> Forum > ๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ > Yaşamdan Seçmeler > Bidatın sınırları nelerdir?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bidatın sınırları nelerdir?  (Okunma Sayısı 431 defa)
25 Ocak 2017, 15:05:57
Sefil
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28.807


« : 25 Ocak 2017, 15:05:57 »



Bidatın sınırları nelerdir?

“Yakasız gömlek giymek sünnet, yakalısını giymek bid’at;”

“Yer sofrasında yemek yemek sünnet, masada yemek bid’at;”

“Yer minderinde oturmak sünnet, koltukta oturmak bid’at;”

“Mikrofonsuz ezan okumak sünnet, mikrofonla okumak bid’at;”

“Takke ve sarık takmak sünnet, başaçık gezmek bid’at” gibi kanaatler ileri sürülür, böylece sünnet ve bid’at tanınmış ve tanıtılmış olur çok kere...

Bu sözlerle insanları sünnete teşvik etmek gibi bir iyiniyet vardır aslında. Tersini iddia edenler sünnete karşı gelmekle ve bid’ate taraftar olmakla suçlanır. Akabinde ise tartışmalar, münakaşalar başlar, husumet ve kırgınlıklarla konu kapanır.

Bu tür meseleler bazı zamanlar karı-koca, baba-oğul ve kardeşler arasında gündeme geldiği gibi, çok kere de İslâmî hizmetlerde bulunan kişiler arasında sohbet konusu olur, konuşulur, tartışmaya girilir ve sonuçta istenmeyen manzaralar ortaya çıkar.

Resûlullah’ın Sallallahu Aleyhi Vesellem hayatını inceleyen, sünnet ve hadisi tetkik eden İslâm uleması arasında konu müzakere edilmiş, değişik tarzda yorumlar yapılmış ve neticede birtakım tarifler getirilerek bid’at meselesi tasnife tabi tutulmuştur.

Ulema arasında bid’at geniş ve dar kapsamlı olmak üzere iki ayrı şekilde mütalâa edilmiştir. Bid’atı geniş kapsamlı olarak inceleyen başta İmam Şâfiî, İmam Nevevî olmak üzere İbn Âbidin ve benzeri âlimler bu kısaca şu tarifi getirirler:

“Bid’at, Resûlullah’tan Sallallahu Aleyhi Vesellem sonra ortaya çıkan her şeydir.”

Bu tarife göre, dinî özellik taşıyan amel ve davranışlarla birlikte günlük hayatla ilgili olarak sonradan ortaya çıkan yeni düşünceler, uygulama ve âdetler de bid’at olarak kabul edilmiştir.

Bu âlimler, meseleye delil olarak da şu hadisi zikrederler:

“Kim benim bir sünnetimi ihya ederek insanların onunla amel etmelerine vesile olursa, o insanların kazanacağı sevaplardan hiçbir şey eksiltmeden onların sevaplarının bir katını almış olacaktır. Kim de bir bid’at icat ederek onunla amel edilmesine sebep olursa, o bid’at ile amel edenlerin yüklenecekleri günahlardan hiçbir şey eksiltmeden onların günahlarının bir katını yüklenmiş olacaktır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 15)
Bu tarifle birlikte aynı ulema bid’atı, hasene ve seyyie olarak ikiye ayırır, yapılması mahzurlu olmayanlara bid’at-ı hasene (iyi bid’at), yapılması mahzurlu olanlara da bid’at-ı seyyie (kötü bid’at) derler. Minare ve medrese yapmak bid’at-ı hasene, kabirlerin üzerine mum yakmak da bid’at-ı seyyiedir. Buna göre, hadislerde reddedilen bid’atler, kötü bid’atlerdir.

Hz. Ömer (r.a), Mescid-i Nebevi’de teravih namazını cemaatle kılanları görünce, “Bu ne güzel bir bid’attır.” diyerek teşvik etmiş ve bid’at-ı haseneyi belirtmiştir. (Buhârî, Teravih, 1)

Bid’atı dar kapsamlı olarak anlayan başta İmam Malik olmak üzere, Aynî, Beyhakî, İbn Hacer el-Askalânî ve Heytemî, İmam Birgivî ve İbn Teymiyye gibi âlimler de şu tarifi getirirler:

“Bid’at, Resûlullah’tan Sallallahü Aleyhi Vesellem sonra ortaya çıkan ve dinle ilgili olup ilave veya eksiltme özelliği taşıyan herşeydir.”

Bu ulemaya göre dinle ilgisi olmayan ve dinî özellik taşımayan yeni icatlar bid’at sayılmaz. Bu bakımdan örf ve âdet türünden olan davranışlar bid’at kavramının dışında değerlendirilir.

Bu görüşün delilleri de şu hadislerdir:

“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenlerdir.” (Müslim, Cum’a, 43)

“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 7)

“Her bid’at dalalettir.” (Müslim, Cum’a, 43)

“Din namına sonradan ortaya çıkarılan şeylerden sakının. Gerçekten sonradan ortaya çıkarılan her şey bid’attır ve her bid’at de sapıklıktır. Bu durumda sizin yapmanız gereken şey, benim sünnetime ve birer hidayet ve irşad rehberi olan halifelerimin sünnetlerine sarılmanızdır.” (Ebû Dâvud, Sünnet, 5)
Aynı görüşü benimseyen fıkıh usulü uzmanı eş-Şâtibî ise, bid’atı ‘sonradan ortaya çıkan dinî görünümlü yol’ olarak tarif ettikten sonra, konuya şu şekilde bir açıklık getirir:

“Bid’atı dinî görünümlü bir yol olarak benimseyen kişilerin bu yola girmelerinin sebebi Allah’a daha çok kulluk etmektir. Bunun yanında, dinî görünümlü olmayan ve dinî telakki edilmeyen şeyler bid’atten sayılmaz. Meselâ, bir kimsenin helâl olan bir şeyi kendisine yasaklaması bid’at değildir, ancak bu yasaklamayı dindarlık düşüncesiyle yapması bid’attır.”

Şâtıbî’ye göre bid’atı ‘hasene’ ve ‘seyyie’ olarak iki ayırmak doğru değildir. (İbrahim bin el-Musâ eş-Şâtıbî, el-İ’tisam; DİA, “Bid’at” maddesi)

Sünnetin titizlikle korunmasını isteyen ve Hicrî 1000’inci yılda yaşayan İmam Rabbânî bid’atlere karşı mücadele etmeyi dile getirirken şöyle der:

“En bahtiyar odur ki, İslâm’ın ve Müslümanların garip düştüğü bir zamanda terk ve ihmal edilmiş sünnetlerden birisini ihya edip yaygın olan bid’atlerden birisini yok edip kaldıran insandır. Şimdi öyle bir zaman ki, Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem gönderileli bin seneyi geçmiştir, kıyamet alametleri de teker teker çıkmaya başlamıştır."

"Resûlullah’ın (a.s.m.) Saadet Asrından uzaklaştıkça sünnetler perdelenmiş, bid’atler yalan illetinin yaygınlaşmasıyla çoğalmıştır. Şimdi öyle bir mücahide ihtiyaç vardır ki, sünnetleri ihya etsin, bid’atleri kaldırsın. Çünkü bid’atlerin revaç bulması dinin tahribine sebep olur.” (Mektubat, 1:34-35)
Şâtıbî gibi bid’atin seyyie ve hasene şeklinde tasnif edilmesine şiddetle karşı çıkan İmam Rabbânî, itirazını şu şekilde dile getirir:

“Eski âlimler bid’atlerin bazı güzel taraflarını görmüş olacaklar ki, bazı bid’atlere ‘hasene’ (iyi) bid’at ismini vermişlerdir. Fakat bu fakir, bu meselede onlara uymuyorum. Bid’atlerden hiçbirisine ‘hasene’ diyemem. Bid’atlerde karanlık ve bulanıklıktan başka birşey göremiyorum. Çünkü Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem ‘Bütün bid’atler dalalettir’ buyurmuştur. İslâm’ın garip olduğu ve zayıfladığı bir zamanda kurtuluş ancak ve ancak sünnete uymakta, felaket de nasıl olursa olsun bir bid’ate sarılmaktadır."

“Sonradan çıkan herşey bid’at ve her bid’at dalalet olursa, nasıl olur da bid’atte güzellik olur. Hadis-i şeriflerde buyurulduğu gibi, icat edilen her bid’at bir sünneti kaldırmaktadır. Bu husus bazı bid’atlerle sınırlı değildir ve her bid’at seyyiedir."

“Resûl-i Ekrem Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurmuşlardır ki: ‘Peygamberlerinden sonra dinlerinde bid’at uyduran her ümmet, sünnetten de o bid’at kadar bir sünneti zayi etmiş olur.’ (Et-Tergîb ve’t-Terhîb Trc, 1:109)
“Hassan bin Sabit’ten şöyle bir hadis rivayet edilmektedir:

‘Bir topluluk dinlerinde bir bid’at icat ederse, Cenâb-ı Hak sünnetlerden bir sünneti o bid’at gibi çeker, çıkarır, onlardan uzaklaştırır da kıyamete kadar iade etmez.’” (Mektubat, 1:160)
Görüldüğü üzere İmam Rabbânî, sünnete en ufak bir gölge düşürecek bid’ate müsamaha dahi göstermemekle birlikte Mektubat’ın bazı nüshalarının şerhinde sünnette aslı bulunanlara bid’at ismini bulaştırmaz, onlar için ‘güzel âdet’ anlamında ‘sünnet-i hasene’ tabirini kullanır.

Kendisini ‘Bid’atüzzaman’ olarak tanıtan ve hayatı boyu bid’atlerle mücadele eden ve sünnet-i seniyyeyi ihya etmek için hayatını vakfeden Bediüzzaman Said Nursî, “Mirkatü’s-Sünne ve Tiryaku Marazı’l-Bid’a” (Sünnetin Dereceleri ve Bid’at Hastalığının İlacı) adıyla müstakil olarak kaleme aldığı eserinde bid’atı dar kapsamlı olarak tarif eden ulemanın görüşünü benimser ve, “Ahkâm-ı ubudiyette yeni icadlar bid’attır,” “Şeriat ve sünnet tamam ve kemâlini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut—hâşâ ve kellâ—nâkıs (eksik) görmek hissini veren bid’aları icad etmek dalâlettir, ateştir.” diyerek bid’at mefhumunun sadece dinle, ibadetlerle ilgili meselelerde söz konusu olduğunu belirtir.

Ona göre, “Her bid’at dalalettir ve her dalalet cehennem ateşindedir” hadis-i şerifi ve “Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim.” (Mâide, 5/3) âyet-i kerimesinin bildirdiği üzere, şeriatın kaideleri ve sünnetin düsturları tamamlandıktan ve kemâl noktasına erdikten sonra yeni icatlarla o düsturları beğenmemek veyahut—hâşâ ve kellâ—eksik görmeye götüren bid’atları icat etmek dalâlettir, ateştir." (RNK, Lem’alar, s. 609)

Yine Bediüzzaman’a göre, ibadetlerle ilgili hüküm ve meselelerde yeni icatlar çıkarmak bid’attır ve dince reddedilmiştir. Çünkü sünnetlerin bir kısmı ibadetlerle ilgilidir ve fıkıh kitaplarında açıklanmıştır, onları değiştirmek bid’attır. Diğer kısmı ‘âdâb’ olarak bilinir ve bunlar siyer kitaplarında mevcuttur. Onlara aykırı hareket etmeye bid’at denilmez; ancak nebevî edebe uyulmamış, onun nurundan ve hakikî edepten istifade edilmemiş olur. Bu kısım da örf ve âdât, fıtrî muamelelerde Resûl-i Ekrem’in Sallallahu Aleyhi Vesellem tevatürle belirlenen hareketlerine uymaktır. Bunlar ise konuşmak, yemek içmek, yatıp kalkmak gibi görgü kurallarıyla alâkalı sünnetlerdir. (RNK, Lem’alar, s. 609)

Sünneti kavlî, fiilî ve hâlî olarak üçe ayıran Bediüzzaman, bu üç kısmı da farz, nafile ve güzel âdetler olarak üç bölüme tâbi tutar. Efendimizin Sallallahü Aleyhi Vesellem namaz ve hac gibi ibadetlerde fiilî olarak bizzat tatbik ettiği—farz namazları kılmak gibi—farz ve vacip cinsinden olan sünnetlere uyma mecburiyeti vardır.

Nafile olarak tespit edilen ve müstehap olarak belirtilen ibadetlerle ilgili sünnetlere uymakta büyük sevaplar vardır; fakat bunları değiştirmek bid’attır, dalalettir.

Efendimizin Sallallahü Aleyhi Vesellem güzel âdetleri sınıfına giren sünnetleri işlemek ‘müstahsendir,’ çok güzeldir. Ki bunlar şahsî ve sosyal hayatla ilgilidir. Bu sünnetleri işleyenler âdet ve alışkanlıklarını ibade...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bidatın sınırları nelerdir?
« Posted on: 29 Mart 2024, 00:11:17 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bidatın sınırları nelerdir? rüya tabiri,Bidatın sınırları nelerdir? mekke canlı, Bidatın sınırları nelerdir? kabe canlı yayın, Bidatın sınırları nelerdir? Üç boyutlu kuran oku Bidatın sınırları nelerdir? kuran ı kerim, Bidatın sınırları nelerdir? peygamber kıssaları,Bidatın sınırları nelerdir? ilitam ders soruları, Bidatın sınırları nelerdir?önlisans arapça,
Logged
26 Ocak 2017, 21:12:16
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 26 Ocak 2017, 21:12:16 »

Esselamu aleykum.Rabbim bizleri bidatin her turlu gunahindan belasindan korusun insallah..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes