bu yerimden ayrılmayacağım, diye yemin etti.

 
Hz.Ebû Lübâbe'nin düştüğü bu hatâ ile ilgili olarak şu âyeti kerime nâzil oldu:
 

يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا لَا تَخُونُوا اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

 
“Ey îmân edenler, Allaha ve Resûlüne hâinlik etmeyin. Bile bile aranızdaki emânetlere de hâinlik etmeyin."[561]


Hz.Ebû Lübâbe, Resûlullahın muhterem hanımlarından Ümm-i Seleme'nin Mescid-i Nebeviye açılan kapısı önündeki direğe kendisini bağlatmıştı. Hava bir hayli sıcaktı. Bir hafta hiçbir şey yemeyip, kulakları işitemeyecek hâle gelmişti.

 
Hz.Ebû Lübâbe, yaptığına pişman olup kendini direğe bağlattığı sırada, Müslümanlar onun bu hâlinden habersiz, Yahûdîlerin kalesinden dönmesini bekliyorlardı. Aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen Ebû Lübâbe dönmedi. Nihayet durumdan haberdar olunup, Resûlullaha arz edildi. Peygamber efendimiz buyurdu ki:

 
- Eğer doğruca yanıma gelseydi, bağışlanmasını Allahü teâlâdan dilerdim. Madem ki, o kendisini bağlatmış, artık Allahü teâlâ tevbesini kabûl edinceye kadar onu bulunduğu yerde bırakırım.

 
Hz.Ebû Lübâbe bu şekilde direğe bağlı kalarak altı gece kaldı. Her namaz vaktinde hanımı tarafından bağları çözülür, namazını kıldıktan sonra, tekrar direğe bağlanırdı.

 
Müjdeleyeyim Mi?

Peygamber efendimiz Ümm-i Seleme'nin odasında idi. O sırada, Ebû Lübâbe'nin tevbesinin kabûl olduğuna dâir âyet-i kerîme nâzil oldu. Âyet-i kerîmede buyuruldu ki:
 

وَاخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلًا صَالِحًا وَاخَرَ سَيِّئًا عَسَى اللّهُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ اِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَحيمٌ

 
“Onlardan diğer bir kısmı da günâhlarını itiraf ettiler ve önce yapmış oldukları iyi bir ameli sonradan yaptıkları başka bir kötü amel ile karıştırdılar. Olur ki, Allah, onların tevbelerini kabûl eder. Çünkü Allah, Gafûrdur, çok bağışlayıcıdır, Rahimdir."[562]
 

Ümm-i Seleme vâlidemiz, seher vakti Peygamber efendimizin güldüğünü işitince sordu:

 
- Niçin gülüyorsunuz yâ Resûlallah!

- Ebû Lübâbe'nin tevbesi kabûl olundu.

- Müjdeleyeyim mi yâ Resûlallah?

- Olur! Müjdelemek istiyorsan, müjdele!


Bu haberi duyan herkes, iplerini çözüp salıvermek için Ebû Lübâbe'ye doğru koştular. Ebû Lübâbe bunu kabûl etmedi. Dedi ki:

 
-Vallahi Resûlullah efendimiz bizzat eliyle beni bırakmadıkça buradan ayrılmam.
 

Peygamber efendimiz de namaza giderken, uğrayıp salıverdiler.


Ebû Lübâbe direğe ince, sağlam bir iple bağlanmıştı. Onun için ip, onun iki kolunu kesmişti. Uzun zaman bu kesikler geçmedi, izi kollarında kaldı.
 

Ebû Lübâbe hazretleri bu hâdise ile ilgili olarak şöyle anlatır:
 

Benî Kurayza Yahûdîlerini kuşatmıştık. O zaman bir rüyâ gördüm. Şöyle idi: Kurayza Yahûdîleri, çok pis kokan bir kara balçık hâline gelmişler! Onlardan uzaklaşma imkânım da yoktu. Az kalsın, onların o kötü kokularından ölecektim. Sonra, akan bir nehir gördüm, onda yıkandım. Tertemiz oldum. Güzel bir koku da süründüm.


Rüyâmı Hz. Ebû Bekir'e anlattım. O rüyâmı şöyle tabîr etti:
 

- Dilin tutulacak, çok sıkıntılı bir işe gireceksin. Fakat kurtulacaksın.

 
Yemin Keffâreti

Direkte bağlı olduğum zaman Ebû Bekir'in sözü aklıma geldi. Tevbemin kabûl olacağına dâir âyet ineceğini ümit etmiştim.


Hz.Ebû Lübâbe bu günâhın işlendiği, Benî Kurayza yurduna dönmek istiyordu. Hâlbuki Allah ve Resûlüne karşı günâh işlediği bu memlekete bir daha hiç girmeyeceğine dâir yemin de etmişti. Durumu Resûlullaha arz etti. Allah ve Resûlü uğrunda, bütün malını bile verebileceğini söyledi. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
 

- Malının üçte birini vermek senin keffâretine yeter.


Hz. Ebû Lübâbe, malının üçte birini ayırıp, verilmesi gerekli kimselere dağıttı. Ondan sonra, vefât edinceye kadar kendisinden hayırdan başka bir şey görülmediği bildirilmiştir.
 

 Hz. Ebû Lübâbe (r.a)’ın Rivayet Ettiği Bazı Hadisler

 
ـ وعن مالك: ]أنَّهُ سُئِلَ عَنْ رَجُلٍ قَالَ: كُل مَالِي صَدَقَة في سَبِيلِ اللّهِ تَعالى، فقَالَ: يَجْعَلُ ثُلُثَهُ ‘نَّ رَسُولَ اللّهِ # أمَرَ أبَا لُبَابَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنه حِينَ قَالَ: أهْجُرُ دَارَ قَوْمِي الّتِي أصَبْتُ فِيهَا الذّنْبَ وَأُجَاوِرُكَ وَأنْخَلِعُ مِنْ مَالِي صَدَقةً الى اللّهِ والى رَسُولِهِ؟ فقَالَ: يُجْزِيكَ مِنْ ذلِكَ الثُّلُثُ[ .

 
- İmam Malik'ten rivayete göre, kendisine, "malım Allah yolunda sadakadır" diyen kimse hakkında sorulmuştu, şu cevabı verdi:"Üçte birini sadaka yapar. Zira, Aleyhissalâtu vesselâm, Ebu  Lübabe (r.a): "Günah işlemiş bulunduğum kavmimin yurdunu terkedip, sana mücavir olacağım. Malımı da Allah ve Resulü'ne tasadduk edeceğim" dediği vakit: "Bu maldan üçte birinin  bağışı sana kifayet  eder" demişti."[563]


ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]سَمِعْتُ رَسُول اللّهِ #، عَلى الْمِنْبَرِ يَقُولُ: اُقْتُلُوا الْحَيَّاتِ، وَاقْتُلُوا ذَا الطُّفْيَتَيْنِ وَا‘بْتَرَ، فإنَّهُمَا يَطْمِسَانِ الْبَصَرَ وَيُسْقِطَانِ الْحَبَلَ قَالَ عَبْدُاللّهِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: فَبَيْنَا أنَا أُطَارِدُ حَيّةً ‘قْتُلَهَا فَنَادَانِي أبُو لُبَابَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: َ تَقْتُلْهَا. فَقُلْتُ: إنّ رَسُولَ اللّهِ # أمَر بِقَتْلِ الْحَيّاتِ. فقَالَ: إنّهُ نَهى بَعْدَ ذلِكَ عَنْ ذَواتِ الْبُيُوتِ، وَهِىَ الْعَوامِرُ[. أخرجه الستة إ النسائِي.شبه الخطين ا‘سودين على ظهر الحية بالطفيتين.و»الطفيةُ« بضم الطاء خوصة المقل. وقيل الطفية الحية. فالمراد على هذا: واقتلوا كل حية ما كان له ولد وما  ولد له وهو ا‘بتر.و»العَوَامِرُ« الحيات التي تكون في البيت، سميت بذلك لطول أعمارها .


 
- İbnu Ömer (r.a) anlatıyor: "Resulullah (a.s)'ı minber üzerinde şöyle söylerken dinledim:"Yılanları öldürün. İki çizgili ve ebteri (engerek) de öldürün. Çünkü bunlar, gözleri kapar (kör eder) ve hamilelerde düşük yaparlar."Abdullah İbnu Ömer (r.a) der ki: "(Bir gün) ben öldürmek için bir yılan kovalarken, Ebu Lübabe (r.a) bana: "Öldürme onu!" diye nida etti. "Resulullah (a.s) yılanların öldürülmelerini emir buyurdular!" dedim. O:"Ama daha sonra ev yılanlarının öldürülmelerini yasakladı!" dedi. Bunlar (ömürleri uzun olduğu için) avamir denen ev yılanları idi."[564]


Konu Başlığı: Ynt: Ebu Lübabe
Gönderen: Mehmed. üzerinde 17 Ocak 2019, 17:38:45
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun