๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dün Bugün Yarın => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 05 Temmuz 2011, 21:14:43



Konu Başlığı: Kurtarıcısı Bol Memleket
Gönderen: Zehibe üzerinde 05 Temmuz 2011, 21:14:43
Dün Bugün Yarın



Sadık ILGAZ kaleme aldı, DÜN BUGÜN YARIN bölümünde yayınlandı.


Kurtarıcısı Bol Memleket

Geçtiğimiz günlerde gazeteci İsmet Berkan’ın “Asker bize iktidarı verir mi?” isimli bir kitabı yayınlandı. Kitap, İsmet Berkan’ın Radikal gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olarak da görev yaptığı 2002-2010 yılları arasında duyduğu, şahit olduğu, kimine o yıllarda gazete köşesinde kimine ise ilk kez kitabında yer verdiği, başka bazı basın-yayın organlarında da yer almış bilgi ve anekdotlardan oluşuyor.

Berkan’ın bu çalışması, söz konusu tarihler arasında ülkemizde gerçekleşen birtakım olayların arka planlarını ortaya koyması açısından oldukça önemli. Keza şimdilerde her biri ayrı bir davaya dönüşmüş olan ve yargılamaları süren Ergenekon örgütlenmesi, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Balyoz darbe planlarının yanı sıra yine yakın döneme damgasını vurmuş Danıştay baskını, 27 Nisan e-muhtırası, Cumhuriyet mitingleri, Anayasa Mahkemesi’nin tartışmalı 367 kararı ve 2007’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri, başörtüsü sorunu, AK Parti’ye açılan kapatması davası, Kıbrıs ve Kürt sorununda çözümün bazı devlet içi odaklarca nasıl engellenmek istendiği vb. olayların perde arkasına dair önemli olay ve yorumlar bu kitapta yer alıyor.

Yine kitapta, Berkan’ın deyimiyle, 65 yaşına yaklaşmış insanların vatan-millet sevgisiyle ve vatanı iç ve dış düşmanlardan kurtarmak kılıfıyla meşrulaştırmaya çalıştıkları iktidar hırsları uğruna ne denli çirkinleşebildilerini, ülkeyi nasıl bir kaosa ve uçuruma sürüklediklerini hayretle okuyorsunuz. Berkan diyor ki:

“Bu memleketin kendimi bildim bileli ‘Kurtarılmaya muhtaç, kurtarılmayı bekleyen’ bir ülke olduğunu söyledim.
Gerçekten de memleket kurtarmak bizim bir nevi ata sporumuz.

Tamam ama işte 27 Mayıs’tan 27 Nisan’daki başarısız beceriksiz girişime kadar bu ‘kurtarma’ hamlelerini biraz yakından incelediğinizde, aslında yapılanın kurtarma değil daha çok iktidarı ele geçirme siyaseti olduğunu görüyorsunuz. […]

Türkiye’de olan iktidar savaşıdır, başka bir şey değil.

İktidar savaşı, adı üstünde kısa vadede iktidarı ele geçirmek için yapılan meşru / gayrımeşru işlerin tamamının adı. Bu kitap, yapılan gayrımeşru şeylerle meşgul.”

Biz, kitabın tamamını ilgili okurlarımıza bırakarak, seçtiğimiz bazı ilginç anekdotları nakledelim:

‘Bilip de yazamadıklarımın ağırlığı’


“Murat [Yetkin, Radikal Ankara Temsilcisi], Jandarma ve Kara Kuvvetlerini yakın takibe almıştı [2003 yılının sonları], bana her gün bu iki karargâhtaki tuhaf toplantıları, toplantılara davet edilen sivilleri, onlarla yapılan konuşmaları aktarıyordu.

Davetliler arasında Doğan Grubu’nun patronu Aydın Doğan da vardı ve Aydın Bey bu davete tek başına değil yanında iki gazeteciyle gitmişti: Milliyet’in o dönemki Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz ve Ankara Temsilcisi Fikret Bila.

Görüşmeyi Mehmet Yılmaz’a sorduğumda, “Kafayı yemiş bunlar, bıraksan darbe yapacaklar ama cesaret edemiyorlar,” demişti edindiği izlenimleri aktarırken.

Benzer biçimde Doğuş Yayın Grubu’nun sahibi Ferit Şahenk ve Akşam gazetesi ile Show TV’nin sahibi Mehmet Emin Karamehmet ile de görüşmüşlerdi.

İstenen belliydi: Medyanın 28 Şubat’taki gibi işbirliği yapması ve darbe ortamı oluşturması. Ama görüştükleri patronların tamamından hayır cevabı almıştı komutanlar.

Ankara’da birtakım eski yeni politikacılarla da konuşuyordu komutanlar. […]

Bir gün geldi, bu bilip de yazamadıklarımın ağırlığı üzerime çöktü. O gün, gazeteci arkadaşım [Abdullah Gül’ün Basın Danışmanı] Ahmet Sever’i aradım, bana Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile başbaşa bir görüşme ayarlamasını rica ettim.

Ertesi gün İstanbul’da Abdullah Gül ile kaldığı oteldeki odasında başbaşa görüşüyorduk. Ona kulağıma gelenleri aktardım, “Ankara’da ciheti askeriyede tuhaf şeyler oluyor, farkında mısınız?” dedim.

Aktardığım kimi detayların bazıları Gül için yeniydi belki ama meselenin geneli hakkında bilgi vardı, “Biliyoruz,” dedi, “çok dar bir boğazdan geçiyoruz, o yüzden çok dikkatli adımlar atıyoruz.”

O görüşmede benim ilk kez duyduğum bir olayı da aktardı Gül: “Sarıkızları falan biliyoruz.” O an ‘Sarıkız’ bana hiçbir şey ifade etmedi elbette ama yıllar sonra Özden Örnek’in [darbe] günlüklerinde hazırlanan ilk darbe planının kod adının Sarıkız olduğunu öğrenince resmi tamamladım.” (a.g.e., s. 76-77)

Bir devlet var devletten içeru

“2007 yılının yaz aylarıydı. Daha seçim yapılmamıştı, Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanıydı.

Ankara’da Murat Yetkin’le birlikte MİT Müsteşarı Emre Taner’i ziyarete gittik. Murat bu ziyaret sırasında kendisine ulaşan bir bilgiyi doğrulatmak maksadıyla müsteşara sordu.

Murat’a bir kaynağı, genelkurmayın MİT müsteşarını hedef alan bir dizi rapor yazdığını söylemişti. Gerekçe müsteşarın “Kürt sorunu”nu bitirmek amacıyla yürüttüğü faaliyetlerdi.

Müsteşar, bize işin doğrusunu anlatacağını ama bunları ima yoluyla dahi yazamayacağımızı söyledi. Bugün Taner artık emekli olduğu için bunları bütün açıklığıyla yazıyorum.

Bir gün MİT’in eline haber kaynaklarından birisi vasıtasıyla bir belge geçmişti. Yani MİT belgeyi bir anlamda casusluk yaparak elde etmişti. Belge, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı tarafından hazırlanmıştı ve MİT müsteşarının “Vatana ihanet içinde faaliyetler yürüttüğünü” söylüyordu.

Belgenin gerçekliğini teyit eden Emre Taner, belgeyi alıp Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a gitmiş ve hesap sormuştu. Çünkü MİT müsteşarı, gerek Kuzey Irak’ta Barzani ve Talabani ile ve gerekse PKK’nın Avrupa’daki ve Kandil’deki unsurları ve hatta İmralı ile kendi kişisel inisiyatifiyle değil, MGK’da hükümet, asker ve cumhurbaşkanının onayıyla kendisine görev verildiği için görüşüyordu. Ama onun bu temasları genelkurmayın belgelerine “vatana ihanet” olarak yansıyordu. Oysa genelkurmay başkanı da MİT müsteşarının ne yaptığından her aşamada haberdardı.

Neyse, belgeyi gören Yaşar Büyükanıt çok şaşırıyor, “Ben,” diyor, “size söz veriyorum, bir daha böyle bir şey olmayacak, ayrıca bunu yapanlar da cezalandırılacak.”

MİT müsteşarı bu sözlerden memnun kalıyor ama konuyu cumhurbaşkanı ve başbakana da aktaracağını söylüyor. Gerçekten de kısa sürede Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nda kapsamlı bir operasyon yapılıyor, belgede imzası bulunan subaylar Ankara’dan uzaklaştırılıyor.

Ancak birkaç ay sonra MİT’in eline yeni bir belge geçiyor. Bu belgede bir kez daha MİT’in ve müsteşarının vatana ihanetleri anlatılıyor. Müsteşar bir kez daha belgeyi alıyor, Yaşar Büyükanıt’a gidiyor. Büyükanıt mahcup oluyor. Bir kez daha ilgili dairede ciddi bir eleman değişimi yaşanıyor.

Bu hikâye benim gazetecilik hayatım boyunca duyduğum en çarpıcı “derin devlet” hikâyesi.” (a.g.e., s.156-157)