๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dosya Yazıları => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 16 Haziran 2012, 18:57:57



Konu Başlığı: Kriz ve kötümserlik
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 16 Haziran 2012, 18:57:57
KRİZ VE KÖTÜMSERLİK
Naci BOSTANCI • 47. Sayı / DOSYA YAZILARI


Büyük ekonomik krizler tahminleri güçleştiren sonuçlarıyla birlikte gelirler. Çünkü bugünkü gibi küresel krizlerin arkasında çok sayıda aktörün tutumu, beklentisi, önceliği, yorumu söz konusudur. Veriler ve onu takiben algılar kötüleşmeye başladığında aşağıya doğru salınımın nerede duracağı teorik olarak bilinse de gerçeklikte bunun neye tekabül ettiği konusunda kimse cüretkâr, iddiacı değerlendirmelerde bulunamaz. Nitekim piyasaların guruları, finans kurumlarının danışmanları başka hiçbir vakit olmadığı kadar tedbirli, çeşitli ihtimalleri içinde barındıran, bu niteliğiyle de sonuç olarak herhangi bir değerlendirme söylemeyen yorumlarla işlevlerinin simülasyonunu olsun yerine getirmeye çalışıyorlar.

Türkiye krizlere hayli şerbetli bir ülke… Tarihimizde birçok ekonomik kriz var. En yakınları doksanlı yıllarda ve nihayet iki binin başında yaşananlar. 2001’deki bu kriz, o dönemde Cumhuriyet Tarihi’nin en büyük krizi olarak tanımlanmış, sadece ekonomide değil siyasette de dramatik sonuçlar doğurarak geniş çaplı bir tasfiyenin önünü açmıştı. O kriz dönemini hatırlayacak olursak, kur hızla yükselmiş, emtiaların fiyatları göreceli olarak düşmüş, faiz sıçramış, borsa görülmeyen seviyelere inmiş, üretim yavaşlamıştı. Bu dönemdeki yorumlarda bol bol geçen kavramlarla herhangi bir ünsiyeti olmayanlar dahi travmayı hayatlarının içinde yaşamış, satın aldıkları peynirde, yaktıkları gazda, benzinde, nihayet çeşitli vergilerde krizin bedelini ödemişlerdi. Bir bakıma, sebepler farklı olsa da doğurduğu ortam itibariyle bizim mikro düzeyde yaşadığımız bu krizi, şimdi tüm dünya en geniş ve derin şekilde yaşıyor. Hikmetli bir söz, geleceğin geçmişin ileriye uzatılması olduğunu söyler. Her ne kadar bu ifade statik bir hayat tarzını yansıtıyor gibi görünse de içinde bir hakikat payının olduğu da muhakkaktır. Türkiye’nin krizi de bugün dünya için dönüp bakılması gereken ilginç bir örnektir.

Dünya buradan ne çıkartır o ayrı bir bahis, ama herhâlde bizim çıkartmamız gereken bir hayli ders söz konusu. Bugünün şartları farklı olsa da onun bize ait bir kriz olduğu, bu ülkenin dinamikleri, tutumları çerçevesinde şekillendiği unutulmamalıdır.

Bugüne ışık tutacak en önemli hususlardan birisi, insanların kötümserliğidir. Şartlar iyi olmadığında kötümserliğin doğması elbette şaşırtıcı değildir, ancak olup bitenlere nispetle daha abartılı bir kötümserlik, hiç şüphesiz sahiplerini krizden daha fazla etkileyecek ve yıkıcı olacaktır. “Kötümserlik” dediğimiz duygunun salgın bir hastalık gibi olduğunu, bir kitle psikolojisine dönüştüğünü, ekonomik veriler kadar çevre psikolojisinden de etkilendiğini unutmamak gerekir. Kriz dönemleri piyasa yapıcılarının karışık sinyaller ürettiği bir dönemdir, ancak insanların bunlar arasındaki seçimi ve kendileri için inandırıcı bir senaryo kurma çabaları daha çok kötümserlik eksenli olmaktadır. Öte yandan piyasaların ne kadar manipülatif olduğunu, medya marifetiyle bunun daha bir çap ve hız kazandığını hatırlayarak bir hususu daha ifade etmekte yarar var. “Serbest piyasa”nın önemli bir “dinamizm” kaynağı volatilite denilen iniş çıkışlardır ve bu, piyasadaki çok sayıdaki amatörün davranışlarını etkileyerek “yanlış kararlar” almalarını tetikleyen önemli bir unsur olarak kullanılır. Kriz dönemlerinde hemen herkes neredeyse sadece geleceğe baktığı için, manipülatif nitelikteki haber ve yorumların ne ölçüde tutarlı, işlevsel olduğuna dair geçmişi hatırlayan, buradan çıkarımlar yapan çalışmalar çok zayıftır. “Birileri” çeşitli platformlarda konuşurlar, “kehanetleri yanlış çıkanlar” kenara çekilir, bu defa gelişmelere göre başkaları o platformlara çıkarlar. Yatırımcı, kusur bulması gereken kişinin kim olduğunu haber ve yorumlardan dönmüş başıyla elbette bulamaz.

2001 Krizi’nin kötümserlik açısından bize çıkarttığı en önemli ders, “sürekli düşüşün” olmayacağı, mal ve hizmetlerdeki fiyat yükselişlerinin bir zaman meselesi olduğu, ancak her hâl-ü kârda gereken sabrı gösterenlerin, krizden daha az etkilendiği hatta her bakımdan kâr ettiğidir. Böyle dönemlerde kötümserliğin atıf yaptığı iyimserlik unutulmamalı, bu sürecin med ve cezirlerden teşekkül ettiği atlanmamalıdır. Nitekim o kriz döneminde “dip ne zaman bulunacak?” diye ümitsizce soranlar, kötümserlikleri sebebiyle dönüşün yarısında ancak olup biteni anlamaya başladılar.

Bu küresel kriz mutlaka çok uzun sürmeyecektir. Çünkü bu “serbest piyasanın” doğasına aykırıdır. Kriz ilginç bir şekilde kimilerine fırsat sunar ve kriz derinleştikçe bunların da sayısı çoğalır. Esasen krizin paradoksu da tam buradadır. O yüzden krizdeki en dramatik nokta, içinde dönüşe ait birçok dinamik biriktirmiş bir noktadır. Krize telaş içinde ayak uydurmak için “dar vakitli” kararlar alanlar, küçük ölçekli düşünenler, kurum kimliğinden ve dayanışmasından mahrum olanlar yerlerini tam tersi noktada duranlara teslim edeceklerdir. O yüzden kurum ve kuruluşlar stratejilerini belirlerken sadece bugünün ekonomik verilerini değil, çok daha geniş zamanlı ekonomik ve sosyal verileri esas alarak davranmalıdırlar. Rakamlara ilişkin bilginin ötesinde büyük kurum olmanın tecrübesini, güvenini, insanî dayanışmasını öne çıkartanlar krizden de ilk çıkacak, bu dönemde kimi kayıpları olsa da onları en hızlı telafi edecek kurumlar olacaklardır.