Konu Başlığı: Ravisinin Muhalif Kaldığı Haber-i Vâhid Gönderen: Sümeyye üzerinde 14 Eylül 2011, 12:24:12 bb) Ravisinin Muhalif Kaldığı Haber-i Vâhid Ravisinin, rivayet ettiği habere, rivayet tarihinden sonra kavlen ve fiilen muhalefet etmesi, hanefılere göre inkıtaın en açık delillerinden biridir ve bu, o hadisin aslı olmadığını gösterir.[950] Ravinin, kendi haberine muhalefeti üç şekilde olur: 1- Muhalefetin, rivayetten önceki bir tarihte vukubulması. O takdirde bu muhalefet habere zarar vermez. Çünkü bunun, ravinin bu hadisi duymadan önceki görüşü olduğu ve hadisi duyunca ona tabi olacağı düşünülür.[951] 2- Eğer muhalefet tarihi, yani ravinin, rivayet kendisine ulaştıktan önce mi, sonra mı rivayeti hilafına amel ettiği bilinmiyorsa, bu takdirde yine haber-i vâhidle ihticac sakıt olmaz. Çünkü hadis, esas itibariyle kesin bir delildir. Ancak sübutu üzerinde şüphe hasıl olmuştur. Yani, muhalefet rivayetten ve rivayetin ona ulaşmasından önceyse, hadis delil olur. Fakat bu aykırılık, rivayetten ve bu rivayetin ona ulaşmasından sonraysa o takdirde hüccet olmaz. Ancak esas olan, amelin vacip olmasıdır. Bu muhalefetin, rivayetten önce olduğuna hamlolunur.[952] 3- Ravinin, rivayetine muhalefeti bu hadisten ve onu rivayet tarihînden sonraysa hadis delil olmaktan çıkar. Çünkü ravinin rivayet ettiği hadisine aykırı fetva vermesi veya amel etmesi, o hadisin münkatı olduğuna en açık delildir.[953] Bu da dört şekilde olur: Bu rivayet ondan sema' yoluyla değil de, dedikodu kabilinden sadır olmuşsa, onu reddetmek vaciptir. Hadise aykırı olan ameli, hadisi önemsemediğinden ve gevşekliğinden dolayı ise, bu durumda fasık olacağından rivayeti hiç kabul edilmez. Bu muhalefet, gaflet ve unutma neticesinde olmuşsa, gafilin şehadeti delil olmayacağı gibi, haberi de delil olmaz. Şayet hadisin hükmünün neshedildiğini biliyorsa -ki bu en güzel yoldur- rivayetine ve ameline hüsnü zanla bakmak gerekir. Bu durumda, ya rivayetin mensuh olduğunu bildiği halde, isnadı ibka için rivayet etmiş ve bunun hilafına fetva vermiş veya mensuhu bırakarak nasihle amel etmiştir.[954] Konuyla ilgili örneklere gelince, İbn Ömer'in naklettiği bir sünnete göre: "Hz. Peygamber namaza durduğunda iki elini omuzları hizasına gelecek kadar kaldırır, sonra tekbir alırdı. Rükua giderken ve kalkarken de aynısını yapardı. Başını secdeden kaldırırken böyle yapmazdı".[955] Mücahid ise şöyle diyordu: "İbn Ömer'in arkasında namaz kıldım. İftitah tekbiri dışında ellerini kaldırmadı".[956] İbn Ömer, burada rivayetinin hilafına amel ettiği için, rükudan önce ve sonra ellerin kaldırılması neshedilmiş oldu.[957] Tahâvî'nin izahı ise şöyledir: "İbn Ömer, Nebî (s.a.v.)'i ellerini kaldırırken gördü. Fakat kendisi daha sonra ellerini kaldırmayı bıraktı. Bu, ancak Peygamber (s.a.v)'i böyle yaparken gördükten sonra nesh olarak kendisinde sabit olan bir uygulamadır".[958] Diğer bir örnekte, Hz. Aişe'nin rivayet ettiği: "Herhangi bir kadın, velisinin izni olmadan evlenirse nikahı batıldır" [959] hadisidir. Hz. Aişe daha sonra, rivayet ettiği bu hadise aykırı olarak, kardeşinin kızı Hafsa binti Abdurrahman'ı, Münzir b. Zübeyr'le evlendirmiştir. Hafsa'nın babası Abdurrahman o esnada Şam'da bulunuyordu. Döndüğünde bu işe kızarak: "Benim gibi birine böyle yapılıyor ve sonra bu işin aleyhine fetva mı veriliyor?" dedi Bunu nakleden Tahâvî şöyle diyor: "Hz. Aişe, Abdurrahman'in kızını, onun izni olmadan evlendirmeyi caiz gördüğüne göre, ancak sahih nikahla sabit olabilecek temlik hakkına yol açan akdin de geçerli olduğunu kabul etmiş olmaktadır. Kendi rivayetinin sıhhatıyla birlikte Hz. Aişe'nin böyle bir görüşe sahip olması müstahildir. Böylece, bu konuda Zühri’den rivayet edilen haberin fesadı sabit olmuştur".[960] Ebu Hüreyre'nin rivayeti olan, "köpek ağzını kaba sokarsa onu yedi kere yıkayın" [961]hadisi de ravisinin muhalefet ettiği hadislerden biridir. Çünkü Atâ'nın bildirdiğine göre, Ebu Hüreyre başka bir defa, "köpek veya kedinin ağzını sokup yaladığı kabın üç kere yıkanması gerektiğini" söylemiştir.[962] Bu durumda Tahâvî'ye göre, Ebu Hüreyre'nin kabın üç kere yıkamakla temizleneceğini kabul etmesi, yine kendisinin rivayeti olan yedi kere yıkamakla temizleneceği haberini neshetmiştir. Tahâvî şöyle devam eder: "Çünkü biz, hüsnü zanda bulunuyoruz ve onun Peygamber (s.a.v.)'den duyduğu bir şeyi ancak bir benzeri karşısında terkedebileceğini düşünüyoruz. Aksi takdirde, adaleti düşer, sözü ve rivayeti kabul edilmez".[963] [950] Age., II, 6. [951] Age., II, 5; Keşfu’l-Esrar, III, 63. [952] Keşfu’l-Esrâr, III, 64. [953] Serahsî, Usul, II, 6; Keşful-Esrar, III, 63. [954] Serahsî, Usul, II, 6; Keşfu'l-Esrar, III, 63. [955] Müslim, Salat, 22. [956] Tahâvî, Şerlin Meâni'1-Âsâr, I. 225. [957] Serahsî, Usul, 11,6. [958] Şerhu Meâni'1-Âsâr, I, 225. [959] Tırmizî, Nikâh, 14. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 168 [960] Şerhu Meâni’l-Âsâr.IlI, 8; Keşfu’l-Esrâr, III, 64. [961] Müslim, Tahâre, 89. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 171 [962] Şerhu Meani1-Âsâr, I, 23. [963] Age., I, 23. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 167-169 |