> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Düşünce > Anadolu kıtası
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Anadolu kıtası  (Okunma Sayısı 1791 defa)
17 Temmuz 2012, 18:35:46
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 17 Temmuz 2012, 18:35:46 »



[Fütûhât-ı Medeniyye Yolculuğu] İnsanlığın son adası: Anadolu kıtası
Yusuf Kaplan • 75. Sayı / DÜŞÜNCE


Türkiye, ayaklarımızı bastığımız bu coğrafyanın toprağı, bu toprağın ruhu, bu ruhun kaynağı, üzerinde düşünülmeyi ziyadesiyle hak eden, başlıbaşına bir “kıta” aslında. Fakat yaşadığımız travmatik modernleşme ya da sekülerleşme deneyimi nedeniyle, bu “kıta” üzerinde düşünebilecek çapta ve kalibrede bir entelijansiyası yok. Çünkü yok edildi. Eğer bu toprakların hakiki, çaplı, ufku sınır tanımayan bir entelijansiyası olsaydı, hem iki asra yakın bir zamandır yaşadığımız büyük travmatik, şizofrenik ve traji-komik sorunların çoğunu yaşamayabilirdik hem de geleceğin, insanlığın geleceğinin neden -şairin deyişiyle- “Anadolu kıtası büyüklüğünde”ki bu topraklardan filizlenebileceğini görebilirdik.

Fütûhât-ı Medeniyye’nin iki kaynağı: Derûnî sükûnet ve kabına sığmazlık
O yüzden, yazıya, önce, pek farkında olmadığımız ama sadece bizim açımızdan değil, insanlığın geleceği açısından da hayatî önemi haiz bir tespitte bulunarak giriş yapmak istiyorum. Bu toprakların insanının, dünyanın başka coğrafyalarındaki insan topluluklarında ya da tipolojilerinde bulunmayan ve ilk bakışta sanki çelişikmiş gibi görünen esaslı bir husûsiyeti var: Derûnî sükûnet ve kabına sığmazlık. Bu tespiti, Amerika’dan Endonezya’ya, Ukrayna’dan Afrika’nın içlerine, Mali’ye ve handiyse bütün İslam dünyasına gidip gelmiş, incelemeler, gözlemler yapmış biri olarak yaptığımı özellikle hatırlatmakta yarar görüyorum. Dünyanın başka coğrafyalarının insanlarıyla kısa bir karşılaştırma yaptığımız zaman, dikkat çekmeye çalıştığım meselenin daha iyi anlaşılacağını sanıyorum. Meselâ İngilizler’de bir tür sükûnet var; ama kabına sığmazlık özelliği yok. Amerikalılarda ise tam tersi bir durum söz konusu. Amerikalılar, kabına sığmaz, aceleci, iş-bitirici insanlar; ama sükûnetten de, derinlikten de yoksun ortalama Amerikan insanı. Batı dünyasında bize yakın insan tipi, Alman insanı. Ama Almanlar da bize kısmen yakın.

Benzer gözlemleri İslam dünyasının farklı coğrafyalarının insan tipolojileri için de yapabiliriz. Söz gelişi, Mağrip (Fas, Tunus, Cezayir) insanı, belirgin bir şekilde kabına sığmaz. Ateşli ve öfkeli. Ama çok fazla derûnî bir sükûnete sahip değil. Öte yandan, Mısır insanı, biraz daha sakin, biraz daha derunî özelliklere sahip. Hint-Pakistan alt-kıtasının insanları, “sessiz”, Endonezya-Malezya alt-kıtasının insanlarıysa, biraz daha hareketli. Endonezya’dan Malezya’ya doğru yol aldığınızda, bu hareketliliğin belirgin bir ivme kazanarak arttığını gözlemlemeniz mümkün.

Tarihe “sürgün”lüğü tarihten sürgün etmek
Çağımızın en büyük tarihçilerinden Braudel, “insanlığın hayatındaki en uzun ömürlü şey, kolektif hafıza ve kolektif şuuraltıdır” diyor. Ve kolektif hafıza ile şuuraltının ömrünün en az 300-400 yıl olduğunu ve normalde binlerce yıl sürdüğünü söylüyor. Dikkat ederseniz, Braudel, burada tarihî ve kültürel süreklilikten söz ediyor aslında. “Modernlikle birlikte Batı uygarlığının kendisi dışındaki başka medeniyetlere varoluş ve hayat hakkı tanımadığı, başka medeniyetlerin kendi tarihlerini ve zamanlarını, kendi tarihleri ve zamanları olarak sürdüremedikleri 400 küsur yıllık bir zaman diliminde ‘tarihî ve kültürel süreklilik’ten söz etmek nereye kadar mümkün ya da anlamlı?” diye sorulabilir.

Modernliğin bütün dünyada hükümfermâ ve hükümran olduğu son 3-4 asırlık zaman diliminde, büyük ölçüde, Batılılar tarih yaparken, Batı-dışındaki coğrafyalar ya da medeniyetler tarihte tatil yapmaya mahkûm oldular. Özellikle de sekülerliğin bütün değerleri değersizleştirici, bütün anlamları anlamsızlaştırıcı, bütün tarihleri tarihsizleştirici, bütün kişilikleri kişiliksizleştirici, bütün kimlikleri kimliksizleştirici her şeyi çözücü varoluşsal saldırısından, bütün kıtaları işgal ederek tarumar edici yıkımından sonra dünyanın hangi kıtasında tarihî ve kültürel sürekliliğin devam edebildiğinden sözedilebilir ki! Handiyse bütün kıtalar, bütün insanlık adaları tarihe sürgün edildi seküler-kapitalist varoluşsal saldırı tarafından. Bu sürgün bitmeli. Bitmeli ki, hayat sürebilsin.

Hayat nereye düşer, gelecek neresi?
Japonya, seküler çözücüye çoktan yenik düşerek büyük bir metamorfoz yedi, ruhunu yitirdi, kimyasının bozulmasını önleyemedi ve tarihten Batılılar lehine çekildi. Şimdi aynı cendereden Çin geçiyor. Seküler-kapitalist yıkım aygıtı, Çin’in medeniyet ruhunu, iddialarını ve dinamiklerini fenâ hâlde yok ediyor. Rusya ve Hindistan da aynı cendereye çoktan girdi. Afrika kıtası diye bir kıta “yok” bile. Latin Amerika kıtasının ise adı bile yok. Ne Latin, ne Amerika bu kıta! Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: İslam dünyasının dışındaki bütün coğrafyaların, kıtaların dünyaları yıkılmış, gökkubbeleri çökmüş durumda. Hiçbiri kendi dünyasında yaşamıyor artık, ne yazık ki. Dünyanın tarihî ve kültürel hafızası silinme tehlikesiyle karşı karşıya. Yalnızca İslam coğrafyası, hayat ve hayatiyet emareleri gösteriyor ve insanlığın kökünü kazıma, ruhunu kurutma ve yolculuğunu durdurma girişimlerine isyan ediyor; direniyor. Hafızasını korumaya, yok ettirmemeye çalışıyor.

Ama İslam coğrafyasının hafızasının da sömürgecilik saldırısından ve ardından da içeriden sömürgeleştirmek demek olan sekülerleşme saldırısından büyük yara aldığı, kendine güvenini yitirmek üzere olduğu ve İslam dünyasını yeniden kendine getirecek, tarihe girdirecek bir atılıma, bir öncü kıtaya şiddetle ihtiyaç duyduğu gözleniyor. Dünyanın bütün kıtaları, sömürgecilik saldırısıyla, önce dışarından kuşatıldı ve bu kıtaların insanları yersiz yurtsuzlaştırıldı. Yerinden, yurdundan, evinden uzaklaştırıldı. Sonra da seküler, vulger, her şeyi çözücü popüler kültür vasıtasıyla içeriden kuşatıldı. Bu içeriden kuşatmanın, bütün kıtaların insanlarının ruhlarını öldürdüğü, hayat ve hayatiyet damarlarını kuruttuğu, handiyse bütün insanlığı mankurtlaşmanın eşiğine fırlattığı gözleniyor. İslam dünyasındaki halk ayaklanmaları, bir yandan, söylemleri ve vaatleriyle Müslüman toplumların da bu mankurtlaştırmadan ne kadar derinlemesine etkilendiklerini gösterirken öte yandan da, her şeye rağmen hayat ve hayatiyet emaresi gösteren coğrafyanın Müslüman coğrafya olduğunu da gözler önüne seriyor.

Türkiye’nin Fütûhât-ı Medeniyye yolculuğu
Anadolu coğrafyası dışındaki bütün coğrafyalar, kıtalar işgal edildi, sömürgeleştirildi. Bütün topraklar kurutuldu. Dünyanın işgal edilemeyen, sömürgeleştirilemeyen, kurutulamayan tek önemli coğrafyası Anadolu coğrafyası. O yüzden, dünyanın son kıtası, Anadolu coğrafyası. Sığınılacak yegâne ve tek limanı insanlığın. Neden insanlığın son adası Anadolu kıtası, peki?

Her şeyden önce, yazının başında dikkat çektiğim ve dünyanın değişik coğrafyalarındaki insan tipolojilerini kıyaslarken yaptığım tespitteki iki temel husûsiyet, bu coğrafyanın insanının direnç noktalarını koruyor; hatta bu noktalara yapılan saldırıları geri püskürtüyor. Yalnızca “derunî sükûnet” ya da yalnızca “kabına sığmazlık”, tarihî ve kültürel hafızanın korunmasına, saldırıları püskürtmesine, ruhu her daim canlı ve diri tutmasına yetmezdi. Yetmediği, Japonya’sından Latin Amerika’sına, Güney Afrikası’ndan Rusya’sına kadar seküler-kapitalist aygıta teslim bayrağı çeken dünya coğrafyasına bakıldığında çok net ve elbette ki, ürpertici bir şekilde görülebilir.

Aslında insanlığa insanlığını hatırlatacak, insanlığı insanca bir dünyanın eşiğine taşıyacak medeniyetin iki temel ekseninin yalnızca Anadolu kıtası büyüklüğündeki coğrafyada canlılığını, hayatiyetini sürdürdüğünü söylemiş oluyorum böylelikle. Çünkü medeniyetlerin iki temel ekseni var: Birinci eksen yaratıcı ruh, ikinci eksen ise kurucu irade. İşte Anadolu coğrafyasını insanlığın son adası, son kıtası olarak görmemizi mümkün kılan yakıcı gerçek burada gizli. Bu coğrafyanın insanının derûnî sükûneti, yaratıcı ruhunun kabına sığmazlığı da kurucu iradesinin canlılığının, diriliğinin, yeri ve zamanı geldiğinde insanlık adına, hakikat adına, bütün bir dünya coğrafyasında esaslı, köklü bir fütûhât-ı medeniyye yolculuğuna çıkmaya hazır olduğunun, hatta bu uzun yola çıkmaya hüküm giydiğinin göstergeleri.

Medeniyetlerin yaratıcı ruhuna denk gelen bizim derûnî sükûnetimizin kaynağı, esas itibariyle tasavvuf. Tasavvuf, Doğu’dan Horasan’dan yola revan olup Anadolu coğrafyasının kalbinde, Konya’da Mevlana suretinde iskân ederek, Batı’dan, Kurtuba’dan gelen İbn Arabî suretinde bu topraklara, bu toprakların insanına derunî bir ruh üfleyerek Konevî suretinde ete kemiğe bürünen, Yunus diye görünen Anadolu insanının mayasını kardı. O yüzden bu coğrafyanın insanının mayası, bu dervişlerin ve ermişlerin üfledikleri diriltici ruhla yoğrulduğu için, bugün bile Anadolu insanındaki herkesi şaşkına çeviren derunî irfan, sessiz ve derinlerden gelen önsezi ve bütün bu ruh atılımı, filizlenmesi kaynaklarının en zor şartlarda bile su yüzüne çıkardığı, meyveye durdurduğu kabına sığmazlık, bu ülkenin her şeyine Fransızlaşan entelijansiyasını bile silkeleyip kendine getirecek kadar derinlerde kök salan o gizli bir ruh ve hayat üfleyeceği ânı kollayan dip dalgayı harekete geçirecek. Medeniyetlerin kurucu iradesine denk gelen kabına sığmazlığımızın kaynağı ise tarihî derinliğimiz. İşte bu coğrafyanın insanının kabına sığmazlık özelliği, yaratıcı ruhumuzu oluşturan derunî sükûnetimizin kaynağını oluşturan dip dalganın mesajını aldığında, dün Asya steplerinden Avrupa’nın içlerine kadar yaptığı fütûhât-ı medeniyye yolculuğunu, bugün de yeniden yapmaktan çekinmeyecek ve insanlığın son adası Anadolu kıtasını bütün insanlığın yegâne hayat ve hayatiyet kaynağı haline getirecek.

Elbette ki, bugüne kadar olduğu gibi, bu dip dalganın su yüzüne çıkmaması, daha “su...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Anadolu kıtası
« Posted on: 25 Nisan 2024, 05:08:03 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Anadolu kıtası rüya tabiri,Anadolu kıtası mekke canlı, Anadolu kıtası kabe canlı yayın, Anadolu kıtası Üç boyutlu kuran oku Anadolu kıtası kuran ı kerim, Anadolu kıtası peygamber kıssaları,Anadolu kıtası ilitam ders soruları, Anadolu kıtasıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes