> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Dosya Yazıları > Kentlilik neyi anlatıyor
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kentlilik neyi anlatıyor  (Okunma Sayısı 1065 defa)
01 Temmuz 2012, 09:52:24
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 01 Temmuz 2012, 09:52:24 »



Tarih, yas, melankoli ve nostalji: Kentlilik neyi anlatıyor?
Dilaver DEMİRAĞ • 61. Sayı / DOSYA YAZILARI


Son zamanların en gözde kavramı kentlilik bilinci. Bu kavramdan henüz kentlileşmeyenleri kentle bütünleştirme projesi olarak söz edebiliriz, ama her modern proje gibi bu da duvara toslamaya hazır. Bunun iki nedeni var. Birincisi, kentlileşmeyi bir süreç değil oluşturulan bir bilinç durumu olarak görüyor, bunu kurmak için de sık sık tarihe başvuruyor. Ama tarihe olan başvuruda ağır bir nostaljiyi hissetmek de mümkün. İkincisi, bu proje seçkincilikten yakasını kurtaramadığından dolayı nostaljiye düşüyor ve kentliliğin bilişsel değil süreçsel, süreçsel olduğu kadar mekânsal ve mekânsal olduğu kadar katılımı da içine alan bir kentli kimliğinin diyalojik yani karşılıklığa dayalı bir biçimde inşasını içeremiyor.

Neresinden bakarsak bakalım kentli inşa etme projesi ile ulus inşa etme projesi arasında bir fark yok, dahası jakobenliğin yanında modern bir proje olarak kentlilik parçalı bir dünya algısına karşı, bütünlüğün özlemini taşıdığından romantik, romantik olduğu kadar melankolik ve melankolik olduğu kadar da nostaljik. Ulus gibi kentlilik de cemaatçi bir algıya yaslanıyor ve yaslandığı temel homojen bir dünya inşa etmeyi içeriyor. Tam da bu nedenlerden dolayı kentlilik projesi küreselleşen bir dünyada yereli öne çıkararak postmodernliğin karşısında modernliğin taşrasını ortaya çıkarıyor.

‘İğrenç öteki’ olarak taşralı ya da şehir köylüsü
Kentlilikle ilgili çalışmaların başlangıç noktası kente yeni gelenlerin kentle bütünleşemedikleri, kente entegre olmak için de asimilasyon sürecinden geçmeleri gerektiği. Taşraya duyulan olumsuzluk duygusu aslında bilinçaltında eritilemeyen, dâhil edilemeyen bir iğrentinin ürpertisini taşıyor bünyesinde. Seçkinci bilincin gözünde taşralı münasebetsiz bir ötekiliğin temsiliyeti. Olmaması gereken bir şeyi temsil ediyor. Tam da bu nedenle nostaljiye sığınılıyor ve nostalji bir dikiş vazifesi görerek yırtılan bilinçaltını onarıyor.

Bu noktada Kristeva’nın abject kavramına başvurabiliriz. Abject, bilinçaltının baş edemediği bir ötekiliği temsil eder, bir anlamda sümüksü kavramı ile özdeştir. Abject sözlük anlamı ile umutsuz, sefil, perişan ya da alçak ve aşağılık anlamına gelir. Psikolojide ise atılması, kurtulunması, defedilmesi insanı rahatlatan nesne, duygu, dışkı olarak tanımlanır.

İşte seçkinci kentliler gözünde de taşralılar abjecttir, yani atılması gereken bir atık. Ancak abject hem itici, uzaklaştırıcı, hem de çekici ve tahrik edicidir. Bir yandan bireyin benliğinin sınırlarını tehdit eder, diğer yandan onların korunmasını sağlar. Tehdit eder, çünkü sınırlara meydan okur. Korunmasını sağlar, çünkü meydana getirdiği tehdit ile birey için bir tedbir mekanizması oluşturur.

“Varlığın kuralsız, zıvanadan çıkmış bir içeriden ya da dışarıdan kaynaklandığını sandığı, tahammül ve tahayyül edilebilir olasılığının dışına defedilmiş bir tehdide karşı o şiddetli karanlık isyanlarından biridir iğrenme. Tehdit orada çok yolundadır ama özümsenemez. Arzuya dil döker onu hırpalar, büyüler ama arzu baştan çıkarılmaya yanaşmaz. Telaşa kapılarak geri çekilir, tiksinip yadsır.”1

İğrençlik bir dışarı atılma, benliğin yerinden olma halidir. İğrenç, düzeni ve sınırı ihlal eden bir ölüm deneyi ya da temsili olarak tezahür eder. Pislik bir atıktır ve atık olarak saflığı, düzeni bozarak sınırları ihlal edip, bilişsel sınırları delik deşik eder. Çünkü modern benlik için tüm iğrençlikler en büyük iğrençlikte, yani cesette temsil edilir. Tüm diğer iğrenç şeylere baktığımızda ortak yanları canlı bedenin atıkları olmaları ve yürümeleridir. Dolayısıyla iğrencin gücü benliği bozucu etkisinde yatar. Bu anlamda şehirli köylü de düzeni bozmakta, karnaval bedenler ile uygarlaşma süreci içinde inşa edilmiş kentli kimliğini tehdit etmektedir.

Şehirli köylü, zonta karakterinde cisimleştirilir. Uygarlaşmış kentli bedenin disipline edilmiş benliğine karşılık şehirli köylü olarak zonta denetimsiz, içgüdüsel bir varlıktır. Zonta’nın bir özelliği de temizlik alışkanlıklarına ters düşmesidir. Fışkıran kılları, iri gövdesi, sosyal kuralları hiçe sayması onu kentlileşmiş disiplinli uygar beden karşısında iğrenç kılar. Geğirir, gaz çıkarır, boş alanlara idrarını yapar, yere tükürür, burnunu karıştırır, bedeni adeta transa girmiş gibi titreyerek göbek atar, park banklarına bıçakla adını yazar, tuvalet duvarlarında ulaşmak istediği cinsel fantezileri dile getirir, kadınlara sarkıntılık yapar, sözlü ve fiziksel tacizde bulunur. Kısacası modern kent yaşamı içinde oluşan düzeni bozar, sınırları geçersizleştirir.

“Medeni beden” görünüm ve davranış olarak toplumdaki hâkim normlara uyarken, “biçimsiz” beden bunlara ters düşen, aşırılıktan, fazladan, taşkınlıktan malul, kendini denetlemeyen düşük toplumsallaşmaya maruz kalmış bedendir. Uygarlaşma sonucu beden benliğin kabı ve kendini görünürleştirdiği bir yer oluşturuyordu.

Açık ki yoksullar “medenileşme” denen şeyden nasibini almamış doğaya yakın varlıklar. Norbert Elias’ın disipline edilmiş bedenine karşılık yoksul beden Bakhtin’in karnaval beden diyeceğimiz aşırılıklara açık, Yunanlıların Keçi Pan’ı gibi doğaya yakın yaşayan, duygularını ve bedenini denetlemek yerine onun doğal uzantılarına kucak açan bir bedendir.

Ancak sınıfsal ırkçılık meseleye bu farklılık olgusu çerçevesinde bakmaz. “Öteki”, onun yaşam standartlarına uymayan suçlulardır, münasebetsiz ve denetim dışı olandır. Yoksullar kentli orta sınıfın biriktirdiği kültürel ve sosyal sermayeden yoksun oldukları için kent mekânını kirleten lekelerdir. Görüntüyü bozmakta, yeni orta sınıfça oluşan düzeni yıkmakta olan müphem ve temizlenmesi gereken tehlikeli patojenler, hastalık yapıcı ajanlardır.

Buraya kadar anlattıklarım kentlilik kavramının içerdiği hiyerarşik bölünmeyi ve kentlilik bilinci gibi çalışmaların içerdiği sınıfsal tavrı ortaya koymaktadır. “Kentlilik bilinci” kavramının içerdiği sosyal mühendislik olgusunu, medenileştirici biçimi ve kemalizmin belki daha az itici bir versiyonu olarak ortaya çıkan muhafazakâr kentlileştiricilik de diğeri kadar sosyal mühendisçi bir yaklaşım içerir.

Bahçıvan düşler: Sosyal mühendislik olarak kentlileştiricilik
Elias’ın medenileşme süreci olarak adlandırdığı şey Batı’da soylu sınıfın öncülüğünde uzun bir sürecin sonunda elde edilmiştir. Davranışlarda bir incelme olarak tezahür eden bu olguyla kentlilik olgusunun at başı gitmesi de rastlantı değildir. Çünkü tam da özerk kentlerin yurttaşlarının bir özelliğidir yaşadığı kente kendini ait hissetmek ve kendini kentli kimliği ile tanımlamak. Batı’da 12 yüzyıldan itibaren başlayan özerk kentler ve kentli olgusu Batı deneyiminde olduğu için eşsizdir. Bizdeki hemşehrilik denilen sosyal bağdan farklıdır. Farklıdır çünkü hemşehrilik sadece aidiyeti hatta pasif bir aidiyeti, doğumla gelen bir aidiyeti içerirken, özerk kentlerin kentliliği özneleşmeyi içeren aktif bir durumu, katılımı içeren bir şeydir.

İster Batı’daki gibi isterse Osmanlı’daki gibi olsun, kentli oluşturulan bir şey değil oluşan, kendiliğinden oluşan sosyal ilişkilerde oluşturulan doğal bir süreçti. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçerken değişen şey de bu doğal kozmosun bozulması oldu. İki önemli sosyal gelişme kentlilik denilen şeyin bu doğal ritmini bozmuştu. Birincisi, seçkinlerin İslam kent modelindeki en önemli mekânsal ve sosyal aktör olan mahalleden ayrılması ve zengin konaklarının yerini (İstanbul örneğinde olduğu gibi) apartmanların alması, ikincisi ise tekkelerin zamanla etkinliğinin azalması ve cumhuriyet döneminde ise tamamen kapatılması oldu. İşte bu iki sosyal gelişme göçle gelenlerin kent kültürüne adaptasyonunu doğal bir süreç olmaktan çıkardı. Burada modernliğin kent kültürüne getirdiği anonimliğin ve bu anonimlik sonucu seçkinlerin düşüşünün kentlilik denilen modelin çökmesine yol açtığından söz etmek mümkündür.

İşte tüm bu sosyal boşluklar nedeniyle, kentli-medeni kimliğini oluşturacak taşıyıcı kolonların çökmesi sebebiyle kentlilik oluşturulan bir şey olmak zorundadır. Bu nedenle de ister istemez bir toplum mühendisliği bir tür makbul vatandaş oluşturma biçimi olmak zorunda kalmıştır.

Toplum mühendisliği belli bir hedefe yönelik olarak toplumun yeniden yapılandırmasını içerir. Toplum mühendisliğinin kaynağı her şeyi ölçüp biçen, her şeye rasyonel bir düzen dairesinde çözümler arayan modern araçsal akıl ve modern bürokrasidir. Meşruiyeti devlet kaynaklı kılan ve buna göre toplumu kuran totaliter iktidar, oluşturduğu siyasal ve toplumsal bütünlük dünyası içerisinde toplumsal düzenlemeler yapar ve bu düzenlemeler gereği bireyin bu bütünlüğe entegrasyonunu sağlar. Modernliğin düzenleme pratiği olarak bahçecilik tasarımı ve aydınların bu süreçteki rolüne ilişkin Bauman’ın ‘yasa koyucu’ aydın kavramına başvurmak olanaklıdır. Yasa koyucu aydın fikirlerin otoritesidir. O görüş ayrılıklarını hükme bağlayan ve elde ettiği bilgi ile toplumu dönüştürme, ona yön tayin etme hakkını kendinde bulan kişidir. Yasa koyucu aydın, bilgiyi yorumlamakla kendini sınırlayan Ortaçağ entelektüeli gibi avlak bekçisi değil, bir bahçıvandır. Bahçecilik pratiği bir bahçıvanın bahçesini tasarlaması gibi bir ulusun tasarlanmasına dayanır, nasıl bir bahçe için ona bakım yapmanız ama en önemlisi bahçenizi saran sözde ayrık otlardan bahçeyi temizlemeniz gerekirse, modern devlet de kendi içinde böylesi bir hamle yaparak, farklı olanlara aynılığı dayatır. Aydının misyonu halkı eğitmektir. Bu modelin en güzel uygulaması ve kentlilik temelinde ortaya çıkış hali halk evleridir.

Halk evleri, halkı eğitmek ve cumhuriyetçi elitler nezdinde “makbul vatandaşı” inşa etmek misyonu ile kurulmuştu....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kentlilik neyi anlatıyor
« Posted on: 26 Nisan 2024, 03:30:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kentlilik neyi anlatıyor rüya tabiri,Kentlilik neyi anlatıyor mekke canlı, Kentlilik neyi anlatıyor kabe canlı yayın, Kentlilik neyi anlatıyor Üç boyutlu kuran oku Kentlilik neyi anlatıyor kuran ı kerim, Kentlilik neyi anlatıyor peygamber kıssaları,Kentlilik neyi anlatıyor ilitam ders soruları, Kentlilik neyi anlatıyorönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes