> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Dosya Yazıları > Selçuklu Türkiyesi'nde tasavvufi düşünce
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Selçuklu Türkiyesi'nde tasavvufi düşünce  (Okunma Sayısı 1146 defa)
22 Mayıs 2012, 11:40:59
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 22 Mayıs 2012, 11:40:59 »



SELÇUKLU TÜRKİYESİ’NDE TASAVVUFÎ DÜŞÜNCE

S. Sadi KUCUR • 46. Sayı / DOSYA YAZILARI


XII. yy’ın ilk yarısından itibaren Batılı seyyahların yeni sakinleri dolayısıyla artık “Türkiye” diye andıkları Anadolu, Selçuklu çağında İslam Tasavvufu’nun yoğun bir şekilde yaşandığı bir coğrafyadır. İslam Dünyası’nın doğu ucundan, Belh’ten gelen Mevlana Celâleddin-i Rûmî ile batı ucu Endülüs’ten gelen Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin buluştukları topraklardır burası. Özellikle bu iki büyük mutasavvıf ve mütefekkirin etkileri, kendi çağlarını aşarak günümüze kadar devam edegelmiştir. Keza İbnü’l-Arabî’nin manevî evlâdı ve halifesi Sadreddin-i Konevî de bu çağın büyük sûfîlerinden ve mütefekkirlerindendir.

Ortaçağ İslam Dünyası’nın önemli tarikatlerinden Sühreverdîliği Türkiye’ye Şihabeddin Ömer Sühreverdî (v. 1234) getirmiştir. Amcası Ebu’n-Necib Sühreverdî’nin halifesi olan bu zât, 1215 yılında devrin Abbasi Halifesi En-Nâsır Li-dinillah’ın başında bulunduğu Fütüvvet Teşkilâtı’na dâhil etmek için Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus’a elçi olarak gelmiştir. Onun “Avârifü’l-Maârif” isimli eseri Anadolu’da çok tanınmıştır. Sühreverdiyye şeyhi Bahaüddin Zekeriyya-yı Mültanî’nin halifelerinden Fahrüddin-i Irakî (v. 1289) de Konya’ya gelip Sadrüddin Konevî’nin hizmetine girmiş, “Lema‘ât” isimli meşhur eserini burada yazmış, Muînüddin Pervane ise onun için Tokat’ta bir hankâh yaptırmıştır. Tarikat pek uzun ömürlü olmasa da Türkiye’de onu yerini XIV. yy’ın sonlarından itibaren Halvetiyye ve Nakşibendiyye tarikatları almaya başlamıştır.

Yazdığı yüzü aşkın eserle itikadî ve tasavvufî birçok konuda, özellikle vahdet-i vücud hakkındaki görüşleriyle İslam düşüncesini derinden etkileyen Endülüs’lü meşhur mutasavvıf ve mütefekkir İbnü’l-Arabî (v. 1240) de bir müddet Anadolu’da yaşamıştır. O manevî evladı ve halifesi olacak olan Sadreddin Konevî’nin babası Mecdüddin İshak ile birlikte 1202’de Bağdad’tan Anadolu’ya gelmiş, Malatya ve Konya’da bir müddet bulunmuş, ilim ve irfan meclisleri düzenlemiş, talebe yetiştirmiş, devrin sultanlarına nasihatlerde bulunmuştur. Kâinattaki herşeyin tek yaratıcı ve tek varlık olan Allah’ın bir tecellisi olduğu, dolayısıyla gerçekte bütün varlıkların onun varlığından başka bir şey olmadığı şeklinde ifade edilebilecek “vahdet-i vücud” anlayışı onun tarafından geliştirilmiş ve onun  eserleriyle de günümüze kadar gelmiştir. Eserleri arasında en meşhur ve etkili olanları “Füsûsu’l-Hikem” ve “Fütûhâtü’l-Mekkiyye”dir. Anlaşılamayan veya yanlış anlaşılan görüşleri dolayısıyla daha hayattayken tekfire kadar varan ithamlara maruz kalmışsa da, itibarını hiç kaybetmemiştir. Onun görüşlerinin her kesimde yayılmasında ve etkili olmasında özellikle eserlerini şerheden Konevî’nin büyük rolü olmuştur. Müeyyededdin Cendî, Sadeddin Ferganî ve Afîfeddin Tilemsanî de yazdıkları şerhler ve eserlerle, açtıkları zaviyelerle onun çizgisini Türkiye’de devam ettiren diğer önemli şahsiyetlerdir.

Türkiye’de tasavvufî hayatın canlanması daha ziyade Türkistan’da başlayan Moğol İstilâsı’ndan kaçan temsilcileri vasıtasıyla olmuştur. Dinî ve tasavvufî konularda birçok eser yazan, ahlâkî ve estetik bir anlayışa sahip olan Kübreviyye Tarikatı’nın kurucusu Hârizmli Necmeddin-i Kübrâ’nın (v. 1221) halifelerinden Necmeddin-i Râzî (v. 1256) Moğol zulmünden kaçıp gelerek bir müddet Türkiye’de yaşamıştır. Ancak o şeyhliğinden daha çok, burada yazdığı Mirsâdü’l-Ibâd isimli meşhur tasavvufî eseriyle tanınır. Keza Burhaneddin Muhakkık-ı Tirmizî, Sa’deddin Hamevî, Seyfeddin Bâherzî, Baba Kemal-i Hocendî de onun burada faaliyet gösteren halifeleridir.

Etkileri günümüze kadar devam edegelen, dünyaca tanınmış, bu devrin diğer önemli bir siması Mevlana Celâleddin-i Rumî’dir (v. 1273). O, çocuk yaştayken babası Bahâeddin Veled ile birlikte Moğolların önünden kaçarak Belh’ten Anadolu’ya gelmiştir. Kübreviyye halifesi olan babasından tasavvufî eğitim almış, Şam ve Halep gibi merkezlerde medrese tahsili görmüştür. Konya’da müderrislik yaparken Kalenderî şeyhi Şems-i Tebrizî’nin de tesiriyle coşkulu bir tasavvufî anlayış geliştirmiş, ilişkileriyle, yazdığı eserlerle Müslim ve Gayr-i Müslim halkı, aydınları, yöneticileri derinden etkilemiştir. Çağımızda bazı yazarlar tarafından onun bazı sözleri çarpıtılarak veya ona ait olmayan ifadeler ona maledilerek İslam’la ilgisi olmayan kendi görüşlerine dayanak gösteriliyor ise de, bizzat kendisi Kur’ân’ın kölesi olduğunu açıkça ifade etmektedir. Bazıları da belki günümüzdeki semâ ayinlerinin gösteriye dönüştürülmüş olmasından hareketle, ama yine aynı mantıkla Mevlana zamanında semâ, ney ve musıkînin olmadığını iddia edebilmektedirler. Hâlbuki Mevlana’nın hayatı ve eserleri bunların örnekleriyle doludur. Ancak onun cezbe hâlindeyken semâ ettiği, ney ve musikîyi, hatta bazen bir anlatım dili olan müstehcen uslûbu ilâhî aşka davet için sadece bir vasıta olarak kullandığı aşikârdır. Mevlana’nın günümüzde maruz kaldığı diğer bir itham da onun Moğol işbirlikçisi olduğu hakkındadır. Bu önyargılı ve ufuksuz yaklaşımın aksine, onun Moğol yöneticilerle diyalog içinde olmasının zamanla olumlu sonuçları doğurduğunu söylemek de mümkündür. O Mesnevî, Dîvân-ı Kebîr, Fîhi mâ Fîh gibi bütün eserlerini zamanına hâkim olan Fars Kültürü nedeniyle Farsça yazmış olmasına rağmen sadece seçkin bir zümreye değil, toplumun her tabakasına nüfuz edebilmiştir. XIV. yy’ın Türkçe yazan büyük şairlerinden Âşık Paşa ile Yunus Emre onun görüşleri doğrultusunda yazmışlardır. Ancak Mevleviyye Tarikatı onun vefatından sonra, oğlu Sultan Veled zamanında oluşturulmaya başlanmıştır.

Burada Selçuklu devrinde Türkiye’de yaşayan, ancak tarihî olarak hayatı hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmadığımız, daha çok menkıbevî bilgilerle tanınan Hacı Bektaş-ı Veli’yi de anmamız gerekir. Onun Moğollar’ın önünden bir Türkmen aşiretinin başında, bir Haydarî şeyhi olarak geldiği, daha sonra Baba İlyas-ı Horasanî çevresine girerek Vefâî Tarikatı’na bağlandığı ve merkezden uzak Sulucakarahöyük’e yerleştiği tahmin edilmektedir. O’na Makalât, Kitâbü’l-Fevâid gibi bazı eserler izafe ediliyor ise de bunun ilmen izahı güç görünmektedir. O’nun etrafında şehirlerden uzakta, yaylak-kışlak hayat tarzını devam ettiren ve Sünnî İslam kimliğine mensup olmakla beraber coğrafî ve içtimâî şartların bir sonucu olarak şehirliler kadar İslâmî bilgiye sahip olmayan Türkmenler bulunmaktaydı. Hayatta iken pek tanınmayan Hacı Bektaş-ı Velî, Türkmenler arasında asıl şöhrete XIV. yy’da halifesi Abdal Musa’nın faaliyetleriyle ulaşmıştır. Bu Türkmenler daha sonraları XIV. yy’ın sonlarından itibaren onun adına izafeten Bektâşî, Safevî propagandasının tesiri altında kalınca da kırsal kesimdekiler Kızılbaş veya Alevî olarak anılmaya başlanmıştır.

Bunlardan başka Selçuklu çağında Anadolu’da Evhadiyye’nin kurucusu Evhadeddin Kirmanî (v. 1238), Vefâiyye’den Babaî İsyanı’nın (1240) lideri Baba İlyas, Kalenderiyye’den Ebû Bekr-i Niksarî, Rifâiyye’den Seyyid Ahmed-i Kebîr, Seyyid Ahmed-i Kûçek gibi isimler de Selçuklu Türkiyesi’nin diğer önemli sûfîleridir.

Selçuklu Türkiyesi’nin önemli bir sosyal teşkilâtı ise Ahîliktir. Ahîlik’in burada ortaya çıkışı, Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus’un Abbasî Halifesi En-Nâsır Li-dinillah’ın elçisi Şihabeddin Ömer Sühreverdî vasıtasıyla fütüvvet teşkilâtına girdiği döneme rastlar (1214). Nitekim fütüvvetin ilkelerini belirleyen fütüvvetnâme geleneği ahîlik safhasında da devam etmiştir. Ahî ünvanını taşıyan isimler arasında daha sonraları Ahî Evran ünvanıyla anılan şahsın Şeyh Nasîreddin el-Hoyî olduğu ve I. Alâeddin Keykubad döneminde bu esnaf teşkilâtını kurduğu iddia edilmektedir. Keykubad’ın ölümünden sonra siyasî dengelerin değişmesinden Ahîlerin de zarar gördüğü anlaşılmaktadır. Daha sonraki yıllarda öne çıkan Ahî Çoban, Ahî Ahmed, Ahî Ahmedşah, Ahî Kayser gibi Ahîlerin siyasî ve sosyal olaylar sırasında farklı saflarda yer aldıkları, yani yekvücud olmadıkları, ancak Moğol İşgali gibi dış tehlikeler sırasında bulundukları şehirleri savundukları görülür. Mevleviyye ve daha sonra ortaya çıkan bazı tarikatlerde şeyh, halife veya mürid olarak yer aldıkları görülen Ahîlerin tarikatlerden farklı bir teşkilâtlanma içinde oldukları ortaya çıkmaktadır. Aslında Ahî Teşkilâtı’nın yapısı ve işleyişi hakkındaki mevcut bilgilerimiz Selçuklu döneminden çok, daha sonraki Beylikler dönemine, XIV. yy’ın ilk yarısında Anadolu’ya gelen seyyah İbn Battûta’ya dayanır.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Selçuklu Türkiyesi'nde tasavvufi düşünce
« Posted on: 29 Mart 2024, 11:41:38 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Selçuklu Türkiyesi'nde tasavvufi düşünce rüya tabiri,Selçuklu Türkiyesi'nde tasavvufi düşünce mekke canlı, Selçuklu Türkiyesi'nde tasavvufi düşünce kabe canlı yayın, Selçuklu Türkiyesi'nde tasavvufi düşünce Üç boyutlu kuran oku Selçuklu Türkiyesi'nde tasavvufi düşünce kuran ı kerim, Selçuklu Türkiyesi'nde tasavvufi düşünce peygamber kıssaları,Selçuklu Türkiyesi'nde tasavvufi düşünce ilitam ders soruları, Selçuklu Türkiyesi'nde tasavvufi düşünceönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes