๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ebu Hanife nin Hadis Anlayışı => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 13 Eylül 2011, 13:38:56



Konu Başlığı: Ravinin Fıkhı Meselesi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 13 Eylül 2011, 13:38:56
3- Ravinin Fıkhı Meselesi

 

Hadis ravisinin fakih olması keyfiyyetinin, hanefilerce öne sürülen bir şart olup olmadığı, devamlı tartışılagelmiş bir konudur. Keşfu'l-Esrar mü­ellifi, bu şarü kabul etmeyerek şöyle der:

"Ebu Hanife'nin, Allah ve Resu­lünden gelen başgöz üstüne dediği ve selefin hiçbirinden ravinin fakih olma­sını şart koştuğu nakledilmediğine göre, bu söz (yani ravinin fakih olması şaru), sonradan ortaya çıkmış bir sözdür. Ashabımız, musarrât ve araya hadisleriyle, bunlar Kitap ve Sünnete muhalif oldukları için amel etmemişler­dir. Yoksa ravinin fakih olmamasından dolayı değil... Bilmiş ol ki, haberin kıyasa takdim edilebilmesi için ravinin fakih olması şartı, İsa b. Eban'in gö­rüşüdür ve Kadı İmam Ebu Zeyd ve daha sonrakilerin çoğu bunu kabul etmişlerdir. Ebu'l-Hasen el-Kerhî ve ashabımızdan ona tabi olanlara gelince, ravinin fakih olması, haberinin kıyasa takdim edilebilmesi için şart değildir. Bilakis, her âdil ve zabıt ravinin Kitap ve meşhur Sünnet'e muhalif olmayan haberi kıyasa takdim edilir".[1118]

Ravinin haberinin kabul edilebilmesi için her ne kadar fakih olması şart koşul ma mı şs a da, tercih söz konusu olduğunda, fakih ravinin rivayetini tercih, Hanefi mezhebinin temel görüşüdür. Nitekim Pezdevî buna işaretle,

"rivayetleri çelişkili olan iki raviden fıkhı ile maruf olmayanın rivayeti, fakih olan ravinin rivayeti karşısında terkedilir. Tercihteki görüşümüz budur" demiştir.[1119]

Ebu Hanife ile Evzâî arasında geçtiği bildirilen meşhur münazara da bu hususu teyid etmektedir: "Süfyan b. Uyeyne rivayet ediyor: Ebu Hanife ve Evzâî, Mekke'de Dârü'l-Hannatîn (buğdaycılar çarşısı)'de buluştular. Evzâî, Ebu Hanife'ye hitaben:

Siz rükûa varırken ve rükûdan kalkarken niçin ellerinizi kaldırmıyor­sunuz? Diye sordu. Ebu Hanife şöyle cevap verdi:

Çünkü bu konuda Resulullah (s.a.v.)'dan gelen sahih bir şey yok. Evzâî:

Nasıl sahih bir şey olmaz. Zührî, Sâlim'den, o babasından, o da Resu­lullah (s.a.v.)'dan rivayet etti ki, "Hz. Peygamber, namaza başlarken, rükûa varırken ve rükûdan kalkarken ellerini kaldırırdı" deyince, Ebu Hanife şöyle karşılık verdi:

Hammad, İbrahim'den, o Alkame ve Esved'den, onlar da İbn Mes'ud'dan rivayet ettiler ki, "Hz. Peygamber sadece namaza başlarken elle­rini kaldırırdı ve bundan fazla bir şey yapmazdı". Evzâî dedi ki:

Sana, Zühri’den Salim ve babası yoluyla gelen bir hadis rivayet ediyo­rum, sen, "bize Hammad, İbrahim'den rivayet etti" diyorsun. Ebu Hanife şöyle cevap verdi:

"Hammad, Zührî'den, İbrahim'de Salim'den daha fakih idiler. Alkame fıkıhta İbn Ömer'den geri kalmazdı. İbn Ömer'in sahabîlik fazileti varsa, Esved'in de birçok faziletleri var. Abdullah b. Mes'ud'a gelince, o, Abdullah'dır" dedi ve bunun üzerine Evzâî sustu.[1120]

Bu konuşmadan açıkça anlaşılan husus, Ebu Hanife'nin fıkıh bakı­mından daha üstün olan ravinin rivayetini diğerlerine tercih ettiğidir.

Bunu teyid eden diğer bir örnek te, Ebu Yusuf’un Evzâî'ye yazdığı red­diyesinde yer alır: Ebu Hanife, savaşan kimsenin, savaş esnasında silaha ih­tiyacı olduğu zaman bunu, imam (idareci)dan izin almadan, ganirnel içinden alabileceğini ve savaş bilince iade edeceğini söylemektedir. Evzâî bir hadis zikrederek [1121] izinsiz alınan böyle bir silahın, savaşın şiddeti azalınca, sonu beklenmeden hemen teslim edilmesi gerektiğini belirtir. Ebu Yusuf,

Evzâi’ye şöyle cevap verir:

"Bu hadis bize de ulaştı. Bunun çeşitli manaları ve tefsir yönleri vardır. Bunları ancak, Allah'ın yardım ettiği kimseler anlar. Şayet savaşta müslümanların kılıçları kırılsa veya kaybolsa, ganimetten kı­lıç alıp, dâru'l-harb'de bulundukları sürece onunla savaşmalarını uygun gör­müyor musun? Savaşın tam ortasında buna ihtiyaçları olmayıp ta iki gün sonra ihtiyaçları olsa ne dersin? Düşman onlara hücum ettiğinde, karşıların­da silahsız mı kalsınlar?

Bu, müslümanları aldatarak zayıf düşürmeye yarayan bir görüştür. Sa­vaşın şiddetli anında helâl oluyor da ondan sonra niçin haram oluyor?  Ebu Yusuf, şöyle devam eder:

"Bize Peygamber (s.a.v.)'den, sika, fıkhı ile maruf ve emin kimselerden ulaşan müsned bir hadise göre [1122] "Hz. Peygamber, içinde yiyecekte bulunan ganimet elde ederdi ve ashabı o yiyecek­ten yerdi, bir şeye ihtiyacı olan kimse onu alırdı". İnsanların dârü'l-harbde silaha, bineğe ve elbiseye olan ihtiyaçları, yiyeceğe olan ihtiyaçlarından da­ha fazladır".[1123]

Burada görüldüğü gibi, Ebu Yusuf, ravilerin sika, fakih ve emin olma özelliklerine dikkat çekmiştir.[1124]

Laknevî, hanefilere bu noktada itiraz eden birisine verdiği cevapla, ri­vayetin sıhhati için fakih olmanın zaruri olmadığını, ancak Hanefi usul ki­taplarının, fakih ravinin rivayetinin, fakih olmayanınkine tercih edildiğini bildiren ifadelerle dolu olduğunu belirtmektedir.[1125]

Laknevî'ye göre, fıkıhtaki farklılık, rivayetlerdeki farklılığı da icabettirir. Çünkü sahabe arasında mânâ ile rivayet yaygındı ve bunu tecviz etme­yenler de azdı. Eğer ravi fakihse, rivayet lafzının manalarını anlamada içti­hat yapar, zalıirî ve batını manalar üzerinde düşünür. Halbuki fakih olmayan böyle değildir. O sadece zahirî manaları alır, batınî dayanaklara ulaşamaz. Bu yüzden tearuz durumunda birinci, ikinciye tercih edilir... Netice olarak fakîhin rivayeti, fakih olmayanınkine, zabt, adalet gibi sıhhat şartlarında eşit oldukları takdirde tercih edilir.[1126]

Laknevî'nin ulaştığı bu sonuç, bizce de isabetlidir. Zira Ebu Hanife, fa­kih olmadıkları belirtilen Ebu Hüreyre ve Enes b. Malik gibi sahabilerin rivayetleriyle amel etmiştir. Eğer fıkıh, rivayetin sıhhat şartlarından biri ol­saydı, bunlardan hiç rivayet almaması gerekirdi. Yine Ebu Hanife, bu sahabilerin bazı rivayetleriyle amel etmemiştir. Bu takdirde o, aynı konuda daha fakih ravilerin rivayetlerini tercih etmiş olmaktadır. Nitekim böyle ter­cihler, daha önce de zikrettiğimiz gibi, sahabe arasında da görülmüştür.

Diğer bir hususa gelince, Ebu Hanife ve ashabının, hadis tercihinde ravinin fıkhına önem vermeleri son derece tabiidir. Çünkü kendileri de birer fakihtir ve fukahanın rivayetleri onlar için ve maksadın hasıl olması bakımından fevkalâde önemlidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, muhaddislerle fakihlerin hadis telâkkileri farklıdır. Nitekim hadisçilere göre, ravinin fakih olması, hadisin tercih sebeplerinden değildir. Çünkü onlara göre, hadisin mana olarak nakli caiz değildir ve hadis ravisinin fakih olup olmaması mü­savidir.[1127]


 

[1118] Keşfu'l-Esrar, II, 383.

[1119] Pezdevî. Usul, II, 307.

[1120] Mekkî, Menâkib, 113-114; Zebîdî. Ukudü’l-Cevâhir. I. 43.

[1121] Hadis ve tahrici için bkz. er-Reddü Ala Siyeri’1-Evzaî, 14. (Dipnot 6).

[1122] Hadis ve tahrici için bkz. Ebu Yusuf. er-Redd, 16 (Dipnot.3).

[1123] Age.. 16.

[1124] Ebu Yusuf’un aynı eserle, hailisin tercihi sadedinde ravinin fıkhına işaret ettiği birkaç yer için bkz. s. 31, 76.

[1125] Laknevî, el-Ecvibe, 207-208.

[1126] Age.. 218-219.

[1127] Laknevî. el-Ecvibe, 212. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 193-196