> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Dosya Yazıları > İran’ı anlamaya giriş
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İran’ı anlamaya giriş  (Okunma Sayısı 1066 defa)
06 Ağustos 2012, 15:01:15
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 06 Ağustos 2012, 15:01:15 »



İran’ı anlamaya giriş
Taha KILINÇ • 85. Sayı / DOSYA YAZILARI


İran halkı için, geçtiğimiz yüzyıl kendilerine en ağır hakaretlerin edildiği, üst üste aşağılanmaların yaşandığı, millî irade denilen kavramın paspasa çevrildiği, ülkenin maddî zenginliklerinin yağmalandığı bir zaman dilimi oldu, denilebilir. Bugünkü İran’ın “baş eğmez” tavrında, işte bu uzun süreli ve kasıtlı horlanmaların etkisi büyük. 1780’den itibaren İran’a hâkim olan Kaçar hanedanının kokuşmuş yönetiminden, Rıza Şah’ın başına buyruk despotluğuna ve oğlu Muhammed Rıza’nın İranlıların bütün değerlerine meydan okuyan zalimce yönetimine; geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğine kadar İran halkı hiç hak etmediği biçimde yaşamak zorunda bırakıldı. İran’ı bölge bölge ele geçirerek hâkimiyet kuran Kaçarlar, yüz yıldan fazla süren yönetimleri sırasında İran’ın sömürgeleşmesine hizmet ettiler. 1786’da Tahran’ı başkent yapmanın dışında ciddi bir idari sistem oturtamadıkları gibi, vergi toplamak başta olmak üzere bir devletin vatandaşları üzerindeki egemenliğini gösteren hiçbir yaptırım gücüne de sahip değillerdi. 1905 yılına gelindiğinde, dünyanın o zamanki konjonktürünün de etkisiyle, İran halkı devletin tümüyle iflasına şahit oldu. Enflasyon tırmandı, hayat sürdürmek neredeyse imkânsız hâle geldi.

İlk isyanlar, ilk meclis

1906 yazı başında Tahran’da şube açmak için boş bir arsa arayan Rus Millî Bankası, kentin kimsesizler mezarlığını satın alıp ölüleri çıkarmaya başlayınca isyan patladı. Başkentte ve diğer büyük şehirlerde düzenlenen gösterileri, Kum’daki büyük “molla yürüyüşü” izledi. Seyyid Abdullah Behbehani ve Seyyid Muhammed Tabatabai önderliğinde binden fazla medrese öğrencisi Kaçarları protesto etmek için kutsal kentin meydanlarına aktı. Ülkede olaylar öylesine büyüdü ve çığırından çıktı ki, Kaçar Şahı Muzafferüddin, 5 Ağustos günü Kurucu Meclis seçimlerinin düzenleneceğini açıklamak zorunda kaldı.  156 seçim bölgesinde yapılan hızlı bir seçimin ardından, İran’ın ilk Millî Meclisi 1906 Ekimi’nde toplandı. Kurucu Meclis’in kaleme aldığı ve Belçika Anayasası örnek alınarak hazırlanan anayasa metni, 1979’a kadar yürürlükte kalacaktı. 1907’de tahta çıkan Muhammed Ali Şah dönemi, İran’ın egemenliğinin ciddi anlamda yaralandığı bir dönem oldu. Aynı yıl imzalanan İngiliz-Rus Antlaşması İran’ı üç bölgeye ayırıyordu: İsfahan dâhil olmak üzere kuzey bölgeler Rusya’ya, Kirman, Sistan ve Belucistan’ı içine alan kısım Büyük Britanya’ya veriliyor, geri kalan topraklar ise “tarafsız bölge” ilân ediliyordu. 1908’de İran’da ilk petrol kuyusunun açılması da ülkeye refah getirmedi. Anglo-Persian Oil Company adındaki Britanya petrol kurumu (ki BP’nin atasıdır), toprak sahibi İran’a komik bir pay veriyor, o da halk katmanlarına ulaşmıyordu. 1920’lerin başına gelene kadar, İran, millî bir önderin karizmatik yönlendirmelerinden mahrum, dünyanın geri kalan kısmından izole olmuş, tümüyle dibe doğru çöken harabe bir ülke konumundaydı.

Rıza Şah ve “reform”ları
Sonunda 21 Şubat 1921 günü Kazvin’deki Kazak garnizonunun komutanı General Rıza, emrindeki üç bin askerle birlikte Tahran’a girerek yönetime el koydu. 1934 yılında Türkiye’yi ziyaret edip Mustafa Kemal’le görüşmesinden hemen sonra Rıza Şah, İran için oldukça radikal sayılabilecek bazı reformlara imza attı. Ölçü-tartıda Batılı birimlere dönüldü. Dini kıyafetlerin her türlüsü kaldırılarak yerine erkekler için şapka giyme mecburiyeti getirildi. Kadınların da çarşaf ve peçe giymemeleri için sert yaptırımlar konuldu. Subayların eşlerine tesettür tümüyle yasaklanırken, “toplu etkinlikler”e katılacak kadınların başlarının açık olması kuralı ihdas edildi. Baskılar zaman içinde kadınların örtülerinin sokaklarda polisler tarafından zorla çıkartılmasına kadar vardırıldı. Dinî kurumlar eğitim bakanlığının denetimine bırakıldı. 1934 yılında ülkenin adı Persia’dan İran’a dönüştürüldü. Birçok yer ismi Arapça, Türkçe ve Ermenice oldukları gerekçesiyle değiştirildi. Rıza Şah’ın ulema sınıfını zapt-u rapt altına alma hırsı yüzünden 1928’de Kum’da, 1935’te de Meşhed’de büyük ayaklanmalar yaşandı. 1941’de İran, İngiltere ve Sovyetler Birliği tarafından işgal edildi. 15 Eylül’de Rıza Şah, tahtını 21 yaşındaki oğlu Muhammed Rıza’ya bırakarak ülkesini terk etti. Muhammed Rıza Pehlevi’nin 1979’a kadar süren yönetimini tek kelimeyle özetlemek gerekirse, doğru seçim şu olacaktır: Zulüm. İran bu uzun dönem boyunca yabancı silah tüccarlarının uğrak yeri oldu, halk ezildikçe ezildi, az sayıdaki zenginin kollanması amacına dayalı bir korku diktatörlüğü oluşturuldu. 1957’de kurulan korkunç istihbarat örgütü SAVAK, Devrim’e kadar geçen 22 yıllık sürede, dünyadaki diğer istihbarat örgütleriyle sıkı bir işbirliğine giderek, insan hayalini zorlayacak işkence ve suikastlara imza attı. 1951-53 yılları arasında başbakanlık yapan Muhammed Musaddık’ın CIA tarafından organize edilen bir darbeyle düşürülmesi ise hem Şah’ın “kukla” sıfatını perçinledi hem de İran halkının gururunun bir kere daha (ve belki de hiç onarılamayacak biçimde) kırılmasına yol açtı.

Bir kaçış olarak İslâm Devrimi
Nihayet Ayetullah Humeyni’nin bir umut olarak ortaya çıkmasıyla, İran halkı, Humeyni’nin dinî kimliğine, vizyonuna veya vaadlerini iktidarında uygulayıp uygulayamayacağına hiç aldırış etmeksizin, Şah’ın demir pençesinden bir an evvel kurtulmaya baktı. Bu yönüyle İslâm Devrimi kendi haline bırakılmamış, gelişmesinin normal bir seyir izlemesine izin verilmemiş, biteviye önü kesilmiş, horlanmış onurlu bir halkın, önüne çıkan ilk ciddi alternatife sarılması olarak okunmalı. İşte tam da bu nedenle, “Şahlık rejiminin demir yumruğu tepesine inmemiş olsaydı, İran halkı yine de İslâmî rejim’i ister miydi?” sorusu önemlidir.

Dünya üzerindeki hangi halkı yüz yıl boyunca aşağılayıp yok sayarsanız, mutlaka bir isyan patlak verir. İran’da yaşanan da bu. Dünyanın en hoş sohbet, misafirperver, mizah duygusu gelişmiş, ince zevklere sahip, şiir ve sanata düşkün, yaşamayı seven milletlerinden biri olan İranlılar, bugün “şahin ve boyun eğmez” bir imaja sahipse, bunun kökleri geçtiğimiz yüz yıldaki bitmez tükenmez dış müdahalelerde, tefessüh etmiş yönetimlerde ve ayaklar altına alınan millî onurda aranmalı. ABD başta olmak üzere Batılı (ve de Doğulu) birçok “İran karşıtı”nın değerlendirmelerindeki eksik de burada. İran halkının onuruna saygı duyulmaya başladığında, İran’la ilgili birçok sorunun da kendiliğinden çözüldüğü görülecektir.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İran’ı anlamaya giriş
« Posted on: 28 Mart 2024, 17:13:38 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İran’ı anlamaya giriş rüya tabiri,İran’ı anlamaya giriş mekke canlı, İran’ı anlamaya giriş kabe canlı yayın, İran’ı anlamaya giriş Üç boyutlu kuran oku İran’ı anlamaya giriş kuran ı kerim, İran’ı anlamaya giriş peygamber kıssaları,İran’ı anlamaya giriş ilitam ders soruları, İran’ı anlamaya girişönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes