Konu Başlığı: Sünnetin Kısımları Ve İttibaın Hükmü Gönderen: Sümeyye üzerinde 14 Eylül 2011, 12:48:08 II- Sünnetin Kısımları Ve İttibaın Hükmü Hanefi usulcülere göre sünnet, iki çeşittir: 1. Uyulması hidayet, terki dalalet olan sünnet (Sünnetü'1-Hüdâ), 2. Uyulması güzel, terki mubah olan sünnet (Sünnetü'z-Zevâid).[681] Birincisi, Bayram namazı, ezan, kamet, cemaatle namaz gibi sünnetlerdir. Şayet bir kısım insanlar bunları terk ederlerse itab ve levme hak kazanırlar. Eğer bir belde ahalisi terkederse bu konuda ısrar edilir ve bunları eda etmeleri için onlarla savaşılır. İkinci kısım sünnet ise. Peygamber (s.a.v.)'in oturuşu, kalkışı, giyinişi, hayvana binişi gibi hususlarda benimsediği tarzı nakleden rivayetlerdir. Hz. Peygamber'in ibadetlerdeki sünneti de tabi olunacak sünnetlerdendir. Bunlardan bir kısmının terki mekruhtur. Bir kısmını terkeden ise günahkâr olur. Diğer bir kısmı daha vardır ki, uyan, güzel bir iş yapmış olur, ancak terkeden de günahkâr olmaz. Sahabenin "şöyle şöyle emrolunduk", "şu şekilde nehyolunduk" şeklindeki mutlak ifadeleri bize göre bunların, Resulullah (s.a.v.)'ın emri olmasını gerektirmez. Şafiî'ye göre bu şekildeki mutlak ifadeler, bunların Peygamber (s.a.v.)'in emri olduğunu ifade eder.[682] Serahsî, Peygamber'e ittiba konusunda bir açıklama getirerek, bilhassa dinî ahkamda sünnete ittibanın farz olduğunu belirtmekte ve şöyle demektedir: "Tevbe suresinin 43 ve Enfal sünesinin 67. ayetlerinden anladığımıza göre, Hz. Peygamber reyiyle yaptığı bazı işlerinde zaman zaman hataya düşmüştür. Böylece onun, reyinde hatadan emin olmadığını öğrenmiş oluyoruz. Biz diyoruz ki, Resulullah (s.a.v.) özellikle dinî hükümleri ortaya koymada hataya düşmekten masun idi. Dolayısıyla bu konulardaki sözü ilm-i yakın ifade etmekte ve bu söze ittiba ümmet üzerine farz olmaktadır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan sakının".[683] Hadis ve sünnetin delil olma değeri üzerine geçmiş Hanefi usulcülerinden Serahsî ve Pezdevi’nin görüşlerine kısaca yer verdiğimiz burada, Hanefi mezhebinin hadis usulü konusunda önemli bir eser telif eden son devir alimlerinden Zafer Alımed Tehânevî'nin, hadislerin delil olma keyfiyeti üzerine, zaman itibariyle yaptığı bir değerlendirmeyi zikretmek istiyoruz. O şöyle diyor: "Hulefa-i Râşidîn döneminde bilinmeyen, hatta Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer döneminde maruf olmayan fakat uzak diyarlara nhleler düzenleyip, Hicaz, Medine ve Irak ehli arasında eseri bulunmayan hadisleri toplayanların bu rivayetleri hüccet olamaz. Böyle bir hadis zaruriyyat-ı diniyyeden değildir. Çünkü İslâm, en yüksek noktasına Hz. Ömer zamanında ulaşmış, bu, ondan sonraki râşid halifeler döneminde de devam etmiştir. Dinin zaruretlerinden olan bir hususun, mutlaka bunların zamanında ve beldelerinde zuhur etmiş olması gerekirdi. Bunlardan ve beldelerinden gizli kalıp çok uzak bir beldede ortaya çıkan rivayet şazdır, sahih olması halinde de zaruriyyat-ı diniyyeden değildir. Bu, ancak zevâid olabilir. Bu yüzden Muaviye, "Size Ömer'in zamanında olan hadis gerekir. Çünkü o, Hz. Peygamber'in hadisi konusunda insanların en çok korkanı idi" demiştir".[684] [681] Age., I, 114; Pezdevî, II, 310- [682] Serahsî, Usul, I, 115. [683] Haşr, 7; Serahsi, Usul, I, 318. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 128 [684] Tehânevî, Kavâid, 279-280. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 127-128 |