Konu Başlığı: Ayrılık vakti ve son gün Gönderen: Safiye Gül üzerinde 18 Nisan 2011, 16:44:22 Ayrılık Vakti ve Son Gün Perşembeden bu yana Allah Resfilii (sallallahu aleyhi ve sellern), namazlara çıkamaınış ve ashabına imaın olup namaz kıldıramamıştı. Ancak ashabın ümitle bekleyişi devam ediyor, o gün geldiği gibi, belki bugün de gelir diye ümit ediyorlardı. Yine bir pazartesi günüydü; takvimler, Rebiülevvel ayının on ikisini gösteriyordu! Bugünün sabah namazına da, bir umut deyip gelmişlerdi; iyileştiğini görmeyi ve yine önlerine geçip de namaz kıldırmasını istiyorlardı. İbn Ümınü Mektüm'un ezanıyla müdaviınlerini toplayan mescid, Bilal'in ezanıyla birlikte yine dolup taşmıştı. Yine gelememişti; o günün sabah namazını da, yerine tayin ettiği imam Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) kıldınyordu. Bir aralık mescidin köşesinde bir hareketlilik olmuştu; Aişe Validemizin hücresindeki perde aralanmış ve Nur Cemali, dolunay misali mescide doğuvermişti. Yine mübarek başını sarmış, öylece kapıda duruyor, mushaf sayfası gibi duru ve aydın Sima, mihrabındaki imama nazar ediyordu! Mübarek yüzlerindeki tebessüm dikkatlerden kaçmadı; huzur doluydu. 385 Hatta bu sırada, namazı Hz. Ebu Bekir'den başka birinin kıldırması konusunda ısrar eden Aişe Validemize dönecek ve bu tavırlarını, Hz. Yusuf karşısında tavır alan kadınların haline benzetecekti. Bkz. Buhari, Sahih, 1/236 (633). 1/240 (646647); Muslim, Sahlh. 1/313 (418). 1/316 (420) Vakit Yaklaşırken İşte bu nazarlar, aynı zamanda ashabını dünya gözüyle görebildiği son nazarlardı! Sevinçten, neredeyse namazlarını bozacaklardı! İkinci rekata kalkınışlardı. İntizam içinde saf tutmuş cemaati, gelişini hissedip yol veriyorlardı! O (sallallahu aleyhi ve sellem) da, Ebu Bekir'in arkasına kadar geldi; geri çekilmek isteyen Ebu Bekir'in omzuna koydu ellerini. Belli ki, yerinde durup da namazına devam etmesini istiyordu. Tayin ettiği imarnın arkasında O (sallallahu aleyhi ve sellem) da, oturduğu yerden namaza durdu. İmam selam verince, yetişemediği rekatı da kıldı. İşte bu, O'nun son namazıydı. Ardından, direklerden birisine sırtını dayayıp sesini de yükselterek, fitneler konusunda ashabını uyardı ve daha sonra da nazarlarını, yeniden Kur'an'a çevirdi. Ceziratü'l-Arap'da iki dinin bulunmasını fazla buluyor ve İslam'dan başka bir anlayışın burada barınmasını istemiyordu. Oradan ayrılırken şunları söyleyecekti: - Bir Nebi, cemaatinden biri kendisine imamlık yapmadan vefat etmez! İyileşmiş gözüküyordu. Endişeler geride kalmış gibiydi. Cemaatinin sevincine diyecek yoktu. Yeniden aralarına dönmüş ve kendileriyle birlikte saf tutup namaz kılmıştı. Sanki her şey, normale dönüyor gibiydi. Bir aralık, Rum diyarına komutan tayin ettiği genç Üsame, yanına girdi; hareket etmek üzereydi ve ordusu hakkında tekınil verip vedalaşmak için geliyordu! Bir gün önce de gelmiş ve 'işin ucunda ayrılık da olsa' hareket emri almıştı. Yanına yaklaşıp oturduğunda, mübarek elleriyle başını sıvazlayacak ve on sekiz yaşındaki genç komutan Hz. Üsarne'ye, giderayak dua edecekti. Güneş doğup da kuşluk vakti yaklaşınca, kızı Fatıma'yı yanına çağıracak ve kulağına bir şeyler fısıldayacaktı. 'Benden bir parça' dediği kızı Fatıma, bir çığlık kopardı; hıçkırıklara boğulmuş: - Vah benim başıma gelenlere! Babacığım beniml, diye ağlıyordu. Ona bir kez daha döndü ve: - Bugünden sonra senin baban, hiç sıkıntı yaşamayacak!, müjdesini verdi. Ancak bu, firakın acısını azaltmaya yetmemişti; Hz. Fatıma ağlamaya devam ediyordu! Rahmet peygamberi, bu manzaraya dayanamayacak ve kızının yeniden yanına yaklaşmasını isteyecekti. Tekrar kulağına eğildi ve yeniden bir şeyler fısıldamaya başladı ona! Az önce, matem havasına bürünüp feryad ii figan koparan Hz. Fatıma, sürurundan uçacak gibi olmuştu, tebessüm ediyordu; sanki biraz önceki Fatıma gitmiş, yerine bir başka Fatıma gelmişti!386 Ona yeniden yaklaştı ve kendisinin, alemdeki kadınların hanımefendisi olduğunun müjdesini verdi! Torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i yanına almış, öpüp kokluyor ve hayır tavsiye ediyordu. Aynı şekilde, huzurunda bulunan hanımlarını da muhatap alıyor ve onlar için de nasihatte bulunuyordu. Amcası Hz. Abbas'da. ayrılığın telaşı çoktan başlamıştı; yeğeni Hz. Ali'yi bir kenara çekmiş, Resülullah'ın ebedi aleme göç etmek üzere olduğunu haber veriyor ve kendisiyle konuşup sonrası için vasiyette bulunmasını talep etmek istiyordu. Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise, yanındakilere nasihatte bulunuyor ve henüz imkan varken burada ahireti kazanmak gerektiğini hatırlatıyordu; zira eldeki imkanlar, hayır adına kullanılmalı ve bunlara ebediyet libası giydirilerek, daha buradayken ahiret yurdu kazanılmalıydı. Daha önce de ashabına dönmüş ve: - Dikkat edin! Sizden ölüm emarelerini kendisinde hisseden herkes, Allah'ın kendisini affedeeeğine dair hüsn-i zanla ölsün, tavsiyesinde bulunmuştu. Bir gün önce de, hizmetçi ve kölelere hürriyet yollarını gösterip serbest bırakmış, Aişe Validemizde bulunan altı dinarı da, ihtiyaç sahiplerine dağıtmalarını söylemiş ve bayılmıştı. Ayılır ayılmaz, altınların dağıtılıp dağıtılmadığını sordu. Henüz dağıtılmamıştı. İstedi onları ve avucuna koyup teker teker saydı önce. Ardından onları, 386 Efendimiz (s.a.s.) kendisine, "Ben, artık gidiyorum." dediğinde ağlayıp çığlık koparan Hz. Fatıma, "Arkamdarı bana ilk kavuşan sen olacaksın." cümlesini duyar duyınaz da sevince gark olmuş, tebessüm etmeye başlamıştı! Bkz. M üslim, Sahih, 4/1905 (2450), İbn Mace, Sünen, 1/518 (1621); Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 22/415 (1027) yeğeni ve damadı Hz. Ali'ye göndererek, hepsini ihtiyaç sahiplerine dağıtmasını emredecekti: - Bunlar yanındayken Muhammed, nasıl olur da Rabbinin huzuruna gidebilir, diyordu. O güne kadar yanında bulundurduğu kılıç ve kalkan gibi savaş malzemelerini de, mü'minler arasında paylaştırmıştı. Belli ki, dünya adına neye malikse, hepsini dağıtıyor ve ebedi dünyaya intikal ederken yalnız ve yalın gitmeyi hedefliyordu. O kadar ki, o günün akşamı Hz. Aişe Validemiz, kadınlardan birisine kandilini gönderecek ve: - Bizim kandile, birkaç damla yağ damlatabilir misin, diyerek, akşam karanlığında odacığını aydınlatacak kadar ödünç yağ talebinde bulunacaktı! Başka alternatif bulamayınca da, otuz sa' arpa karşılığında, savaşlarda kalkan olarak kullandığı zırhını, bir Yahudi'ye rehin vermişlerdi! Gün, zevale doğru kayıyordu; zira mevsim, artık buluşma mevsimiydi. Derken, sancılan yeniden şiddetlenmeye başladı. Hz. Aişe Validemizle şunu paylaşıyordu: - Ey Aişe! Şüphen olmasın ki Ben, hala Hayber'de yediğim o yemeğin elemini duyuyorum! İşte bundan dolayı, sanki o zehirin tesiriyle içirnin parçalandığını hissediyorum. Ardından, mübarek yüzünü örttü. Bir ara bunalınca da onu yeniden açtı. Peygamberlerinin kabirlerini puthaneye çevirenlerin lanetle karşılanacaklannı tekrarlıyordu. Bu arada, yeniden sözü namaza getirdi ve defalarca: - Namaz! Namaz! Ve, elinizin altında bulunan emanetler, diye tekrarlamaya başladı. Belli ki, "Namazı aman ihmal etmeyin ve köleler başta olmak üzere sorumluluğunu üzerinize aldıklarınız konusunda da daha duyarlz olun!" demek istiyordu. Dünyaya ve dünyadakilere veda etmeden önce ashabına son tavsiyeleriydi bunlar ... Cibril-i Emin ve Melekü'l-Mevtin Gelişi Cumartesi ve Pazar günü yanına gelen Cibril-i Emin yine huzurdaydı; bir farkla ki bu sefer huzur-u nebevi, başka meleklerle de doluvermişti. Her biri yetmiş bine hükmeden yetmiş bin melek vardı huzurda! - Ya Muhammed, diyordu yine. Allah'ın selamı var ve beni özellikle Sana, Seni tekrim ve tazim için gönderdi. O (celle celaluhü), bildiği halde Sana sormamı istedi; kendini nasıl hissediyorsun, nasılsın? - Biraz halsizim ve ağrılar içindeyim, ey Cibril, buyurdular. Yanına daha da yaklaşmasını istiyordu. - Rabbin diyor ki, dedi Cibril. Şayet dilerse O'na şifa verir, isterse huzuruma alıp O'nu rahmetimle kucaklarımı - Bu, Rabbime ait bir iştir; O (celle celaluhü), Benim için dilediğini yapar, diye mukabelede bulundu. Daha sonra da, Cibril-i Emın'in tanıştırdığı melekü'l-mevt, izin istedi: - Allah'ın selam ve rahmeti Senin üzerine olsun ya Resülullah, diyordu. Allah beni Sana gönderdi ve ne emredersen onu yapmamı emir buyurdu. Ey Alımed! Şimdi sen, emaneti almarnı emredersen ben onu yerine getirecek; bırakıp da geri gitmemi dilersen de onu yapacağım! Tercihinde bir değişiklik yoktu ve: - Ey ölüm meleği, diye seslendi ona da. Sen, yapman gerekeni yap! Bu arada, hafifçe ıslattığı eliyle mübarek yüzünü sıvazlayacaktı. Bunu yaparken de: - Allah'ım, diyordu. Ölümün sıkıntılarına karşı Bana yardım et! Konu Başlığı: Ynt: Ayrılık vakti ve son gün Gönderen: Ceren üzerinde 16 Ekim 2017, 21:58:43 Esselamu aleyküm.binler salatu selam peygamber efendimize olsun inşallah.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim...
Konu Başlığı: Ynt: Ayrılık vakti ve son gün Gönderen: Sevgi. üzerinde 17 Ekim 2017, 00:48:23 Bismillâh...
Aleyküm Selâm. Canlar canı gözümüzün nûru Peygamberimiz bizlere'de bir çok msjda bulunmuş. ilk başta Namaz konusuna değinmiş. Namazlarımızı hakkıyla kılalım. Rabbimize Hayırlı kul Peygamberimize hayırlı ümmet olalım. Mevlam bizleri Peygamberimiz'in yolundan hakkıyla gidebilmeyi ve şefaatine nail olabilmeyi nasip etsin inşaAllah. Aminn ecmain Konu Başlığı: Ynt: Ayrılık vakti ve son gün Gönderen: Mehmed. üzerinde 16 Nisan 2019, 16:00:31 Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri Peygamberimiz in nur yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun
|