๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dosya Yazıları => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 09 Ağustos 2012, 16:23:24



Konu Başlığı: Türk İslam mimarlığında türbe
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 09 Ağustos 2012, 16:23:24
Türk İslam mimarlığında türbe
Nurcan Yazıcı Metin • 86. Sayı / DOSYA YAZILARI


Türbe en genel anlamıyla ölen kişinin yerini belirlemek, ebedileştirmek, cesedini korumak amacıyla inşa edilmiş mezar yapılar. Mezar üzerine kurulan bu binalar için türbe tanımının kullanılması, toprak anlamına gelen Arapça bir kelime olan “turb” kökünden ileri gelmesinden. Kubbe, meşhed, ravza, makbere gibi değişik isimlerle anılan mezar yapıları için en yaygın kullanım türbe ve kümbed tanımları. Genel anlamıyla kubbe ile örtülü mezar yapılarına türbe, külahla örtülü olanlara kümbed denilmekle birlikte kitabelerinde böyle bir ayrımın olmadığı biliniyor.

Mimari tanımlamada mezar yapılarında belli bölümler yer alıyor. Mezar yapıları iki katlı olarak ele alınmış. Ölünün toprağa gömülü olduğu kısım cenazelik, kriptalık olarak adlandırılıyor. Bu kısmın üstünde ise ziyaret mekânı bulunuyor. Alt kat cesedi koruma amaçlı, üst kat ise ölünün ruhuna fatiha okuma, dua etme amaçlı. Genellikle basamaklarla ulaşılan ziyaret mekânı, sembolik sandukanın bulunduğu birim. Bu kısımda mihrap nişi de yer alıyor. Mezar yapıları mimari tipolojide de formlarına göre, inşa edildikleri dönemlere göre yuvarlak/silindirik, kare, çokgen vs. formlu olarak sınıflandırılıyor. Mezar yapılarının boyutları ve süslemeleri gömülü kişiye göre değişiyor.

Türklerde mezar olgusu
Mezar yapılarının İslam dünyasında Türkler tarafından yaygınlaştırıldığı biliniyor. Halife Muntasır adına yaptırıldığı kabul edilen Kubbetü’s-Süleybiye’nin İslam dünyasındaki ilk mezar yapısı olduğu kabul ediliyor. Bu mezar yapısından sonra en eski mezar anıtları Türklerin hâkimiyet sürdüğü coğrafyada görülebiliyor. İslamiyet öncesinde Türklerin ölülerini toprağa gömdükleri; bunun yanı sıra tahnit ederek kurgan olarak adlandırılan mezarlara gömdükleri bilinen tarihi gerçekler. Ölümden sonra bir hayatın varlığına inanan Türkler bu kurganlara ölülerle birlikte, ölen kişinin değerli ve gerekli eşyalarını, atını, silahlarını vs. gömmüyorlardı. Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra da yaşadıkları coğrafyada birçok mezar yapısı inşa etmişlerdi. Bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşmış. Bugün Özbekistan, Tim’de bulunan 978 tarihli Arap Ata Türbesi erken tarihli bir örnek olması açısından önemli. Türkmenistan’ın Merv şehrinde bulunan ve Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Sencer adına yaptırılan 1157 tarihli türbe gerek boyutları gerekse süslemeleriyle abidevi örneklerden. Türklerin Anadolu’ya gelmeden önceki süreçte inşa ettikleri pekçok mezar yapısından ikisi olarak sunulan bu örnekler çoğaltılabilir.

11. yüzyılda Anadolu’nun bir Türk İslam yurdu olarak yapılanmaya başladığı süreçle birlikte pekçok mezar yapısı inşa edilmeye başlandı. Gömülü kişinin kim olduğuyla bağlantılı olarak mezar yapılarının boyutları ve süslemeleri değişmekteydi. Anadolu’da Türklerin yurt edinme sürecinde, Erken Türk Beylikleri döneminden başlayarak inşa edilen mezar yapılarının erken dönemdeki en önemli örneklerinden biri Konya’daki Alâeddin Türbesi ya da Sultanlar Türbesi olarak tanınan türbe. Alâeddin Camii’nin avlusunda yer alan sekizgen planlı türbede II. Kılıçarslan, I.Gıyaseddin Keyhüsrev, II. Rükneddin Süleyman Şah, İzzeddin III. Kılıçarslan, Alâeddin I. Keykubad, Gıyaseddin II. Keyhüsrev, Rükneddin IV. Kılıçaslan, Gıyaseddin II. Keyhüsrev gömülü. Türbe piramidal bir kubbeyle örtülü. Yüksek bir cenazelik katı üzerinde yer alan basamaklarla ziyaret mekânına ulaşılıyor. Buradaki kapının üzerinde bir pencere yer alıyor. Pencerenin üstünde Selçuklu sülüsüyle, bu türbeyi yapan sanatçının adını veren iki satırlık kitabe bulunuyor. Kubbe eteğinde lacivert zemin üzerine beyazla yazılmış çini ayet kuşağı, hemen altında da taşa yazılı kitabe kuşağı dolanıyor. Kaynaklar türbenin piramidal kubbesinin çinilerle kaplı olduğunu yazmakla birlikte bunlar günümüze ulaşmamış. Türbenin içinde, çinilerle kaplı sekiz sanduka bulunuyor. Burada gömülü Selçuklu sultanlarının mumyalandığı biliniyor. Bu mumyalar 1900’lü yılların başında yok edilmiş. Selçuklu Sultanları ve ailelerine mensup gömülerin bulunduğu türbe, kümbethane olarak tanınıyor. Selçuklu çağında, burada sürekli nöbet tutulduğu bilinmektedir ki bugün Anıtkabir’de yapılan uygulamayla benzer.

Anadolu ortaçağında, Selçuklu çağında türbe mimarisine önem verilmiş. Selçuklu çağı türbelerinin dış cepheleri daha ayrıntılı ve itinalı süslenip ziyaretçi bölümü daha sade bırakılmış. Osmanlı dönemi mezar yapılarında ise iç mekânda da zengin süslemelere yer verilmiş. Anadolu’da Selçuklu çağında, genellikle bani, yani yapıyı yaptıran kişi yapının bir biriminin türbe olarak düzenlenmesiyle bu kısma gömülmüş. Yani bani yaptırdığı yapının içinde gömülü. Divriği Şifahanesi’nde ana eyvanın kuzeydoğusundaki birim, Kayseri Gevher Nesibe Darüşşifası, Konya Karatay Medresesi, Sivas Keykavus Darüşşifası gibi çoğaltılabilecek örnekler o dönem için karakteristik bir tutum. İslam inancıyla bağlantılı olarak kamu yararına hayır eserleri yaptırıp vakfeden baniler bu yapıların içine gömülmüşler.

Osmanlı döneminde mezar yapıları
Osmanlı döneminde de pek çok mezar yapısı inşa edilmişti. Klasik dönem Osmanlı türbeleri arasında özel bir yere sahip olan Kanuni Sultan Süleyman Türbesi, Mimar Sinan’ın mezar anıtları arasında ve Süleymaniye Külliyesi’nin haziresinde. 1568 tarihli sekizgen planlı türbe dışta sütunlu revakla çevrili. Türbenin dış cepheleri mermerle kaplanmış, giriş cephesi pencere kilit taşına Hacerü’l-Esved parçası konulmuş. Yarım küre şeklinde çift kubbeyle örtülü olan türbe, iç mekânda kullanılan çinileri, ahşap işçiliği, alçı süslemeleri, kalemişi süslemeleri açısından dikkat çekici. Özellikle çinilerde kullanılan ve dönemin beğenisini yansıtan bitkisel süslemelerle, çiçek ve yapraklarla türbe iç mekânında cennet imgesi oluşturulmuş.

Osmanlı döneminde türbe mimarisinde genellikle kare ve sekizgen formlar kullanılmış. Hanedan mensuplarına, devlet ileri gelenlerine, din büyüklerine ait türbeler olduğu gibi makam türbeleri de var. Türbeler yapıların bünyesi içinde değil, külliye bütününde veya bağımsız olarak inşa edilmiş. Osmanlı çağı türbeleri içte ve dışta süslemeli olarak ele alınmış. İç mekânları, inşa edildikleri dönemlere göre çinilerle kaplanmış, kalemişleriyle süslenmişler. Osmanlı dönemi mezar yapıları bağımsız bir şekilde yapıldıkları gibi bir külliyenin parçası olarak da ele alınmışlar. Külliyenin banisi genellikle avluda gömülü.

Türbelerde, özellikle Osmanlı türbelerinde çift kubbe uygulaması yaygın. Çift kubbe uygulamasının gök kubbenin katlarını gösterdiği kabul ediliyor. Mihrabın, insanın maddi âlemden sıyrılıp manevi bir yolculuğa çıkacağı ilahi âleme açılan kapıyı temsil ettiği varsayılıyor. Mezar yapılarında da bu olgu, mekânda mihrap nişinin düzenlenmesi ya da süslemelerle nişin gösterilmesi şeklinde ele alınmış.