๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Efendimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 03 Mayıs 2011, 11:27:06



Konu Başlığı: Ashabı Suffe
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 03 Mayıs 2011, 11:27:06
Ashab-ı Suffe

Yeni yurt Medine, yeni bir anlayışa daha sahne oluyor­du; Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellern), gelen ayetleri kendileriyle paylaşıp onlarla marziyat-ı ilahiyi müzakere edebileceği kimseleri Mescid-i Nebevi'ye toplamaya başladı.

Diğer insanlar, çarşı-pazarda ticaret yapıp bağ ve bahçe­lerinde tarımla uğraşırken bu insanların tek hedefi, dine ait meselelerin zayi olmasının önüne geçmek ve Efendimiz'den aldıkları kültürü başka insanlarla da paylaşarak tebliğ sürecini doğru ve kalıcı bir keyfiyetle hızlandırmaktı. Bunu yaparken, açlığın sancısını hissetmernek için karınıarına taş bağlıyor; çoğu zaman da açlıktan bayılıp oldukları yerde kalakalıyorlar­dı; ama onlar için, dine ait bir meselenin inkişafı, her şeyden daha önemliydi. Bunun içindir ki Efendiler Efendisi, ashabıy­la konuştuğu zamanlarda bu insanlara göz-kulak olmalarını tavsiye ediyor, bazen onları diğer ashab arasında taksim ede­rek ihtiyaçlarını görmeye çalışıyor ve kendisi de, ailesinden daha çok bu insanları düşünüyordu.v''

Aralannda Eôü Hureyre gibi önemli sahabelerin de bulun­duğu Ashab-ı Suffe'nin sayısı, değişkenlik arz etmekle birlikte bu sayının otuza kadar çıktığı oluyor ve bu insanlar, Mescid-i Nebevi'yi aynı zamanda ev olarak kullanıyorlardı. Çünkü on­ların, ne başlarını sokabilecekleri bir evleri ne de kendilerine yardım edecek bir yakınları vardı. Ama bu insanlar, kimseden bir şey isteme niyeti izhar etmez ve hangi şartlarda olurlarsa

olsunlar, durumlarına rıza göstererek Efendimiz'le müşterek bir hayat yaşamayı her şeye tercih ederlerdi. Onların bu halini anlatırken Kur'an. şu ifadeleri kullanacaktı:

- Kendilerini Allah yoluna vakfedip de yeryüzünde do­laşma fırsatı bulamayan o yoksullar var ya, işte onlar, insan­lardan bir şey isteyip de hallerini ortaya koymadıklanndan dolayı diğer insanlar onları zengin zanneder. Ey Resülüml Onları Sen, simalarından tanırsın; onlar, iffetlerinden dolayı, yüzsüzlük ederek halktan bir şeyler istemezler. Hayır adına her ne verirseniz, mutlaka Allah onu bilir.575

Tabii olarak bu insanlar, hangi ayetin nerede ve nasıl indi­ğini, Efendimiz' den şeref-sudur olan beyanın hangi şartlarda ve nerede gerçekleştiğini en iyi bilen kimselerdi. Zira, sadece ilimle meşguloluyorlar ve ibadet ii taatle dolu bir hayat yaşı­yorlardı. Din adına herhangi bir yerden talep geldiğinde, ilk defa bunlar arasından birisi seçilir ve o insanlara dini öğret­mek için muallim olarak gönderilirdi. Kısaca bu insanlar, ilim yönüyle Efendiler Efendisi'nin mirasçıları konumundaydı.

Çok hadis rivayet ettiklerine dair şikayetler çoğalınca, bunlardan biri olan Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) ileri atı­lacakve:

- Yatsı namazında Resülullah (sallallalıu aleyhi ve sellem) hangi sureleri okumuştu, diye soracaktı. Adam:

- Hatırlamıyorum, cevabını verdi. Bunun üzerine Ebu Hureyre (radıyallahu anh):

- Yoksa sen, namazda yok muydun, diye tekrarladı. Adam:

- Hayır, vardım, cevabını verdi. Bunun üzerine Ebu Hu-

reyre:

- Ama ben hatırlıyorum; şu şu sureleri okudu, diyerek

575 Bkz. Bakara, 2/273

Efendimiz'in okuduğu sureleri söyleyiverdi.v" Fiili bir ders vermenin adıydı bu ve arkasından da şunları ilave etti:

- Muhacir kardeşlerimiz çarşı ve pazarda alışverişle meş­gul olup, Erisar kardeşlerimiz de bağ ve bahçeleriyle ilgilenir­ken Ebu Hureyre, karın tokluğuna Allah Resülü'nün peşine takılmış; başkalarının duymadıklarını duyuyor, onların hafı­zalarına ulaşmayanları da ezberine alıyordu.ö??

Bu kadar sıkıntı ve meşakkat, elbette herkesin öyle kolay katlanabileceği bir mesele değildi. Bir tarafta Kureyza ve Na­diroğulları karşılarında duruyor ve onların din adamlarının ellerindeki imkanlar da nazarlara çarpıyordu. İnsan olmanın bir gereği olarak Suffe ehlinden de olsa bazı insanlar, içinde bulundukları bu durumdan daha iyi şartlar elde edip biraz daha rahat etme arzusu içine girebilir, daha müreffeh bir ha­yat özlemi duyabilirlerdi.

Aynı zamanda bu, sadece onları ilgilendiren bir konu da değildi; Karün'un serveti karşısında gözü kamaşıp benzeri im­kanlara sahip olmayı arzu eden insanlar olduğu gibi578 bugün de benzeri talepler gelişebilir, sosyal statüde kendi içinde bu­lunduğu konumdan rahatsız duyan insanlar zuhür edebilirdi.

İşte, bütün bunlara son noktayı koymak için Cibril-i Emin yeniden geliyordu. Getirdiği ayette Yüce Mevla, kullarının ku­lağına küpe olacak şu ifadeleri sıralıyordu:

- Eğer Allah, kullarına verdiği rızık ve imkanları bol bol yaysaydı, o zaman bazı kimseler dünya hayatının geçici rengi­ne aldanır ve dünyaya dalar, ölçüyü kaçırıp azarlardı. Lakin O, bu imkanları dilediği bir ölçüye göre indirir. Çünkü O, kulla­rından haberdar olup onların bütün yaptıklarını ve yapacak­larını görmektedir.V?

576 İbn Sa'd, Tabakat. 2/363 577 İbn Sa'd, Tabakat, 2/363 578 Bkz. Kasas, 28/79

579 Bkz. Şura, 42/27; Viliidi, Esbabii Niizüli'l-Kur'an, s. 389, 390