๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dosya Yazıları => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 09 Haziran 2012, 18:39:28



Konu Başlığı: Renkler Değişir Sistem Değişmez
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 09 Haziran 2012, 18:39:28
Obama Muamması veya Renkler Değişir Sistem Değişmez
Mustafa TOPRAK • 52. Sayı / DOSYA YAZILARI


Obama hem seçim sürecinde hem de başkan seçildikten sonraki açıklamalarıyla uluslararası kamuoyunun ilgisini çekmişti. ABD’nin neo-conlar tarafından şekillendirilen saldırgan politikaların ardından demokrat bir başkan olan Obama’nın söylediklerinden sonra herkesin aklına takılan soru aynıydı: Obama söylediklerinde gerçekten samimi mi?

Mayıs ayının son günlerinde yayımlanan bir haber: “24’ün başrol karakteri Jack Bauer’ın 7’nci sezonun final bölümünde ölüm döşeğindeyken bir imamla konuşması tartışmalara neden oldu. Bauer, imama ‘Ölüyorum. Çok hata yaptım. Neler yaptığımı asla bilemezsin’ diyor. İmam ise ‘Karmaşık bir zamanda yaşıyoruz. Hiçbir şey siyah beyaz değil. Sana baktığım zaman iyi bir adam görüyorum’ cevabını veriyor. Ardından da ‘Yaptığımız tüm kötü şeyler için önce biz kendimizi affedelim’ diyerek Bauer için dua ediyor. Jack Bauer, artık ölmeye hazır olduğunu söylüyor.”

Amerikan sağının idolü Jack Bauer’ın Bush politikalarının doğrulayıcısı bir Polat Alemdar olduğunu biliyoruz. “Vatan için” her tür işkence, pardon “zor kullanma” tekniklerini uygulayan Jack Bauer, Obama sonrasında artık af diliyor; üstelik bir imamdan. Ama imamın sözleri daha anlamlı: “Karmaşık bir zamanda yaşıyoruz. Hiçbir şey siyah beyaz değil.”

Obama seçim sürecinde bir sürü “belki/keşke, ama sanmam”ın ardından seçildiğinde tüm dünya gerçekten de bir bilinmezin içine düştü. “Değişim” vaadiyle yayılan umut dalgası hep bir şüpheyle varoldu: “Ya Amerikan politikaları sadece bir imaj değişikliğinden ibaretse?” Slavoj Zizek seçimlerin ardından yayımladığı yazısında şüpheleri şimdilik bir tarafa bırakalım diyordu: Bu seçim bir felaketle sonuçlanacaksa bile bir zaferdir. Bir şeylerin değişebileceği inancını vermesi bakımından, (Kant’a atıfla) düşünülemeyen şeyin gerçekleşmesi bakımından önemli bir işarettir. 1

Obama evresi 24 kültü için de önemli bir dönemeç olsa gerek ki dizide ilk kez “terörist” olmayan bir Müslümana yer veriliyor, Jack Bauer bir imamla “diyaloga” giriyor, bir Müslüman karşısında “samimi” itiraflarda bulunuyor. Ve hepsinden önemlisi bu haber oluyor.

İmaj her şeydir: Obama camide, başörtüsü Beyaz Saray’da

Bauer’ın itirafları gerçekti. Tam da bu yüzden sözlerinde yalanlardan daha şüphe uyandıran, daha tedirgin, daha tekinsiz bir hale var. Aynı durum kısmen Obama için de geçerli.

Obama’yı herkes samimi buldu ama aynı zamanda ona korkuyla baktı. Çünkü yeni ABD Başkanı’nın herkese seslenen çok taraflı bir kimliği var: Siyah, Amerikan, Hıristiyan, ayrıca Hüseyin.

Seçim kampanyaları sürerken bizdeki gibi “Hüseyin” üzerinden değil ama geçmişi (sarıklı fotoğraf) üzerinden Obama’nın Müslüman olduğu iddiası öne sürülmüştü. İddialar doğru veya yalan. Gözden kaçan, tartışmanın taraflarının ve buna karşı çıkan Obama’nın Müslüman algısıydı: Müslüman olmak veya İslam’a ilişkin muhtemel bir bağ bir utanç, aşağılama ve lekeymişçesine kullanılıyordu.

Böyle ama ABD’nin yeni başkanı ilk önemli ziyaretini Türkiye olarak planladı. Yeni başkan ziyaretinde İslam dünyasına Bush doktrininin tam aksi yönünde olumlu mesajlar verdi. Konuşmasında ABD’nin Müslümanların düşmanı olmadığını ve ailesinde Müslümanların bulunduğunu belirtti. Dahası, saygı dolu bakışlarla (üstelik çoraplarıyla) cami ziyaretinde de bulundu. Bütün bunlar Amerika’da radikal sağcıların tepkilerini toplarken Barack Obama Beyaz Saray’da başörtülü bir danışmanı, Dalya Mücahid’i göreve getirdi.

İslam dünyasına verilen mesaj sadece Müslümanları içermemesi bakımından önemli. Yine aynı sebepten dolayı samimiyetsiz de görünebilir. Zira hâlâ Bush travmasının acısını çeken, zamanında Bush’a tam destek veren Avrupa da, artık Madrid ve Londra benzeri bir karşı saldırı korkusundan kurtulmak istiyor.

Gerçekler lütfen

Obama’nın sadece seçilmesi, göreve başladığı günden sonraki söylemleri ve bazı eylemleri gerçek anlamda olmasa bile simgesel anlamda büyük bir önem taşıyor. Çoğu isim bunda hemfikir. Ama Bush yönetimindeki tavrın tam anlamıyla değişeceği bir rüya.

Rüya, zira Condeleeza Rice’ın danışmanlığını yapan ve konuşma metinlerini kaleme alan Christian Brose’a göre dış politikada Bush dönemindeki siyasetten radikal bir kopuş söz konusu değil. Aksine hemen hemen aynı siyasete devam edilecek.

Obama’nın 100 günü karnesi de bunu doğrular nitelikte: ABD’nin yeni başkanı askerlerinin büyük bir çoğunluğunun Mayıs 2010 sonuna kadar çekileceği vaadinde bulunmuştu. Görevi devraldığından bu yana takvim çok az ilerleyebildi. İran konusunda ise İran’ın “yumruk sıkmaktan vazgeçtiği takdirde” elini uzatabileceğini söylemişti. Bush’un sert söylemiyle kıyaslandığında çok önemli bir gelişme olarak algılanabilecek bu söz, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın açıklamasıyla “dengelendi”. Clinton, diyalogdan sonuç alınmazsa ABD’nin daha sert yaptırımları gündeme alacağını belirtti. Ortadoğu’da ise barışın “ilk günden” itibaren öncelikleri arasında olacağını söyleyen Obama yönetimi, Filistin ve İsrail arasında “dürüst arabulucu” mesajını gerçekleştirme yönünde yeteri kadar adım atmadı. Obama’nın vaatlerinden en çarpıcı olanlarından biri de Guantanomo Körfezi’ndeki esir kampını kapatma sözüydü. Obama, Guantanamo’yu Ocak 2010’a dek kapatma talimatı verdi. Ancak bu talep Cumhuriyetçiler kadar Demokratların ve FBI’ın muhalefetine takıldı. Senato’daki Demokrat çoğunluk Gitmo’nun kapatılmasına yönelik 80 milyon dolarlık bütçeyi 6’ya karşı 90 oyla reddetti.

Sistem renk tanımaz

Obama’nın simgesel değeri kadar önemli olan bir başka yönü de dünya kamuoyunca zaten aşikâr olan bazı gerçekleri resmî bir dille ifşa etmesiydi: İslam’a karşı bir savaş vardı ki “ABD sizin düşmanınız değil” dedi. İslamofobi vardı ki, Beyaz Saray’a başörtülü bir danışman atadı. ABD bir Bush kâbusu yaşıyordu ki halkına yeni bir “Amerikan rüyası” vaadiyle seslendi. Ve son olarak CIA işkence yapıyordu ki işkence yöntemlerini içeren raporu ifşa etti.

Obama uykusuz bırakma, su işkencesi gibi işkence yöntemlerini yasakladı ve Bush döneminde bunların nasıl kullanıldığına ilişkin detaylı bilgiler yayınladı. Fakat işkencenin pratik failleri olan CIA sorgucularını akladı. Peki, teknikleri uygulayan Dick Cheney gibi “koşullar aynı olduğu takdirde yine yapardım” diyen gerçek faillerin durumu? Buna ilişkin hukuki bir süreç başlatılmadı, muhtemelen başlatılmayacak da.

Anlaşılan renkler değişse de sistem değişmeyecek.