Seçim Atmosferine Giridik

Dünya Hali

Haziran 2007 102.SAYI

Halil AKGÜN kaleme aldı, DÜNYA HALİ bölümünde yayınlandı.

Seçim Atmosferine Giridik

Çalkantılı bir süreçten sonra 22 Temmuz günü Türkiye seçime gidecek. Bu erken seçim kararının nasıl alındığı, hangi güçlerin devreye girdiği, sokağa dökülen kitlenin kimler olduğu çok tartışılacak. Fakat kesin olan bir şey var: Türkiye’de demokrasi diye var olan sistem, yeni bir yara daha aldı.

Darbelere neredeyse alışmış bir toplum olduğumuz için belki farkında değiliz. Ama insanımızın sivil siyasete olan güveni bir kez daha sarsıldı. Sorunların
demokratik sistemin kuralları içinde çözülmesimümkün görülmezse, o zaman o sistem işlevselliğini yitirir. Bunun en kestirme sonucu, vatandaşın zihninin bulanması, kime güveneceğini bilememesidir.

Zaten demokrasi dışı müdahalelerin demokrasilere zarar vermesi bundan kaynaklanıyor. Eğer demokratik olduğu söylenen bir sistem bu kadar kırılgan ise, vatandaş bu sivil siyasete neden güvensin? Asıl kötüsü şu: Eğer koca bir sistem bir basit müdahale ile felç edilebiliyorsa, insanların kendilerini sorumluluk sahibi aktörler olarak görmeleri ne kadar mümkündür?

Türkiye’de sivil ve demokratik bir sistemin yerleşmesi için daha birkaç fırın ekmek yememiz gerekiyor. Çünkü bizde kendi kişisel çıkarını ülke menfaatlerinin
üstünde gören adam çok. Daha doğrusu onlar bunun farkında bile değiller. Çünkü onlar için kendi menfaatleri, ülke menfaati demek. Öyle ya ülkenin gerçek sahibi de onlar değil mi zaten?!

Kendi içine kapanan bir Türkiye’nin ne Türkiye insanına ne de dünyaya bir faydası var. Birileri cumhuriyete sahip çıkmak adına Türkiye’yi içeride gergin, dışarıda herkesle kavgalı bir ülke yapmak istiyor. Sınıfsal ayrımcılık, ırkçılık ve korkutma politikaları, çağdaşlık olarak sunuluyor.

Cumhurbaşkanını seçtirmemek için verilen demokrasi dışı mücadelenin hukuki bir zemininin olması, onun meşru olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye’de hukukun siyasi mülahazalara kurban edildiğini daha önce de gördük. Korkarız ki bu, bundan sonra da devam edecek. Peki bundan sonra ne olacak? Siyasi ve hukuki gibi görünen ama aslında ideolojik olan bu kavganın sona ereceği yer sandık olacak. Milletin iradesi her şeyin üstünde olduğuna göre, burada da son sözü millet verecek. Bizim milletimizi elitlerimiz cahil-cühela sürüsü diye hor görebilir ama biz onların hem aklına, hem vicdanına güveniyoruz.

Futbolda Şiddet Hiç Bitmiyor

Heyecanlı bir lig sezonundan sonra Fenerbahçe 2007 yılının şampiyonu oldu. Fenerliler sevinirken, stadyumlardaki şiddet hepimizi üzüyor ve düşündürüyor.
Son Fenerbahçe-Galatasaray maçında yaşanan olaylar, taraftar kitlesinin kontrolden çıkabileceğini gösteriyor. Normal hayatlarında bu kadar vurucu kırıcı olmayan insanlar nasıl oluyor da böylesi bir şiddete yol açabiliyor? Bunda kitle psikolojisinin payı büyük. O kitle psikolojisini de pek çok unsur besliyor. Ve konu, futbol, takım, maç, galibiyet, mağlubiyet gibi konuların ötesine gidiyor. Kendini ifade etme hırsı, stadyumlara bazen neşe ve heyecan, bazen de öfke ve şiddet olarak yansıyor. Türkiye’de futbol taraftarının bu kadar fanatik olmasında, kitlelerin kendilerini başka türlü ifade edememelerinin büyük payı var. Futbolda şiddet olaylarının toplumsal bir faciaya dönüşmemesi için insanımıza kendilerini farklı biçimlerde ve değişik alanlarda ifade etme imkanı vermek gerekiyor.

Seçimler ve Piyasalar

Seçimlerin yaz ortasında yapılacak olması, piyasalara canlılık getirdi. Normal şartlarda yaz, reklamcılık şirketleri için ölü sezonken, bu sene işler farklı. Siyasi partiler ve milletvekili adayları bolca para harcayacaklar. Bu yıl hazineden en büyük yardımı 80 milyon YTL ile CHP aldı. İktidar partisi AKP’nin 50 milyon YTL civarında harcama yapması bekleniyor. ANAP’la DP adı altında birleşen DYP de 40 milyon YTL civarında para harcayacak. Bayraklar, fl amalar, rozetler, tişörtler, otobüsler, ses cihazları, kayıt aletleri derken seçim, pek çok sektördeki esnafın yüzünü güldürecek. Seçim mitinglerinin yapılacağı şehir ve kasabalar da bundan payını alacak. 80-100 kişinin toplandığı bir mitingde sucusundan büfesine, gazetecisinden sandviççisine, minibüsçüsünden bakkalına kadar herkes bir şekilde nasiplenmek durumunda. Sonunda seçime ayrılan 300-400 milyon YTL harcanacak ve esnafın biraz da olsa yüzü gülecek. Fakat asıl soru şu: Seçimlerden çıkacak sonuç Türkiye ekonomisini nasıl etkileyecek?

Bir Başarı Hikayesi

Türkiye’de iyi şeyler de oluyor. Ama zihinlerimiz o kadar bulanık, ruh dünyamız o kadar hercümerç içinde ki iyiyi ve güzeli bile bazen görmekte zorlanıyoruz.

İşte size Bursa’dan bir başarı hikayesi. Bursa’nın otomotiv devlerinden Karsan, ABD ve Kanada’ya ihraç edilmek üzere taksi üretecek. Anlaşmaya göre ABD’nin New York, Los Angeles ve Chicago gibi şehirlerindeki taksiler bundan sonra 10 yıl boyunca Bursa’da üretilecek. Anlaşmadan yıllık 400 milyon dolar gelir bekleniyor. Türk ekonomisinin ve otomotiv sanayinin başarısını gösteren önemli bir atılım bu. Türk müteşebbisler son yıllarda başka alanlarda da büyük hamleler yaptılar, yapıyorlar. Türkiye ekonomisi, şu anda dünyanın 17, Avrupa’nın 7. büyük ekonomisi. Türkiye’nin güçlü bir ülke olabilmesi için bu istikrarlı büyüme trendini devam ettirmesi gerekiyor.

Filistin Yine Kan Gölü

Geçtiğimiz ay işgal altındaki Filistin toprakları yine kana bulandı. Hamas ile el-Fetih arasında kurulan ulusal mutabakat hükümeti dikiş tutmadı ve yeni çatışmalar başladı. Şimdi bir tarafta Filistinliler kendi aralarında çatışıyor, öte tarafta İsrail her fırsatta Gazze ve Batı Şeria’ya girerek saldırı düzenliyor. Filistinliler bu sefer iki ateş arasında kalmış durumda. Ulusal mutabakat hükümetini yürütme sorumluluğu onlara ait. Çatışmaları durdurmak, şu anda öncelikli milli mesele. Kardeş kanı döken toplumların bir arada yaşaması imkansız derecesinde zordur. Fakat Filistin gibi hep bolünmüş, işgale uğramış, baskı görmüş bir toplumda mutabakat hükümetlerini yaşatmak da kolay bir iş değil. O yüzden dış aktörlerin yani müslüman ülkelerin sürece dahil olması gerekiyor. Türkiye kendi iç siyasi gündemiyle uğraşırken bölgedeki gelişmelere umarız seyirci kalmaz.

Terör

22 Mayıs günü Ankara Ulus’ta bir bomba patlatıldı. Patlamada 6 kişi hayatını kaybetti, yüzün üzerinde kişi yaralandı. Patlamanın ardından sol örgüt üyesi biri çıktı. Bu patlamayla terör konusu tekrar gündemimize taşındı. Türkiye yıllarca PKK terörüyle mücadele ettikten sonra şimdi yeni bir terör dalgasıyla karşı karşıya olabilir mi? Bu soru üzerinde şüphesiz durmamız gerekiyor. Fakat buradan paranoyak sonuçlara ulaşmak ve siyasi çıkar elde etmeye çalışmak doğru değil. Türkiye güvenliğini garanti altına alırken, özgürlükleri genişletmeye devam etmeli. “Güvenlik mi, özgürlük mü” türünden bir ikilemden kaçınmalıyız. Aksi halde güvenlik adı altında paranoyak bir toplum üretmek işten bile değil. Terörü besleyen temel sebeplerin üzerine gitmek zorundayız. Bunun için partizan kaygıları bir kenara bırakıp Türkiye’nin çıkarlarını düşünmek durumundayız. Seçim sürecinin başladığı şu günlerde her tür provokasyona karşı hazırlıklı ve sağduyuluolmak hepimizin görevi.

Kısa Kısa

Seçimleryaklaşırken Türk siyasi hayatında birleşen birleşene! Sağ birleşiyor,sol birleşiyor. Her birleşen kendisinin merkez olduğunu söylüyor.Birleşmelerin dışında kalanlar “bensiz birleşme olmaz” diyor. KısacasıTürk siyaseti aynı minval üzere, yarı ciddi, yarı komedi devam
ediyor. Millet bu birleşme oyununa ne cevap verecek 22 Temmuz günü hepimiz göreceğiz!

Geçtiğimizay bir trajikomik hadise daha yaşadık ve mayo reklamlarıyla laiklikanlayışımızın bir kez daha test edildiğini gördük. Reklamlarısavunanlar güya laikliği, modernliği savunuyorlar. Eleştiri getirenlerise yobaz falan oluyor. Mayo reklamları üzerinden birileri yine dindarkesime saldırdı ve “Bu iş mayo reklamlarının yasaklanmasıyla başlar…”dedi. Bu insanlarda hiçbir ahlâk mefhumu kalmadı mı acaba? Laiklikçıplaklığı savunmak mı demek?

Fransa’da Sarkozy’li yeni birdönem başladı. Yeni cumhurbaşkanı Sarkozy, Türkiye’nin AB üyeliğinekarşı. Bunu da gizlemiyor. AB’ye tam üyelik yerine Türkiye’ye imtiyazlıortaklık öneriyor. Hatta Türkiye’nin yeni kurulacak “Akdeniz ÜlkeleriBirliği”nin başına geçmesini istiyor. Sarkozy’li Fransa dönemindeTürkiye’nin AB üyelik süreci zorlu geçecek. Fakat asıl soru şu:Sarkozy’li Fransa, müslüman azınlıklar, göçmenler ve İslâm dünyasıkonularında nasıl bir politika izleyecek?

Kuzey Irak Türkiye’ningündeminden düşmüyor. Yaz aylarının gelmesiyle terör örgütünün muhtemelsaldırıları da bekleniyor. Türkiye dışında Kuzey Irak’ta konuşlanmışolan örgütün çökertilmesi için Türkiye büyük çaba gösterdi, gösteriyor.Hem askerin hem de hükümetin sabrı tükenmek üzere. Herkes sorununAnkara yahut Bağdat’tan değil, Washington’dan kaynaklandığını biliyorama bir şey diyemiyor. Umarız yetkililer kaş yapayım derken gözçıkartmazlar.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın