> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Dünya Hali > Gelin Canlar Bir Olalım
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Gelin Canlar Bir Olalım  (Okunma Sayısı 906 defa)
24 Ağustos 2011, 13:01:01
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 24 Ağustos 2011, 13:01:01 »



Dünya Hali


Şubat 2008 110.SAYI


Halil AKGÜN kaleme aldı, DÜNYA HALİ bölümünde yayınlandı.

“Gelin Canlar Bir Olalım”


İslâm geleneğinin büyük bilgeleri böyle seslendiler asırlardır. Bütün müminleri bir olmaya, tevhide davet ettiler. Fitne ve fesadın huzur getirmeyeceğini söylediler. Bölünmeye karşı Kur’an ve Sünnet’in ipine sımsıkı sarılmayı salık verdiler.

İslâm geleneği, dinin koyduğu sınırlar içindeki ihtilafları anarşi değil, rahmet olarak görmüştür. Farklılık fıtrîdir, çünkü farklı insan tabiatlarının tezahürüdür. Farklı meşreplerin hakikati farklı biçimlerde yorumlamasıdır. Zira Cenab-ı Hak insanları farklı hasletlerle, farklı eğilimlerle yaratmıştır. Bu farklılaşmadan kaos ve fitne de çıkabilir; rahmet ve zenginlik de. Önemli olan farklılıkları ortadan kaldırmaya çalışmak değil, onları dinin temel ilkeleri etrafında birleştirebilmektir.

İslâm tarihinde ortaya çıkan Sünnî-Şiî ayrışması, siyasi, sosyal ve teolojik sebeplere bağlı olarak günümüze kadar geldi. Bugün müslümanların birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Bu yüzden modern dönemde Mehmet Akif’ten Muhammed İkbal’e kadar bütün müslüman düşünürler ve liderler, birlik çağrısı yaptılar.

Türkiye’de zaman zaman körüklenen Sünnî-Alevî çatışması, tarihi ihtilafların yanısıra siyasi manipülasyonların da bir aracı olarak kullanıldı. Bugün küçük bir azınlığı temsil eden ama sesi çok çıkan bazı gruplar, Alevîliği İslâm’ın dışında başka bir din olarak tanımlamak istiyor. Buna bağlı olarak Alevîlere Türkiye’de azınlık statüsü verilmesini istiyorlar.

Bu iki iddia da hiç bir dinî ve tarihî temele dayanmıyor. “Hak, Muhammed, Ali” diyen Alevîlerin İslâm dışında bambaşka bir din olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Yorum ve amellerdeki farklılıklara rağmen Alevîlik de kökeni itibariyle İslâm’ın ilk dönemine geri gitmiyor mu? “Alisiz Alevîlik” peşinde koşanlar, Alevîliğin Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisini dinsizliğe dönüştürmek istiyorlar. Marksist, materyalist ve ateist dünya görüşlerini Alevîlik kılıfı altında pazarlamaya çalışıyorlar. Bu yüzden cemevinin caminin alternatifi bir “ibadethane” olarak kabul edilmesini istiyorlar.

Oysa Alevî vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu bu tür aşırı görüşlere karşı. Onlar Alevîliği, İslâm’ın hususi bir yorumu olarak görüyorlar. Dinin belirlediği haram ve yasakları ihlal etmediği müddetçe bu farklılıkların normal karşılanması gerekiyor. Ama bu, “herkes dini istediği gibi anlayabilir” demek değildir.
Bu yüzden Alevîlerin kendi içlerine kapalı, dinin temel öğretilerinden uzak bir hayat yaşamak yerine, İslâm geleneğiyle irtibatlarının güçlendirilmesi gerekiyor.

Bunun için de diyaloga, hoşgörmeye, sohbete, halleşmeye ihtiyaç var. Burada hem din alimlerine hem de toplum önderlerine büyük bir rol düşüyor.

Tasavvuf kültürü, böyle bir yakınlaşmanın ve doğru yolda buluşmanın zeminini kolaylıkla hazırlayabilir. Zira Alevîliğin üzerinde titrediği Hz. Ali ve Ehl-i Beyt sevgisi, aynısıyla tasavvuf geleneğinde de var. Siyasi ve sosyal düzeyde başlayan diyalog sürecinin, ahlâkî ve manevi alanlarda da devam etmesi, hatta daha da derinleşmesi gerekiyor.

Türkiye bu sorunu aşabilecek güçtedir. Yeter ki samimiyet, ihlâs ve doğru düşünce olsun.

Bush Ortadoğu’da


Amerikan Başkanı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü Beyaz Saray’da kabul ettikten bir gün sonra Ortadoğu gezisine çıktı. Gezinin amacı, Annapolis toplantısıyla tekrar gündeme gelen Filistin barış sürecini ihya etmekti. Fakat Bush, İsrail’in yaptığı zulümleri, yeni yerleşim birimlerini, kapatılan kapıları, işsizliğe mahkum edilen yüzbinlerce Filistinli’yi ve İsrail hapishanelerindeki tutukluları gündeme getirmek yerine, İran’a saldırmayı tercih etti. Gittiği bütün Körfez ülkelerinde İran’ın ne kadar büyük bir tehlike olduğunu anlattı. İslâm ülkelerini İran’a karşı birlik olmaya çağırdı.

Yani kısacası Bush efendi yine saçmaladı. Ortadoğu’ya ve İslâm dünyasına yeni mesajlar vermek bir tarafa, eski gaflarını yenilemekten öte bir iş yapmadı. Sonuç? Sonu gelen Bush yönetimi, İran konusunda istediğini elde edemedi; bundan sonra da edemeyecek. Amerika içinde bile Bush’tan o kadar bıkmış durumdalar ki, ikide bir Bush politikalarının altını oyan raporlar yayınlıyor, açıklamalar yapıyorlar.

İran konusunda Amerika istediğini elde edemeyecek. Arap ülkelerini ve Türkiye’yi yanına alamayacak. Bölgedeki ülkeler sadece İsrail’in menfaatlerini koruyan bir Ortadoğu politikasına şiddetle karşı. Ortadoğu’da artık yeni dengeler, yeni güç merkezleri var. Neokonlar ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bu gerçeği değiştirmeleri mümkün değil.

Medeniyetler İttifak Yapar mı?


Türkiye ve İspanya, Birleşmiş Milletler bünyesinde bir proje yürütüyor. Projenin adı, Medeniyetler İttifakı. Temel kalkış noktası yerinde, meşru ve gerekli bir girişim. Çatışma ve savaş söylemine karşı anlayış, işbirliği, ittifak ve ortaklık temalarını işlemek önemli. Bunun için Türk ve İspanyol başbakanları Ocak ayında Madrid’de bir araya geldiler. Girişimi tekrar dünya gündemine taşımak için mesajlar verdiler.

Fakat şu ana kadar bu proje somut bir sonuç üretemedi. Toplantı yapmak, rapor yayımlamak önemli. Ama bunların ardından somut adımların gelmesi gerekiyor. Eğitim, göç, azınlıklar, göçmenler, gençlik, medya alanlarında daha somut projelerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Ortalama vatandaşın bu girişimden ne kadar haberi var, o da kuşkulu. Türkiye’de çoğu kişi böyle projenin olduğundan haberdar değil. Bilenlerin muhtevaya ilişkin bir fikri yok. Sıradan insanların hayatına yansımayacaksa, bu tur girişimlerin ne anlamı var? Öte yandan Avrupa’da bu girişime sadece İspanya’nın sahip çıkması dikkat çekici. Diğer Avrupa ülkeleri bu konuda neden suskun yahut çekimser? Onlar medeniyetlerin ittifak edebileceğine, barışabileceğine inanmıyor mu? Türkiye bu girişime ev sahipliği yaparken bu sorular üzerinde de düşünmeli.

Körfez, Petrol, Para…Sonra?


Bütün dünya Körfez’deki Arap ülkelerinin yaşadığı ekonomik rönesansı konuşuyor. Dünyanın en büyük mühendislik projeleri Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar gibi ülkelerde yapılıyor. Gökdelenlerin sayısı her gün artıyor. Çölün ortasında teknolojik şehirler yükseliyor. Petrol ve doğal gazla gelen sıcak para, bölgenin çehresini değiştiriyor.

Fakat sıcak parayla gelen zenginlik, gelişmişlik anlamına gelmiyor. Gelişmiş sayılmak için sağlam bir alt yapının, iyi ve üretken bir üniversite sisteminin olması, araştırma ve geliştirmeye kaynak ayrılması, vs. gerekiyor. Örnek olarak gösterilen Körfez ülkeleri şu ana kadar petro-dolarlar sayesinde Batılı modeli taklit ediyor. Taklidin gelişmişlik demek olmadığını biliyoruz. Bazen beklenmedik bir hadise her şeyin ne kadar kırılgan ve yapmacık olduğunu gösteriyor.

Ocak ayı içinde Abu Dabi ve Dubai’ye üç gün üst üste yağmur yağınca, şehirde hayat felç oldu. Dünyanın en büyük hava alanına, en büyük araba parkına sahip olan, en yüksek gökdelenini inşa eden ve daha bir sürü “en büyük”e sahip olan BAE, üç gün devam eden yağmura teslim oldu. Ve zahirde muhteşem görünen sistemin altyapıdan yoksun olduğu ortaya çıktı. Kültür ve kimlik alanında durum farklı değil. Üretmeden, petrolle zenginleşen Körfez ülkeleri, Batılı modelleri taklit ederek kendi kimliğine sahip çıkabilir mı?

Başörtüsü Siyasi Simge mi?


Başbakan Erdoğan sonunda İspanya’da patladı ve “Siyasi simge bile olsa başörtüsü yasaklanamaz.” dedi. Açıklamanın üzerine yine hummalı bir tartışma başladı. Gizli kameralarla başörtülüler görüntülendi. Sanki suç işliyormuş gibi TV ekranlarına taşındılar. Kimileri “işte bakın, sonunda itiraf ettiler” dedi. Böylece başörtüsünün aslında siyasi bir sembol olduğu, cumhuriyete meydan okumak anlamına geldiği, bu yüzden de yasaklanması gerektiği söylendi. Kısacası yine başa dönmüş olduk.
Yıllardır “başörtüsü bir siyasi simge değildir” diyen başkabakan da belli ki artık bu tartışmadan yorulmuş. İnceldiği yerden kopsun diyor. Fakat bu yaklaşım sorunu çözmeyecek, derinleştirecek. Şu ana kadar gösterilen sabır ve kararlılık tavrının devam ettirilmesi gerekiyor. Zira başörtüsünün siyasi sembol olduğunu kabul etmek, tam da başörtüsü ve özgürlük karşıtlarının istediği bir şey. Bu tartışma üzerinden yasağın kalması için mücadele ediyorlar.
Oysa toplumda bu konuda geniş bir uzlaşma var. Şimdi bu uzlaşmanın uygulamaya geçirilmesi gerekiyor. Ama bunu yaparken doğru zamanda doğru adım atmak gerekiyor. Tabular kolay yıkılmıyor. Hele birileri bu tabulardan nemalanıyorsa, işiniz daha da zor demektir.

Kısa Kısa


Suudi Arabistan, ülkedeki sivil toplum kuruluşlarını (STK) güçlendirmek için yeni bir girişim başlattı. Amaç vakıf, düşünce kuruluşu, araştırma merkezi gibi kurumların sayısını arttırmak. İki yıldır devam eden çalışma şu ana kadar ciddi bir sonuç vermedi. Suudlu düşünür, akademisyen ve gazeteciler girişime şüpheyle bakıyor. Çünkü girişimin arkasında ABD’nin “demokratikleşme projesi” var. Suud yönetimi hata yapıyor. ABD yahut Avrupa’nın baskılarına maruz kalmak yerine, İslâm geleneğindeki vakıf kurumlarını ve esnaf teşkilatını ihya etseler, çok daha hayırlı bir iş yapmış olurlar.



Amerikan seçimleri ivme kazanmaya başladı. Başkan adayları marifetlerini ortaya koymak için haftalardır sahnedeler. Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin başkan adayları Şubat ayının ilk haftasında belli olacak. Bakalım Demokratlar kimi seçecek? Bir kadını mı, yoksa bir zenciyi mi? Herkes şimdi bu sorunun cevabını merak ediyor. Çünkü Bush’tan sonra Cumhuriye...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Gelin Canlar Bir Olalım
« Posted on: 19 Nisan 2024, 09:28:32 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Gelin Canlar Bir Olalım rüya tabiri,Gelin Canlar Bir Olalım mekke canlı, Gelin Canlar Bir Olalım kabe canlı yayın, Gelin Canlar Bir Olalım Üç boyutlu kuran oku Gelin Canlar Bir Olalım kuran ı kerim, Gelin Canlar Bir Olalım peygamber kıssaları,Gelin Canlar Bir Olalım ilitam ders soruları, Gelin Canlar Bir Olalımönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes