๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 28 Nisan 2011, 10:08:16



Konu Başlığı: Beni Mustalık
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 28 Nisan 2011, 10:08:16
Beni Mustalık

Bir haber de Mustalikoğullarının bulunduğu yerden geliyordu.

Beni Mustalık'inlideri Hôris İbn Ebi Dırôr, civarın kabileleri de işin içine çekerek bir ordu meydana getirmiş, Medine üzerine saldırı ha­zırlığı yapıyordu. Öncelikle haberin doğru olup olmadığı teyit edil­meliydi ve bunun için Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellern), ashabın­dan Büreyde İbn Husayb'i görevlendirdi.

İstihbarat göreviyle yola çıkan Hz. Büreyde, sözü edilen yere geldiğinde büyük bir kalabalıkla karşılaştı; kendilerinden emin ve gururlu bir duruşları vardı. Onun gelişini görünce:

- Sen de kimsin, diye tepki verdiler. Endişelenmişlerdi. Ancak Hz. Büreyde:

- Sizlerden birisi, diye cevapladı önce. Zira bu görev için tayin edildiğinde o, gerektiğinde sözdeki esnekliği kullanma konusunda Resülullah'tan izin istemiş ve O da, ümmetin selameti adına ona bu izni vermişti. Ardından şunları sıraladı:

- Şu adamın üzerine yürümek için bir araya geldiğinizi duyun­ca ben de çıkıp yanınıza geldim. Şayet bu niyetinizde halis iseniz ben de gidip kavmimi ve bana itaat edenleri toplarım, hep birlikte tek bir yumruk olarak O'na saldırır ve kökünü keseriz!

Rahatlamışlardı. Tanımadıkları bir adamdı ama bunun ne önemi olabilirdi ki! Aynı düşmanı hedef almış bir adamdan ne zarar gelebilirdi! Onun için:

- Zaten bizler de bunun için bir araya geldik; o zaman elini biraz çabuk tut, dedi Haris İbn Ebi Dırar.

Maksat anlaşılmıştı; demek ki Resülullah'a gelen haber doğruy­du. Gerçekten de bu adamlar, Medine'ye saldırmak için bir araya gelmiş ve ciddi ciddi savaş hazırlığı yapıyorlardı. Ancak yine de ihti­yatlı davranmak gerekiyordu. Onun için Hz. Büreyde:

- Hemen şimdi gidiyorum; çok geçmeden kavmimden büyük bir grup ile birlikte buraya gelirim, diye seslendi onlara.

Sevinmişlerdi; hiç hesapta yokken bir adam gelmiş ve adam­larını da toplayarak kendilerine gönüllü katılma vaadinde bulunu­yordu!

Beri tarafta Hz. Büreyde, en seri şekilde Medine'nin yolunu tutmuştu ve gerçekten de büyük bir grupla üzerlerine gelecek olan mü'minlere haberin doğruluğunu ulaştıracaktı. Haberi alır almaz Allah Resı1lü (sallallahu aleyhi ve sellern), hemen hazırlık emri verdi ve bir çıbanın daha başını ezmek için ordunun toplanmasını istedi.

Takvimler, hicretin altıncı senesinin Şa'ban ayını gösteriyor­du. Derken Allah Resı1lü, otuzu süvari olmak üzere ashabıyla birlik­te Mustalıkoğullannın bulunduğu tarafa yürüdü. Yerine Medine'de, Zeyd İbn Hôrise'vı bırakmıştı.v?

Gidilecek yerin yakınlığı dolayısıyla ve elde edilecek ganimetten pay koparabilmek için münafıklar, daha önceki savaşlardan farklı olarak bu ordunun içine katılmışlardı.

Halôik; denilen yere gelindiğinde mola verilmişti. Bu sırada yan­lanna, Abdülkaysoğullarından bir adam çıkageldi. Efendiler Efendi­si (sallallahu aleyhi ve sellem) ona:

- Kavmin nerede, diye sordu.

- Ravha'da diye cevapladı adam. Efendimiz tekrar sordu:

- Nereye gidiyorsun?

- Başka değil, sadece Sana gelip Sana iman etmek, getirdikle-

rinin hak olduğuna şehadet edip Seninle birlikte düşmana karşı sa­vaşmak istiyordum, dedi adam.

Resı1lullah'ın sevincine diyecek yoktu; yine mürde bir gönül Rabbiyle buluşmuş, Allah'a kulolma yoluna girmişti. Dudakların­dan, hamd dolu şu cümle döküldü:

- Seni İslam'la şerefyab kılan Allah'a hamd olsun! Adam:

- Allah için hangi amel daha sevimlidir, diye soruyordu. Elbette

ı79 Medine'de bırakılan kişinin EbU Zerr veya Nümeyle İbn Abdullah el-Leysi ol­duğuna dair de rivayet vardır. Bkz. İbn Hişam, Sire, 4/252; Kurtubi, el-Cami' li ahkürni'l-Kur'an.x/aıg

bu iş, sadece kelime-i tevhidi söylemekle sınırlı olamazdı ve bu bah­tiyar gönül de, diliyle ikrar ettiği bu cünılelerin ardından yapması gerekli olan ilk işin ne olduğunu soruyordu.

- ilk vaktinde kılınan namaz, buyurdu Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern). Demek ki, imandan sonra en önemli mesele namaz­dı ve imanı tercih ettikten sonra bir mü'min, hep namazı kollamalı, vakit girer girmez de onu en kamil manada eda etmeliydi.

Halaık'ın semeresi olan sahabi de alınarak yeniden yola çıkıl­mıştı. Karşılanna, düşman adına gözcülük yapan bir casus çıkmış ve ashab da, yakalayarak onu huzura getirmişti. Resülullah, düşman ordulannın yerini ve ne türlü teçhizata sahip olduklannı sormuş, ancak bir cevap alamamıştı. Onun da Müslüman olmasını istiyordu; bunun için kendisine İslam'ı anlatıp Allah'a kulolduğunu kabul et­mesini istedi. Ancak adamın inadı tutmuştu ve ayağına kadar gelen bu teklifi kabule yanaşmıyordu.

Derken Miireusi denilen yere kadar gelinmişti ki, Medine'­ye saldırmak için bir araya gelen düşman ordusu Allah Resülü'niin üzerlerine doğru geldiğinin haberini aldılar. Büyük bir telaş içine düşmüşlerdi. Üstelik, gözcü olarak gönderdikleri adamları da yakayı ele vermişti! Şakası yoktu; göz göre göre üzerlerine büyük bir ordu geliyordu ve çok geçmeden savaşı göze alamayan bu kabileler kaç­maya başlamış, Haris'i kendi adamlanyla birlikte yapayalnız bırakı­vermişlerdi!

Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), Müreysi'de konaklayıp hemen savaş hazırlıklanna başladı. Çok geçmeden ordu, saf düzeni­ne geçmiş ve gelecek emri beklerneye durmuştu. Muhacirlerin sanca­ğını Hz. EbU Bekir, ı80 Ensar'ınkini ise Sa'd İbn Ubôde taşıyordu.

Her zaman olduğu gibi Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), sa­vaşı tercih edenin kendisi olmadığını fiilen gösterecek ve bu insanla­rın üzerine yürümeden önce onlarla konuşmayı deneyecekti. Bunun için yine Hz. Ömer' i seçmişti.

Derken Müreysi vadisi, Hz. Ömer'in gür sesiyle çalkalanmaya başladı:

ı80 Muhacirlerin sancağını Arnmar İbn Yasir'e verdiği de söylenmektedir. Bkz. Vakı­di, Megazi, 1/405; İbn Kesir, Sire, 3/297; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 4/178

Uhud Sonrası Gelişmeler

- Gelin; siz de 'Lô. ilôhe illallah' deyin ve böylelikle mal ve canı­nızı koruma altına almış olun!

Sesin yankısı dağlara vurup ümitsizce geri dönerken, düşmanın bulunduğu yerden Resı1lullah ve ashab üzerine ok yağmaya başlayı­verdi. Haris'in niyeti belli olmuştu; savaş kaçınılmazdı. Gelen oklara karşılık Müslümanlar da ok atmaya başlamışlardı.

O günkü parola da:

- Yd Mensiir! Emit idi. Cüveyriye Validemizin şehadetiyle o gün düşman askerleri, İslam ordusunu olduğundan daha büyük gö­rürken Müslümanlar, düşmanı olduğundan daha az görüyorlardı. Aynı zamanda bu savaşta da kendini gösteriyordu; ne daha önce ne de daha sonradan kimsenin göremeyeceği insanlar yağız atların üze­rinde buraya gelmiş Müslümanlara yardım ediyorlardı.

Karşılıklı ok atışları bir müddet devam ettikten sonra Allah Resı1lü (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına emir vererek, hep birlik­te düşmanın üzerine taarruz emri verdi. Adeta İslam ordusu tek vücut olmuş Beni Mustalık üzerine yürüyordu. Böylesine bir duru­şun önünde hangi güç durabilirdi ki! Çok geçmeden Beni Mustalık tamamen etkisiz hale getirilmiş, savaşçıları esir alınarak yanların­da bulunan mallarına da el konulmuştu. Düşman ordusundan on kişi öldürülürken Ashab arasından sadece Hişôm İbn Subôbe şehit olmuştu; onu da Erisar'dan birisi yanlışlıkla öldürmüştü. Efendi­miz (sallallahu aleyhi ve sellern), Hz. Hişam'ın diyetinin ödenmesini emrederek onu, Hz. Hişam'ın kardeşi Mikyes İbn Subabe'ye teslim etti.ı8ı

Elde edilen esirler, iki yüz aileden oluşuyordu ve bunların üze­rine Biireyde İbn Husayb; deve, koyun ve sığır cinsinden ganimet mallarının organizesi için de, Efendimiz'in azatlısı Hz. Şukrôn gö­revlendirilmişti. Ganimetlerin dağıtılması işini ise Mahmiye İbn Cez' yürütüyordu.

ı8ı Resülullah'ın verdiği hükme ve kardeşinin diyeti kendisine verilmesine rağmen Mikyes'in, kardeşini yanlışlıkla öldüren Ensar'ın üzerine yürüyüp onu öldür­düğü, sonra da kaçıp Kureyş'e sığındığı ve Mekke'nin fethi gününde de mürted olarak öldürüldüğü ifade edilmektedir. Bkz. Vakıdi, Megazi, ı/859; İbn Seyyidin­nas, Uyünu-Eser, 2/196; İbn Kesir, Sire, 3/298; İbn Hacer, el-İsabe, 3/203; İbn Esir, Usudu'l-Ğabe, 3/78

Derken taksimat yapılmış ve ortada kalan bir kısım eşya da, talep edenlere ücret mukabilinde satılmıştı.

Reisleri olan Haris'in kızı Cüveyriye Binti Hô.ris,ı82 Sabit İbn Kays İbn Şemmas ve onun amcaoğlunun hissesine düşmüş ve o da, dokuz okka altın karşılığında serbest bırakılma konusunda onlarla anlaşmıştı.v'"

Ne bu savaş ne de bu esaret, diğer savaşlarla esaretlere ben­ziyordu. Ellerindeki imkanı kullanıp herkesi öldürebilirlerdi ama onlar, öldürmeyip esir almayı tercih etmiş, şimdi ise esirlerine ye­diklerinden yediriyor, giydiklerinden de giydiriyorlardı. Muhatap­larındaki bu farkı görüp de bunun arkasında yatan sebebi öğrenen Haris'in kızı Cüveyriye, üç gün önce gördüğü o unutulmaz rüyayı ha­tırladı ve çok geçmeden kelime-i tevhidi söyleyerek Müslüman olu­verdi. Çünkü üç gün önce gördüğü rüyada, Medine' den doğan bir ay onun yanına kadar gelmiş ve sanki kucağına konuvermişti. Et­kisinde kalmıştı kalmasına ama kimseye de anlatma cesareti bula­mıyordu. Şimdi ise bu rüyanın gerçek olmasını umuyor, gelişmeleri merakla izliyordu.

Babasına rağmen Müslüman olan Hz. Cüveyriye, bütün cesare­tini toplayarak Allah Resülii'nün huzuruna girdi. Şefkat peygambe­rinden merhamet dileyecekti. Şöyle diyordu:

- Ya Resülullah! Ben, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Senin de O'nun Resülü olduğuna şehadet eden Müslüman bir kadınım! Ben, bu insanların reisi Haris'in kızı Cüveyriye Binti Haris İbn Ebi Dırar'ım. Başımıza ne hallerin geldiğini biliyorsun! Ben, Sabit İbn Kays İbn Şemmas ile onun amcaoğlunun payına düştüm. Ancak Sabit, Medine'deki hurma bağlarından bir kısmını amcaoğluna ve­rerek beni aldı. Sonra da, esaretten kurtulabilmem için asla altın-

182 Hz. Cüveyriye'nin adının Berre olduğu ve ona Cüveyriye ismini Allah Resülü'niin verdiği de rivayet edilmektedir. Bkz. Müslim, Sahih, 3/1687 (2140); Ebü Davud, Sünen, 2/81 (1503); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/258 (2334), 1/316 (2902), 6/429 (27461)

183 Hz. Sabit, Medine'deki hurma bağlanndan birisine karşılık amcaoğlunun hisse­sini de kendi üzerine almış ve Haris'in kızı Hz. Cüveyriye üzerindeki tasarrufu tamamiyle elde etmişti. Bkz. Vakıdi, Megazi, 1/409; Salihi, Sübülü'l-Hüda ve'r­Reşad,4/347

dan kalkamayacağım bir bedelle benimle anlaştı. Aslında buna beni o zorlamadı; bunu ben kabul ettim. Çünkü ben, bu konuda Senin bana yardımcı olacağını umuyordum; hürriyetimi elde edebilmem için bana yardımcı ol!

Büyük bir dikkatle Haris'in kızı Hz. Cüveyriye'yi dinleyen Efen­diler Efendisi ona:

- Bundan daha hayırlısım ister misin, diye sordu. O da şaşır­mıştı; heyecanla:

- O da nedir ya Resülullah, diye sordu. Efendiler Efendisi (sal­lallahu aleyhi ve sellern):

- Senin hürriyet bedelini Ben öder ve seni de nikahım altına alınm, buyurdu.

Bundan daha büyük saadet olabilir miydi? Elinde avucunda ne varsa hepsini kaybeden ve üstelik hürriyetini de yitiren bir insanın önüne, dünya ve ukbamn saadet saraylanna giden kapılar açılmış ve o da, bizzat bu sarayın sultam tarafından içeriye 'buyur' ediliyordu; hem de beş kuruş bedel ödemeden! Evet ya, rüyası gerçek oluyordu. Hz. Cüveyriye de, böyle bir saadeti kaçırmayacak kadar iman dolu bir gönüle sahipti ve:

- Peki ya Resülullahl Kabul ediyorum, dedi.

Teklif kabul gördüğüne göre şimdi sıra, Sabit İbn Kays ile gö­rüşmeye gelmişti. Derken ona da haber gönderilmiş ve çok geçme­den Hz. Sabit de huzura gelmişti. Efendimiz de, Hz. Cüveyriye'nin bedelini kendisine ödeyerek onu nikahı altına almak istediğini bil­dirdi.

Hz. Sabit'in gözlerindeki sevince diyecek yoktu. Belki de Allah Resülii'niin maksadını anlamıştı. Tabii ya, Hz.Cüveyriye Beni Mus­talık'ın reisi Haris'in kızıydı ve elbette o, Resülullah'a yakışırdı. Hemen:

- Annem babam Sana feda olsun ya Resülullah! Hiç karşılıksız O Senindir, dedi. AncakAllah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), yine de bu bedeli Hz. Sabit'e ödeyecek ve önce Hz. Cüveyriye'yi hürriyete ka­vuşturacak sonra da onunla nikah kıyacaktı.

Efendimiz'in bu evliliğinin haberi çok geçmeden ashab arasın­da yayılmaya başladı. Haberi duyan her bir sahabi, elinin altındaki esire bakıyor ve:
- Resı11ullah'ın akrabası, diyordu. Hiç beklemedikleri ve um­madıkları bir anda Beni Mustalık, Allah Resülü'nün akrabası olu­vermişti! Öyleyse Allah Resülii'nürı akrabaları nasıl esir olarak tutu­labilirdi! Teker teker esirler serbest bırakılmaya başlanmış ve yine tarihte bir benzeri görülmeyen civanmertlik ortaya konulmuştu. O gün, sadece bu akrabalığın hatırına yüz aile hürriyete kavuşturul­muş ve bu kutlu yuvanın bereketinden istifade etmişlerdi. Amca kızı gelip de durumu kendisine anlatınca Hz. Cüveyriye Rabbine hamd edecek ve kendisi vesilesiyle kavmini esaretten kurtaran Allah' a şük­redecekti.v't

Esirlerin geri kalanları ise, yakınları tarafından bedelleri öden­mek suretiyle hürriyetlerine kavuşacaklar ve böylelikle Beni Musta­lık esirlerinin tamamı serbest bırakılacaktı.