> Forum > ๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ > Yaşamdan Seçmeler > Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser"ayeti Peygamberimizin neslimidir?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser"ayeti Peygamberimizin neslimidir?  (Okunma Sayısı 321 defa)
14 Nisan 2017, 22:42:33
Sefil
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28.807


« : 14 Nisan 2017, 22:42:33 »



Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser" ayeti Peygamberimiz (s.a.v.)'in nesline mi işaret ediyor?

"Muhakkak biz Sana Kevser'i verdik." Hitap, Resulullah (asv)'adır. "I'tâ"da malumdur ki, atıyye vermek, iyilik yapmaktır. Yani ey Muhammed (asv), emin ol ki biz, Hak Rabb'ın yüksek şanımızla sana özel lütuf ve ihsan olarak kevser verdik kevser.

KEVSER: Asıl lügatta çokluk demek olan "kesret"ten cevher gibi fev'al vezninde vasıf veya bir isim olup Râzî'nin ve Ebu Hayyan'ın ifadeleri vechile çokluğu ifrat derecede olan, yani çok pek çok, gayet çok şey demektir. Oğlu seferden gelen bir Arab'a "Oğlun ne ile geldi?" denildiğinde, "kevserle geldi" dediğini ve bunun çok şeyle geldi demek olduğunu naklederler. "Kamus"ta da şöyle der: Kevser, "herşeyin çoğu," "birbirine sarılıp burulmuş olan çok toz", İslâm ve peygamberlik, Taif'te bir mektebin adı, saykal vezninde kevser gibi,"hayyir mi'tâ" yani çok hayırlı, çok vergili adam, seyyid yani efendi adam ve nehir mânâsınadır, cennette özel bir nehir adıdır ki cennetin bütün ırmakları ondan şubelere ayrılır. Kevser Sûresi bunu içerir. Şu halde kelimenin yalnız türevine göre lugattaki esas mânâsı düşünülür, verildiği ve ihsan edildiği haber verilen şeyin de hayırlı, güzel bir şey olması lazım geleceği, özellikle verenin Allah Teâlâ olması ve bunun verilmesi büyük şanla beyan buyurulması Allah kelâmında Kevser adıyla anılmasından da bunun hakikaten Allah Teâlâ katında sabit, yani ebedî ve sonsuz bir çokluk ifade ettiği de düşünülürse bundan ilk anlaşılacak açık mefhum "hayr-ı kesir" yani çok, pek çok hayır demek olacağında şüphe edilmez. Ancak bunun aslı itibarıyla ne olduğuna ve din dilinde daha hususi bir mânâsı olup olmadığına gelince, bu hususta tefsircilerin türlü açıklamalarına rastlanır ki, "Tahrir"de yirmi altı görüşe kadar sayılmıştır. Bunlar içinde en çok bilinenlerden bir kaçını olsun söylememiz gerekir:

BİRİNCİSİ: Birçok tefsirlerde selef ve halefe meşhur ve yaygın olan mânâ, Kevser, cennette bir nehirin özel ismi olmasıdır. Zira yukarıda da geçtiği üzere bu mânâ Hz. Peygamber (asv)'den sahih olarak rivayet edilmiştir. "Kevser, Rabbimin cennette bana verdiği bir nehir." Bazı rivayetlerde bir havuzdur ki, çok hayır (hayr-ı kesir) ondadır. Ümmetim kıyamet günü varıp ondan içecekler, kapları yıldızlar sayısıncadır. İçlerinden kul olur titreme ile çekilir atılır: Ey Rabbim, o benim ümmetimdendir, derim. "Bilmezsin senin ardından o neler yaptı?" buyurulur, meâlinde olan hadiste "çok hayır" kavramı da açıklığa kavuşturularak cennette bir nehir veya havuz olduğu bilhassa beyan edilmiştir. İmam Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Müslim, İbnü Mâce, Nesaî, İbnü Cerir ve daha diğerleri bu nehirin tarifi hakkında: Kenarları boş inci kubbeleri, içinden ezfer miski çıkar, sütten daha beyaz, baldan daha tatlı, genişliği ve uzunluğu doğu ve batı arası kadar, derinliği yetmiş bin yıllık, ondan içen bir daha susamaz, ondan abdest alan ebediyen perişan olmaz, benim ahdi (anlaşma)mi bozan, benim Ehl-i beytimi öldüren ondan içmez." gibi vasıflara Enes'ten, Hz. Aişe'den, İbnü Ömer'den, İbnü Abbas'tan müteaddit hadisler rivayet etmişlerdir. Bir çok hadislerde de havuz varid olduğu malumdur. Bundan dolayı ikisinden maksat bir midir? Havuz nehrin kaynağı veya denize kavuşan kısmı gibi midir? Yoksa ayrı mıdır, diye bahsedilmiştir. Meşhur havuz, mahşerdedir. Bazıları, mizandan ve sırattan öncedir demişler, bazıları da onlardan sonra cennetin kapısına yakın ve Muhammed ümmetinden cennet ehli aralarındaki hakları helallaşmak için hapsolunacakları yerde olduğunu söylemişlerdir. Alûsî der ki: Buna göre havuz, değiştirilecek arzda demek olur. Kadı Zekeriyya, Peygamber (s.a.v.) Hazretlerinin biri sırattan önce, biri de sırattan sonra olmak üzere iki havuzu olup, ikisine de Kevser denildiğini nakletmekle beraber doğrusu havuzun sırattan sonra ve Kevser'in cennette olduğunu ve onun munsabb (denize karışan kısım)ı olduğu için havuza da Kevser denilmiş olduğunu söylemiştir. Ve yine Alûsî'nin beyanına göre denilmiştir ki: Bu havuz mânâsına Kevser, Peygamberimiz (asv)'in zikrolunan nehir gibi özelliklerinden değildir. Belki diğer peygamberlerin de havuzları vardır.

Ümmetlerinin müminleri ona geleceklerdir. Nitekim Tirmizî hadisinde: "Her peygamberin bir havuzu vardır ve hep onlar hangisinin geleni daha çok diye öğünürler ve ben muhakkak onların en çok geleni olacağımı umarım." buyurmuştur ki, hadis, Tirmizî'nin dediği gibi hasen garibdir. Onun için bu havuzlara iman ve itikat vacip değildir. Fakat Peygamber (s.a.v.)'in havuzuna dair olan hadisler tevatüre yakın derecede meşhur olduğu için Ehl-i Sünnet katında ona iman vacib olduğu Akaid kitaplarında zikredilmiştir. Bununla beraber Mutezile'den ona imanın vacib olmadığını söyleyenler vardır. Şüphesiz ki bu sûre gereğince Resulullah'a Kevser'in verilmiş olduğuna imanın ittifakla vacib olduğunda söz yoksa da, onun bir nehir veya havuz olmasına inanmak sahih olmakla beraber vacibtir denemez. Zira daha başka görüşler de vardır. Şöyle ki:

İKİNCİSİ: İkrime'den rivayet edildiği üzere peygamberliğin şerefidir. Zira peygamberlik, iki cihanın hayırlarını hem dünya, hem din saadetini gerektiren genel başkanlığı içeren ve bundan dolayı başlangıç itibarıyla rahmanî lütuf, hem de sonuç itibarıyla rahimî lütfu içine alan hayr-ı kesir (çok hayır)dir. "Hikmet verilen kimseye çok hayır verilmiştir." (Bakara, 2/269) diye "çok hayır" olduğu beyan buyurulan hikmetin en yüksek derecesidir. Razî'nin açıkladığı vechile peygamberlik rütbesi uluhiyetten sonra ikinci mertebedir. Onun için "Kim Peygamber'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiştir." (Nisa, 4/80) buyurulmuştur, imanın bir esası olmuştur ve Allah'ı bilme esasının dalı gibidir. Zira peygamberlikte marifet için önce Allah Teâlâ'nın zatına, ilmine, kudretine, hikmetine dair bilgiler edinmek gerekir. Peygamberlikte bilgi (marifet) hasıl olunca da ondan semi (duyma) , basar (görme) ve bazılarının görüşüne göre sıfat-ı haberiyye ve vicdaniyye (haberî ve vicdanî sıfat) gibi diğer sıfatlara bilgi edinilmiş olur.

Gerçi peygamberlik diğer peygamberlere de verilmiştir. Fakat peygamberlerin sonuncusu olan Peygamberimiz (asv)'in bu yüksek menkıbeden hazzı ve nasibi hepsinden çoktur. O hepsinden önce zikredilmiş, hepsinden sonra gönderilmiştir. Bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir, bütün peygamberlerden önce haşrolunacak, dinine nesih varid olmayacaktır. Onun büyük ahlakı ve faziletleri sayılamayacak derecededir. Râzî burada bilinen diğer peygamberlerin mucizeleriyle onun mucizeleri arasında özet olarak bir karşılaştırma yaptıktan sonra demiştir ki, Allah Teâlâ onu seçtiği kullarından önce getirip "Biz peygamberlerden ahidlerini almıştık, senden, Nuh'dan..." (Ahzab, 33/7) buyurmuş ve ona böyle bir peygamberlik vermiş olduğu için caizdir ki o peygamberliğe Kevser ismini vererek "Biz sana Kevser'i verdik" buyurmuştur.

Şu halde Kevser'i Peygamber'in çok faziletleri, büyük ahlâkı, her hayırı içine alan Kur'ân, tevhid, İslâm, ilim ve hikmet diye tefsir eden görüşler de bütün Muhammed (s.a.v.)'in mucizelerine işareti içeren peygamberlik ve Muhammedî risaletin gereklerinde dahil olur. Bunların her birinin de "çok hayır" olduğunda şüphe olmadığı gibi, Kevser bunların ayrı ayrı her birine de bir şer'i isim olmuştur.

Muhammedî risaletin özelliklerinden olan "Mahmud makamı"nı da bu arada zikretmek gerekir. Nitekim bir takım tefsirciler de bunu söylemişlerdir. Önceki sûrede dini yalanlayanlara karşılık olarak düşünülünce Kevser'den bütün mucizeleriyle âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliği olur. Bunların her biri cennet nehirlerinin kaynağı olan bir nehirin akış feyzi ile temsil de olunabilir. Bundan başka:

ÜÇÜNCÜSÜ: Ümmetin âlimleridir. Hakikaten ilmen ve ahlaken peygamberlerin varisleri olan âlimler, çok hayırdır. O vahy kaynağından feyz alarak Resullah (asv)'ın zikrini yaşatmak, dininin eserlerini, şeriat ve ahlâkının bilgilerini yaymak için ümmete hayır ve fazilet öğretmek itibarıyla cennette rıdvan kaynağından akan Kevser nehrine benzerler. Peygamberler, Allah'ı bilme esaslarında birlik olup da şeriatte (dinin amelî hükümlerinde) farklı olarak halkın kurtuluşu için ilâhî rahmetin yayıcıları olduğu gibi, ümmetin bilginleri de kalbleri hak tevhidi ve vicdanları Muhammedî ahlâk üzere rıdvan neşesiyle Muhammedî şeriatın esaslarında birlik, ahval ve zamana göre füru ve dallarında farklı olarak halka rahmet neşrederler.

Yine Râzî der ki: "Bunda fazilet iki vechiledir: Birisi; rivayet olunduğu üzere kıyamet günü her peygamber getirilir. Ümmeti de ardınca gelir. Nice peygamberin beraberinde bir iki kişi gelir. Bu ümmetin âlimlerinden her bir âlim de getirilir. Birçoğunun ardınca binlerce kişi de gelerek hepsi Resulullah (asv)'ın yanında toplanırlar. Öyle ki bazı âlimlerin tabileri diğer peygamberlerden birinin tabilerinden çok olur. İkincisi: Âlimler, vahyden alınmış olan naslara uymalarından dolayı isabet etmişlerdir. Kitabı korunmuş ve mazbut olan bu ümmetin âlimleri bütün himmet ve gayretlerini sarfedip meşakkatler çekerek yaptıkları istinbat ve içtihadda da isabet etmişlerdir. Bazıları hata etmiş olsalar bile onlar dahi başlangıçta, iyi niyetle hakkı arayıp gayretlerini sarfettiklerinden dolayı sevap kazanmışlardır." İsabet eden on sevaba nail olursa, gayret edip de hata edenin bir sevaba nail olacağı bir hadis-i şerifte beyan olunmuştur. Fakat hakkı aramayıp da içtihad adına arzu ve isteklerine tabi olanların ilim haysiyetiyle hareket etmemiş olduklarından dolayı, bu hayır ve faziletten hariç heva ehli olduklarını ise hatırlatmaya lüzum yoktur. Bununla beraber bu mânâ da ilim ve hikmet mânâsı altında düşünülebilir.

DÖRDÜNCÜSÜ: Tabilerinin ve toplumunun, ümmetinin çokluğudur. Allah Teâlâ ona o kadar çok hayırlı Ashab ve ümmet ihsan buyurmuştur ki Vakıa Sûresi'nd...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser"ayeti Peygamberimizin neslimidir?
« Posted on: 28 Mart 2024, 16:51:45 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser"ayeti Peygamberimizin neslimidir? rüya tabiri,Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser"ayeti Peygamberimizin neslimidir? mekke canlı, Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser"ayeti Peygamberimizin neslimidir? kabe canlı yayın, Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser"ayeti Peygamberimizin neslimidir? Üç boyutlu kuran oku Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser"ayeti Peygamberimizin neslimidir? kuran ı kerim, Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser"ayeti Peygamberimizin neslimidir? peygamber kıssaları,Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser"ayeti Peygamberimizin neslimidir? ilitam ders soruları, Kevser Suresi'ndeki, "İnna e'tayna ke'l-kevser"ayeti Peygamberimizin neslimidir?önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes