๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 04 Mayıs 2011, 15:36:09



Konu Başlığı: Ayyaş ibn Ebi Rebia
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 04 Mayıs 2011, 15:36:09
Ayyaş İbn Ebi Rebia

Ayyaş İbn Ebi Rebia, ilk Müslüman olan sahabeler­dendi; henüz İbn Erkam'ın evine yerleşmeden önce Müslü­man olmuş, baskı ve zulümler artınca da Habeşistan'a hicret etmişti. Mekkelilerin Müslüman olduğu haberi üzerine, yeni­den geri gelenler arasında o da vardı; ancak bu geliş, zulüm ve baskıların bittiği anlamına gelmiyordu. Şimdi ise, Ayyaş da harekete geçmiş, artık yeni bir hicret için yola düşmüştü.

Yol arkadaşı Hz. Ömer'le anlaştıklan yerde buluştuktan sonra, uzun ve yorucu; ama sonucu itibariyle sükün ve itmi­nan vadeden bir yolculuğa çıkmışlardı. Gerçi, diğer arkadaş­lan Hişarn'ın gelemeyişine üzülmüşlerdi; ama bunun için ya­pabilecekleri pek bir şey yoktu.

Günlerce süren bir yolculuktan sonra, nihayet Ku~a'ya kadar gelmiş ve burada, dinlenmek için mola vermişlerdi. Bu sırada, arkalanndan gelen iki atlı dikkatlerini çekmiş ve onla­rın da muhacir olabileceklerini düşünerek beklerneye başla­mışlardı. Ne güzel, iki Müslüman daha mihnetlen kurtulmuş ve kendilerini Medine'nin medeni atmosferine atmak için yo­lun sonuna yaklaşmışlardı!

Ancak, çok geçmeden bu beklentilerinde yanıldıklarım gördüler; zira gelenler, Ebu Cehil1e kardeşi Hôris İbn Hişô­m'dı. Bunların hicretle bir ilgileri olamazdı! Gerçi Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Ebu Cehil'in kapısına defalarca gitmiş­tl; ama o her defasında farklı bir tepki göstererek Allah Re­sülü'ne hakaretler etmiş ve kapısına kadar gelen saadete yüz çevirmişti. On üç yıldır kin kusan bir firavun, bir günde hizaya gelmiş olamazdı; keşke olsaydı! Öyleyse, buraya kadar gelme­lerinin sebebi neydi? Yoksa, Kabe'deki meydan okuyuşunu kaldıramayıp da Ömer'le hesaplaşmak için mi geliyordu bura­ya kadar? Neyse, mesele az son.ra nasılsa anlaşılacaktı!

Ayyaş'ı anyordu Ebu Cehil. Şimdi maksadı anlaşılmıştı; zira Ebu Cehil, Hişam ve Ayyaş, -anneleri birdi- kardeşdiler.

Aynı zamanda Hz. Ayyaş, Ebu Cehil'in amca oğluydu. Meğer Ebu Cehil, meseleyi daha önceden kurgulamış, üvey kardeşini can alıcı yerinden vurarak gerigetirmeyi planlayarak arkasın­dan koşturup ta buraya kadar gelmişti. Şöyle diyordu:

- Şüphesiz ki annen, sen bırakıp da gidince, başına tarak vurmamaya ahdetti ve seni görmeden de güneşin altında bek­leyecek ve ölünceye kadar da gölgeye girmeyecek!

Ayyaş, yufka yürekli bir insandı ve annesi hakkında Ebu CehiI'in anlattıkları karşısında da bir hayli duygularımıştı. Za­ten Ebu Cehil de, onun için bu konuyu öne sürüyor ve kardeşi­ni etkilemek istiyordu. Onun bu halini gören yol arkadaşı Hz. Ömer, basiret ve firasetiyle meseleyi kavramış:

- Ey Ayyaş! Vallahi de bu insanlar, bahane bulup seni dinin konusunda sıkıntıya sokmak istiyorlar; aman ha, sa­kın onlardan! Allah'a yemin olsun ki, annenin başına bitler musallat olunca mecbur kalır ve tarar onu. Mekke'nin sıcağı başına vurunca da mecburen bir gölgeye sığınır, diyerek onu uyarmak istiyordu. Çünkü biliyordu ki, Ebu CehiI'in ipiyle kuyuya inilmezdi; mutlaka kurduğu bir tuzak, planladığı bir dümen olmalıydı!

Ancak Ayyaş, öyle düşünmüyor, meseleye safiyane ba­kıyordu; ona göre ne yapıp edip annesinin yanına gitmeli ve yemini konusunda onu, içinde bulunduğu zor durumdan kur­tarmalıydı. Zaten, Mekke'de bitiremediği işler de vardı ve bu arada onları da yoluna koyar, arkadan yine hicretle Medine'­nin yolunu tutardı!

Arkadaşının, tercihini geri dönmekten yana kullandığını gören Hz. Ömer, bir adım daha atacak ve şu teklifte buluna­caktı:

- Mekke'de bıraktığın mal ve mülkü düşünüyorsan, hiç dert etme; sen de bilirsin ki ben, mal yönüyle Kureyş'in en önde bulunanlanndan biriyim. Malımın yarısı senin olsun; yeter ki onlarla birlikte gitme!

Belli ki Ayyaş karannı vermişti; artık, ısrann bir faydası olmayacaktı.

Sanki, başına gelecekleri görmüş gibiydi Hz. Ömer. Belki de, muhatabını iyi tanıyordu; zira, Ebu Cehil gibi bir firavun, sadece annesinin nezrini haber vermek için günlerce yol al­maz ve başkası adına ter dökmezdi. Onun için Ayyaş'a yardım etmesi gerektiğini düşünüyordu. Bir hamle daha yaptı; zaten gidecekti, öyleyse yolda başına bir şey geldiğinde elini güç­lendirecek bir formül üretmeliydi. Bunun için de şu teklifte bulundu:

- Madem öyle, o zaman şu benim devemi al ve onunla git; çünkü o, soylu ve hızlı bir devedir. Şayet yolda bunlardan bir kötülük sezersen onun üzerine atlar ve hızlı bir şekilde kurtul­muş olursun!

- Peki, dedi Ayyaş ve Hz. Ömer'in devesi üzerine binerek geri dönmeye başladı. Bir müddet yol aldıktan sonra Ebu Ce­hil, Hz. Ayyaş'a şöyle seslendi:

- Eyannemin oğlu! Vallahi de benim şu devem çok yorul­du; artık zor yürüyor. Bir müddet arkana binmeme ne dersin?

Çok masum bir taleb e benziyordu ve Ayyaş da safiyane: - Olur, gel ve bin, dedi. Bunun üzerine develer durdu­ruldu ve Ebu Cehil de Hz. Ayyaş'ın devesinin arkasına, Hz. Ayyaş'ın yedeğine binmişti. Bir müddet böylece yol almışlar­dı. İşte, işin tam burasında, arkadaki Ebu Cehil, ani bir ham­le yapacak ve Hz. Ayyaş'ı arkadan bağlayıverecekti. Bu ara­da, zaten anlaşmalı olduğu diğer kardeşi Haris de gelmiş; bir daha ellerinden kurtulup kaçamayacak şekilde Hz. Ayyaş'ın el ve kolunu tamamen bağlamıştı.

Hz. Ömer'e hak vermediğine yanıyordu Hz. Ayyaş; ama artık iş işten geçmişti. Hiç, Ebu Cehil gibi ümmetin firavunu olan birisine güvenip de yola çıkılır mıydı, hüsn-ü zannını, itimatla dengelemediği için bin pişman olmuştu; ama bu piş­manlığın, bundan sonrasına bir faydası yoktu

Mekke'ye geldiklerinde gündüz vaktiydi ve Ebu Cehil, Ayyaş'ı da kendi emeli adına kullanacak, Mekkelilere şöyle seslenerek bunu siyaset malzemesi yapacaktı:

- Ey Mekke halkı! İyi bakın ve biz, kendi sefihimizi nasıl yakalayıp getirmişsek sizler de kendi sefihlerinize aynı mua­meleyi yapın ve sakın elinizden kaçırmayın!473

Ebu Cehil'in küfür adına ortaya koyduğu, gerçekten de görülmeye değer bir gayretli! Ancak o, Müslümanların aleyhi­ne işliyordu. Onun bu gayretini lehe çevirmenin yolu ise, iman safında daha fazlasını ortaya koymakla mümkün olabilirdi!

Hz. Ayyaş'ın başına gelenleri de duyan Allah Resülü, ya­şamlanlara oldukça üzülecek ve mübarek ellerini açarak, Ve­lid İbn Velid ve Selerne İbn Hişôm'ısı yanında Ayyaş'ın da adı­m zikrederek, zulüm gören bütün Müslümanlar için dua dua Rabbine yalvararak nusret talep edecekti.