๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dosya Yazıları => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 05 Temmuz 2012, 16:48:02



Konu Başlığı: Yeni muhafazakârlığın eski yüzü
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 05 Temmuz 2012, 16:48:02
Yeni muhafazakârlığın eski yüzü
Mümtaz'er TÜRKÖNE • 60. Sayı / DOSYA YAZILARI


“Değer ve anlam yüklü” kelimelerden, yani kavramlar üzerine fikir yürütürken birkaç noktaya dikkat etmemiz lâzım. Birincisi, şayet bu kavramlar kenarından köşesinden bir şekilde siyasetle, yani iktidar rekabeti ile ilgiliyse –olmayanını bulmak çok zordur– bir savunma veya saldırı aracıdır; yani silahtır. İkincisi bu kavramların her biri tam zıddıyla birlikte kaimdir. Bir kavramı anlamak için tam zıddı olan kavram size yol gösterir. Üçüncüsü, her kavram mutlaka bir varoluş biçimini ete-kemiğe büründürür ve her varlık gibi değişir, bazen başka bir bedende yeniden doğar.

Muhafazakârlık tam karşısında yükselen devrimci taleplere karşı statükoyu sürdürmeye çalışanların ideolojisi. İktidar sahipleri ayrıcalıklarını sürdürmek için iki şey yapıyorlar: Birincisi geniş kitlelerle ortak paydalar arıyorlar. İkincisi, zamana uyup değişiyorlar. Bu yüzden muhafazakârlığın “değişerek muhafaza etme” olarak tarif edilmesi doğal. Muhafaza edilecek şey ise iktidardan başka bir şey değil. Kime karşı? İktidarı talep etmeye başlayan ve statükodan faydalanamayan geniş kitlelere karşı.

Elitizm
“Klan”, “Kabile”, “Aşiret” dışa kapalı, kan bağı ile birbirine bağlı insanların farklı gelişmişlik düzeyi ve içinde yer aldıkları sosyal birimlerin değişik isimleri. Ortak bir hukuk etrafında eşit vatandaşlık bilincinin gelişmesi ile bu bağlar zayıflıyor. Milliyetçiliğin en ilkel biçimi de, kan bağına dayanan ve dışarıya düşmanca kapalı olan “Tribalizm”, yani Kabilecilik. “Elitler” yani seçkinler ise toplumun ayrıcalıklı üst tabakası. Bu kaymak tabaka içinde iktidarı elinde tutanlara “yönetici elitler” adı veriliyor. Seçkin olmak sayıca az olmak ve seçkin olmayan çoğunluğu yönetmek demek. Bu yüzden seçkinler de kendi ayrıcalıklarını sürdürebilmek için tıpkı kabileler gibi kendi içlerine kapanıyor ve kendi aralarında bir dayanışma içine giriyorlar. Bu kabilenin ortak paydası seçkin olmak. Faşizmin “seçkin ulus”u veya “üstün insan”ı gibi, seçkinler kabilesi de kendisinde bazı üstünlükler vehmediyor. Elitizmin faşizme uzanan bir düşünce olmasının sebebi de bu. Mosca ve Pareto gibi elit teorisyenleri aynı zamanda faşist düşünce adamlarıydı. “Elit Klan”, ayrıcalıklı konumunu aşındırdığı için, kendisini çoğunlukla eşit tutan demokrasiden hoşlanmaz. Askerî dikta dönemleri, kapalı devre klan hiyerarşisini kuvvetlendirdiği için, Türkiye’nin geleneksel elitleri her zaman dikta heveslisi olagelmiştir.

Şayet bütün özgürlük taleplerine, iktidara yürüyen kitlelerin dayanağı olarak bakarsak Türkiye’de din ve vicdan özgürlüğü alanındaki ilerlemeler, aynı zamanda bu geleneksel elitlerin tükeniş hikâyesi. Çünkü elitler ayrıcalıklı konumlarını “laik hayat tarzı” ile çerçeveleyip duvara asmışlar; iktidarın uzağında tutulması gereken çoğunluğu da dindar ve mürteci kalabalıklar olarak yaftalamışlar. Bu yüzden Türkiye’deki laiklik gerginliği aslında “Elit Klan”ın ayrıcalıklarını sürdürme gayretinden çıkıyor. Başörtüsü, laiklik, dindarlık, din ve vicdan özgürlüğü gibi tartışmaların neredeyse tamamı elitlerle halk arasındaki iktidar mücadelesinin veya paylaşımının sembolik tezahürleri.

Muhafazakâr bedeviler

Bütün çağlar boyunca, iktidar mücadelesinin muharrik güçlerini, toplumsal ve siyasal değişimi şekillendiren aktörleri en gerçekçi ve ikna edici şekilde analiz eden düşünürlerden biri İbn-i Haldun olmuştur. Karmakarışık siyasal alan, İbn-i Haldun’un nazariyesinde karşınıza inanılmaz bir berraklık ve sadelik içinde çıkar. Tam altı asır önce Mukaddime’sinde yazdıkları, bütün devirler için geçerli hükümler içerir. Her toplum, hadarîler ve bedeviler olarak ikiye ayrılır. Hadarîler, şehirde surlar içinde, güvenli evlerde lüks bir hayat yaşarlar; varlıklı ve rahattırlar. Bedeviler yokluk ve yoksulluk içinde badiyede hayat mücadelesi verirler. Hayatlarını sürdürebilmeleri için dayanıklı ve mücadeleci olmaları, kendi aralarında kuvvetli bir işbirliği ve dayanışma içine girmeleri gerekir. Güçlü bir dayanışma ve mücadele ruhuna sahip olan bedeviler, gözlerini zenginlik içindeki şehre dikerler. Lüks, ihtişam ve sefahat surların savunmasını zayıflatmıştır. Rahat ve lüksten gevşemiş ve yozlaşmış olan hadarîler şehirlerini savunacak gücü ve mücadele azmini kendilerinde bulamazlar. Sonunda bedeviler şehri kuşatır ve teslim alırlar. İbn-i Haldun’un, çözümlemesinin bundan sonraki kısmı daha önemli. Şehri ele geçiren bedevilere ne olacaktır? Aralarındaki sıkı dayanışma azalacak, önderleri dar bir azınlığı çevresine alarak kendi kabilesine yabancılaşacaktır. Lüks ve şatafat, bedevileri içten içe çürütecek, onları güçlü kılan hasletlerini yok edecektir. Şehri ele geçiren bedeviler kaçınılmaz olarak sonunda hadarîleşecektir. En nihayetinde başka bir bedevi topluluk ortaya çıkacak, bu yeni hadarîleri saf dışı bırakarak şehri onların elinden alacaktır.

Türkiye’de devlet iktidarını kontrol eden hâkim elitler değişiyor. Değişim talebi, iktidar mücadelesinin geçmişine ve doğasına uygun olarak muhafazakâr halktan geliyor. Yeni elitler bu değişim talebini temsil yeteneği olanlar arasından çıkıyor. Yeni muhafazakârlık dediğimiz işte bu yeni elitlerin ideolojisinden ibaret. Bunlar şehri ele geçiren bedeviler. Doğal bir süreç içinde hadarîleşmeleri gerekiyor. Şayet tarih ileri doğru süren eğilimler taşıyorsa, uzun bir süre bu elitlerin hadarîleşmesi devam edecek. Sonra yeni elitler iktidar mücadelesinde öne çıkacaklar. Ve biz onları “yeni muhafazakârlık” adını verdiğimiz ideolojinin tam karşı kutbuna yerleştirip tanımlayacağız. Onlar da yükselen iktidar taleplerini yeni muhafazakârlığı karşılarına alıp yapacaklar.

Kısaca gökkubbe altında yeni bir şey yok. Buna muhafazakârlık da dâhil.