> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Dosya Yazıları > Beril Dedeoğlu
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Beril Dedeoğlu  (Okunma Sayısı 967 defa)
11 Haziran 2012, 19:46:20
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 11 Haziran 2012, 19:46:20 »



Beril Dedeoğlu: Türkiye Dış Politikada Önemli Adımlar Atıyor
İbrahim BARAN • 51. Sayı / DOSYA YAZILARI


Türkiye son dönemde dış politikada ciddi adımlar atıyor. 2002’den bu yana herkesin zihninde büyük bir soru işareti olarak yer eden Avrupa Birliği süreci, Ermeni Soykırımı İddiası, Kürt Sorunu ve Kıbrıs Meselesi gibi tartışmalı konularda önemli girişimlerde bulunuluyor. Konunun uzmanlarına göre bu tür gelişmeler Türk dış politika geleneğinde yeni bir başlangıca işaret ediyor. Geçtiğimiz ay yaşanan Yeni Osmanlılık tartışması, NATO ve G-20 zirvelerinde yaşananlar ve son olarak ABD’nin yeni başkanı Barack Obama’nın Türkiye’yi ziyareti Türk dış politikasını tekrar gündeme getirdi. Konuyu Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beril Dedeoğlu ile değerlendirdik.

Türk Dış Politikası’nda son dönemde yaşanan gelişmelerden sonra İkinci Cumhuriyet ve Yeni Osmanlılık kavramları konuşuluyor. Bu kavram Turgut Özal döneminde de gündeme getirilmişti. Yeni Osmanlılık ne demek?

Yeni Osmanlılık, Özal’ın doğu açılımları çerçevesinde, hatta Hindistan’a kadar gidişinden sonra ortaya çıkmış bir kavram. “Kültürel bağlarımız var. Bu insanlarla niye ticaret yapmıyoruz?” demesiyle, kendisine olumsuz anlamda ithaf edilen bir kavramdı. Şu anda da Yeni Osmanlılık, benzer bir şekilde olumsuzluk olarak gösteriliyor. Ben hiç zannetmiyorum ki, mevcut hükümetin Osmanlı’yı kurmak gibi bir derdi olsun. Öyle bir benzetmenin çok gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Sadece eski Osmanlı coğrafyasından gelen niteliklerin bir iletişim dili, yeni bir diyalog dili olabileceği konusunda öngörüleri var ve bunu birçok yerde yaşama geçirdiler. Dolayısıyla o anlamdan bakılırsa evet, öyle bir kültürel bağın olduğu bölgelerle daha yakın bir kültürel, ekonomik, diplomatik ortam oluşturmaya yönelik girişimler söz konusu. Ayrıca bu diyalog henüz bütün Osmanlı coğrafyasıyla kurulmuş da değil. Herkes aynı şekilde Türkiye’ye bakmıyor. Dolayısıyla bu kadar genelleyecek bir tanımlama olacağını zannetmiyorum.

Özellikle AK Parti iktidarının 2002’den sonraki politikaları göz önüne alınarak bir değerlendirme yapıldığında, daha aktif ve çözüme yönelik adımların atıldığı bir politika yürütüldüğü görülüyor. 2002’den önce ise Türkiye’nin sönük bir dış siyaset izlediği söyleniyordu. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Soğuk Savaş yıllarında tek parametreye dayanan bir dış siyaseti vardı Türkiye’nin. Ayrıca çok da hareket kabiliyeti yoktu; bunu kabul etmek lazım. Daha çok Rusya’yı karşısında tutma, ABD’yi yanında tutma ve Avrupa’yı da karşısına almama siyaseti uyguluyordu Türkiye. Bunun için çok fazla seçenek mevcut değildi. Dolayısıyla bu seçeneksizlik içinde atak bir şeyler yapması beklenemezdi. Çok bağımlı değişkeni vardı. Konjonktür değiştikten sonra bu kendi bağımlı değişkenleri saçılınca hareket kabiliyeti kazandı. 2000’li yıllara kadar bu hareket kabiliyetinin çok verimli geliştiğine emin değilim. Ama şunu da unutmayalım ki, Avrupa Birliği ile ilgili en önemli adımlar bu 2000’li yıllara kadar atıldı. İlk Doğu açılımı diyeyim –Kafkasya ve Ortadoğu açılımları– yine o dönemde başladı. İlk defa Kıbrıs konusunda 2000’lerden önce bazı gelişmeler başlatıldı. Bu esneklik 2000’li yıllardan sonra hız kazandı.

Dış politika vizyonunun halkın Batı ve İslam dünyasına bakışında bir dönüşüme sebep olduğunu söyleyebilir miyiz? Yeni bir dış siyaset belirlerken, Batı ve İslam toplumu arasındaki dengeyi gözetiyor mu AKP Hükümeti? Acaba Doğu’ya daha mı yakın duruyor?

Ben, Doğu’ya daha yakın durduğu kanaatinde değilim. Üst üste gelişen olaylar ve ikili ilişkileri Türkiye kendisi tasarlamadı. Yani olaylar kendi önüne geldi. Nereden bilsin ABD’nin bölgeden çekileceğini. Nereden bilsin Barzani’nin tavır değiştireceğini. Nereden bilsin İsrail’in Suriye ile barışmak isteyeceğini. Ama Ermenistan konusu ayrı. O biraz kendi iradesiyle olmuş bir şey. Fakat Doğu siyaseti için kendi içinde karşılığını bulabiliyor. Batı’ya yönelik çok bulamadı. İki sebeple: Birincisi, Avrupa Birliği’nde zaten bu süreci geriye çalıştıran bir dönem yaşandı. İkincisi, Türkiye’de reformlar yavaşladı. Dolayısıyla bu konudaki gidişatın ikincisinin önüne içeriden bariyeri doğdu. Diğerinde de bariyerler var, ama kapılar da var. NATO çerçevesinde tekrardan Batı ile olan ilişkilerin öne çıkacağı kanaatindeyim. Yani ABD ile yeni dönem ilişkisi de, bu Batı öncelikli izlenimin doğmasına yardımcı olacak
gibi gözüküyor.

Geçtiğimiz ay Barack H. Obama Türkiye’ye bir ziyarette bulundu. Bu ziyaretle ilgili olumlu olumsuz yorumlar yapıldı. Siz Obama’nın Türkiye’ye gelişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu ziyaretin birkaç açıdan çok olumlu bir ziyaret olduğunu düşünüyorum. Yeni Amerikan siyasetini Türkiye birinci ağızdan dinledi. Türkiye’nin beklentilerini ABD birinci ağızdan dinledi. Türkiye’deki siyasi liderler, nasıl lider olunursa sempati kazanılabileceği konusunda bilgi sahibi oldular. Bu çok yönlülük, kimliklerini gizlememe hali, onlarla barışık olma hali ve dostluk, işbirliği üzerinden bir genel siyaset tasarlama biçimi çok örnek verici bir durumdu. Bu konuda, ABD’nin Türkiye’yi kendine ortak olarak seçmiş olması Türkiye’nin bundan sonra yapacaklarıyla ilgili değil. Aslında bugüne kadar yaptıkları yüzünden seçildi Türkiye. Benim anladığım, Obama Türkiye’ye “Aynen devam et” dedi. O sözünü ettiği Ruhban Okulu, Kürt meselesi gibi konular, “içeride ne sorunun varsa, bu çatışmaya yol açmasın” mesajı verdi. “Eğer çatışırsan ben de seninle ortaklık yapamam, siz iç derdinize düşerseniz ne Ermenistan ile açılım olur, ne Ortadoğu’da bir takım paktlar kurulur, ne de ekonomik entegrasyon projeleri geliştirilir” dedi. Bu Türkiye için önemli bir uyarı. Ne yazık ki muhalefet partilerinin bu uyarıdan bir şey anlayacağı kanaatinde değilim. Umalım ki, iktidar partisi öğrenmiş olsun ve bunun içinden siyaset geliştirsin. Ayrıca Türk-Amerikan ilişkileri Obama ile tamir edilmedi. Bush’un son döneminde tamir edilmeye başlandı. Ve Türkiye’nin direnci karşısında ABD birçok konuda geri adım attı. Çünkü iddialarında haklılığı ortaya çıktı. Dolayısıyla daha fazla ısrar edemediler. Ben bunların başarılı siyaset olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Obama da biraz o yüzden önce Türkiye’ye geldi. Sanıyorum bunlar birer başarı. En büyük başarısızlık Avrupa Birliği çizgisinde.

“Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler Obama ile beraber değil, Bush’un son dönemiyle beraber rayına oturmaya başladı” dediniz. Obama’nın Türkiye’ye gelişi, Türkiye ile ABD ilişkileri açısından nasıl bir sonuç doğuracak? 

Eğer Bush “Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olmasını istiyorum” deseydi, Avrupa Birliği iyice sinir olurdu. Nitekim oldular. Şimdi Obama dediği zaman o kadar çok reddetme imkânları yok. Çünkü Obama yeni bir şey söylüyor. Üstelik söyledikleri tamamen Avrupa’nın değerleri üzerine cümleler. Avrupa bunu reddettiği zaman, ABD’yi yani Obama’yı reddetmiş oluyor. Çok arada kaldıklarını söyleyebilirim. O yüzden de çok keskin açıklamalar gelmedi. Bakmayın Sarkozy’nin öyle ileri geri konuştuğuna; o tek başına gösterge değil. Onlar da düşünecekler. Ben uzun zamandır Türkiye’nin Avrupa’yı düşündürdüğü kanaatindeyim. Fakat uzun süre düşünelim durumu vardı. Obama, o düşünme sürecini “artık karar verin”e dönüştürdü. “Çok düşündünüz. Ben sizin yerinize daha fazla düşündüm. Çünkü siz göremiyorsunuz. Ben gördüm meseleyi. Size anlatıyım isterseniz” dedi. Anlamıyorsunuz, diyor. Burada kastedilen büyük ölçüde demokratikleşmesine katkı sağlayacak bir bölgede istikrar sağlayacak bir ülkenin kültürel değerleri sebebiyle dışarıda bırakılmasının daha büyük sorunlara yol açacağıyla ilgili. “Kültürel”i geniş anlamda tutuyorum; ister biçime İslam de, ister Anadolu kültürü de, bu uyarıda bulundu. Avrupalılar anladı mı, anlamadı mı bilmiyorum; ama bunu anlatmaya devam edecek. Dolayısıyla ben ilk defa Amerika’nın bu ısrarının olumlu olduğunu düşünüyorum.

ABD’nin genel bir siyaseti var. Kim başkan olur olsun, bu siyaseti bir şekilde gütmek durumunda. Neo-conların Bush ile beraber çatışmacı bir dış politika siyaseti güttüğünü hep beraber gözlemledik. Obama’nın ise daha ılımlı ve diyalogcu bir yaklaşımla bu siyaseti devam ettireceği konuşuluyor. Siz de böyle düşünüyor musunuz?

Devam eden bir siyaset bazı konularda gayet tabii var. Sadece başkanların şahsıyla değil, demokratlarla cumhuriyetçiler arasında iktidar değiştiğinde değişebilecek bir siyaset olduğunu biliyorum. Çünkü demokrasi böyle bir şey. “Bir devletin siyaseti vardır. Siyasiler gelir, gider, değişmez” diye bir kural yok. Değişir, yani bir başkan geldi, izolasyonizm uygulandı. Bir başka başkan geldi, Hiroshima’ya bomba attılar. Yani çok keskin dönüşler olabilir. Ben farklı olduğunu düşünüyorum. En temel fark da şu: Bush dönemi Neo-conlar Rusya’yı yeniden ikinci bir blok yapmaya uğraştılar. Karadeniz gerginlikleri, füze kalkanı sistemleri, Afganistan’daki daha sert siyaset, İran siyaseti, bunların hepsi aslında büyük ölçüde Rusya’yı bir öteki haline getirmeye çalışmakla ilgiliydi. Bu tabii çok rahatlatıcı bir şey olurdu. Ama Rusya beceremedi. Onlar da çok istediler ama olmadı. Çünkü aradaki oyuncular bunu kabul etmediler. Tuzağa düşmediler. Dolayısıyla uygulanamadı. Obama siyaseti Rusya’yı karşıya almak değil, uzlaşmaya yönelik. Tam bir dostluk değil. Ama uzlaşma. Yani şöyle söylüyor Obama Rusya’ya: “Seni sıkıştırmayacağım. Burnuna füzeler dayamayacağım. Türkiye’yi arada bırakmayacağım; Boğazlardı, Karadeniz idi vesaire. Seninle anlaşalım. Örneğin, sen Azerbaycan üzerindeki etkine devam et, ama İran’ı rahat bırak. Orta Asya senin olsun, ben Ortadoğu’da daha fazla faaliyet göstereyim. Sen doğalgazın borusunu tut, ben petrolünkini tutayım. Ama anlaşalım.”

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Beril Dedeoğlu
« Posted on: 28 Mart 2024, 19:12:52 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Beril Dedeoğlu rüya tabiri,Beril Dedeoğlu mekke canlı, Beril Dedeoğlu kabe canlı yayın, Beril Dedeoğlu Üç boyutlu kuran oku Beril Dedeoğlu kuran ı kerim, Beril Dedeoğlu peygamber kıssaları,Beril Dedeoğlu ilitam ders soruları, Beril Dedeoğluönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes