๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ebu Hanife nin Hadis Anlayışı => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 13 Eylül 2011, 13:12:43



Konu Başlığı: Cerh Ve Tadil Edenleri Karşısında Ebu Hanife
Gönderen: Sümeyye üzerinde 13 Eylül 2011, 13:12:43
Cerh Ve Ta'dil Edenleri Karşısında Ebu Hanife

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM



 Ebu Hanife, İslam Tarihi boyunca, üzerinde en çok konuşulan, lehinde ve aleyhinde en çok fikir serdedilen şahsiyetlerden biri olmuştur. Bu keyfi­yet ayru zamanda onun, İslam aleminde ulaştığı şöhrete, müslümanlar arasındaki değerine işaret, eden bir göstergedir. İbn Abdilberr buna temasla şöyle der:

"Ebu Hanife'den rivayette bulunarak onu tevsik edenler (güvenilir olduğunu söyleyenler) ve onu methedenler, onun aleyhinde konuşanlardan daha çoktur. Hadisçilerden onun aleyhinde konuşanlar ise, ekseriya onu re­ye dalmakla, kıyasla ve irca ile ayıplamışlardır. Geçmişteki insanların bazı kişiler hakkında muhalif görüş serdetmelerinin o insanın şerefine işaret edeceği söylenmiştir. Görmüyor musun, Ali b. Ebi Talip hakkında iki grup, yani aşın sevenler ve aşırı buğzedenler helake uğramışlardır. Çünkü hadis­te bu iki grubun helak olacağı belirtilmiştir. Bu, dinde ve fazilette zirveye ulaşmış şerefli kimselerin sıfatıdır".[1280]

Gerçekten de Ebu Hanife'yi övenler ve yerenler arasında aşırı gidenler vardır. Ancak bu aşırılık, onu kötüleyenler bakımından çok daha belirgin­dir. Çoğunluğunu hadisçilerin teşkil ettiği bu ikinci grupta Ebu Hanife'yi zındıklık ve küfürle suçlayanlar bile mevcuttur. Bu konuda yine İbn Abdil­berr' i dinleyelim: "Hadisçiler Ebu Hanife'yi kötülemek konusunda ileri git­tiler ve haddi aştılar. Onlara göre bu hücumun sebebi, Ebu Hanife'nin rey ve kıyası rivayetlere sokması ve bunlara itibar etmesidir. Halbuki ilim ehlinin çoğuna göre, sahih rivayet karşısındaki kıyas ve nazar (akıl) batıldır".[1281] İbn Abdilberr buna cevaben:

"İlim ehlinden bir kimse bilmiyorum ki bir aye­ti tevilinden veya bir sünnet hakkındaki görüşünden dolayı uygun bir teville veya nesh iddiasıyla diğer bir sünneti reddetmiş olmasın. Ancak bu, Ebu Hanife'de diğerlerinden daha çok olmuştur" demektedir.[1282] Ebu Hanife'yi cerh ve ta'dil edenlere geçmeden önce, cerh ve ta'dille ilgili bazı noktalara temas etmek faydalı olacaktır.

Sözlük anlamı yaralamak olan cerh, hadis ıstılahında, bir hadis ravisinin kusurlu sıfatlarını ortaya koymak, onun şehadetini reddetmek, yani riva­yet ettiği hadisin reddedilmesini sağlamaktır.[1283]

Ta'dil ise, bir ravinin adaletinin, yani güvenilir olduğunun açıklanması, dolayısıyla rivayetlerinin kabul edilebilir olduğunun belirlenmesidir. [1284]

Raviler hakkındaki cerh ve ta'dil işlemi, esas itibariyle hadis alimleri­nin içtihadına dayanmaktadır. Bu konuda, hadisciler tarafından birtakım ku­rallar teshil edilmiş olmakla beraber bunlar herkesin, hatta hadisçilerin üze­rinde ittifak ettikleri genel kurallar değildir. Nitekim Fethu'l-Kadir müellifi şöyle der:

"Müslim ve Buhari, kitaplarında, cerhe uğramış ve aleyhlerinde konuşulmuş birçok ravinin rivayetlerine yer vermişlerdir. Çünkü ravilerin durumu, alimlerin onlar hakkındaki içtihatlarına bağlıdır. Bu konudaki şart­lar da böyledir. Birinin şart olarak ileri sürdüğünü diğeri reddeder. Dolayı­sıyla bir şartı kabul etmeyen kimsenin rivayeti, o şartı kabul eden diğerinin muhalefetine maruz kalır. Birinin zayıf sayıp, diğerinin tevsik ettiği ravi için de durum aynıdır. Müçtehid olmayan ve ravi hakkında yeterli bilgisi bulun­mayan kimse için, çoğunluğun üzerinde birleştikleri bir hususa dayanmak tatmin edici olabilir. Ancak müçtehit olan veya raviler konusunda bilgi ve tecrübe sahibi kimsenin bu husustaki şartı dikkate alıp almama konusunda sadece kendi reyine dayanması gerekir. Niçin, senedi sahih olan bir hadis, zayıflığına delâlet eden bir karine sebebiyle aynı zamanda zayıf sayılma­sın? Hasen olan bir hadis, başka bir karineyle niçin sıhhat derecesine yük­selmesin. Sahabenin ve selefin ileri gelenleri hep böyle yapagelmişlerdir".[1285]

Zehebînin, Tezkiretü'l-Huffaz'ının girişinde, "bu kitap, Nebevî ilim ha­millerinden ta'dil olunanların, tevsik ve taz'ifte, tashih ve tezyifte içtihatları­na müracaat edilenlerin isimlerini ihtiva eden bir tezkiredir" [1286] ifadesinden hareket eden Tehânevî, "bundan anlaşılıyor ki, ravilerin güvenilir veya za­yıf olanlarının belirlenmesi ihtilafa ihtimali olan içtihadı bir iştir. Dolayı­sıyla, bir kimsenin diğeri hakkındaki cerhi, o kimsenin herkesin nazarında mecruh olmasını gerekli kılmaz" demektedir.[1287]

Cerh ve ta'dilin içtihadı bir iş olması, yanılma ihtimalini de beraberin­de taşımaktadır. Her müçtehidin, içtihadında mutlaka doğruya isabet edece­ği nasıl söylenemezse, her cârih ve muaddilin de cerh ya da ta'dil ettiği kişi hakkında mutlaka isabetli olduğu söylenemez. Üstelik insanlar hakkında ka­rar vermek, herhangibir mesele hakkında hüküm vermekten çok daha zor, o nisbette de hataya ihtimallidir.

Cerh ve ta'dilin herşeyden önce içtihadı ve yanılmaya açık bir konu oluşu keyfiyeti üzerinde bu kadar durmamızın sebebi, hadis ve sünnete bağ­lılığı hususunda şüphe bulunmayan Ebu Hanifenin birçok hadisçi tarafın­dan insafsız cerhlere maruz bırakılmış olmasıdır.

Ebu Hanife'ye yöneltilen cerhlerin hemen hemen tamamının müphem, yani sebepleri açıklanmayan cerhler olduğunu belirten Tehânevî, onun ta'dil ve tevsik edenleri, özellikle, cârihlerin cerh sebeplerini açıklayarak reddeden ve bunların hasedden neşet eden ve aslında cerh sebebi sayılmayan şeyler olduğunu ortaya koyan muaddilleri karşısında, bu gibi cerhlerin kabul edilemiyeceğini kaydeder.[1288]

Mesela, bu müphem cerhlerin başında yer alan "ehl-i reyden olma" keyfiyeti genellikle gelişigüzel bir suçlama olarak kullanılmış ve bundan, sikalıkları üzerinde ihtilaf bulunmayan bazı hadis ravileri bile kurtulama­mışlardır.[1289] Cerhde sık sık kullanılan bu moda tabir yüzünden, Ebu Hanife ve ashabının rivayetlerine sahih hadis kitaplarında yer verilmemiştir. Bu­nun bir nevi kaçış olduğunu belirten İbn Teymiyye:

"Ebu Yusuf ve benzerleri gibi sikalıkları tasrih edilmiş kimselerin bile, sahihayn gibi belli-başlı hadis kitaplarında rivayetlerine yer verilmemiştir," demektedir.[1290]

Bu hususu Kasımı şöyle dile getirir:

"Sahih hadis kitaplarının müellif­leri, rey ehlinden rivayet konusunda haksızlık yapmışlardır. Sahihlerde, müsnedlerde ve sünenlerde İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed gibi kim­selerin isimlerine hemen hemen hiç rastlanmaz. Çünkü hadisciler bunları za­yıf saymışlardır. Yemin ederim ki bu ikisi hakkında insaflı davranmadılar. Bunlar birer engin denizdir. Eserleri, ilimlerinin genişliğine ve derinliğine şahittir. Belki birçok hadis hafızından daha ileridedirler. Ebu Yusufun Kitabü'1-Harac'ını ve İmam Muhammed'in Muvatta'ını zikretmek bunun için ye­terlidir.[1291]

Böylesine müphem cerhlerin taarruzuna en çok maruz kalan fukaha ve özellikle Hanefi fakihleri, hadis imamlarınca mücmel ve müphem olarak, yani sebepleri açıklanmamış bir şekilde ravilere yöneltilen ta'nların kabul edilmeyeceği prensibini getirmişler. Ve "bu hadis sabit değil" veya "münker" ya da "falanca metruku'l hadis", yahut "zahibu'l-hadis" veya "mecruh", ya da "adil değil" gibi ta'n sebebi zikredilmemiş mücerred cerhlerin geçersiz oldu­ğunu belirtmişlerdir.[1292] Buna mukabil sebebi belirtilmemiş ta'dil makbul­dür. Çünkü ta'dile sebep olan haller sayılamıyacak kadar çoktur.[1293]

Cerh ve ta'dille ilgili önemli gördüğümüz bu noktalara temas ettikten sonra Ebu Hanife hakkında lehte ve aleyhte konuşanlara yani cerh ve ta'dil edenlere geçebiliriz.[1294]




[1280] İbn Abdilberr, Cami', II, 149.

[1281] Age..II, 148.

[1282] Age.,II, 148.

[1283] Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları 72.

[1284] Age..412.

[1285] Fethul-Kadîr'den naklen, Tehânevî. Kavâid, 37,

[1286] Zehebî. Tezkirelül-Huffaz, I. 1.

[1287] Tehânevî, Kavâid. 35

[1288] Tehânevî, Ebu Hanife, 24.

[1289] Örnekler için bkz. er-Refu ve't-Tekmil, 84 (Ebu Gudde'nin notu),

[1290] Age., 85 (Ebu Gudde'nin notu).

[1291] Kâsıınî, el-Cerh ve't-Ta'dil,  31 ve I notu dipnot.

[1292] A. Buhari, Keşfu’l-Esrar, III, 68.

[1293] Tehânevî, Kavâid, 103.

[1294] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 219-222