๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dünya Hali => Konuyu başlatan: Rüveyha üzerinde 27 Ekim 2014, 18:32:06



Konu Başlığı: Sömürgecilik Bitmedi
Gönderen: Rüveyha üzerinde 27 Ekim 2014, 18:32:06
Sömürgecilik Bitmedi

İbrahim Baran | Şubat 2013 | DÜNYA HALİ   


Modern dönemde iktisat, insan ihtiyaçlarının sınırsız olduğu düşüncesi üzerine şekillendi. İktisadı “sınırsız insan ihtiyaçları”nı “kıt kaynaklar”la giderme bilimi olarak tanımlayan bu çağın en temel özelliği de “sınırsız” olduğunu iddia ettiği ihtiyaçlarını karşılamak için her yolu meşrulaştırması. Avrupa kıtasında bulunan hammadde yetersiz görülünce “medeniyet sembolü” Avrupa, sömürgecilik faaliyetlerine başladı.

Asıl sorun kaynakların azlığı ya da tükenmesi de değildi. Bir şekilde yeni coğrafyaları keşfeden Avrupa’nın “medeni” devletleri, yeni keşfettikleri bu coğrafyaları sömürerek zenginliklerine zenginlik katmak istediler. Özellikle Fransa’nın, İtalya’nın, İngiltere’nin ve Avrupa kıtasından sürgün edilerek gemilerle Amerika kıtasına gönderilen topluluğun gerçekleştirdiği barbarca faaliyetler neticesinde Afrika’da, Ortadoğu’da ve Uzakdoğu’da çok sayıda insan katledildi, bu coğrafyalar insanlığı utandıracak şekilde yağma edildi. Katliam ve yağmayla da kalmadı modern Avrupa’nın sömürgecilik faaliyetleri. İşgal ettikleri coğrafyaların halklarını inanç, dil ve kültür bakımından da baştan aşağı değiştirmeye niyetlendiler. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen bugün bile sömürgecilik faaliyetlerinin izlerine isimlerini zikrettiğimiz bu coğrafyalarda rastlıyoruz.

Sömürgecilik, geçmişte olduğu gibi uluslararası kamuoyu bir tarafa itilerek pervasızca yapılmasa da sistematik olarak devam ediyor. Çünkü ideallerini tamamen kendi çıkarlarına göre belirleyen Avrupa için insan ihtiyaçlarının sınırına gelinmiş değil. Fransa, Mali ve Batı Afrika’nın istikrarının tehlikede olduğu iddiasıyla bölgeye askerî operasyon gerçekleştirdi. Gerektiği sürece operasyonlara devam edeceklerini söyleyen Fransız yetkililere göre Kanada, ABD, İngiltere, Belçika ve Danimarka gibi ülkeler de “ihtiyaç halinde” Fransa’ya askerî destek verecekler.

Fransa, AFP haber ajansında yayınlattığı asparagas bir haberle bölgede ve özellikle Ortadoğu’da son dönemde muteber ülke konumuna gelen Türkiye’nin de Fransa’nın yanında olduğunu ve askerî operasyona destek vereceğini belirterek saldırılarına meşru bir zemin oluşturmaya çalıştı. Ancak bu haber Türkiye tarafından yalanlandı.

Modern dönem sömürgecilik faaliyetlerinin en büyük yalanı “karışıklıkları ve istikrarsızlıkları bertaraf ederek bölgeyi demokratik bir düzene kavuşturma” iddiası! ABD Irak’a aynı ulvi(!) gayelerle saldırmıştı! Ortaya nasıl bir Irak çıktığını hep birlikte izliyoruz. Zalimlerin ve mazlumların olduğu bir dünyada sömürgecilik faaliyetleri bir zamana kadar devam edecek elbette. Ancak kazananla kaybedenin kim olduğunu yine tarih gösterecek.

Filistin’de “Birlik”

Gazete sayfalarında, tele- vizyon ekranlarında her gün Filistin’le ilgili yeni bir gelişme görmeye alıştık artık. Sorunu belki de kanıksadık. Mücadele yarım yüzyılı aşkın bir süredir kesintisiz sürüyor. Hede- fine ulaşmak için her türlü terörü meşru gören İsrail, bu politikasın- da ısrarcı oldukça Filistin konuşul- maya, yazılmaya devam edecek.

İsrail, bölgede yaşanan katliamların tek sorumlusu, bunda şüphe yok. Ancak özgürlük için mücadele eden gruplar arasında yaşanan gerginliklerin de bu trajedinin son bulmamasındaki payını göz ardı edemeyiz. İsrail tek yürek bir Filistin’e değil, ikiye ayrılmış ve kendi içerisinde de mücadele halinde olan bir Filistin’e diş biliyor.

Ekim ayında Gazze’ye yapılan saldırılara verilen cevapta müslüman toplumların yaklaşımı ve El-Fetih’in rakip olarak gördüğü Hamas’a verdiği destek, Filistinli müslümanların elini güçlendirdi. İsrail bu saldırıların ardından bölgeye eskisi kadar rahat müdahale edemeyeceğini bir nebze de olsa anlamış oldu.

Bugünlerde “Bir musibet bin nasihatten evladır” sözünün zuhur ettiğine hep birlikte şahitlik ediyoruz. Gazze saldırılarının neticesi, Filistin için her zaman olduğu gibi can yakıcıydı. Ancak yaşanan zulmün ardından bölgenin geleceği adına umut tohumları eken başka bir gelişme yaşandı. Mısır’ın önderliğinde Filistin’in iki muhalif grubu Hamas ve El-Fetih birleşme kararı aldı. Buna göre ülkede geçici Ulusal Birlik Hükümeti kurulacak. Geçici hükümetin başkanlığını her iki grupla da iyi ilişkileri bulunan Filistin Parlamentosu üyesi Dr. Ziyad Ebu Amr üstlenecek. İsrail’in seçim sürecinde yaşanan bu gelişme, meseleye Filistinliler nezdinde yeni bir boyut kazandırırken, yeni seçilen İsrail hükümetinin de konuya ilişkin farklı stratejiler geliştirmesine neden olacak. BM’nin de ülke statüsünde değerlendirdiği Filistin, bu birliktelikle beraber uluslararası kamuoyunda aynı çizgide hareket eden, hedefleri ve planları aynı doğrultuda olan
gruplardan müteşekkil daha güçlü bir ülke imajı oluşturacak.

Atlanmaması gereken bir husus var ama. Ülkede Hamas ve El- Fetih arasında daha önce de bu gibi birliktelikler oluşturulmaya çalışılmıştı. Önemli olan kısa vadeli, kaygan bir zemin üzerine kurulmuş beraberlikler değil, uzun vadeli ve ayakları yere basan birlikteliklere imza atmak. Filistin sorununun çözümüne yönelik umutların çoğalması için atılması gereken en önemli adım bu.

Arakan’da Zulüm Devam Ediyor

Geçtiğimiz aylarda dünya gündemini meşgul eden vahim olaylardan biri de Arakan’da yaşanan insanlık dramıydı. Myanmar hükümeti, zaten yokluk içerisinde boğuşan Arakanlı müslümanlara hayatı yaşanmaz hale getiriyordu. Yiye- cek ekmek bulamadığı için ağaç kabuklarıyla beslenmek zorunda kalan, barınacak yerleri olmadığı için ormanda kendi imkanlarıyla yaptıkları barakalarda yağmurun altında, soğukta hayat mücade- lesi veren Arakanlı müslümanlar, yalnızca müslüman oldukları için hükümet tarafından göçe zorlanı- yor, işkenceye tabi tutuluyorlardı.

Türkiye’nin öncülüğünde dünyanın çeşitli ülkelerinin müdahaleleriyle Myanmar hükümeti zorbalığın düzeyini düşürse de, Arakan müslümanları için geçen altı ayda pek bir şey değişmedi. Zulümden kaçan Arakanlılar yeni bir zulümle karşı karşıya kalıyorlar. Teknelerle Tayland’a geçiş yapan mazlum müslümanları Tayland donanma ve polis yetkilileri daha önceden anlaştıkları Malezyalı insan kaçakçılarına satıyor.

Myanmar’dan gayri insanî koşullarla canlarını kurtarmak için Tayland’a kaçan Arakanlıların yolculuğu, kendi topraklarında yaşadıkları zulmü de aratır nitelikte. Çok kötü şartlarda teknelerle yolculuk yapan müslümanları, Taylandlı yetkililer 1300 dolar karşılığında Malezyalı insan kaçakçılarına pazarlıyor. Bugüne kadar insan ticareti nedeniyle Malezya’dan Taylandlı yetkililere 50 bin dolara yakın para ödendiği iddia ediliyor. Tayland hükümeti daha önce de benzer nedenlerle bazı görevlileri cezalandırmıştı. Ancak Myanmar’da yaşanan insanlık suçu, hem Taylandlı yetkililere
hem de Malezyalı insan tacirlerine adeta fırsat oluşturuyor. İnsanlık tarihinin en eski dönemlerinde var olan insan ticareti, bilimin, teknolojinin ve medeniyetin(!) sıklıkla vurgulandığı bu çağda da maalesef devam ediyor.

Daha önce de Avrupa’nın ortasında Srebrenica’da yüzbinlerce müslümana benzeri bir zulüm yapılmıştı. Yani dünyanın neresinde olursa olsun, zulme hep müslümanlar muhatap oluyor. İnsan hakları savunucuları için “insan”ın ne anlama geldiği meselesi kritik burada. Nedense müslümanlara yapılan katliamlara, zulümlere, haksızlıklara uluslararası insan hakları savunucularının sesi çıkmıyor. Yaşananlarda sorumluluğu olan bir grup insan daha var: Müslümanlar. Zulüm coğrafyalarındaki katliamlara İslâm toplumları kayıtsız kaldıkça bu insanlık ayıbının sonu gelmeyecek.

Çok Kutuplu Dünya

Doğu’nun iki büyük ve köklü devleti Rusya ile İran arasında bazı güvenlik alt başlıklarını içeren konularla ilgili anlaşma imzalandı. İki devlet arasında anlaşma imzalanması doğal bir süreç gibi değerlendirile- bilir. Ancak taraflardan biri Rusya, diğeri de İran olunca bu anlaşma sıradan olmaktan çıkıyor. İki devlet arasındaki yakınlaşmanın Suriye’ye destek verme stratejisi neticesinde yoğunlaştığını söyleyebiliriz.

Hatırlanacağı üzere Suriye lideri Beşşar Esad’ın kendi halkını gözünü kırpmadan katletmesi sonrasında başlayan olaylar silsilesinde Esad’a İsrail örtülü olarak, Rusya ve İran ise açık bir şekilde destek vermişti. İran’ın yaptığı nükleer silah çalışmaları Amerika’yı rahatsız ederken, yakın komşusu Rusya, İran’ın bu çalışmalarını tehdit unsuru olarak görmek yerine destek vermişti. Şimdi organize suçlar, kara para aklama, sınır güvenliği, insan ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gibi maddeleri içeren anlaşmayla aralarındaki işbirliği farklı bir boyuta geldi. Yakın tarihin bölge siyasetini belirleyen iki büyük devletinin anlaşması “Yeni bir Doğu Bloku mu oluşuyor?” sorusunu akıllara getiriyor.

Bu anlaşmanın Türkiye’ye dokunan tarafları da var. Suriye politikasına ilişkin AB ülkeleri ve ABD’nin desteğini alamayan Türkiye, Rusya ve İran’la görüşerek her iki ülkenin Suriye politikasını yeniden gözden geçirmesini istemişti. Şimdilerde hem Rusya hem de İran Suriye’ye verdikleri desteği geri çekmeye başladılar. Tüm bu gelişmelerin Türkiye’yi Rusya ve İran’a daha da yakınlaştıracağı iddia ediliyor. Nitekim geçtiğimiz aylarda yapılan görüşmelerde Türkiye Rusya ile kurulacak bir ittifaka sıcak baktığının sinyallerini vermişti.

Ortadoğu’nun öncü devleti olarak tarif edilen Türkiye’nin olası bir Doğu Bloku içerisinde yer alması, yıllardır dahil olmayı beklediği AB’yi ve stratejik müttefiki ABD’yi tedirgin edeceğe benziyor.
Meselenin bir de Uzakdoğu boyutu var tabii. Uzakdoğu’nun göz ardı edilemeyecek ülkeleri Japonya ve Çin’in böyle bir ittifakın ardından yeni birliktelikler oluşturması muhtemel. 20 yıl öncesinin iki kutuplu dünyası yerini farklı coğrafyalarda hayat bulan çeşitli kutupların yer aldığı çok kutuplu bir dünyaya bıraktı.

Doğu’da bu gelişmeler yaşanırken, birlik kuramayan ya da kurduğu birliklerin bir türlü “bir”leşemediği müslüman toplumların dağınık hali de ortada. Böyle bir atmosferde siyasî, stratejik ve toplumsal birliktelik kurması zaruri hale gelen müslüman toplumların çok kutuplu dünyanın belirleyici unsurlarından birisi olması gerekiyor.


    KISA KISA

    Osmanlı Devleti’nden miras kalan topraklarda problemler bir türlü bitmek bilmiyor. Ortadoğu’da yaşananlar bu gerçeği en net şekliyle gözler önüne sererken, Balkanlar ve Kuzey Afrika’nın da Ortadoğu’dan aşağı kalır yanı yok. Bölgede kalan Türkler açısından da durum vahim. Geçtiğimiz günlerde parti kurultayında konuşma yapmak üzere kürsüye gelen Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Hareketi lideri Ahmet Doğan’a kameraların önünde yapılan saldırı, bölgede yaşayan Türk nüfusun hangi koşullarda var olmaya çalıştığını ortaya koydu. Suikasttan son anda kurtulan Ahmet Doğan, yaşanan
    tatsız olayın ardından konuşma yapmaktan vazgeçti. Saldırganın birkaç suçtan sabıkalı biri olduğu ortaya çıktı. Osmanlı’nın nihayete ermesinin ardından bölgede bulunan Türk unsurla Türkiye sınırlarında yaşayan Bulgar unsurun mübadelesi sırasında Bulgaristan’da kalan Türkler ciddi problemlerle karşı karşıya kalıyorlar. Türkiye’nin aynı ortak paydada buluştuğu bu halklara destek vermesi gerekiyor.

    ***

    Türkiye israfın çok fazla olduğu bir ülke. Özellikle ekmek israfının haddi hesabı yok. 1950’li yıllarda kullanmaya başladığımız beyaz ekmek çok kolay bayatlıyor, çok kolay bozuluyor. Beyaz ekmekten başkasını tanımayan bizler için de ekmek israfı sıradan hale gelmiş durumda. Fakat beyaz ekmek hem sağlığımızı tehdit ediyor hem de israfa neden oluyor. Doktorlar hazmı zor beyaz ekmeğin diyabet, kanser, kalp damar hastalıklarını tetiklediğini ifade ediyorlar. Devlet erkânının beyaz ekmeğe savaş açmasını bu nedenlere bağlayabiliriz. 60 yıl öncesine kadar tükettiğimiz kepek ekmeği ve tam buğday ekmeklerinin kıymetini şimdilerde anlıyoruz. Alışkanlıklarımızı sağlığımıza ve ekonomimize yapacağı etkiye göre belirlersek, hem birey hem de toplum olarak karşı karşıya kalacağımız problemlerin miktarını bir anlamda belirlemiş oluruz.

    ***

    Arap Baharı’nın en etkili yaşandığı ülkelerden biri olan Mısır’da rejim değiştikten sonra da problemler tamamen bitmiş değil. Cumhurbaşkanı Mursi’nin uygulamaya niyetlendiği anayasada
    birçok yetkiyi kendinde toplamak istemesi toplumsal infiale yol açmış, Mursi geri adım atmak zorunda kalmıştı. Şimdilerde sular durulmuş gibi görünse de gerginliğin ilerleyen günlerde de devam edeceği konuşuluyor. Bu hengâmede kamuoyu eski başkan Hüsnü Mübarek’in durumuna kayıtsız kaldı. Mübarek daha önce bir kez yargılanmış ve ömür boyu hapse mahkum edilmişti. Temyiz’e giden Mübarek’in başvurusu değerlendirildi ve yeniden yargılanmasına karar verildi. Rusya’da bir internet sitesinin iddiasına göre Mübarek’in avukatlarının eski başkanın devlet hazinesine 3 milyon dolar hibe edeceğini, bunun karşılığında da serbest bırakılmayı talep ettiğini söylediklerini yazdı. Bu yargılama gündemi değiştirir mi bilinmez, ama Mısır’da kesin çözüm için yönetimin sağlam adımlar atması elzem hale geldi.

    ***

    Türkiye’den yıllardır yurt dışına tarihî eser kaçakçılığı yapılıyor. Tarihî eserlerin bol olduğu ülkemizde bu eserlerin kıymeti de bilinmiyor. Daha önce Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bulunan heykel ve benzeri eserleri Kültür Bakanımız yurtdışındaki herhangi bir müzede görünce şaşırıyor. Dünyada bu konudan en muzdarip olan ülke Türkiye dersek galiba yanılmış olmayız. Yıllardır adeta bir yağma hali yaşanırken, geçtiğimiz günlerde The Guardian’ın ortaya attığı bir iddia oldukça trajikomikti. İddiaya göre Türk yetkililer, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca talep edilen kültür varlıklarını iade etmek istemeyen Berlin, Paris ve New York’un müze ve arkeoloji uzmanlarını Türkiye’de arkeolojik kazı yapma izinlerini yenilememekle tehdit ediyormuş! Ne olacaktı yani? İsteyen kazsın, isteyen kaçırsın, isteyen de sahiplensin, öyle mi?


Konu Başlığı: Ynt: Sömürgecilik Bitmedi
Gönderen: Metin 8/A üzerinde 27 Ekim 2014, 18:35:18
somürgecilik bitmedi sadece ismı değisti