๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dosya Yazıları => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 13 Temmuz 2012, 18:41:00



Konu Başlığı: Ortadoğu ülkeleri birer küresel aktöre dönüşüyorlar
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 13 Temmuz 2012, 18:41:00
Ortadoğu ülkeleri birer küresel aktöre dönüşüyorlar
Cengiz AKTAR • 73. Sayı / DOSYA YAZILARI


Ortadoğu’da gerçekleşen halk ayaklanmalarının ardında öncelikli olarak 2008-2009’daki küresel iktisadi bunalımın tetiklediği bir toplumsal hoşnutsuzluk var. Fakat en çok da uzun bir döneme yayılan siyasi hoşnutsuzluk söz konusu. Bu ülkelerin neredeyse tümü on yıllardır otoriter yönetimlerce yönetiliyor ve temsili demokrasileri oldukça zayıf. Hatta kimisinde de hiç yok; mesela Libya’da… Dolayısıyla bu verilere o toplumların ortalaması 25 yaş civarında olan genç nüfuslarını da ekleyince, muazzam bir devrimci enerji çıkıyor ortaya. Ve bu dinamiklerin tetiklediği, yakın zamanda pek de durulacak gibi görünmeyen ayaklanmalara şahit oluyoruz.

Ortadoğu’da bir tabu yıkıldı
Şu aşamada Ortadoğu’nun geleceğine dair topyekûn bir tespitte, gözlemde bulunmak mümkün değil. Zira ülkeden ülkeye değişen bir durumla karşı karşıyayız. Fakat şu net olarak söylenebilir: artık taşlar yerinden oynadı ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Çünkü bu halkların kolonyal geçmişleri nedeniyle müstemlekecilerine karşı ayaklanmalarını saymazsak ilk defa sokağa döküldüler. Artık orada bir tabu kırıldı. Dolayısıyla burada önümüzdeki tek elle tutulur ve bölgeyi tümüyle kapsayan gözlem bu. Ama bundan ne çıkar, ne kadar demokrasi, adil temsiliyet çıkar, bunlar soru işareti. Mesela burada Tunus’un çok daha yatkın ve şanslı olduğunu görüyoruz. Bu ülkedeki siyasi birikim, gözle görülür, elle tutulur bir birikim. Diğer yandan komşu Libya’da doğru dürüst bir muhalefet yok. Muhalif var ama muhalefet yok. Mısır da çok ilginç; orada yıllardır baskın olmuş birçok siyasi oluşum, hareket gün yüzüne çıkıyor. Yani Ortadoğu’daki manzara ülkeden ülkeye değişiyor. Ama bu ülkelerin hepsinin işi de hem iktisaden hem de siyaseten zor.

Bölge halkları komplekslerinden arınıyor
Bölgedeki halk ayaklanmalarının küresel etkilerini kısa vadede görüyoruz. Bu ülkelerin pek çoğu petrol üreticisi ve petrol fiyatları fırladı. Bu böyle devam etmez. Çünkü örneğin Libya, OPEC üyesi çok büyük bir petrol üreticisi. Bu ülkenin kısa zamanda sakinleşmesini beklemek abesle iştigaldir. Ama orta ve uzun vadede yeni bir tablo çıkıyor ortaya. O da şu: Artık bu ülkeler bölgelerinde ve dünyada birer aktör konumundalar. Aynı Türkiye gibi. Türkiye’nin son 15-20 yılda geçirdiği süreç sonucunda elde ettiği/vasıl olduğu hâl gibi yeni bir hâl çıktı ortaya. O da aktörlük. Bu ülkeler artık “eski müstemleke” ve “otoriter ama pasif yönetimler tarafından yönetilen ülkeler” olmaktan çıkıyorlar. Ve hakikaten kendi kaderlerini tayin etmek üzere dünya sahnesine çıkan ülkeler haline geliyorlar. Tabii bu bir süreçtir, daha zaman alacak ama bu da geri dönüşü olmayan bir süreçtir artık. Bundan sonra örneğin Fransa, Tunus ile siyasi, iktisadi bir ilişkiye girdiği zaman karşısında artık çok farklı, komplekslerinden arınmış, ayağı yere basan, ne istediğini bilen, “bana eşit bir ortak gibi davran” diyen bir Tunus ile karşılaşacak. Eskisi gibi teslimiyetçi bir Tunus veya bir Mısır olmayacak. Bu durum Körfez ülkeleri için de geçerli. Herhalde yeni dönemde en önemli değişiklik, en önemli yenilik bu olacak.

Kıta Avrupa’sının yeni bir dile ihtiyacı var
Gelişmelere karşı küresel güçler olarak isimlendirebileceğimiz ABD ve İngiltere net tavırlarını koydular. Fakat Kıta Avrupa’sı nal topluyor. Özellikle başını İtalya ve Fransa’nın çektiği eski müstemlekeci ülkeler, Arap politikalarını yeniden dizayn etmek zorundalar. Yani Arap ülkelerine, Afrika’ya, üçüncü dünya ülkelerine bakarken, onlarla ilişkiye geçerken takındıkları oryantalist tavrı bir kenara koymaları, İslamofobiden arınmaları gerekiyor. Türkofobi, İranofobi ve Arabofobi hastalıklarından kurtulmaları gerekiyor. Onların da işi çok zor. Çünkü onlar bir şekilde rahata alışmışlar, bu post-kolonyal (müstemleke sonrası) ülkelerle, kolonyal ilişkiyi aratmayacak bir ilişki kurmuşlardı. Ve el bebek, gül bebek yaşıyorlardı. Artık çanak çömlek patladı, dolayısıyla önlerine takkelerini koyup bölge ülkelerine yönelik yeni bir politika, yeni bir dil üretmeleri gerekiyor. Yalnız bunu yapabilecekler mi, bu çok büyük soru işareti. Zira Kıta Avrupa’sı toplumları derin bir İslamofobiyle sarsılıyorlar. Bu durumda yeni bir dil ve politika üretmeyi nasıl becerecekler, açıkçası bu tam bir muamma. Bu, orta vadede yapmaları gereken bir gözden geçirme. Ama kısa vadede verdikleri tepkiler zaten bu söylediğimle de alakalı. Hem İslam korkusu, hem de İsrail’in güvenliği konusunda ettikleri laflar, orta vadede de yeni bir Arap politikasına sahip olamayacaklarını gösteriyor. Dolayısıyla işleri hakikaten hiç kolay değil.

İsrail’in işi artık çok zor
Bu ortamda İsrail’in de aklını başına toplaması gerekiyor. Daha önce İsrail’in karşısında işbirlikçi ve tepeden tırnağa yolsuzluğa batmış rejimler vardı. Bunları manipüle etmek, İsrail açısından oldukça kolaydı. Şimdi artık çok daha farklı, ne istediğini bilen toplumlar çıkıyor ortaya. Bununla baş edebilmek eskisi kadar kolay olmaz. Dolayısıyla İsrail’in de Arap politikalarını ve bölgedeki umumi politikasını gözden geçirmesi gerekiyor. Ve muhtemelen İsrail’de de değişim olacaktır. İsrail bölgede yaşamaya devam etmek istiyorsa, değişim geçirmek, evrilmek zorundadır. Aksi, İsrail’in mahvına neden olur.

Cengiz Aktar; Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi.