> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Düşünce > Vasat olmadan aslâ
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Vasat olmadan aslâ  (Okunma Sayısı 1654 defa)
01 Ağustos 2012, 13:22:23
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 01 Ağustos 2012, 13:22:23 »



Vasat olmadan aslâ!
Yusuf Kaplan • 83. Sayı / DÜŞÜNCE


Bugün âlemlere rahmet olarak gönderildiği sarahatle bildirilen Efendimiz’in (s.a.v) getirdiği hakikat yolu üzerinden gittiğimizi söylememize rağmen, hakikat, bize kendisini açma, yolumuzu aydınlatma, zihnimizin ve “dil”imizin, bir Müslüman zihninin ve “dil”inin işlemesi gerektiği şekilde işlemesini, hayatımızın bir Müslüman hayatının sürmesi gerektiği şekilde sürmesini sağlama sürecinde direniyor adeta.

Bunun başlıca nedeni, İslam’la kurduğumuz ilişkinin de, İslam’ın bizden talep ettiklerini beyan eden kitabımızla kurduğumuz ilişkinin de, kitabımızın yaşayan misâlini oluşturan Efendimiz’le kurduğumuz ilişkinin de, -daha önce de değindiğim gibi- yalnızca bilgilenmeyle, yani epistemolojik düzlemle sınırlı olmasıdır.

Sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için, hakikatin üç temel varoluş ve tezahür formunun Hz. Peygamber’in sünnet-i seniyyesinde gizli olduğuna -kısaca da olsa- dikkat çekmiştim. Çok iyi bildiğimiz gibi, Sünnet-i Seniyye, kavil/söz, fiil ve ikrar/hal süreçlerinden oluşur. İşte Sünnet-i Seniyye’de özetlenen bu üç temel boyut, medeniyetin ilim, irfan ve hikmetten teşekkül eden üç temel sütununu oluşturan hakikatin üç tezahür biçimini hem temsil eder, hem de temessül ettirir.

Hal böyle olunca, hakikatin görünümlerine söz yoluyla da, fiil yoluyla da, hal yoluyla da ulaşabiliriz. Hakikatin tam, kâmil, bütün “resm”ine (“resim”, bizim medeniyet dilimizde, “tarif” demektir) ulaşmanın yegâne yolu, bu üç yolu da hem ardışık, hem de eşzamanlı olarak katetmekten geçer.

Efendimiz’le de, Kur’an’la da ve genelde İslam’la da kurduğumuz ilişki, yalnızca söz düzeyinde, epistemolojik düzeyde kaldığı sürece, İslam’ın da, Kur’an’ın da, Efendimiz’in de bize hakikatin kapılarının açılmasına aracılık edebilmeleri çok zordur. Hele de, bütün algılama, duyma, düşünme ve yaşama biçimlerimizin sekülerleştiği, Batılı algılama, duyma, düşünme ve yaşama biçimlerinin her şeyimizi belirlediği bir zaman diliminde, biz istesek de, istemesek de, Batılı, seküler algılama, duyma, düşünme ve yaşama biçimlerinin ötesine geçemediğimiz sürece, onlarla kuracağımız ilişkiler sadece epistemolojik olanla sınırlı kalacak, ontolojik düzeye çıkamayacaktır.

Dini kendimize uydurmak mı, dine uymak mı?
Böylesi bir durumun bizi getireceği nokta, İslam’ın, Kur’an’ın ve Sünnet’in bize gelememesi, bizim henüz İslamîleşmemiş zihin yapımızla, idrak biçimlerimizle, “dil”imizle İslam’a, Kur’an’a ve Sünnet’e gitmemiz olacaktır. Bu da İslam’ın, Kur’an’ın ve Sünnet’in bizi dönüştürmesine değil, bizim İslam’ı, Kurân’ı ve Sünnet’i dönüştürmemize yol açacaktır. Şu an -yani yaklaşık iki asırdır- yaşadığımız süreç, zihnimizi, “dil”imizi, “mekân”ımızı, kısacası bir bütün olarak hayatımızı sahici ve sahih İslamî kaynaklar ve anlam haritaları teşekkül ettirmediği için, kendimizi dine uydurmak yerine, dini kendimize uydurmak şeklinde tezahür ediyor. Bu süreç, dinin protestanlaştırılması, dolayısıyla sekülerleştirilmesi süreci ve protestanlaşma/sekülerleşme süreci, bir dinin başına gelebilecek en büyük felâket ve dinin hayatımızı ve kendi çağını kurması yerine, hayatımızdan ve kendi çağını kurma imkânlarından uzaklaştırılmasına yol açar.

Şu an içinde sürüklendiğimiz çağın vasatı, seküler Batı kültürünün belirlediği bir vasat ve bu vasat, biz ister kabul edelim, ister reddedelim, bizim de vasatımız haline geldi. O yüzden, algılama, duyma, düşünme ve yaşama konusunda geliştirilen ve kullanılan bütün sanat, düşünce ve hayat tarzı vasıtaları, yalnızca seküler Batı uygarlığının bütün dünyada hâkim kılınan seküler vasatının ürünü ve bu vasatı sürgit yeniden üreten vasıtalardır. Sinema, müzik, televizyon, internet ve bütün diğer medyalar gibi vasıtalar, Batı uygarlığının seküler vasatının ürünü olarak geliştirilmiş vasıtalardır. Ve seküler kültür, varlığını, seküler vasatın hem ürünü, hem de yeniden üreticisi olarak işleyen bu vasıtalarla sürdürebilmektedir.

Batı uygarlığı: Dünyanın tek ontolojik gerçekliği

İşte bu nedenledir ki, seküler Batı kültürü, bütün dünyanın insanlarının algılama, duyma, düşünme ve yaşama biçimlerini belirleyebilecek konuma yükseltildiği için, yalnızca Batı toplumlarının değil, bütün dünya toplumlarının da tek vasatı, dolayısıyla tek algılama, duyma, düşünme ve yaşama vasıtası haline gelmiştir.
Şunu söylemek istiyorum: Vasat’ını kurabilen ve koruyabilen tek uygarlık, seküler Batı uygarlığı olduğu için, vasıtalarını da sürekli olarak hem daha fazla geliştiren, hem de bütün insanlığın vasıtaları haline getiren Batı uygarlığı dünyanın tek ontolojik gerçekliğidir artık. Özenle ve altını çizerek hatırlatıyorum: Batı uygarlığı, sadece Batı toplumlarının değil, Batı dışındaki bütün toplumların da tek ontolojik gerçekliği katına yükseltilmiştir. O yüzden, örneğin Müslüman toplumların algılama, duyma, düşünme ve yaşama biçimlerini belirleyen şey, İslam’ın ürünü olan İslamî vasat ve İslamî vasıtalar değil, bu seküler vasat ve bu vasatın ürünü ve yeniden-üreticisi olan vasıtalardır.

Müslümanlar, bu yakıcı ve yıkıcı gerçeği henüz tam olarak fark ve idrak edebilmiş değiller. Bu gerçeği fark edebilmenin de, idrak edebilmenin de yegâne yolu, bu seküler vasatı ve seküler vasatın vasıtalarını terk etmekten ya da bu vasıtaları dönüştürme çabası ortaya koyabilmekten geçiyor.

Bunun da tek ve olmazsa olmaz yolu, İslamî bir vasat inşa etmektir. İslamî bir vasat inşa edemediğimiz sürece, seküler Batı uygarlığının belirlediği vasatın ürettiği algılama, duyma, düşünme ve yaşama biçimleriyle hayatımızı sürdürme yanlışlığına sürüklenmekten kolay kolay kurtulamayız. Daha da kötüsü ve tehlikelisi, Kur’an’a ve Sünnet’e de, -bu seküler vasat’ı terk etmediğimiz sürece- asla ve kat’a gidemeyiz. Bu seküler vasat’ı terk etmediğimiz sürece Kur’an’a ve Sünnet’e gitme yönünde yaptığımız bütün yolculuklar, aslında, bu vasatın seküler algılama, duyma, düşünme ve yaşama biçimlerini Kur’an’a ve Sünnet’e giydirmekten başka bir şeyle sonuçlanmaz.

Mekânı Müslümanlaştırmak
Modern dönemde, İslam’ı modernliğin kavramlarıyla, postmodern dönemde ise -örneğin, demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi- postmodernliğin kavramlarıyla algılamaya, açıklamaya ve özdeşleştirmeye kalkışma yanılgısına düşmemizin temel nedeni işte burada gizlidir.

Ayrıca, yaşadığımız vasat, İslamî bir vasat olmadığı için, yani doğrudan seküler Batı uygarlığının algılayış, duyuş, düşünüş ve yaşayış kodlarıyla şekillenen ve şekillendirilen seküler bir vasat olduğu için, her şeyden önce, mekânı Müslümanlaştıramıyoruz. Mekân’ı burada en geniş anlamıyla kullanıyorum. Hem hal, hem de mahal anlamında. Dolayısıyla şehirlerimiz de, şehirlerimizin bütün farklı mekânları da, İslamî bir özellik arzetmiyor hiçbir şekilde. O yüzden ev mimarisinden, anıt mimarisine, şehir mimarisinden çevre düzenlemesine kadar geniş bir alana yayılan mekân dünyamız, İslamî bir dile ve görünüme sahip değil.

Vasat olmadan, insan, inançlarını yaşayamaz ve inançlarını hayata geçiremez. İnançlarının teşekkül ettirdiği bir vasatta yaşayamayan insanların, inançlarını yaşabildiklerini, hayatlarına inançlarının yön ve istikamet verebildiğini söyleyemeyiz. Bu, eşyanın tabiatına terstir.

O halde, üzerinde gece gündüz demeden, yılmadan, bıkmadan, usanmadan derinlemesine kafa patlatmamız gereken asıl yakıcı soru şu: Yaşadığımız vasatı, nasıl İslamîleştireceğiz ve daha özelde de yaşadığımız mekânı nasıl “Müslümanlaştıracağız”?

Bunun yolu, Peygamber tasavvurumuzu sahici ve sahih temeller üzerinden yeniden inşa etmekten geçiyor. Bu gayr-i İslamî vasatta, yalnızca Peygamberimiz’in bize Kur’an ve Sünnet üzerinden söyledikleri üzerinde yoğunlaşırsak, bu seküler vasatın algılama, duyma, düşünme ve yaşama biçimleri bizim de her şeyimizi belirleyen bir konuma yerleştiği için, Kur’an’ın ve Sünnet’in bize ne söylediğini, bizden neyi talep ettiğiniz anlamakta çok zorlanırız. Zorlanıyoruz da nitekim.

Efendimiz’in ne söylediğine değil, kendisine ve nasıl söylediğine bakmak
O halde, izlenmesi gerek yegâne yol, mevcut seküler vasatı terk etmek ve vasat ümmet olmaktır. Vasat ümmet olmanın yolu, Efendimiz’in bize söylediklerinden çok, Efendimiz’in bizatihî kendisinin, varlığının ne söylediğine bakabilmek, Efendimiz’in kendisini, konumunu bihakkın idrak edebilmekten geçer.

Efendimiz (sav), tekvînî âyettir. Yani, sadece elçi/vasıta değil, her şeyden öncü kuldur. Bu insan, bir de, özel, seçilmiş bir insan olarak Peygamberse, o insanın hakikatin aynası olması tartışılmaz bir hakikat halini alır.
İşte bu nedenledir ki, peygamberimiz, bize yalnızca hakikati bildirmekle kalmamış, aynı zamanda, 23 yılda, hakikatin nasıl hayat haline getirilebileceğinin hem hali, hem de mahalli olmuştur. O halde, vasatımızı İslamîleştirebilmemiz için, Efendimiz’in bize ne söylediğini bihakkın anlayabilmek amacıyla, Efendimiz’in bizim için neyi, nasıl söylediğinin, yani bizatihî kendisinin bizim için ne anlam ifade ettiğinin tam olarak idrak edilebilmesi zorunludur. Ancak o zaman, Efendimiz vasıtasıyla İslamî bir vasatın nasıl teşekkül ettirilebildiği gerçeğini idrak edebilmemiz ve yaşadığımız gayr-ı İslamî vasatların ve vasıtaların bizim dini bu vasatlar ve vasıtalarla dönüştürme, kendimize benzetme, dolayısıyla Protestanlaştırma/sekülerleştirme tuzağına düşmekten kurtulabilmemiz imkân dâhiline girebilir.

Şu can alıcı tespitlerle yazıyı bitirebiliriz: Kendi vasatlarını kuramayanlar, başka vasatların vasıtaları olmaktan kurtulamazlar. Vasatsız vasıta, yok edicidir; vasıtasız vasat ise, yok olmaya mahkûmdur. O halde, vasat olmadan, İslamî bir vasat tesis etmeden, hem İslamî bir hayat, zihin dünyası ve dil kur...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Vasat olmadan aslâ
« Posted on: 29 Mart 2024, 11:07:39 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Vasat olmadan aslâ rüya tabiri,Vasat olmadan aslâ mekke canlı, Vasat olmadan aslâ kabe canlı yayın, Vasat olmadan aslâ Üç boyutlu kuran oku Vasat olmadan aslâ kuran ı kerim, Vasat olmadan aslâ peygamber kıssaları,Vasat olmadan aslâ ilitam ders soruları, Vasat olmadan aslâönlisans arapça,
Logged
10 Ocak 2014, 15:00:53
Kader 7/C

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 1.088



« Yanıtla #1 : 10 Ocak 2014, 15:00:53 »

efendimizi idrak edebilmek ve sünnetini uygulayabilmek..

islami bize uydurmak!!!!!!!!!!!!.Burada vasat orta yol anlamındamı bilmiyorum ama en iyi yol vasat olan yol bu yoldan çıkınca dengeler bozuluyor:)
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Dünya güzel olsaydı,doğarken ağlamazdık...

Yaşarken temiz olsaydık,ölünce yıkanmazdık.
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes