๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dünya Hali => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 05 Ekim 2011, 22:37:02



Konu Başlığı: Stratejik Derinlik ya da Rutinin Dışına Çıkmak
Gönderen: Zehibe üzerinde 05 Ekim 2011, 22:37:02
Dünya Hali


Mart 2006 87.SAYI


Halil AKGÜN kaleme aldı, DÜNYA HALİ bölümünde yayınlandı.


Stratejik Derinlik ya da Rutinin Dışına Çıkmak


Filistin seçimlerini kazanan Hamas’ın AKP tarafından Türkiye’ye davet edilmesinin etkileri sürüyor. Ziyarete karşı çıkanlar bunu sorumsuzca bir hareket olarak görüyor. Onlara göre bunu İsrail ve Amerika’ya izah etmemiz mümkün değil. İsrail’in ve Batılı ülkelerin ‘terörist’ ilan ettiği Hamas’ın Türkiye’de kabul edilmesi, güya terörizme kucak açmak anlamına geliyormuş.

Bu felaket tellalları, meseleye Türkiye’nin çıkarları açısından bakmıyor. Onların tek derdi şu: “Bunu İsrail ve Amerika’ya nasıl izah ederiz?” Sormak gerek: Bir ülke dış politikasını böyle bir soru etrafında oluşturabilir mi? Dahası Türkiye, İsrail-Amerika eksenli bir dış politika izleyerek bölgesinde güçlü bir ülke olabilir mi? 2003’te Mart tezkeresinin reddine karşı çıkanlar, Hamas’ın ziyaretine de aynı gerekçelerle karşı çıkıyorlar ve özetle Türkiye’nin bir dış politika alternatifinin bulunmadığını söylüyorlar.

Hamas girişiminin hedefi, seçimle iktidara gelmiş Hamas’ın meşruiyetini tanımak ve sisteme entegre olmasını sağlamaktı. Bir diğer amaç, İsrail’in ekonomik ve siyasi abluka hareketine ket vurmak, böylece Filistin’de yeni bir şiddet sarmalının doğmasına engel olmaktı. Bunun için Hamas liderlerine uluslararası kamuoyunun da dile getirdiği mesajlar verildi. Hamas’ın iktidara gelmesiyle Filistin’de yeni bir dönem başladı. Şimdi bu fiilî durumun en etkili bir şekilde kullanılması gerekiyor. Yani Hamas’a iktidar şansı verilmesi, bunun için de Hamas’ın askeri yöntemlerini gözden geçirmesi gerekiyor.

Bu hususlar, bölgede barışın temini ve Filistin sorununun çözümü açısından büyük önem taşıyor. Hamas ziyareti bu yönde atılmış önemli bir adımdır. Hamas’ın meşru ve güçlü bir siyasi iktidar haline gelmesi, İsrail üzerindeki uluslararası baskıyı artıracaktır. Bu ise İsrail’in işine gelmiyor. Bu yüzden İsrail, Hamas’ın sisteme entegre olmasını istemiyor. Çünkü ‘terörist’ yaftasından kurtulmuş bir Hamas, İsrail için bir kâbustur.

Şimdi soralım: Bütün bunlar Türkiye’nin lehine midir, aleyhine midir? Filistin’in bizim için özel bir anlamı var. Filistin halkına yardım etmek, İsrail’in yıkıcı politikalarına ve devlet terörüne son vermek, bizim de görevimizdir. Hamas ziyaretine bu açıdan bakanlar, girişimi destekliyorlar. “Aman İsrail ne der?” diye ödleri kopanlar ise buna karşılar. Kim kimin menfaatini savunuyor, çok açık değil mi?

Hangi Hukuk


Danıştay bir okul müdiresinin başörtüsüyle ilgili yeni bir karar aldı ve tarihe geçti. Buna göre başörtülü bayanlar, devlet kurumları dışında da başörtüsü takamayacak. Gerekçe: Başörtülü kıyafet devleti temsil etmiyor. Bir bayan bir devlet kurumunda, örneğin okulda ya da hastanede başını açsa da dışarıda başını örtüyorsa, suç işliyor demektir. Yani meşhur kamusal alana da artık müdahale edilecek. Devlet orada kimin ne giydiğine de karar verecek. Bu kararı hiçbir hukuk kavramının içine sığdırmak mümkün değil. Bu karar, Türkiye’de hukukun politize edilişinin son örneği. İdeolojik bir hukuk sistemi, adalet üretemez. Bu kararı veren Danıştay üyeleri, hangi hukuk ve ahlâk anlayışını esas alıyorlar?

İngilizler Nasıl Adam Döver?


İngiliz askerlerinin Iraklı gençleri nasıl dövdüğünü televizyonlardan görmüşsünüzdür. Amerikalılar kadar küstah, onlar kadar acımasız... Demek ki “ince İngiliz diplomasisi”nin bittiği yer, Irak sokaklarıymış. Şimdi bu gençler bu dayağın ağır yükünü üzerlerinden nasıl atacak? Bu kaç yıl sürecek? Bu arada ne tür psikolojik rahatsızlıklar yaşanacak? Şimdi bir an için Kadıköy ya da Kayseri’de bir Amerikan yahut İngiliz askerinin gelip sizi kendi mahallenizde tekme-tokat dövdüğünü düşünün. Buna kim, hangi gerekçeyle dayanabilir? Batılılar bizi anlamıyor. Irak’ı işgal ettikleri yetmiyormuş gibi bir de bunu sokak aralarına taşıyorlar. Ondan sonra ‘Bu müslümanlar niye bu kadar öfkeli?’ diye safiyane bir şekilde soruyorlar. Biz de onlara soralım: Bu Batılılar neden bu kadar vahşi?

Senin Malın, Benim Malım!

Geçen ay komik bir mal varlığı tartışması izledik. Tartışmayı başlatan, bir bakanın kaçak olduğu anlaşılan villasıydı. Bunu fırsat bilen muhalefet partisi, sonunu getiremediği bir tartışma başlattı. Sonunu getiremedi, çünkü mal beyanında direnen asıl taraf muhalefet oldu. Üstelik muhalefet liderinin başbakandan daha zengin olduğu da ortaya çıktı. Peki şimdi ne oldu? Biz bu tartışmayla neyi çözdük?

Şüphesiz temiz siyasetin olmazsa olmazlarının başında şeffaflık geliyor. Siyasetçinin yolsuzluğa bulaşmaması, sahip olduğu her kuruşun hesabını verebilmesi gerekiyor. Bunun için mal varlığı beyanı önemli. Fakat bunun bir kaideye bağlanıp daha işin başında yapılması gerekmez mi? Bütün siyasetçiler meclise girdikleri gün mal beyanında bulunmalı ve bu periyodik olarak takip edilmeli. Yoksa birden alevlenip sönen tartışmalarla temiz siyaseti garanti altına almak mümkün değil.

Her Yer Kurtlar Vadisi Irak!

Kurtlar Vadisi Irak filmi, gösterildiği her ülkede rekorlar kırıyor. İlk olarak Türkiye’de gösterime giren film, daha uzun bir süre konuşulacak. Neden? Sinema tekniği, konu, anlatım, oyunculuk, vs. açısından baktığınızda, aslında sıradan bir film. Ne Hollywood filmlerinin göz kamaştıran profesyonel şaşaası, ne de İran filmlerinin kalabalıktan uzak, ince safiyeti var Kurtlar Vadisi Irak’ta. Buna rağmen bizim insanımıza hitap eden bir yanı var. Çünkü film, bölge insanın derin bir yarasını, yani işgali, kalleşliği, küstahlığı, zülmü anlatıyor. Bunu belki kaba-saba ve ideolojik dozu yüksek bir şekilde yapıyor. Ama neticede filmi izleyen insanlar yüreklerinde bir şeylerin cız ettiğini hissediyor. Filmin sonunda Amerikan askerleri bizim rambolar tarafından alt ediliyor. Böylece izleyici Amerika’yı hiç olmazsa sinema ekranında yenmiş oluyor.

Yabancı Doktor İthal Ediyoruz


Başbakan, Türkiye’deki doktor açığını kapatmak için yabancı doktor ithal edileceğini açıkladı. Basındaki söylentilere göre bunun arkasında, sağlık alanına yatırım yapmaya hazırlanan körfez sermayesi var. Yabancı uyruklu doktorların Türkiye’de çalışabilmesi için kanunî düzenleme yapılması gerekiyor. Rivayete göre Başbakan bu konuda söz vermiş.

Yabancı doktorlar, dünyanın her yerinde tartışmalı bir konu. Amerika dahil, pek çok ülke buna izin veriyor. Çünkü doktor açığını başka türlü kapatmaları mümkün değil. Türkiye’deki durum daha bir karmaşık. Çünkü sağlık hizmetlerinin en fazla aksadığı bölge, Güneydoğu Anadolu Bölgesi. Devlet yıllardır Türk doktorlarını bu bölgeye gitmeye ikna edemedi. Uygulanan politikalar eksik ve yetersiz. “Pozitif ayrımcılık” yapmadan bu sorunu çözmek ve doktorların Güneydoğu’ya gönüllü olarak gitmesini sağlamak mümkün değil. Yabancı doktorların bu sorunu çözebileceğini de zannetmiyoruz.

Haber Yazma Sanatı

Deneyimli bir Türk gazetecisi, 28 Şubat döneminde pek çok gazete haberini paşaların yazdırdığını söylemiş. Aynı gazeteciye göre Aczimendîler olayı da bir düzmeceymiş. 28 Şubat sürecinde muazzam bir psikolojik savaş başlatan çevreler, bunu medyanın gücünü kullanmadan zaten yapamazlardı. Peki bu baskılara boyun eğen, hatta teşne olan basına ne demeli? Aynı şeylerin bugün yapılmadığını nereden biliyoruz? Medya patronlarının Türkiye’nin gündemini belirlemedeki pervasız ve bencil tavırları bugün de devam etmiyor mu? Elbette ediyor. Medya Türkiye’de yasama, yargı ve icranın dışında dördüncü kuvvettir. Ve bu aynı medya, daha fazla şeffaflığın ve özgürlüğün yayılması için çalışan bir kurum olma kimliğini henüz kazanabilmiş değil. Dün paşaların “Şu haberi şöyle yaz!” emrine şapka çıkartanlar, yarın başkalarının emirleri karşısında hazırola geçecektir.

    Kısa Kısa Dünya Turu


    Kuş gribi son olarak Yunanistan’da görüldü. Türkiye’deki birkaç ilde kuş gribi tesbit edilmişti. Bunun üzerine çok geniş çaplı bir itlaf kampanyası başlatıldı, bir milyona yakın kanatlı hayvan öldürüldü. Hem de bunun ekolojik denge açısından nelere mal olacağı hesaplanmadan... Bakalım şimdi aynı baskı Yunanistan’a uygulanacak mı?

    ***

    Başbakan Mersin’de bir vatandaşa “lan” deyince, ortalık karıştı. Sabıkalı çiftçi, başbakana “Ne yüzle geldiniz?” diye bağırınca başbakan da ‘doğal’ bir cevap verdi ve “lan” dedi. Çoğumuz bu kelimeyi başbakana yakıştıramadı. Ama ilginç bir şekilde başbakanın reytingi arttı. Demek ki Türk halkının önemli bir bölümü, belki de çoğunluğu “lan” kelimesinden o kadar da rahatsız olmuyormuş!

    ***

    Çinli gençler Sevgililer Günü’nde estetik ameliyatı yaptırıyorlarmış. Çin’de 1980’li yıllara kadar yasak olan estetik ameliyat, bugün 3 milyar dolarlık bir sektör haline gelmiş durumda. Tipini beğenmeyen soluğu doktorda alıyor. Burnunu, kulağını, yanağını değiştiren değiştirene. Bunun bir de en çok Sevgililer Günü’nde yapılıyor olması garip. Bu insanlar birbirlerinin sadece görünüşlerini mi seviyor!

    ***

    Cumhurbaşkanlığı seçimine 1,5 yıl var ama tartışma bütün şiddetiyle devam ediyor. Muhalefet Lideri; “Cumhurbaşkanını bu meclis seçerse sine-i millete gideriz!” diyor. Bu şimdiye kadar vaki olmuş bir şey değil. Öyle ya da böyle, 2007’deki yeni cumhurbaşkanını şu andaki Millet Meclisi seçecek. Hiçbir parti Meclis’in iradesini yok saymamalı. Aksi halde sine-i millete gidilse de elde edilecek bir şey yok.