๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dünya Hali => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 10 Temmuz 2011, 01:09:52



Konu Başlığı: Avrupa Birliği İlerleme Raporunun Hatırlattıkları
Gönderen: Zehibe üzerinde 10 Temmuz 2011, 01:09:52
DÜNYA HALİ

Aralık 2010 144.SAYI


Sadık ŞANLI kaleme aldı, DÜNYA HALİ bölümünde yayınlandı.

Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nun Hatırlattıkları

Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB)’ne girme macerası 50. yılını geride bıraktı. Türkiye dışında 50 yıl boyunca AB kapısında bekletilen ikinci bir ülke yok. Buna rağmen AB ile Türkiye arasında süren müzakerelerin ağır aksak ilerlemesi, Türkiye’nin AB’ye kabulünün daha uzun yıllar alacağını da ortaya koyuyor. Ortada büyük bir belirsizlik var. Bu belirsizlik Türkiye kadar Avrupa için de büyük bir kayıp.

Başbakan Erdoğan’ın, AB’nin Medeniyetler İttifakı sürecinde Türkiye’yi AB kapısında bekleterek çok şey kaybettiğinin altını çizmesi bu açıdan önemli. Türkiye’nin son yıllarda iç sorunlarının çözümü noktasında ortaya koyduğu irade, gösterdiği ekonomik gelişme, dış politikada dünya barışına yapıcı etkileri ve artan genç, dinamik ve eğitimli nüfusu, politik ve ekonomik tıkanıklık yaşayan yaşlı Avrupa için Türkiye’yi daha da önemli kılıyor. Tüm bu gerçekler ortadayken, özellikle Almanya ve Fransa’nın başını çektiği ülkelerin olumsuz tavırları ve AB’nin Türkiye’nin üyeliğini kolaylaştıracak adımları atmakta gösterdiği isteksizlik, sürecin ağır işlemesine neden oluyor. Ortadaki bu olumsuz tabloya rağmen iki taraf da birbiri için hayatî önemini koruyor.

Türkiye’nin AB’ye hangi tarihte üye olacağı belirsizliğini koruyadursun, Türkiye’nin bu süreçten kârlı çıkacağı ortada. Bunun en temel sebebi ise, Türkiye’nin Avrupa normlarında gelişmiş ve güçlü bir ülke olma yolunda hızla ilerlemesi. Politik, ekonomik, hukukî ve kültürel sorunlarını çözmek için ortaya koyduğu çaba, hak ve özgürlüklerin kapsamını genişletmesi.

Bu gelişmelere geçtiğimiz ay açıklanan “AB İlerleme Raporu”nda da şahit olduk. Raporda özellikle 12 Eylül referandumunda kabul edilen maddeler ve Ergenekon davasının kararlılıkla sürdürülmesi gibi birtakım gelişmelerin olumlu bulunduğu yer aldı. Bunların yanı sıra, basın özgürlüğünün halen yetersiz oluşu, internet sitelerine getirilen yasaklar, siyasi partiler kanununda gerekli düzenlemelerin yapılmaması, demokratik açılımın yavaşlaması, bireysel hak ve özgürlüklerin önünde halen çok sayıda engelin olduğu, yolsuzluk ve yoksullukla mücadeledeki yetersizlik başta olmak üzere acilen çözmemiz gereken sorunlar sıralandı. 

Söz konusu bu sorunlar Türkiye AB’ye girse de girmese de çözülmesi gerekli sorunlar olarak önümüzde duruyor. Bu sorunların çözümü için Türkiye’nin en büyük şansı ise, değişimi arzulayan büyük bir toplumsal isteğin ve politikacılara verilen desteğin varlığı. Bu desteğin heba edilmemesi ve 2011 yılında gerçekleşecek genel seçimler sonrası yapılacak yeni anayasa ile bu sorunlara kalıcı çözümler bulunması ortak bir beklenti olarak öne çıkıyor.


HES Tartışması Alevlendi

1998 yılında bir Türk işadamının Dünya Bankası’ndan aldığı 50 milyon dolarlık krediyle Karadeniz’in en güzel vadisi olarak bilinen Fırtına Vadisi’ne kurduğu hidroelektrik santrali (HES) birtakım tartışmaları da beraberinde getirdi, o gün bugün konu gündemden düşmüyor.

Son aylarda yine ülke gündemini meşgul eden HES’ler, barajların aksine küçük akarsu ve derelerin üzerine kurulan “Nehir tipi HES”ler olarak biliniyor. Barajlarda üretilen elektriğin aksine daha düşük potansiyelle üretim yapan HES’ler, kuruldukları bölgelerde doğal yaşama verdikleri olumsuz etkiler nedeniyle eleştiriliyor. Türkiye’de şu an yapımı devam eden ya da biten yaklaşık 2300 HES var. Bu demek oluyor ki, ülkemizin akarsulara yataklık eden tabiat harikası vadileri HES’lerle dolacak ve bu yerlerde doğal hayat zedelenecek. Bu sebeple HES’lerin yapılmak istendiği bölgelerde yaşayan insanlar büyük bir hukuk mücadelesi başlatmış durumda.

Geride bıraktığımız Ekim ayında, Rize İkizdere’de kurulması düşünülen HES’lerin, Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı ile bölgenin sit alanı ilan edilmesi sonucu HES’lere kapatılması, 22 HES projesinin iptalini gündeme getirdi. Ülke genelinde yapımı süren pek çok HES’e karşı süren hukuk mücadelelerinin ne şekilde sonuçlanacağı şimdilik belirsiz. Halihazırda Türkiye’nin büyüyen nüfusuyla birlikte enerji kaynaklarının yetmediği ve enerjide dışa bağımlı olduğumuz bir gerçek. Bu yetersizliği gidermek için tabiata verilecek kalıcı zararların uzun vadede hepimizi etkileyeceği de bir başka gerçek.

Bu çıkmazın aşılması için alternatif enerji üretim projelerinin bir an önce geliştirilmesi gerekiyor. Hem ülkenin enerji sıkıntısı giderecek hem de doğaya ve insanlara zarar vermeyecek üretime tez zamanda geçilmesi hepimizin yararına olacak.

Kısa Kısa

Dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisine sahip ülkenin katılımıyla Seul’de toplanan G20 Zirvesi’nin bu yılki gündemini, dünyada süren ekonomik kriz sonrası küresel ekonominin alacağı yeni şekil, sürdürülebilir kalkınma, finans piyasaları için yapılması düşünülen yeni düzenlemeler ve dünyada yaşanan kur savaşları oluşturdu. ABD ve Çin’in para birimlerinin değerini özellikle düşük tutarak, uluslararası ticarette avantaj sağlamaya çalışmakla suçlandığı bir döneme denk gelen zirveye bu tartışma damgasını vurdu. Zirveden gelen Türkiye ile ilgili güzel haber ise, Türkiye’nin en gelişmiş ekonomiler arasında iki sıra daha ilerleyerek 17. sıradan 15. sıraya çıkmasıydı.

***

Uluslararası yolsuzluk araştırmalarına göre dünyada her 100 kişiden 10’u, Türkiye’de ise her 100 kişiden 6’sı rüşvet veriyor. Bu rakamlara göre Türkiye rüşvette ilk beş ülke arasında yer alıyor. Türkiye’nin uzun yıllardır önemli sorunlarından olan rüşvet, geçtiğimiz günlerde yeni bir skandalla gündeme geldi. İstanbul Dünya Ticaret Merkezi’ndeki fuar alanlarına ilişkin hukukî süreçte yargıya 2 milyon lira rüşvet verildiği iddiasıyla İstanbul Ticaret Odası Başkanı ve çok sayıda kişi tutuklandı. Temennimiz o ki tüm bu olanlar bir iddiadan ibarettir ve Türkiye, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi’ni eksiksiz uygulayarak tez zamanda rüşvetle yoğun bir mücadeleye girişip, rüşvetin verilip alınmadığı bir ülke haline gelir.