> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Dosya Yazıları > İslam düşüncesi tabiri neyi anlatıyor
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslam düşüncesi tabiri neyi anlatıyor  (Okunma Sayısı 950 defa)
04 Ağustos 2012, 13:00:13
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 04 Ağustos 2012, 13:00:13 »



“İslam düşüncesi” tabiri neyi anlatıyor?
Ebubekir SİFİL • 84. Sayı / DOSYA YAZILARI


Sona bırakmayıp önden söyleyelim: Menşe itibariyle “din” ile “düşünce” arasında, Yaratıcı ile yaratılan arasındaki kadar fark var. Din (burada münhasıran “hak din”in kastedildiğini ayrıca vurgulamaya gerek yok) Allah Teala’nın, seçtiği peygamber vasıtasıyla insanlara ilettiği; inanç, amel ve ahlaka ilişkin hükümler ihtiva eden bir vaz-ı ilahi. Düşünce ise insana mahsus bir eylem olarak insana ilişkin olan ve ihata alanı insanın zihnî kapasitesi, algısı ve tecrübesiyle sınırlı bir eylemi anlatıyor. Öyleyse ilahî menşeli bir olguyu beşer kaynaklı bir olgu ile iç içe geçirmek teorik olarak mümkün olmasa gerekiyor. Aksi halde dinde Yaratıcı ile yaratılan arasında ortak olan bir alandan bahsetmek durumunda kalırız ki bu, “Hak Din” için söz konusu edilemez. Teorik olarak böyledir de pratikte durum nasıl?

Din insan müdahalesine kapalı
Müslüman açısından Hz. Peygamber (s.a.v), Allah Teala’nın insanlara tebliğ etmesini emir buyurduğu her şeyi eksiksiz olarak tebliğ etti. Bunun anlamı şu: Din, Hz. Peygamber (s.a.v)’e geldiği haliyle de, O’ndan üçüncü şahıslara yansıdığı haliyle de insan müdahalesine kapalı; yani burada “düşünce” ile herhangi bir biçimde irtibatlandırılabilecek bir beşerî dahle yer yok. Hz. Peygamber (s.a.v), vahiy karşısında tamamen -tabir yerindeyse- pasif bir alıcı konumunda. Alettenezzül burada O’nun Rabbi’nden talebi/isteği olduğundan ve vahiy kanalıyla o talebe/isteğe bir mukabelede bulunulmasından bahsedebiliriz. Ancak unutmayalım, burada da kaynak yine ilahî.

Efendimiz (s.a.v), tebliğ ve beyan görevini hakkıyla yerine getirdikten sonra Refik-i A’lâ’ya intikal etti. Özenle yetiştirdiği ashabına tebliğ ettiği din, onlar tarafından O’ndan görüp anladıkları/belledikleri şekilde hem yaşandı, hem de sonraki kuşağa aktarıldı.

Sahabe halkasında işin içine bir miktar “insan fiili” giriyor gibi. Zira Efendimiz terk-i dünya ettikten sonra ortaya çıkan yeni meseleler oldu. Hilafete kimin geleceği, Kur’an’ın mushaf halinde iki kapak arasına toplanmasının doğru olup olmayacağı gibi. Yani hakkında Kur’an ve Sünnet’te birebir hüküm bulunmayan hususlar söz konusu oldu ve onlar böyle durumları şûrâ ve ictihad kurumlarını çalıştırarak aştılar.

“İslam düşüncesi”, ictihadiyatın karşılığı mı?
O halde burada, din içinde “ictihada açık” bir alandan bahsediyoruz. Bu “düşünce” ile en azından kimi noktalarda örtüşen bir eylem değil mi?

Hemen bu kritik noktada bir tafsile gidelim: Kur’an ve Sünnet hükmünün bulunduğu yerlerde düşünce söz konusu olmaz. Ümmet’in âlimlerinin ortak aklının yanılmayacağı da Efendimiz (s.a.v) tarafından haber verilmiş bir hakikat.  Dolayısıyla icma ile sabit hükümler bu ümmetin masumiyeti ile garanti altına alınmış demek. Geriye ictihad ila varılan neticeler kalıyor. Ehl-i Sünnet, “hak taaddüt etmez” kaidesi gereğince ictihad ihtilaflarında taraflardan sadece birinin doğruya isabet etmiş olacağını, diğer(ler)inin ise hata ettiğinin söylenmesi gerektiğinin altını çizer. Dolayısıyla fıkhiyatta sadece bu alanda “düşünce” ile kesişen bir faaliyetten söz edebiliriz.

Ne var ki, “İslam düşüncesi” tabiri ile anlatılmak istenenin ictihadiyat olmadığını biliyoruz. Bu tabir, beşer inisiyatifine açık daha büyük bir alan çağrışımına sahip. Öyleyse itikadî fırkalar arası ihtilaflar alanına intikal etmemiz gerekecek.

Sahabe kuşağı henüz hayattayken ortaya çıkmaya başladığını gördüğümüz “aykırı” düşünceler  “İslam düşüncesi” tabirinin tam da bu noktada bir gerçekliğe tekabül ettiğini söylememizi mümkün kılıyor. Evet, Sahabe’de görülmeyen, dolayısıyla onların öğrettiklerine aykırı birtakım inanç ve düşüncelerin oluşturduğu “itikadî bid’at” alanının “İslam düşüncesi” tabiriyle ifade edilmesinde bir mahzur olmasa gerek.

Zira Sahabe’nin Efendimiz (s.a.v)’den alarak kendilerinden sonraki kuşağa “din” diye aktardıklarının arasında, işbu fırkaların ortaya attığı bid’at inanç ve düşüncelere rastlanmaz. Bu bid’at inanç ve düşünceler, birtakım dış etkenlerin içerideki kimi arızalar içinde mayalanması neticesinde ortaya çıkmış, Kur’an’a, Sünnet’e ve Sahabe tavrına aykırı oluşumlardır ki, beşer kaynaklı olduklarında şüphe yok.

Denebilir ki: Ehl-i Sünnet kelam fıkraları (Mâturîdiyye ve Eş’ariyye) da Kur’an, Sünnet ve Sahabe’de görülmeyen birtakım kavramlar kullanmışlardı. Bu durum Ehl-i Sünnet kelamı için “düşünce” tabirinin kullanılmasını normal, hatta zorunlu kılmaz mı?

Deriz ki: O kavramlar esasen beşer müdahalesine kapalı olan itikad alanını tahkim ve müdafaa maksatlı olarak tedavüle alındı. Dolayısıyla işin cevherini teşkil etmiyorlar. O kavramları kaldırıp atsanız bile Ehl-i Sünnet kelamının cevherini oluşturan itikad umdeleri aynıyla varlığını devam ettirecek.

Buna mukabil bid’at fırkaların kullandığı kavramlar için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Onların kavramları, bizatihi itikadlarının cevheri aynı zamanda; dolayısıyla onları kaldırıp atacak olsalar, itikadlarından olurlar…

İlahî olanın beşerî olanla karışmaması için
Hasılı kelam, İslam, Allah Teala’nın Peygamberine, O'nun da ümmetine emanet ettiği “din” olarak varlığını Ehl-i Sünnet çizgide koruyor ve sürdürüyor. Onu “düşünce”den ne kadar uzak tutarsak, o kadar muhafaza etmiş ve ona liyakatimizi ortaya koymuş oluruz. Onu “düşünce”ye yaklaştırdığımız ölçüde kendi istikametimizden oluruz.

İslam’ı “düşünce” olarak ifade etmeye devam edersek, süreç içinde ilahî olan beşerî olanla karışacak, hakikat izafileşecek, dilimiz sekülerleştikçe din algımız da sekülerleşecek. Bir süre sonra zihin dünyamızda “hak” ile “batıl” birbirine karışacak biz farkında olmadan. İnanmazsanız Ehl-i Kitab’ın serencamına bakın…

Dip Notlar:

1. “Benim ümmetin dalalet üzerinde ittifak etmez.” (et-Tirmizî, “Fiten”, 7; İbnMâce, “Fiten”, 8; Ahmed b. Hanbel, XL, 200.)
2. Haricîlerin, Kaderiyyenin ve Mürcie’nin zuhurunda olduğu gibi.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslam düşüncesi tabiri neyi anlatıyor
« Posted on: 29 Mart 2024, 00:00:44 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslam düşüncesi tabiri neyi anlatıyor rüya tabiri,İslam düşüncesi tabiri neyi anlatıyor mekke canlı, İslam düşüncesi tabiri neyi anlatıyor kabe canlı yayın, İslam düşüncesi tabiri neyi anlatıyor Üç boyutlu kuran oku İslam düşüncesi tabiri neyi anlatıyor kuran ı kerim, İslam düşüncesi tabiri neyi anlatıyor peygamber kıssaları,İslam düşüncesi tabiri neyi anlatıyor ilitam ders soruları, İslam düşüncesi tabiri neyi anlatıyorönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes