Konu Başlığı: Meşhur Haber Gönderen: Sümeyye üzerinde 14 Eylül 2011, 12:44:54 2- Meşhur Haber Hanefilere has olduğu belirtilen "meşhur hadis" terimi, sahabe tabakasında âhad olarak rivayet edilip, tabiin ve tebe-i tabiin tabakalarında tevatür derecesine ulaşan haberlerdir.[700] Dolayısıyla meşhur hadis asıl itibariyle âhad, fer’ olarak mütevatirdir.[701] Bu yüzden Cassas, meşhur hadisi, mütevatirin kısımlarından saymıştır.[702] Ancak meşhur hadisi Hz. Peygamber'den nakledenlerin, yalan üzerine ittifak edebilecekleri vehmi (nazarî olarak) mevcuttur.[703] Mest üzerine mesh verme hadisi [704] müt'anın haram kılınışı ile ilgili hadis [705] kadının halası ve teyzesi üzerine nikahının haramlığını bildiren hadis [706] altı şeyin değişiminde fazlalığın haram olduğunu bildiren hadis [707] meşhur hadislerin örneklerindendir.[708] Bu terimin de diğer hadis terimleri gibi sonradan ıstılahı bir anlam kazandığı anlaşılmaktadır. Çünkü Ebu Hanife ve talebelerinin kullandıkları "meşhur" veya "maruf tabirleri kelimelerin lügat manalarına uygun olarak o rivayetin birçok kimse tarafından bilinir ve tammr olmasını ifade etmektedir.[709] Ebu Hanife, Şa'bî tarikiyle gelen bir hadis hakkında, "bu hadis meşhur değildir. Onunla açık kıyas terkolunmaz, şayet bu hadis sabit olsaydı onunla hüküm vermek vacip olurdu" demiştir.[710] İmam Muhammed de, maruf hadisi tarif ederken, "maruf hadis, Hz. Peyganiber'den geldiğinde şüphe bulunmayan ve her tarafta müslümanların işlerini ona göre tanzim edegeldikleri hadistir" [711]demekte ve şu hadisi örnek vermektedir: "Kim bir şeyi görmeden satın alırsa, onu gördüğünde muhayyerlik (seçim) hakkı vardır".[712] Hanefi imamlarından İsa b. Eban (ö.220)'ın belirttiğine göre, meşhur haberin delil olma derecesi mütevatirin delil olma derecesine ulaşmaz. Çünkü tevatüren sabit olan ilim zaruridir ve ilmî yakîni gerektirir. Ayrıca inkâr eden kâfir olur. Halbuki meşhur böyle değildir. İnkâr eden ittifakla tekfir olunmaz. Meşhur hadisle sabit olan kesin (yakîn) ilmi değil, tatminî ilmi ifade eder. Çünkü o, ancak ikinci ve üçüncü tabakalarda tevatüre ulaşmıştır ve esas itibariyle âhad olduğu için âdeten yalan olabilme şüphesini üzerinde taşımaktadır.[713] Hanefilere göre meşhur haberle Kur'an'a ziyade yapmak caizdir. Bu, meşhur hadisin, mütevatir hadis kadar olmasa da âhad haberin fevkinde ve ondan daha kuvvetli olduğunu gösterir. Çünkü Kitab'a yapılan ziyade neshtir ve ilm-i yakîn gerektiren bir şeyin neshi de ancak benzer bir ilm-i yakîn ifade eden şeyle mümkündür.[714] Tatminî ilim ifade eden meşhur hadisin, nasıl olup ta ilmi yakîn ifade eden mütevatir hadis gibi Kitab'a ziyade gelerek onu neshettiği meselesini Serahsî şöyle açıklar: "Çünkü ulemanın meşhur hadisi kabul edip onunla amel etmeleri, bu konuda uyulması zorunlu bir delildir. Zira ikinci ve üçüncü tabakaların icmai şer'îbir delil olarak kabul edilmiştir".[715] Buna göre, Hz. Peygamber'in, "zina eden evlilere yüz celde ve taşla recm vardır" [716] hadisiyle Mâiz ve diğerleri hakkındaki recm uygulamaları, Muğîre hadisi [717] ile "mest üzerine meshedilmesi" Abdullah b. Mes'ud'un "üç gün arka arkaya oruç vardır" [718] kıraati gereğince, yemin keffareti orucunun peşpeşe tutulması, Kur'an üzerine yapılan ziyadelerdir. Ve bunlarla nesh manası tahakkuk etmiştir. Çünkü Cenab-ı Hakk'ın: "Zina eden kadın ve erkek" [719] sözü muhsan olmayana şamil olduğu gibi, muhsan olana da şamildir ve recm ziyadesiyle muhsan hakkındaki celde nesholunmuştur. Yine Cenab-ı Hakk'ın "ve ercüleküm" [720] kavli ayakları yıkama vücubiyeti hususunda (ayaklan meshetmek şeklinde) bir hafifletmeyi de içine almaktadır. Mest üzerine meshle, bu hafifletme nesholunmuştur. "Üç gün oruç vardır" kavliyle, oruçların arka arkaya veya ayrı ayrı tutulmaları caizken "peşpeşe" (mütetâtabiât) ziyadesiyle ayrı ayrı tutmak nesholunmuştur.[721] Keşfü'l-Esrar müellifinin belirttiğine göre, bu örnekler, Kur'an'ın umumi ifadesini tahsis değil, neshtir. Çünkü hanefilere göre tahsis edenle, tahsis olunanın aynı kuvvette olmaları ve bitişik olarak (aynı anda) yer almaları şarttır. Bu örneklerde sözkonusu şartlar mevcut değildir.[722] İsa b. Eban, meşhur haberi üç kısımda değerlendirmiştir: a) İnkarcısını küfre sokmayan, fakat dalalete düşüren meşhur. Mesela birinci ve ikinci, nesilde ulemanın üzerinde ittifak ettiği "recm" haberi böyledir. Buna sadece haricîler muhalefet etmişlerdir ki, onların muhalefeti icma-ya bir zarar vermez.[723] b) İnkâr edeni sapık yapmayan fakat hataya düşürerek günahkâr yapmasından korkulan meşhur. Mesela mest üzerine mesh haberi böyledir. Çünkü ulema, birinci tabakada bu konuda ihtilaf ettiler. Hz. Aişe ve İbn Abbas, her ne kadar daha sonra bundan rücu ettikleri nakledilmişse de, şöyle demişlerdi: "Mest üzerine meshi caiz görenlere sorun bakalım. Allah'ın Resulü (s.a.v.) Mâide suresinden sonra meshetti mi? Vallahi Resulullah (s.a.v.) Mâide suresinden sonra meshetmedi".[724] Sarf konusunda gelen haber de böyledir. İbn Abbas'm, "Peygamber (s.a.v.)'in, ribâ ancak veresiye (nesîe) de olur" [725] hadisine istinaden, peşin alışverişlerde fazlalığı caiz gördüğü, sonfa bu görüşten döndüğü nakledilir.[726] c) İnkâr edeni, hataya düşürmekle beraber, günaha sokmayan meşhurdur. Fakihlerin, ahkâm konusunda ihtilaf ettikleri haberler böyledir. Çünkü bununla amel eden, o konudaki içtihatla amel etmiştir. Müçtehit hata etse bile günahkâr olmaz, aynı şekilde bu içtihadı inkâr eden de günaha girmez.[727] [700] Serahsî, Usul, I, 292; Pezdevî, Usul, II, 368. [701] Serahsî, Usul, I, 292. [702] Age., I, 292; Pezdevî, Usul, II, 368. [703] Serahsî, Usul, I. 292. [704] Buharî, Vudû, 35, Salât, 7. [705] Buhari, Hac, 34, Nikâh, 31; Müslim, Nikâh, 25-30. [706] Buhari, Nikâh, 27; Müslim. Nikâh. 37. [707] Müslim, Müsâkât, 81-83. [708] Serahsî, Usul, 1, 292. [709] Bu tür kullanışlar için örnek olarak bkz. Ebu Yusuf, er-Redd, 38, 49, 67; Şeybânî, el-Hucce, IV, 351. [710] Ebu Yusuf, İhtilâf, 185, dipnot. [711] Şeybanî, el-Hucce, II, 672-673. [712] Age., II, 673. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 131 [713] Serahsî, Usul, I. 292. [714] Age.,I, 292. [715] Age., I, 293. [716] Müslim, Hudud, 12-14; Ebu Davud, Hudud, 23. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 132 [717] Buhari, Vudû, 3-5, Salât, 7. [718] Mâıde, 89. Ayete yer almayan "mütetâbiât" kelimesi, Abdullah b. Mes'ud'un kıraatında mevcuttur. (Bkz. el-Keşşaf. I, 641). [719] Nur: 2. [720] Mâıde: 6. [721] Abdülaziz d-Buhari, Keşfül-Esrar, II, 369. [722] Abdülazizel-Buhari, Keşfü'l-Esrar, II. 369. [723] Serahsî, Usul, I, 293. [724] Age., I, 293. [725] Buhari, Büyü', 79. [726] Serahsî, Usul, I, 294. [727] Age., 1. 294. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 131-133 |