Konu Başlığı: Kafkaslarda Yeni Düzen Arayışı Gönderen: Zehibe üzerinde 30 Ağustos 2011, 17:55:15 Dünya Hali Eylül 2008 117.SAYI Halil AKGÜN kaleme aldı, DÜNYA HALİ bölümünde yayınlandı. Kafkaslarda Yeni Düzen Arayışı Rusya uzun bir süredir aradığı bahaneyi buldu ve Gürcistan’ı işgal etti. Ağustos ortası itibariyle sıcak çatışmalar bitmiş ve bir ateşkes imzalanmıştı. Fakat bütün veriler savaşın bundan sonra hem masada hem de sahada devam edeceğini gösteriyor. Neden? Bu sorunun cevabı Kafkaslardaki yeni düzen arayışında yatıyor. 1989’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Rusya ciddi bir jeo-stratejik krize girdi. Rus imparatorluğunun geleneksel sınırlarının Moskova’ya doğru hızla geri çekilmesini Rus siyasi aklı hiç bir zaman kabullenemedi. Orta Asya’daki beş Türk Cumhuriyeti, ardından Baltık Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandılar. Bunları Çeçenistan’ın bağımsızlık mücadelesi takip etti. Bu mücadelenin nasıl kanlı bittiği hâlâ hafızalarda. Tataristan, Dağıstan, Kuzey Osetya gibi bölgelerin bağımsızlık taleplerinin önünü kesmek için Putin, Stalinist yöntemlere başvurmaktan kaçınmadı. Batı, Rusya’nın 90’lı yıllarda bu sorunlarla uğraşmasından son derece memnundu. Zira soğuk savaş sonrasında Rusya’nın büyük bir askerî ve ekonomik güç olarak ortaya çıkması böylece engellenmiş oluyordu. Fakat şimdi anlıyoruz ki bu süreç engellenmemiş, sadece ertelenmiş. Putin, Batı blokuna (Amerika ve Avrupa’ya) karşı hamle yapabilecek bir güce ulaştığının artık farkında. O yüzden NATO’nun Rusya’yı çepeçevre kuşatmasına karşı açıktan muhalefet edebiliyor; hatta Polonya örneğinde olduğu gibi yer yer meydan okuyup tehditler savurabiliyor. Gürcistan’ın işgali, Rusya ile Batı bloku arasındaki soğuk savaşın devamından başka bir şey değil. Batılılar Gürcistan’ı Rusya’ya karşı stratejik bir tampon olarak görüyorlar. Zira Gürcistan Orta Asya enerji koridorunda kilit bir konuma sahip. Ayrıca Rusya’yı Orta Asya ve Ortadoğu siyasetinde kuşatmaya almanın en etkin yolu, onun doğu ve güney kapılarını kontrol altında tutmak. Rusya bunu görüyor. Batılılar Gürcistan’a yaklaştıkça Moskova tavrını sertleştiriyor. “Gürcistan’ın toprak bütünlüğü artık hayaldir” türünden açıklamalar, Rusya’nın bu çatışmayı sonuna kadar götüreceğini gösteriyor. Bu yüzden Rusya ateşkes ilan etti ama askerlerini Gürcistan’dan çekmek gibi bir niyetinin olmadığını da söylüyor. Ta ki istediğini masa başında alana kadar. İstediği ne Rusya’nın? Abhazya ve Güney Osetya’yı Gürcistan’dan koparmak suretiyle Tiflis’i zayıflatmak ve Rusya’ya rağmen Batı blokuyla flört ettiğine pişman etmek. Burada Türkiye açısından çok zor bir durum sözkonusu. Türkiye Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü savunuyor. Zira yeni devletçiklerin kurulması, başkalarına örnek olur korkusu var. (Gerçi biz bu kuralı Kosova’nın bağımsızlığını tanıyarak ihlal ettik). Fakat bu, Abazaların Gürcistan yönetimi altında kalması anlamına geliyor. Rusya’nın desteğinde Abazaların silahlı bir bağımsızlık mücadelesi başlatması durumunda Türkiye ne yapacak? Önümüzdeki günlerde bu soruyu çok sık soracağız. Kapanmayan Bir Kapatma Davası İktidar partisi aleyhinde açılan kapatma davası nihayet sonuçlandı. Türk demokrasi ve hukuk tarihine geçen bu kararla Türkiye direkten döndü. Büyük bir siyasi ve ekonomik kriz kıl payı farkla önlendi. Peki artık Türk demokrasisi geleceğe tam bir güvenle bakabilir mi? Bundan kimse emin değil. Çünkü kapatma davasını oluşturan şartlar, arkasındaki güçler ve aktörler büyük ölçüde yerinde duruyor. Şartlar olgunlaştığında bu ‘zinde’ güçler tekrar harekete geçebilirler. Zira “mahkeme (yani sistem), hükümet partisine sarı kart gösterdi” diye yorum yapanlar da var. Bu karar bir büyük krizi önledi ama Türk demokrasisi açısından yeni bir dönemi de başlatmış oldu. Bundan sonra demokratik reformlar için atılan her adımın karşısına bu karar çıkartılacak ve “geçen sefer kıl payı kurtuldunuz; bu sefer aman vermeyiz” denilecektir. Bu, özellikle dinî özgürlükler ve başörtüsü yasağı için geçerli bir durum. Bu kapandan kurtulmanın tek yolu yeni bir Anayasa yapmak ve köklü bir yargı reformunu gündeme getirmektir. Hukukun ve mahkemelerin, vatandaşı ve özgürlükleri değil, sistemi ve yasakları koruduğu bir ülkede demokrasiden bahsedersek, ancak kendimizi kandırmış oluruz. Evet, mahkeme önemli bir karar verdi. Ama bu demokrasi davasının artık kapanmasını istiyorsak, tek çare hukuk reformu. Müşerref: Bir Başkanın Hazin Sonu Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, 18 Ağustos pazartesi günü istifa etti. Bu yazı kaleme alındığında Pakistan Meclisi Müşerref’i yargılamaya hazırlanıyordu. Müşerref ise istifa ettikten sonra can güvenliğini garanti altına almak için uğraşıyor. Bazılarına göre ülkesini terk edecek ve Suudi Arabistan ya da Türkiye’den iltica talebinde bulunacak. Zira Müşerref’in bundan sonra Pakistan’da can güvenliği yok. Güya halkı için çalışmış bir kişinin bu hale düşmesi ne kadar içler acısı! 1999’da askerî bir darbeyle iş başına gelen Müşerref, 11 Eylül’den sonra izlediği sorumsuz ve sorgusuz Amerikan yanlısı politikalar yüzünden Pakistan tarihinin en nefret edilen başkanı haline geldi. Yıllarca komuta ettiği ordusunu Pakistan halkının üzerine saldı. Amerikalıları memnun etmek ve karşılığında iktidar koltuğunda oturmak için kendi insanını öldürmekten çekinmedi. İki büyük suikast girişiminden kıl payı kurtuldu. Ama Benazir Butto’nun kaderini paylaşmayacağının garantisi yok. Bundan sonra Müşerref kendini korumak için dışarıda uluslararası dostlarını, içerde Pakistan ordusunu kullanacak. Böylece Pakistan’da sivil ve askeri idare arasındaki kısır döngü yeniden başlayacak. İran ve Turan İstanbul’da Buluştu! İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, uzun bir süredir ertelenen resmî ziyaretini nihayet geçtiğimiz ay gerçekleştirdi. Ziyaret bir çok soruyu da beraberinde getirdi: Amerika bu ziyarete nasıl bakıyor? İsrail ne diyecek? Avrupa bu ziyareti istiyor mu? Nükleer konu gündeme gelecek mi? Türkiye’den arabuluculuk istenecek mi? Yeni enerji anlaşmaları imzalanacak mi? Terörle mücadelede Türk-İran işbirliği nasıl olacak? Irak ve diğer bölge konularında iki ülke anlaşabilecek mi? Bütün dünya ve Türkiye’deki aklı başında insanlar bunları tartışırken, bizim ultra ileri, uzaylı çağdaşlarımız “Ankara’ya gelip Anıtkabir’i ziyaret edecek mi?” krizi yaşadılar. Neyse ki kriz atlatıldı ve Ahmedinecad İstanbul’da ağırlandı. Türkiye ve İran arasındaki dostluk ve işbirliğinin arttırılması, hem ikili ilişkiler hem de bölge siyaseti açısından büyük önem taşıyor. Bölgede ekonomik kalkınma, istikrar ve güvenliğin sağlanması için bütün bölge ülkelerinin, ama özellikle Tahran-Ankara arasındaki ilişkilerin güçlü olması gerekiyor. Türkiye-İran yakınlaşması, Bush yönetiminin İran’ı yalnızlığa mahkum etme politikalarının iflas ettiğini bir kez daha gösterdi. İran’ı yalnızlaştırarak Irak’ta, Lübnan’da, Filistin’de istikrar temin etmek mümkün değil. Türkiye bunu yıllardır söylüyor. İsrail Barış İstiyor mu? İşte Rakamlar... “Efendim İsrail barış istiyor ama kendine muhatap bulamıyor..” lafını çok sık duyuyoruz. Türkiye’de bile bazen aynı görüşü dile getirenler var. Oysa Ortadoğu barışının önündeki en büyük engelin bizzat İsrail’in işgal politikaları olduğunu BM’den AB’ye herkes biliyor. Fakat İsrailliler ve destekçileri buna işgal demiyor, ‘yerleşimciler’ diyor. İşgal politikaları dünya medyasında “yahudi yerleşimciler” olarak geçiyor. Bizim basına da böyle taşınıyor. Yahudi yerleşimcilerin çok masum, barış yanlısı, sade insanlar olduğu izlenimi oluşturuluyor. Her bir yerleşimcinin bir Filistinlinin yüzlerce yıllık ata toprağını zorla işgal ettiği, çaldığı gerçeği gizleniyor. Rakamlar bunu bakın nasıl ortaya koyuyor: Batı Şeria’da, yani müslüman Filistinli nüfusun ortasında yaklaşık 270 bin yahudi işgalci yaşıyor. Bu yılın başında Batı Şeria’daki 101 noktada İsrail devleti yahudiler için yeni evler yapmaya başladı. Olmert hükümeti geçtiğimiz aylarda Doğu Kudüs’te, yani Kudüs’ün tamamen müslüman olan kısmında 3600 yeni ev yapılacağını açıkladı. 1 Nisan’da Olmert, Bettar Illit adlı mahallede aşırı dinci Ortodoks yahudiler için 800 yeni ev yapılacağını açıkladı. Kudüs yakınlarındaki Givat Zeev ve Maale Adumim adlı yerleşim/işgal bölgesinde 2000 yeni apartman yapılıyor. Yahudiler Batı Şeria’da yılda ortalama 5000 ev yapıyorlar. Yani her yıl yaklaşık 15-20 bin yahudi işgalciye Filistin toprakları peşkeş çekiliyor. Filistinliler buna tepki gösterip topraklarını savunmaya kalkınca “terörist” oluyorlar. Sahi, İsrail gerçekten barış istiyor mu? Kısa Kısa Amerikan Psikologlar Birliği, CIA’nın sorgulamalarında psikologların çalıştırılmasının etik olup olmadığını sorguluyor bugünlerde. Birliğin amacı muhtemelen mesleğin itibarını kurtarmak. Fakat burada çok temel bir insani ve siyasi sorun var. CIA’nın “sorgulama” dediği şeyin uluslararası anlaşmalara göre düpedüz işkence olduğu bir çok kez kanıtlandı. Ebu Gureyb ve Guantanamo, bildiğimiz iki meşhur yer. Ya bilmediklerimiz? CIA’nın “sorgulama” dediği şeyin bizzat kendisi ahlâkî ve insani bir şey değil. Amerikan Psikologlar Birliği’nin asıl bunu tartışması gerekiyor bizce. *** Türkiye’de eğitim öteden beri problem. Yapısal, ekonomik, akademik, ideolojik ve siyasi sorunlar yumağı, Türk üniversitelerinin başarı performansını doğrudan etkiliyor. Yıllardır iki milyona yakın öğrenci üniversite kapısında bekliyordu. Bu yıl ciddi bir kontenjan artırımına götürüldü ve yaklaşık 900 bin kişi üniversiteye girdi. Geride kalan yaklaşık bir milyon üniversite adayının önümüzdeki yıllarda üniversitelere yerleştirilmesi bekleniyor. Bu gerçekten önemli ve güzel bir gelişme. Umarız bu niceliksel genişleme, niteliksel başarıya dönüşür. *** “İnce güç” diye bir kavram var. Bir ülkenin askeri ve ekonomik gücü dışındaki değerlerini ifade ediyor. Eğitim, sağlık, bilim, teknoloji, sanat, diplomasi ve spor gibi alanlardaki başarılar, bir ülkenin ince güç hanesine yazılıyor. Pekin Olimpiyatları devam ederken insanın aklına hep bu kavram geliyor. En fazla madalyayı kim aldı? Acaba Türkiye altın madalya kazanabilecek mi? Bu alanlardaki başarılar, özgüvenimizi takviye etmekle kalmıyor. Bütün dünyaya ülkemiz hakkında da bir fikir veriyor. Pekin Olimpiyatlarında daha fazla başarı bekliyorduk ama olmadı. *** Afganistan’da on Fransız askerinin öldürülmesi büyük haber oldu. Fransız Cumhurbaşkanı derhal Afganistan’a gitti. Bu da haber oldu. Neden? Afganistan’daki savaşta ilk defa mı insan ölüyor? Hayır. Bunun tek sebebi ölenlerin Fransız vatandaşı olması. Dünya düzeni adaletten öylesine uzak ki insan hayatının değeri bile taşıdığı pasaporta göre ölçülüyor. Ortadoğu’da ölen on binlerce müslümanın hayatının bir kıymeti yok. Çünkü onların arkasında büyük devletler yok. Bu düzenin sahipleri, hiçbir sistemin zulüm ile ayakta duramayacağını ne zaman anlayacaklar? |