๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dosya Yazıları => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 13 Ağustos 2012, 18:15:22



Konu Başlığı: Geleneksel medyanın sonu mu
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 13 Ağustos 2012, 18:15:22
Yeni medya: Geleneksel medyanın sonu mu?
Hakan ÇOPUR • 88. Sayı / DOSYA YAZILARI


20. yüzyılda iletişim teknolojilerinde ardı ardına yaşanan ve hâlen devam etmekte olan devrimlerin biçimlendirdiği ve şaşırtıcı derecede hızla değişen bir dünyada yaşadığımız bir gerçek. Aslında yerküre, Güneş etrafındaki turunu hâlâ 365 günde tamamlıyor, ama artık bu süre zarfında çok daha fazla değişimin gerçekleştiği bir çağda yaşıyor insanlık. İnsanoğlu, iletişim teknolojileri sayesinde, adeta zamanın akışını hızlandırdı ve kendine daha hızlı dönen bir dünya inşa etti. Bunun iyi mi kötü mü olduğu tartışıladursun, internet çağı, cep telefonu, akıllı telefon, mobilite, sosyal medya derken artık iyiden iyiye bağımlısı olduğumuz ve geri dönülmesi/döndürülmesi pek de mümkün olmayan dijital bir çağa girmiş bulunuyoruz.

1844’te telgrafın, 1876’da telefonun, 1907’de radyonun, 1923’te televizyonun ortaya çıkışı elbette insanlık için önemli ve büyük adımlardı. Ancak hiçbiri 1960’larda ortaya çıkıp 80-90’larda yaygınlaşan internet kadar devrimsel sonuçlar doğurmadı. Bu bakımdan yeni medya okumalarını bu hız ve dijitalleşme çağı ekseninde yapmakta yarar var. Zira, Alvin Toffler’ın da dediği gibi, kağıtsız ofis ve insan kopyalamanın mümkün hâle geldiği bir dönemde yaşıyoruz. Hâlbuki daha yüz yıl önce kâğıt insanlık için vazgeçilmez bir materyal idi ve bir canlının kopyalanabileceği fikri pek kabul edilebilir bir şey değildi. Bugün ise matbu gazetelerin kaç yıl ömrünün kaldığı konuşuluyor. Dijitalleşme diyebileceğimiz olgu, aslında sadece iletişim dünyasını değil topyekûn hayatımızı değiştiriyor. Yeni medya dediğimiz şey, tam da bu dijital dünyanın bir çıktısı olarak geleneksel olandan ayrılmakta, kâğıt yerine bilgisayar ekranını, doğrusal zaman yerine değişken zamanı, tek yönlü haber/bilgi akışı yerine çift/çok yönlü haber/bilgi akışını merkeze alıyor. Bu bakımdan geleneksel medyanın dili monologa dayalı iken yeni medyanın dili diyaloga dayalı. Belki de “yeni medya”yı eski benzerlerinden ayıran temel unsur, zaman ve mekândan bağımsız olarak hareket edebilmesi, dolayısıyla her zaman ve mekânda kullanıcıya dijital gerçekliğin tüm imkânlarını sunabilmesi.

20. yüzyılın son dönemlerine kadar iletişim pratiği, bir iletinin bir kaynaktan başka bir kaynağa aktarılmasına imkân veren yazılı/sesli/görüntülü medya araçlarına, yani geleneksel anlamda gazete, radyo ve televizyon gibi konvansiyonel iletişim araçlarına dayanmaktaydı. Artık öyle değil. İnternet devrimi, yepyeni bir dijital çağın temel taşı oldu ve tüm iletişim anlayışı yeni baştan tanımlandı. Artık zaman ve mekândan bağımsız yeni bir iletişim anlayışının hâkim olmaya başladığı ve görece kaotik düzeni olan bir medya çağını tecrübe ediyoruz. Şimdilik bu yeni dönemde bizi neyin beklediğini sadece tahmin etmekle yetiniyoruz; ama son 10 yılda sadece cep telefonu sektöründe yaşanan baş döndürücü değişime bakmak fikir verecektir sanırım.

Yeni medya nedir?
Medya, (İngilizce ‘medium’ [ortam] sözcüğünün çoğulu olan ‘media’ sözcüğünden gelen) “ortamlar”, “vasıtalar”, “araçlar” gibi sözlük anlamlarına sahip bir kelime. Çok geniş bir kullanım alanı olmakla birlikte gazete, televizyon, dergi, radyo vb. kitle iletişim araçlarına/ortamlarına genel anlamda medya deniyor. Bu bakımdan “yeni medya” kavramındaki “yeni” ifadesi, içerikten ziyade iletişim araçlarındaki yeniliğe işaret ediyor; kâğıdın yerini dijital ekranların alması gibi. Ancak yine de aracın niteliğinin değişmesiyle mesajın/içeriğin değişimi tartışmasındaki hakkımızı saklı tutalım.

“Yeni medya” tartışmaları Türkiye’de henüz çok yeniyken dünyada bu tartışmaların internetin yaygınlaşmasıyla beraber başladığı söylenebilir. Kullanıcının istediği içeriğe istediği zaman ve mekânda erişimini mümkün kılan, büyük oranda kullanıcıların interaktif ve yaratıcı katılımına dayanan “yeni medya”, geleneksel medyaya kıyasla içerik üretimi, basımı ve yayımında daha demokratik bir dünya vaadiyle ortaya çıktı. Geleneksel medya patronlarının daha az etkili olabileceği, bunun yanında birkaç gencin garajlarda kurdukları sosyal paylaşım sitelerinin sadece birkaç yılda yüz milyonlarca kullanıcıya sahip olabildikleri ilginç, bir o kadar düzensiz ve sürprizlere açık bir evren yeni medya.

Bununla birlikte şu da bir gerçek ki yeni medya, geleneksel medyaya göre kontrolü ve yönlendirilmesi daha zor bir alan. İnternet tabanlı olduğu, küçük ekonomik imkânlarla büyük adımlara izin verdiği ve zamandan bağımsız olarak işlediği için öngörülmesi ve tedbir alınması güç bir dünya. Tam da bu sebeplerle sadece medya patronlarına değil, her kullanıcıya söz söyleme imkânı veriyor, sadece habere maruz kalan pasif okuyucu yerine haberin üretiminde bizzat yer alan aktif öznelere alan açıyor yeni medya. Dolayısıyla yeni medya, daha çoğulcu, farklılıklara daha açık, ulus-devlet sınırlarının çok ötesinde (içinde yereli de barındıran) “global bir köyü” sembolize ediyor belki de. Yeni medyayı, “glokalizasyon” (globalizasyon+lokalizasyon) sürecinin bir parçası olarak değerlendirmek pekâlâ anlamlı ve mümkündür.

Üçüncü Dalga
1980 tarihli Üçüncü Dalga adlı meşhur kitabında insanlık tarihini üç safhada ele alan ünlü fütürist Alvin Toffler, birinci safhaya “Tarım Toplumu”, ikinci safhaya “Sanayi Toplumu” ve üçüncü safhaya da “Bilgi Toplumu” adını verir. Avcı-toplayıcı toplumun yerini alan tarım toplumu, Toffler’a göre, insanlığın ilk büyük sıçramasıydı ve yerleşik hayata geçişle birlikte ciddi bir kültürel birikimin de temel zeminiydi. Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan ve kabaca geç 17. yüzyıl ila 19. yüzyılın ortalarına kadar devam eden ikinci dalgayı Toffler, sanayi toplumu olarak nitelendiriyor. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş, toplumsal yapıyı kökünden etkileyen önemli değişimleri/sonuçları beraberinde getirdi. Örneğin büyük oranda sanayileşmeye bağlı olarak şekillenen kentleşme olgusu, modern bir toplumsal birim olarak “çekirdek aile”yi ortaya çıkardı. Kapitalizmin yayılması süreciyle kol kola ilerleyen “sanayileşme” evresi, her şeyin kitlesel bazda gerçekleştiği ve standardizasyonla birleştiğinde bürokrasiyi ortaya çıkaran bir dalga. Sanayi toplumundaki toplumsal örüntü, merkeziyetçi, bürokratik ve düzenleyici/kontrol edici mekanizmaları olan büyük bir devlet aygıtına yaslanır. Sanayi toplumu, imparatorluklardan ulus-devletlere geçiş süreci gibi dramatik ve dünya savaşları gibi trajik dönemleri de içinde barındırıyor.

Ancak Toffler’ın, insanlığın üçüncü büyük sıçraması diyebileceğimiz, “Üçüncü Dalga” olarak nitelendirdiği sanayi-sonrası toplum ise, kabaca 1950’lerde sonra ortaya çıkan ve “bilgi çağı”, “dijital çağ”, “tekno-bilimsel devrim” veya “uzay çağı” gibi ilginç nitelemelerle betimlenen bir dönüşüm sürecine işaret ediyor. Bu dalganın ayırıcı unsurları bilgi-temelli üretim, bireyselleşme, değişim süreçlerinin hızlanması ve elbette teknolojik dönüşüme bağlı olarak gelişen iletişim teknolojilerindeki devrimlerdi. Hiç kuşkusuz bu devrimler, internetin doğuşu ve yaygınlaşmasına paralel olarak bilginin daha kolay ulaşılabilir ve çok daha hızlı yayılabilir olmasına zemin hazırladı. Üçüncü dalga yaklaşımının önemi, merkezine bilgiyi koymasında. Bilgi tarih boyunca hep önemliydi; ancak bu dönemde bilgiye ulaşmanın ve bilgiyi kullanmanın niteliğindeki devrimsel dönüşüm ortaya bambaşka bir toplumsal durum çıkardı. Bilginin dolaşımındaki devrimsel dönüşüm, hiç kuşkusuz, en çok da iletişim teknolojilerindeki devrimler sayesinde mümkün oldu ve bu devrimler McLuhan’ın “global köy” yaklaşımının da temeli oldu.

Global köyde “araç mesaj” mıdır?
Kanadalı yazar Marshall McLuhan, iletişim devrimlerinin biçimlendirdiği dünyayı büyük bir köye benzeterek 1967 yılı gibi erken bir dönemde “global köy” nitelemesini yapmıştı. Elektronik iletişim araçlarının bireyler ve toplumlar üzerindeki etkileri üzerine çalışan McLuhan, dijital çağda her şeyin aynı anda olup bittiğini ve zaman-mekân mefhumlarının anlamını yitirdiğini savunmuştu. McLuhan, global köyü tanımlarken şöyle diyor: “Enformasyonun tüketimi dünyayı büyük bir tüketim fonksiyonuna sokmuştur. Dünya, insanların her şeyi aynı anda öğrendiği bir köy haline gelmektedir. Dünya, modern uydu iletişimi ve kapitalist üretim biçimindeki gelişmelerle bütünleşik bir dünya olmuştur. Global kent, reklamcıların reklamını yaptıkları, tüketim mallarının üreticisi uluslararası firmalar ve ortaklarının köyü olmuştur.”

McLuhan’ın yeni medya bağlamında değerlendirilmesi gereken çok önemli bir diğer tezi de “araç mesajdır” yaklaşımı. McLuhan, bir medyanın/aracın, mesaja ilişkin algımızı baştan sona şekillendirebileceğini düşünüyor. Aynı mesajın kitap, dergi, gazete, radyo, televizyon (veya bugün için internet) üzerinden verilmesi sonucunda hepsinde farklı çıktılara ulaşılabileceğini ve bunda aracın belirleyici olduğunu savunan McLuhan, aracın yansızlığı yaklaşımını da baltalıyor ve iletişim bilimciler için ciddi bir tartışma alanı açıyor. Dijital teknolojiye dayalı yeni medya araçlarının, mesajın taşınmasında neden “masum/tarafsız” olmayabilecekleri konusunda ufuk açıcı bir tartışmaya kapı aralayan bir yaklaşım olarak “araç mesajdır”, bir yere not edilmeli.

Geleneksel medyanın sonu mu?
Yeni medyanın anlık değişen, interaktif ve kullanıcıları içerik üretimine katan yapısı, tek-taraflı geleneksel medyayı doğal olarak tehdit ediyor. Bugün dünyanın en büyük gazete ve dergileri, bir yandan matbu yayınlarına devam ederken daha büyük bir hızla internet ortamında dijital yayıncılığa geçiyor. Bu bir tercih değil, aksine bir zorunluluk. Her yıl ortalama yüzde 50 büyüyen akıllı telefon pazarında, 2011 yılında, dünya genelinde yaklaşık 500 milyon akıllı telefonun satıldı. Bu rakam Türkiye’de 3 milyonun üzerinde. 2014 yılında ise bu rakamın kabaca 1 milyarı bulması bekleniyor. Bu rakamlara tabletler de dâhil edilirse dünya üzerindeki mobilitenin (bilgiye her an her yerden ulaşma imkânının) ne denli yüksek olduğu anlaşılabilir. Böyle bir çağda kâğıda resim ve yazı basmanın daha ne kadar anlamlı kalabileceği elbette sorgulanıyor. Bu bakımdan geleneksel medyanın yavaş yavaş yerini yeni/dijital medyaya bırakacağını öngörmek mümkün; ancak bu zaman diliminin ne kadar uzun olacağı belli değil. Bununla birlikte yeni medyanın yönünün/geleceğinin ne olacağı konusundaki belirsizlikler ve farklı yaklaşımlar, geleneksel medyanın belki de uzun zaman daha yaşayacağına işaret ediyor.

Yeni medya ne vaat ediyor?
Yeni medya her şeyden önce hız vaat ediyor; hız beraberinde değişimi, değişim yeniliği getiriyor. Ve bütün bunlar yine hızlı bir şekilde yaşanıyor. Anlamak ve yönlendirebilmek için yetişmek durumunda olduğunuz, yetişemediğinizde geride kaldığınız bir hız çağında yaşıyoruz. Yine de, Paul Virilio’nun da haklı olarak dediği gibi, “içinde bulunduğumuz araç (çağ) öyle hızlı gidiyor ki artık frene basılsa bile bir duvara çarpmamız mukadder gözüküyor.” Buradan hem iyi hem de kötü sonuçları bir arada sunan kaçınılmaz bir süreç tablosu çıkıyor. Bir yönüyle yeni medya; hız, çoğulculuk, çok boyutluluk, esneklik, özgürlük, bireysellik ve demokrasi vaat ediyor. İronik bir biçimde bunların hepsi de aynı anda gerçekleşebiliyor dijital âlemde. Ancak bir diğer yönüyle yeni medya; belirsizlik, kaos, anarşi, mahremiyet kaybı, sanal korsanlık ve misenformasyon (gerçek bir bilginin eksik ve yanlış verilmesi) ve dezenformasyon (yanlış veya doğruluğuna bakmadan kasıtlı yayılan bilgi) anlamlarına da geliyor.

Yeni medyanın ne vaat ettiğini daha iyi anlamak için birbiriyle senkronize olarak dönüşen internet teknolojileri, sosyal medya, akıllı telefonlar-tabletler ve sanal gerçeklik oluşturan diğer araçlara bakmakta fayda var. Açıkçası eski medya ile ilgili ne kadar çekincelerimiz varsa yeni medya ile ilgili de soru işaretlerimiz olmalı diye düşünüyorum. Zira yeni medya, bilgiyi iletim-bilgiye ulaşım tekelini kırmış ve daha fazla ve bağımsız kaynaktan bilgiye ulaşma pencereleri açmış olsa da bu sefer doğru bilgiye ulaşım konusu ortaya çıktı. Dolayısıyla geleneksel medyaya göre görece daha demokratik bir alan olan yeni medya, önündeki ciddi sınavları bekliyor.

Çok çeşitli ve bağımsız kaynağın varlığı, bilginin daha demokratik olarak yayılmasına fırsat tanırken aynı zamanda misenformasyon ve dezenformasyona da imkân veriyor. Örneğin Google’da yaptığımız aramanın sonucunda ulaştığımız ya da Twitter’da yayılan bir bilginin doğruluğunu nasıl test edeceğiz? İşte bu, cevabı zor bir soru. Çünkü büyük ihtimalle dijital ortamda ulaştığınız bir bilginin doğruluğunu yine dijital ortamda (bu sefer daha çok güvendiğiniz bir kaynaktan) test edeceksiniz. Dolayısıyla yeni medya, bir “imkân” olduğu kadar henüz güvenilirlik testinden geçmemiş “kırılganlıkları” olan bir alan. Geleneksel medya araçlarının sicili bu konuda zaten yeterince bozuk olduğu için yeni medyanın bu husustaki durumu doğal olarak daha önemli hale geliyor. Sonuç olarak yeni medya-demokrasi ilişkisine siyah-beyaz şeklinde değil gri alanların mevcut olduğu bir ilişki olarak bakmak daha doğru olacak.

Sonuç: “Değişim doğrusal değildir”
Her araç kendi ontolojisini dayatır. Topyekûn “yeni medya” dediğimiz iletişim araçları da kendi kültürlerini dayatıyor ve küresel olanla yerel olanın iç içe geçtiği karmaşık bir duruma yol açıyor. Nasıl ki klasik fiziğin “kesinlik” anlayışından sonra kuantum fiziğinin “görelilik” anlayışı büyük bir yarılma meydana getirdiyse, geleneksel medyanın tek-taraflı bilgi iletiminden sonra yeni medyanın çok-taraflı ve karşılıklı bilgi dolaşımı da o denli büyük bir farklılaşmayı beraberinde getirdi. Ancak hemen ifade edilmeli ki yeni medyanın getirdiği değişim süreci doğrusal değil; yani her zaman aynı istikamette ilerlemek zorunda değil. Örneğin bugünün trendi olan bir sosyal medya aracı 10 yıl sonra tamamen demode olabilir, ya da bugün yeni medyanın doğru kabul edilen bir fonksiyonu yarın yanlış olarak değerlendirilebilir. Bu iyi ve kötü senaryoların hepsi de ihtimal dâhilinde. Çünkü içinden geçtiğimiz dönem öyle hızlı bir değişim süreci ki tam olarak doğru bir istikamet çizebilmek kolay değil.

Bugün sosyal medyanın Arap Baharı’ndaki ciddi etkisini ya da muhalif unsurları kontrol edemedikleri için ülkelerinde internete erişimi engelleyen yönetimleri konuştuğumuz bir dönemdeyiz. Bu dönemin ana karakterinin demokratik bir iletişim evreni mi yoksa kaotik/anarşik bir iletişimsizlik dönemi mi olacağını zaman gösterecek. Yeni medyanın kapitalist üretim biçiminin bir nesnesi mi, yoksa onu değiştirebilecek bir güç mü olacağını da zaman gösterecek. Ancak her halükarda yollar aynı kapıya çıkıyor sanırım: İnsana ait tüm ürünlerin dijitalizasyonu...