๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Edebul Mufred => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 17 Aralık 2010, 17:21:50



Konu Başlığı: Kitap ehline nasıl mektup yazılır?
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 17 Aralık 2010, 17:21:50
(517) Kitap Ehline Nasıl Mektup Yazılır?


1109— Abdullah ibni Abbas haber verdiğine göre, Ebû Süfyan ibni Harb'i, Rûm Melik'i Hirakl (Herakliyus) adam göndererek çağırtmış, .(daha önce Hazreti Peygamber'den aldığı mektup dçîayısiyle bundan bilgi edinmek istiyordu). Sonra Pey­gamber (SaUaîlahü Aleyhi ve Seltem) 'in Dihyetü'I-Kelbî (Radiyalîahu anh) ile Busrâ Emîrine gönderdiği mektubu istedi. Busrâ Emîri de, o mektubu Hirakl'e (Herakliyus'a) verdi. Hirakl da mektubu okudu. İçinde şu ya­zılı idi:

«— Bismillâhirrahmanirrahİm = Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.                               

—  Allah'ın kulu ve onun Peygamberi Muhammed'den, Rûm Melik'i Hirakl'e!

—  Selâm, hidayete uyanlara olsun... Bundan sonra: Ben, seni İslâm davetine çağırıyorum. Müslüman ol, selâmet bulursun. Allah sana mükâ­fatını iki kat verir. Eğer yüz çevirirsen; muhakkak iki, bütün halikın güna­hı işenin üzerinedir. Ve Ey Ehl-i Kitap! Bizimle sizin aranızda müsavi bir kelimeye gelin. Şöyle ki: Allahtan  başkasına tapmiyalım, ona hiç bir şeyi ortak koşmıyalım, Allalh'ı 'bırakıpda birbirimizi Rabler edinmiyelim. Eğer ehli kitap bu kelimeden yüz çevirirlerse, deyin ki: Şahid olun! Biz gerçek Müslümanlarız.» (Âl-i İmran Sûresi, Âyet: 64).[948]

 

Mevzu İtibariyle bu Hadîs-i Şerif", Yahudî-ve Hıristiyan gibi kitap ehli olanlara, doîayısiyle müslüman olmayanlara mektup yazma ve yazışma edebiyle ilgilidir. Bu husus, Hadîs-i Şerîf in taşıdığı geniş mânâ ve büyük hikmetler dışında inceleyeceğiz ve ondan sonra, burada bir kısmı zikre­dilen Hadîs-i Şerifin tamamını meal olarak verip, hikmetleri üzerinde dura­cağız. Mektup hicretin 6. yılı sonlarında Hudeybiye barışından sonra'ehl-i kitabı İslâm'a davet maksadıyla Rûm Kayseri Hirakliyus'a Hz. Peygamber (Sav) tarafından Arapça olarak yazılmış ve Medine ile Şam arasında Busrâ — Havran Emîri aracı olarak, ashabın en güzel ve en yakışıklısı Dihyetü'l-Kelbî ile gönderilmişti.

Mektuptaki şekil ve edeb şu :

1— Bir maksat ve gaye için yabancılara mektup yazılır ve elçi gön­derilir.   

2— Her şerefli işte olduğu gibi, mektuplara besmele ile başlanır.

3— Kimden kime mektup yazıldığı mektupta belirtilir.

4— Mektup yazılan şahsın içinde bulunduğu toplumdaki mevkiine göre edeb dahilinde ona hitap edilir, tahkir edilmez.

5— Maksad ve gaye, kısa ve özlü olarak anlatılır, uzun söz yapılmaz. 6—Selâm (verilirken,  hidayete  uyanlar kasdedilir ve nasibi  olanlar bundan hissesini alır.


Şimdi Hadîs-i Şerifin tam metninin tercemesini kaydetmeden, önce de­lâlet ettiği geniş mânâ ve hikmetler üzerinde duralım :

Cenab-ı Hak ilk insanı yarattığı tarihten İtibaren sayısı bilinemeyen pek çok peygamberler göndermiştir. Bunların hepsi, Allah'a ortak koşmaksızın yalnız ona ibadet etmeyi, iman şartlarını kabullenmeyi zamana göre dün; yadakİ Hak ve vazifeleri kendi kavim ve cemiyetlerine teblîğ etmişlerdir. Ahİr zaman Peygamberi olarak gönderilen en son

Peygamber Hz. Muhammed (Sav)  Risaleti, diğer Peygamberlerden ayrı olarak iki büyük mânâ taşımaktadır :

1— Yalnız bir kavme, ve cemiyete değil, bütün İnsanlığa hak Peygam­ber olarak gönderilmiştir,

2— Her asırda   uygulanabilecek  hukuk ve ahlâk  kaideleri  getirerek, beşeriyete dünya ve âhiret hayatlarının saadetini .göstermiş ve bunu kendisine İman edenlerse uygulamıştır. Risalet .görevi ile Allah'ın görevlendirdiği Peygambere düşen vazife, .elçilik yaparak ilâhî emri tebliğ etmektir


İşte Hudeybİye barışı ile içteki güveni ve İslâm beraberliğini femin ettikten sonra komşu devlet büyüklerine ve bazı kabile, reislerine birçok mek­tuplar yazarak Hz. Peygamber risale! görevini .geniş mânâda yerine getir­miş ve bütün âleme, bütün insanlığa bir'Peygamber olarak gönderildiğini İlân etmiştir. Gerek âyet-i kerîmeler, gerekse bu çeşit mektuplar Hz. Peygamberin cihana gönderilmiş bir Peygamber olduğunu ispatlamaktadır. Bazı gayretkeş misyonerlerin ve İslâm'ın ruhundan habersiz aydınların da­yanaksız ve gerçek dışı iddiaları gibi, yalnız Araplarla gönderilmiş bir Pey­gamber değildir. Bu hususta Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor :

«_ (Ey Resulüm), biz seni, Cennet'le müjdeleyici ve Cehennem'le korkutucu bir Peygamber olarak bütün insanlara gönderdik.» (Sebe Sû­resi, Âyet: 28 ) Ve yine :

«— (Ey Resulüm) De ki: Ey insanlar! Muhakkak surette ben sizin hepinize Allah'ım Peygamberiyim.» buyuruyor. (A'raf Sûresi, Âyet: 158 )


İşte bu âyet-i kerîmelerin verdiği sorumlulukla Hz. Peygamber çeşitli ırk ve dinlere bağlı milletlerin ulularına mektuplar yazmış ve onları hak dine davet ederek tebliğ vazifesini yerine getirmiştir. Bugün bu mektupların bir kısmının asılları müzelerde ve kaynak eserlerde görülmektedir. Bunların en meşhurları, burada zikri geçen Doğu Roma İmparatoru H i r a k I i y u s 'a yazılan mektupla Habeşistan hükümdarı Necaşîye—ki, bu zat İslâm'ı kabul etti —, Iran Kisra'sına, Mısır Hükümdarı Mukavkıs'a ve Yemame Melik'İne yazılan mektuplardır. İslâm dini, İnsanlarla savaşmak için gelme­miştir; fakat Allah'ın emir ve tebliğlerini kabul etmeyip, ona karşı çıkan­larla savaşı emretmiştir, Allah'ın yüce dinini üstün ve hakim kilmak, ina­nanlar üzerine yüklenmiş bir farzdır ve borçtur. Bu gayenin gerçekleşmesi için, önce teblîğ ve davet yapılır, karşı çıkanlarla savaşılır. Savaş, esaretten ve mahkûmiyetten kurtulmak ve böylece bîr varlık olmak için meşru kılın­mıştır. Buna katlanmayanlar veya katlanmak istemeyenler, daima esaret ve zillete mahkûm olurlar. Bütün bu uygulama örneklerini peygambet (Sav) bize vermiştir.

Mânâ itibariyle mektuptaki çeşitli hikmetleri daha iyi anlayabilmek için hadîs-i şerîfİn Sahîh'dekİ tarh "metnine ait tercemesini alalım :

«İbnİ Abbas'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demştir : Ebû Süfyar ibhi H'arb' bana haber verdi ki, Resûllüllah (Sav) , Kureyş kâfirleri ile: Ebû Süfyan arasinda imzaladığı' Hudeybiye Barışı müddeti içinde ticaret İçin-Şam'a-giden Kureyş kafilesi için­de kendisi de bulunuyordu, {Ebû Süfyan henüz Istâm'ı kabul etmemişti), işte bu esnada Rûm Kayseri Heraklİyus tarafından Ebû Süfyan (Kudüs'e) çağrıl­mış. Bunun üzerine Ebû' Süfyan i-le arkadaşları- Herakliyus'un yanma git­mişler. O zaman Heraklİyus ve erkânı îlyiya (Kudüs) şehrİndeydi. Herakliyus'un etrafında Rûm::- büyükleri, varken,.bu davetlileri (Ebû Süfyan ve ar­kadaşlarını) çağırmış. Sonra huzuruna getirterek tercümanm-gelmesini em­retmiş. Tercüman bunlara sormuş :

«Peygamberim diyen bu zata soyca en yakınınız kimdir?»

Ebû Süfyan der ki :

«Soyca bunların ona en yakını benîm,» dedim.

Bunun üzerine

«Onu bana yakın getiriniz; arkadaşlarını da yakına getiriniz. Arka­daşları arkasında dursunlar.» O.ndan sonra tercümana dönüp dedi ki :

«Bunlara söyle, ben bir zat (Peygamber) hakkında bu adamdan {Ebû Süfyan'dan bazı şeyler) soracağım. Bu adam bana yalan söylerse, arka­daşları doğrulasınlar.» Ebû Süfyan anlatır :

«Vallahi, arkadaşlarım ötede beride yalanımı söylerler diye utanmasaydım, Peygamber hakkında yalan uydururdum.». Ondan sonra bana ilk sorduğu şu oldu :

—  İçinizde nesebi nasıldır?

—  İçimizde onun nesebi çok büyüktür, dedim.

—  Daha evvel sizden bu peygamberlik sözünü eden olmuş mudur? dedi.

—  Yok, dedim.

—  Baba ve dedeleri içinde hiç bir Melik gelmiş midir? dedi. —Hayır, dedim.                                                       

—  Ona uyanlar halkın ileri gelenleri midir, yoksa zayıfları mı? dedi.

—  Zayıflarıdır, dedim.

—  Ona bağlı olanlar çoğalıyor mu, azalıyor mu? dedi.

—  Çoğalıyorlar, dedim.

—  İçlerinde  onun   dinine  girdikten   sonra   beğenmemezlîkten  dolayı dînden çıkan var mıdır? dedi.

—  Yoktur, dedim.

—  Şu dediğinden (Peygamberlik davasından) evvel hiç onu yalan İle suçlandırdığınız oldu mu? dedi.

—  Hayır, dedim.

—  Hiç verdiği sözü bozar mt? dedi.

—  Hayır, gadretmez. Fakat şimdi onunla bir müddete kadar barış ha­lindeyiz. Bu müddet içinde ne yapacağını bilmiyoruz, dedim. Böylece bu sözlerimden başka, sözüme bir kelime katacak imkân bulamadım. Herakl :

—  Onunla hiç savaştınız mı? dedi.

—  Evet, ettik, dedim.                                                                   

—  Onunla savaşmanız nasıl oldu? dedi.                           

— Harp aramızda nöbetleşedir. Bazan o bize musibet verir, bazan biz ona musibet veririz, dedim.                               

—  Peki, size ne emrediyor? dedi.

—  Bize, yalnız Allah'a İbadet ediniz, hiç bir şeyi ona ortak koşmayınız, babalarınızın ibadet ettiği şeyleri (putları) terkediniz, diyor. Bize namazı, zekâtı, doğruluğu, İffeti ve sılâ-i rahmi emrediyor, dedim.

Bunun üzerine tercümana dedi kİ:

«Ona söyle : Ben, sana onun nesebinden sordum da sen onun nese­binin içinizde şerefli olduğunu söyledin. Peygamberler de böyle kavimle­rinin nesebi içinden gönderilirler.

İçinizden bu peygamberlik iddiasını ondan önce söylemiş kimse var mıydı? diye sordum. Hayır, dedin. Bunun üzerine düşündüm ki, eğer bun­dan önce bu sözü söyleyen biri olaydı, kendisinden önce söylenmiş bir söze uydu derdim. (Şimdi bunu söyleyemiyorum.)

Ecdadı içerisinde bir melik var mıydı? diye sordum. Hayır, dedin. Ec­dadı içerisinde bir melik olaydı, bu adam babasının mülkünü geri almaya çalışan bir kimsedir, diyecektim.

Bu dediğini gecmeden Önce (Peygamberlik iddiasından önce) hiç onu yolanla suçlandırdınız mı? diye sordum. Hayır, dedin. Ben gerçekten bili­yorum ki, halka karşı yalan söylememişken, sonradan Allah'a karşı yalan söylemeğe cesaret edemezdi.

Ona bağlı olanlar, halkın ileri gelenleri mi, yoksa zayıflara mıdır? diye sordum. Ona uyanların zayıf kimseler olduğunu söyledin. Peygamberlere bağlı olanlar onlardır.

Ona bağhlar çoğalıyor mu, azalıyor mu? diye sordum. Çoğalıyorlar dedin. İman işi kemal buluncaya kadar (din kemale erinceye kadar) böyle gîder.

Onun dînine girdikten sonra, kızgınlıktan dolayı dininden dönen hiç kimse var mtdır? dîye sordum. Hayır, dedin. İmanın neş'esi kalplere karı­şınca böyledir, (bir daha kalpten çıkmaz).

Hiç gadreder mi {ahdini bozar mı)? diye sordum. Hayır, dedin. Pey­gamberler böyledir, gadretmezler.

Size neyi emrediyor? diye sordum. «Yalnız Allah'a ibadet etmeyi ve ona hiç bîr şeyi ortak taşmamayı size emrettiğini, putlara tapmayı size yasakladığını, namaz kılmayı, zekât vermeyi, doğruluğa, iffeti ve sılâ-i rahmi emrettiğini söyledin. Eğer bu söylediklerin doğru isfe,,şu ayaklarımı bastı­ğım yerlere yakında (o zat) sahip, olacaktır. Zaten onun çıkacağını (bir peygamber geleceğini) bilirdim. Fakat sîzden olacağını ummazdım. Onun huzuruna varabileceğimi bilsem, ona kavuşmak için büyük güçlüklere kat­lanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. (Itactta kusur etmezdim).» Ondan sonra Dihyetü'l-Kelbi elçiliği İle Busrâ (Hav­ran) Emîrİne gönderilen Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) in mektubu­nu İstedi, (bu mektup, Busrâ Emîrinin aracılığı ile Rûm imparatoru Herakliyus'a gitmiş ve bizzat Dihyetü'i-Kelbî tarafrndan imparatora tevdi edilmişti}.Rahman  ve  Rahim   olan   Allah'ın adiyle...

—  Allah'ın kulu ve onun Peygamberi Muhammed (Sav) 'den, Rûm büyüğü herakliyuse Hidayete uyanlara selâm olsun... Bundan sonra: Seni İslâm daveti ile  (İslâm'a)  çağırırım. Müslüman ol, selâmet bulursun. Allah da mükâfatını sana iki !kat verir. Eğer yüz çevi­rirsen fakir halkın günaîhı senin boynunadır. Ey Ehl-i Kitap   (Hıristiyan­larla Yahudiler)! Gelin, hem bizce, hem de sizce müsavi olan bir hak söz üzerinde birleşelim: Gelin, AUah'dan başkasına ibâdet etmeyelim, ona hiç birşeyi ortak koşmayalım, Allalh'ı bırakıp da, birbirimizi Rabler edinme­yelim. Eğer yüz çevirirlerse,   (ey müminler)  deyin ki;  şaftıid olun, biz müslümanlarız.»

Getiren adam mektubu HerakÜyus'a verdi, O da okudu : Ebû Süfyan der kİ :

—  Herakliyus diyeceğini dedikten ve mektubu okuyup bitirdikten sonra, yanında gürültü çoğaldı ve sesler yükseldi. Biz de yanından dışarı çıkarıl­dık. Arkadaşlarımla yalnız kalınca onlara dedim kİ :

—  Ibni Ebî Kebşe'nİn (müşrikler bu künye ile Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kasdederlerdi. Çünkü Ebû Kebşe namındaki adam, put­lara tapmak hususunda Kureyş kavmine muhalefet ederdi; ve yıldıza ta­pardı. Hz. Peygamber de putlara tapmayı yasakladığından, onu bu adama nispet ediyorlardı) İşi büyüdü. Baksanıza Benî Asfer Meliki {Rum impara­toru) ondan korkuyor. Artık Allah bana İslâm'ı verinceye kadar, Peygam-ber'İn üstün geleceğine daîr sağlam inancım bende devam etti.

Kudüs'ün sahibi ve Herakliyus'un dostu olup, Şam Hıristiyanlarma pis­kopos tayin edilen İbni Natûr da Heraklİyus'dan bahsederek şöyle der:

«Herakliyus Kudüs'e geldiği zaman bir gün çok fazla kederli göründü. Patriklerden (ileri gelenlerden) bazıları ona dediler ki, senin halini başka türlü görüyoruz. İbni Natûr der ki :

—  Herakliyus yıldızlara bakar kâhin bir kimse idi. Bu soru ile karşı­laşınca onlara :

«Bu gece yıldızlara baktığımda Sünnet Melîk'ini ortaya çıkmış gördüm.

Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir?» diye sordu. Yahudi'lerden baş­ka sünnet olan yoktur. Onlardan da sakın endişe etme. Saltanatın dahilin­deki memleketlere yaz, oradaki Yahudi'leri öldürsünler, dediler. Onlar bu konuşmada iken. Peygamberin halinden haber vermek üzere Gassan Me­likinin gönderdiği bir adam Herakliyus'e getirildi. Herakliyus bu adamdan gerekli bilgiyi alınca ;

«Gidin de bu adam sünnetli midir, değil midir? bakın» dedi. Onlar baktılar ve sünnetli olduğunu söylediler. Sonra Herakliyus bu adama :

«Arap kavmi sünnetli midir, değil midir?» diye sordu. Sünnet olurlar, cevabını aldı. Bunun üzerine Herakliyus:

«İşte bu ümmetin MelikÜ zuhur etmiştir,» dedi.

Ondan sonra Herakliyus, ilim bakımından kendisine eş bulunan Ro-ma'daki bir dostuna mektup yazıp Humus'a gitti. Humus'dan ayrılmadan, o dostundan Peygamber (SaLlalİahü Aleyhi ve>. Selütm) 'in zuhur ettiği ve onun Peygamber olduğu fikrîne uygun mektup geldi. Sonra Herakliyus Humus'ta bulunan sarayına Rûm erkânını davet etti ve kapıların kapanmasını em­retti. Sonra yüksek bir yere çıkıp şöyle konuştu :

«Ey Rûm cemaatı! Bu zata (Peygamber'e) teslim olup da, karşılığında kurtuluşu ve doğru yola erip, mülkünüzün devamını İstemez misiniz?»

Bunun üzerine oradakiler yaban eşeklerinin kaçışı gibi kapılara kadar kaçıştılar da, onları kilitlenmiş buldular. Herakliyus bu kadar nefretlerini görüp, iman etmelerinden ümidini kesince :

«Bunları geri çevirin!» diye emretti ve onlara şöyle söyledi :

«Az önceki sözümü size imtihan İçin söyledim. Sizin dîninize olan bağ­lılık kuvvetini ölçtüm. Ben de kuvveti (sizde) gördüm.» Hazır bulunan erkân bu sözlerden razı olarak Herakliyus'a secde ettiler. İşte Herakliyus'un ima­na davet olunmasına dair haberin sonu budur.»

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in kıyamete kadar bütün insan­lığa gönderilmiş bir Peygamber olduğunu ispatlayan bu mektupta ayrıca şu hikmetler mevcuttur :

1— Mektup devletler arası siyasî bir mânâ taşımakta ve İslâm'daki gayenin mülk ile saltanat edînme değil, sırf Allah'ın hak dinini teblîğ ve ona davet olduğu anlaşılmaktadır. Zaten böyle bir davete karşı çıkılmadıkça savaşmak yoktur. Savaşın gayesi  mal edinmek, arazî sahibi olmak değü, ulvî gayeyi tanıtmak ve ona davet ederek Allah'ın dinini üstün çıkarmaktır. Bu uğurda yapılan harcama ve fedakârlıklar cihad olur ve bu yolda kaza­nılan mallar helâl olur.

2— Bîr devletin idaresini üzerine alan en yetkili şahıs, o devletin baş­kanıdır. En büyük sorumluluğu da o taşır, idare etmekte olduğu milleti hak yola götürür ve buna sebep olursa, ikî kat mükâfat kazanır. Kötüye götü­rür ve buna sebep olursa, milletin de günahlarına sebebiyet verme bakı­mından ona iştirak eder.  Böylece onların da günahlarını yüklenmiş bulunur. Bazctn da devlet başkanı buna cjüç yetiremeyebilir. Nitekim burada öyle olmuştur. Herakliyus'a etrafındaki yetkili şahıslar muvafakat etmemiş­lerdir. Bu takdirde Herakliyus imanını değiştirmeyip içinde gizlemİşse, yine şahsını kurtarmıştır. Diğerleri bütün sorumluluğu yüklenmişlerdir. Hem kendi sorumlulukları, hen> de halkın sorumluluğu...

3— Tebliğin en önemü tarafı, tebliğ eden ve tebliğ edilen millet ara­sında hiç bir ayrılığın bulunmayışıdır. Her iki taraf Allah'a ibadette, ona ortak  koşmamakta,  hak ve vazifelerde  eşit hakka  ve  sorumluluğa  sahip kılınmaktadır.  İmanın, esası  olan tevhid  kelimesi  altında  her çeşit din ve millet mensubu  birleştirilip Allah'ın dinini  hakim  kılma  gayesi  vardır.

4— İslâm'a davet İçin yabancı bir devlet başkanına elçi olarak gön­derilen zatın en güzel ve yakışıklı bir şahıs olarak seçilmesinde, islâm'ın nezahet ve nezakete verdiği önemle İslâm adına sevgi ve ilgi kazanma, nefret ettirmeme gayesi vardır.                               

5— Allah'ın dinine böyle sade bir ifade ile davet yapılmasına, rağmen, ondan yüz çevirenlere müminler tarafından söylenecek son söz şudur :

«Şahid olun, biz gerçek müslümanlarız, (biz Allah katında makbul olan islâm dinine bağlılarız).» Buna da karşı çıkıp islâm'ı ve müslümanları tehdit eden milletlerle duruma göre topyekûn veya kısmen savaşılır.

Dihyetü'l-Kelbî    kimdir? :

Babasının adı Halîfe olduğundan Dihye b. Halîfe EI -KeIbî diye de anılır. Hazreç kabilesinden olup, ashabın İleri gelenle-nndendîr. Bedir savaşında bulunamamış, fakat Uhud ve ondan sonraki sa­vaşlarda bulunmuştur. Çok güzel bir insan olduğu için, Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) e vahy getiren melek Cebrail bazan onun şek­lîne bürünerek İnerdi. Bunu müminlerin anneleri ümmü Seleme ile Hz. Âişe ve Enes ibni Malik, İbni Ömer, ibni Abbas gibi ashab-ı kiramın meşhurları haber vermişlerdir. Hz. Peygam-ber'e bir çift mest hediye ettiği ve Peygamberin de onları giydiği rivayet edilir.

Hicretin 6. yılı sonunda Hudeybiye Barışından sonra ve 7. yılın başla­rında Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) onu elçi olarak Rûm Kayseri Herakliyus'a göndermişti. Bunun cereyan tarzı yukarda uzun boylu hadîs-i şerifte geçmiştir. Kurtubî'nin nakline göre de Rûm Kayseri (He­rakliyus) iman etmiş; fakat patrikleri imandan yüz çevirmişlerdi. Dihye, Hz. Muaviye'nin hilâfeti zamanına kadar yaşamıştır. Allah ondan razı olsun.

Ebû  Süfyan  ibni Harb kimdir? :

Hem Ebu Sufyan künyesi İle, hem de Sahr adıyla meşhur olup, Kureyş kabilesinden ve Emevî'lerdendİr. Ayrıca Ebû Hanzele künyesi de vardır. Annesinin adı Safiyye 'dir ve Peygamber zevcesi   Meymûne "nİn de halasıdır. Ebû Süfyan, Hz. Peygamberden 10 yaş kadar büyüktü. Muaviye 'nin ba­basıdır. Mekke'nin fethi yılında İslâm'ı kabul etti. Sonra Huneyn ve Taif seferlerinde bulundu. Müelleferi Kulûb'dandtr = Kaibleri İslâm'a ısındırıl­mak için kendilerine yardım edilenlerdendir. İslâm'ı kabulünden önce Uhud ve Hendek savaşlarında müşriklerin reisi idi. Kureyş'in de eşrafındandı. Tacir olduğu için Şam'a ve deniz aşırı beldelere ticaret için giderdi. Riva­yete göre cahiliyet devrinde Kureyş'İn fazilet sahibi üç büyüğü vardı: Utbe, Ebû Cehil ve Ebû Süfyan. Yine cahiliyet zamanında Hz. Abbas'ın arkadaşı ve nedimi idi. islâm'ı iyi bir şekilde kabul edip etme­diği üzerinde ihtilâf var jse de, kuvvetli olan görüş iyi bir müslüman olu­şudur. Zira Yermûk savaşında oğlu Yezîd'in sancağı altında Rumlarla sa­vaşırken, seslerin kesildiği dehşet arîînda şöyle yaİvardığı rivayet edilmek­tedir :

«Ey Allah'ın zaferi, yetiş!»


önce bir gözünü Taif seferinde, sonra da bu Yermûk savaşında ikinci gözünü kaybederek âmâ olmuştu. Mekke'nin fethi gününde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  onun hakkında şöyle buyurmuştu :

«— Ebû Süfyan evine giren kimse güven içindedir, canı emniyet­tedir.» İlk gözünü kaybettiği Taif seferinde Hz. Peygamber'e:

«— Şu gözümü Allah yolunda kaybettim,» dedi.

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  ona:

— Dilersem dua edeyim de, gözün geri gelsin, gözünün yokluğunu dilersen Cennet vardır.» O, Cennet'i dilerim, demişti.

Hz. Osman (Radiyallahuanhj'm hilâfeti zamanında hicretin 33. yı­lında Medine'de vefat etti; namazını oğlu Muaviye, bir rivayette de Hz.   Osman   kıldı ve Bakî' mezarlığına gömüldü. (Radiyallahuanhüm).[949]



[948] Buhârî:  (1) Kitabu Bedi'l-Vahyi, (6.) Bab. Müslim: (32) Kitabu'l-Cihad, Hadîs: 74. Fethü'l-Mübdi: C. I, s. 29-42. Tecrid Tercetnesi: C. I, s. 17-27, Hadîs : 7.El-İsabe: C. I, s. 463, sayı: 2390 ve C. II, s. 172-173, sayı : 4046. El-İstiab: C. I, s. 463 ve C. IV, s. 85-88.

A. Fikri YAVUZ, İmam Buhari’nin Derlediği Ahlak Hadisleri (Edeb-ül Müfred), Sönmez Neşriyat: 2/468-469.

[949] A. Fikri YAVUZ, İmam Buhari’nin Derlediği Ahlak Hadisleri (Edeb-ül Müfred), Sönmez Neşriyat: 2/469-476.




Konu Başlığı: Ynt: Kitap ehline nasıl mektup yazılır?
Gönderen: Ceren üzerinde 28 Mayıs 2019, 19:07:23
Esselamu aleyküm. Rabbım razı olsun bilgilerden kardeşim....


Konu Başlığı: Ynt: Kitap ehline nasıl mektup yazılır?
Gönderen: Züleyha üzerinde 29 Mayıs 2019, 02:00:57
Allah razı olsun selam ve dua ile...


Konu Başlığı: Ynt: Kitap ehline nasıl mektup yazılır?
Gönderen: Mehmed. üzerinde 30 Mayıs 2019, 12:39:31
Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Kitap ehline nasıl mektup yazılır?
Gönderen: Sevgi. üzerinde 31 Mayıs 2019, 11:54:04
Aleyküm selâm. Bilgiler için Allah razı olsun. Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah