๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 04 Mayıs 2011, 11:06:30



Konu Başlığı: Büreyde ibn Huseyb
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 04 Mayıs 2011, 11:06:30
Büreyde İbn Huseyb

Yolculuk sırasında, yaklaşık seksen hanelik bir köyün ya­kınından geçerken burada, başka birisiyle daha karşılaşmış
lardı. Büreyde ıbn Huseyb adındaki bu zata önce Efendimiz

(sallallahu aleyhi ve sellem) sordu:

- Sen kimsin?

- Ben Büreyde'yim, diye cevaplamıştı. Bunun üzerine te-

bessüm etmeye başlayan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), Hz. Ebu Bekir'e döndü ve:

- Ya Eba Bekir! İşimiz berd ii selama ulaşıp sulha erdi, iltifatında bulundu. Yine sordu:

- Peki, nerelisin?

- Eslem' denim, diyordu. Efendimiz (sallallalıu aleyhi ve sel-

lem), yeniden sadık yarine döndü:

- Artık esenlik ve silme ulaştık demektir, dedi. Belli ki, aldığı cevaplardan tefe'ülde bulunuyor ve kulağına gelen sese paralel yorumlar yapıyordu. Belki de, bu kadar zorluklarla başlayıp sıkıntılarla devam eden yolculuğun yorgunluğunu, latifelerin enginliğinde yumuşatmak istiyor; böylelikle yol ar­kadaşlanna da tebessüm ettirrnek istiyordu. Yine Büreyde'ye döndü ve:

- Peki, kimlerdensin, diye bir kez daha sordu. Büreyde:

- Sehmoğullanndanım, cevabını vermişti. Mübarek yüz-

lerini yeniden yol arkadaşına çevirdi ve:

- Artık ok yaydan çıktı ve hedefini buldu, buyurdu. Anla­şılan, tesadüf e yerin olmadığı bir dünyada Efendimiz (sallallalıu aleyhi ve sellern), Allah'ın (celle celaluhü) karşısına çıkardığı böyle bir tabloyu değerlendiriyor, eşyanın perde arkasından kendisine sunulan mesajlan alıyor ve bu bilgileri de, latife yollu bir üs­lupla Hz. Ebu Bekir'le paylaşıyordu.e'?

S10 Bkz. İbn Abdi'I-BeIT, İstidb, ı/ı85, ı86

Sonra da, oturup uzun uzun konuştular; kendisiyle böyle latifeli şekilde konuşan kişiyi merak etmişti Büreyde. Onun için sordu:

- Peki, Sen kimsin?

- Abdullah'ın oğlu ve Allah'ın Resülü Muhammed, bu-

yurdu Efendiler Efendisi.

Evet, bu kadar duruluk ve duruştaki ululuk, ancak bir Nebi'de olabilirdi. Bir anda tavn değişivermişti; meğer, aradı­ğı kısrnet ayağına gelmişti de haberi yoktu. İçinden gelerek:

- Eşhedü en la ilôhe iHallah ve eşhedü enne Muhamme­den abduhü ve Resülüh, dedi.

Artık Büreyde, Müslüman olmuştu; ancak o, bu yolda yal­nız değildi. Çok geçmeden kendi kabilesinden onunla birlik­te olan herkes, onun tercih ettiği bu yeni dini kabullenecek, hiçbir baskı ve zorlukla karşılaşmadan gelip teslim olacaktı. Hamd makamında şunları söylüyordu:

- Hiç zorlanmadan ve sadece itaat düşüncesinden hare­ketle, Sehmoğullarından gelip de Müslüman olanlardan dola­yı Allah'a hamd olsun!

Ve, kabilesinden Müslüman olanlarla birlikte, Habib-i Zişan Hazretlerinin arkasında saf tutup yatsı namazını kıla­cak; böylelikle, Mekke' de yaşanan nedrete inat, daha Medine yolunda nasıl bir ikramla karşılaştıklarını fiilen göstermiş ola­caktı.

Sabah erkenden koşarak huzura gelen Hz. Büreyde, coş­muş ve bu coşkusunu ifade sadedinde Habib-i Ekrem'e şun­ları söylüyordu:

- Ya Resfılallah! Senin gibi birisi, Medine'ye girerken ya­nında sancaktarsız olmamalı!

Daha bunu söylerken, bir taraftan da sarığını çözmüş ve mızrağına bağlamaya başlamıştı bile. Böyle, gönülden gelen bir tepkiye karşı Efendimiz (sallallabu aleyhi ve sellem) de sesini çı

karmayacak ve artık Hz. Büreyde, Medine'ye gelinceye kadar Allah Resülü'nün önünde yürüyecekti.