> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Dosya Yazıları > Mezarlıkların hikâyesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mezarlıkların hikâyesi  (Okunma Sayısı 1244 defa)
27 Haziran 2012, 19:59:15
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 27 Haziran 2012, 19:59:15 »



Mezarlıkların hikâyesi
Murat KÜÇÜKUĞURLU • 64. Sayı / DOSYA YAZILARI


Mezarlıklar geçmişe götürüyor bizi. Kaybettiklerimizi hatırlatıp, içinde bulunduklarımızı, kendimizi sorgulattırıyor. Yani nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi işaret ediyor adeta. Eski mezarlıklarsa kentin tarihî bir bakıma. Onlara diğer tarihî eserler kadar değer vermek maziye olan saygının göstergesi. Mezarlıkların şehir içine yapılmasının nedeni de bu olsa gerek.

Her ne kadar şimdiki modern mezarlıklar şehrin dışına bir yerlere konuşlandırılmaya çalışılsa da Osmanlı şehirlerinde mezarlıklar, şehrin yaşam alanlarıyla iç içe ve zaman içerisinde kurulmuştu. Özellikle cami, tekke ve kümbet gibi yapıların etrafı, o şehrin ileri gelen yöneticileri ve din adamlarının ebedi istirahatgâhı olarak tercih ediliyordu. Diğer taraftan yerleşim yerlerinin hemen dışında kurulan genel mezarlıklar, şehir büyüdükçe canlıların arasında sıkışmış bir vaziyette varlıklarını devam ettiriyorlardı. Surlarla çevrili kale şehirlerde, surların zamanla önemini kaybetmesi ve yıkılmasıyla birlikte varoşlar, genişleyen şehrin iç mahalleleri haline geliyor; buralardaki kadim mezarlıklar da bundan nasibini alıyordu. Devletin yıkılış döneminde, özellikle II. Meşrutiyet devrinde şehir içindeki mezarlıkların ne olacağı sıkça sorulmaya başlandı. Hatta bir ara, şehir ve kasaba dâhilindeki mezarlıklara yeni definlerin yasaklanması dahi gündeme geldi. Fakat geleneksel uygulama devam etti.

Cumhuriyet döneminde ise, Avrupa’dan getirtilen uzmanların da tavsiyeleriyle, şehir içinde kalan mezarlıklar ortadan kaldırılarak, yerlerine yeşil alanlar ve parklar yapılmaya başlandı. Bu dönemde özellikle yerel yöneticilerin bilinçsizce hareketleri Türk-İslam şehirlerinin tapusu konumundaki asırlık mezarlıkları teker teker yok ediyor; buralardaki tarihî önemi haiz mezar taşlarının kaldırım taşı olarak kullanıldığı sıkça görülüyordu. Bu vahim durumun nedenlerinden birisi, eski mezarlıklar sökülürken, buralardaki kemiklerin kaldırılacağı yeni/asri mezarlıkların inşa edilmemiş olmasıydı. 1950 sonrasında ise tarihî mezarlıklarımız yeni bir tehlike ile yüz yüze geldi: Gecekondulaşma. Türkiye’nin yaşadığı ekonomik ve sosyal dönüşümün altyapı problemleri ve plansızlık ile birleşmesi sonucu ortaya çıkan gecekondulaşma, kırsal alandan göç alan yerlerde, en önemli şehirleşme sorunu olarak bu dönemde ortaya çıktı. Şehirlerimizin bu yeni durumdan en çok etkilenen kısımları ise mezarlıklar oldu.

1950 sonrasında en fazla göç alan şehir İstanbul olduğu gibi, yukarıda kısaca anlatılan dönüşümden en çok etkilenen mezarlıklar da İstanbul’dakilerdi. Bu dönemde şehirde açılan yeni caddeler de İstanbul’un tarihî mezarlıklarını olumsuz bir şekilde etkiledi.

Merzifoni Türbesi Haziresi
İkinci Viyana kuşatmasının talihsiz kumandanı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Çarşıkapı’da Divanyolu Caddesi üzerindeki türbesi, asırlar sonra başka bir talihsizliğe uğramıştı. 1956-57’deki caddenin genişletilmesi sırasında, Merzifoni Türbesi Haziresi’nde, bir kısmı Paşa’nın akrabalarına ait olan birçok mezar taşı yerinden sökülmüş, 100’den fazla taş üst üste yığılmıştı. Hazirede Merzifonlu ailesi için ayrılan küçük kısma bu taşların monte edilmesi maddeten imkânsız olduğu için, taşların buradan alınarak umumi kabristanlara, bir kısmının ise civardaki cami hazirelerinden birisine nakli gündeme gelmişti. Böylece tarihî haziredeki mezar kalıntılarından önemli bir kısmı civardaki bir sokağa nakledildi.

Karacaahmet Mezarlığı
1956 yılında Üsküdar-Karacaahmet Mezarlığı’nın bir kısmı, İstanbul-Ankara yolu için ayrılmıştı. Mezarlığın İbrahim Ağa Kapısı’ndan Saraçlar Çeşmesi’ne inen ve oradan Eski Kavak İskelesi’ndeki rıhtıma kadar uzanan bu saha içindeki meşahire ait değerli taş ve kitabelerin nakilleri gündeme geldi. Bunun üzerine Cemaleddin Server Bey, nakilden önce bunların klasik şekilleri bozulmadan fotoğraflarının alınmasını ve daha sonra çevresindeki münasip ve müsait yerlere serpiştirilmesini “mahalli tarihîn kaybolmaması adına” ilgililerden rica etti. Cemaleddin Server’in bu hassasiyeti son derece önemliydi. Zira çeşitli vesilelerle yerlerinden sökülen tarihî mezar kitabeleri, mezar içindeki ölü bakiyeleri alınmaksızın ve rastgele bir şekilde çeşitli mezarlıklara naklediliyordu.

Aynı günlerde Vefa’da Kovacılar Caddesi üzerinde Defterdar Recai Efendi’nin harap sebil ve mektebi sırasındaki “Hançerli Sultan” isimli hatunun mezarının yerinden kaldırılması gerekli görülmüştü. Bunun üzerine Cemaleddin Server Bey, mevzii tarihîn korunması, ileride arandığı zaman kolayca bulunması ve İstanbul’un tarihîni araştıracak olanları şaşırtmaması için, bu hatunun kabrinden alınacak kemiklerin, Şeyh Vefa Türbesi haziresine veya Burmalı Mescid önündeki tarihî kabristana kaldırılmasını teklif etti. Bunun “tarih ve an’anade bilinen bir yerin tarih boyunca muhafaza edilmiş olması bakımından” çok lüzumlu olduğunu ayrıca belirtmekteydi.

Taşlıburun Tekkesi Mezarlığı
İstanbul’un tekke, zaviye ve hazire bakımından en zengin muhitlerinden olan Eyüp’te, Lagarî Şeyh Mehmed Efendi’nin kurduğu Taşlıburun Tekkesi’ne ait tarihî büyük bir mezarlık vardı. Şeyh Mehmed Efendi Fatih devri ricalinden ve Fetih Ordusu gazilerinden, tasavvuf tarihinde şöhret ve şahsiyet yapmış irşat ve tarikat adamlarındandı. Tekke, sırasıyla Bayramî, Bektaşî, Nakşî, Sa’dî ve Rıfaî olmak üzere birçok tasavvuf büyüğünün idaresinde, yüzyıllardan beri varlığını devam ettirmişti. Gerek tekkenin müştemilatı, gerekse büyük mezarlığı çeşitli dönemlerde tahribata maruz kalmıştı. 1950’lere gelindiğinde, Bahariye Caddesi üzerinde, Bahariye Mevlevihanesi’ne sapan dar sokağın karşısında, Körçeşme’nin arkasına rastlayan geniş sahada, yamaç aşağıya inen ve caddenin önüne kadar yayılan eski bir kabristan bakiyesi kalmıştı. Burası Taşlıburun Tekkesi mezarlığının devamıydı. Burada süslü, nakışlı, manzum kitabeli mezarlarında yatan zevatın çoğu, çeşitli mesleklerde değerli eserler bırakmıştı. Son devrin büyük tarihçilerinden İstanbul ve Boğaziçi müellifi İhtifalci Ziya Bey ve ailesinin mezarları burada bulunuyordu. Demir parmaklıklarla çevrili hususi kabirlerinin önünde, halkın “Çırçır” dediği “Şifalı Su”ya ait Küçük Çeşme, bu ailenin hayratındandı. Daruşşafaka’ya binlerce lirasını bırakan Bahariye Mevlevihanesi’nin son şeyhi Fenerli Bahaüddin Efendi de, postnişini bulunduğu Mevlevihane münasebetiyle, buraya, Ziya Bey’in yanına defnedilmişti.

1950’lere gelindiğinde, bu büyük ve tarihî mezarlık, hemen hemen boş bir saha haline gelmişti. Bununla birlikte değişik yerlerinde, ismi bilinen veya bilinmeyen eşhasa ait kırık dökük ve batık taşlar görülüyordu. Özellikle bu sahanın caddeye yakın kısmına bazı şahıslar tarafından kaçak inşaat yapılmaya başlanmış, hatta Çırçır Çeşmesi’nin suyu da bu kişilerin haksız tasarrufuna geçmişti. Metruk ve muattal bazı mezarların üzerine duvarlar inşa ediliyor, tarihin ve ma’şerin malı olan mezarlık ferdin malikânesi haline getiriliyordu.

Şah Sultan Tekkesi Mezarlığı
Yavuz Sultan Selim’in kızı ve Sadrazam Lütfi Paşa’nın hanımı Şah Sultan, Eyüb’ün Bahariye semtinde Silahtar Ağa Caddesi üzerinde Merkez Efendi için cami ve tekke yaptırmıştı. Mimar Sinan’ın eserlerinden olan cami ve tekke 1953 yılında çevre halkının yardımıyla yeniden ihya edildi. Bu binaların tam karşısında, kurulduğu tarihten beri kullanılan fakat 1950’lere gelindiğinde muattal hale gelmiş olan eski bir mezarlık vardı. Bu mezarlık cadde boyunca uzanıyordu. Şah Sultan Dergâhı’nda Merkez Efendi’nin üç hafta süren meşihatinden sonra şeyh olan, uzun müddet irşad vazifesinde bulunduktan sonra Hicri 951 tarihinde vefat eden Gömleksiz Şeyh Mehmed Efendi, burada kendi adıyla anılan sofada medfundu. İmrahor Cami ve Tekkesi İmamı “üstâd-ı pürnûr” Hattat Abdullah Efendi ve meşhur hattat Said Mehmed Efendi gibi büyük yazı sanatkârları da, pek güzel şekilde yazılmış ve işlenmiş kitabeleriyle burada yatıyordu. 1956 yılında Arap Memduh isimli bir kişi, bu sahanın çevresi içinde yaptığı bir gecekondunun enkaz artığını ve molozlarını buraya dökerek kabirleri ve diğer mezarları pislik içinde bırakmıştı.

Bu süreçte, ummanda bir katre mesabesinde de olsa, bazı tarihî eserlerin onarımına gidildi. Yukarıda bahsettiğimiz Şah Sultan Camii ve tekkesi gibi İstanbul’un fethinin ilk kez kutlandığı 1953 yılında, Fatih devrinin büyük allamesi, Fatih’in bizzat hocası ve mürebbisi Şeyhülislam Ahmed Gürani’nin kabri yeniden yaptırılmıştı. Bu tarihî kabir, yılların ihmaliyle üzerinde ve etrafında birikmiş olan toprak ve enkaz yığınının altından bin bir müşkülatla çıkarılmıştı. Ne var ki, bu tamirin üzerinden daha üç sene geçmeden, yeniden tahribat başladı. Kabrin arka kısmını çevreleyen geniş ve muazzam duvar yağmurlar yüzünden çökmüştü. Hazireye giriş kapısını teşkil eden demir parmaklıklar nasıl olmuş ise parçalanmış ve yerinden sökülmüştü. Haziredeki diğer kabirlerin üstü insan boyu otlarla kaplıydı. Molla Gürani Haziresi fethin 503. yılına bu şekilde girdi.

Daha niceleri…
Bazı mezarlık ve hazireler ise bu kadar bile şanslı değildi. Örneğin Beşiktaş-Vişnezade Mezarlığı 1957 yılında kaldırılırken, balyozlarla yerinden kopartılan mezar taşları duvar yapılmak üzere Yahya Efendi mezarlığına götürüldü. Vefa’daki Revani Cami ile buranın mihrabı önünde bulunan Revani Çelebi ve Payzen Yusuf Paşa’nın türbelerinin bulunduğu alana Hıfzısıhha Enstitüsü binası inşa edilmişti. Aslına bakılırsa, her iki tarihî şahsiyetin mezarının ilk yeri burası değildi. 1923-24 yıllarında Gazanfer Ağa Caddesi açılırken, bu iki şahsın ayaklar altında kalan kabirleri, bazı hamiyetli kişiler sayesinde açtırılıp tabut ve kemik parçaları bahsedilen caminin mihrabı önüne nakledilmişti. Anadolu ve Rumeli kazasker...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mezarlıkların hikâyesi
« Posted on: 29 Mart 2024, 05:29:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mezarlıkların hikâyesi rüya tabiri,Mezarlıkların hikâyesi mekke canlı, Mezarlıkların hikâyesi kabe canlı yayın, Mezarlıkların hikâyesi Üç boyutlu kuran oku Mezarlıkların hikâyesi kuran ı kerim, Mezarlıkların hikâyesi peygamber kıssaları,Mezarlıkların hikâyesi ilitam ders soruları, Mezarlıkların hikâyesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes