๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dosya Yazıları => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 20 Haziran 2012, 17:10:20



Konu Başlığı: A. Sait Aykut
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 20 Haziran 2012, 17:10:20
A. Sait Aykut: İbn Battuta’nın tarihyazımına katkısı henüz bitmiş değil
İbrahim BARAN • 70. Sayı / DOSYA YAZILARI


Rivayet olunur ki İmparatorluk coğrafyasının en büyük seyyahlarından Evliya Çelebi rüyasında Efendimiz’i (s.a.v) görür ve “Şefaat Ya Rasulallah” diyeceğine sehven “Seyahat Ya Rasulullah” der. Bu söylenti nedense Evliya’yı hafızalarımıza hep seyahat eden bir adam olarak kazımış durumda. Oysa Evliya Çelebi çok büyük bir seyyah olduğu kadar aynı zamanda çok büyük bir âlim, çok büyük bir mütefekkir ve gönül adamı. Evliya Çelebi ve onun gibi âlimlerin ortaya koydukları eserler, yalnızca İslam medeniyeti ile sınırlı kalmayarak dünya medeniyetler tarihine de yön verdi. Tıpkı Evliya Çelebi’ye benzer bir serüveni olan ve yine pek çoğumuz tarafından sadece bir seyyah olarak tanınan –belki de büyük bir çoğunluğumuz tarafından da bilinmeyen- İbn Battuta gibi. Arap toplumunun büyük seyyahı Battuta da Rıhle’siyle önemli bir seyyah olmakla birlikte gezindiği coğrafyalardan farklı kültürlere dair aktardığı bilgilerle bir bilim, bir medeniyet inşacısı olduğunu da ispatlamıştı bir bakıma. İletişim imkânlarının kısıtlı olduğu dönemlerde adeta birer kültür köprüsü olan bu bilge adamların eserlerini hâlâ büyük bir iştahla okumaya devam ediyoruz. İbn Battuta’yı Türkiye’de en iyi bilen bir isimle, A. Sait Aykut’la konuştuk…

İbn Battuta yalnızca seyyah kimliği ile ön plana çıkarılıyor. Oysa onun seyyahlıktan başka ilmi bir yönü de var. Niçin sadece seyyahlık yönü bu kadar ön plana çıkarılıyor?
İbn Battuta’nın çok geniş bir alanı gezdiği ve sadece Arapların ve bizim değil, neredeyse dünyanın yarısının tarihine dair önemli şeyler söylediği için seyyahlık yönü öne çıkıyor. Kuzey Avrupa, Japonya ve Afrika’nın güneyi hariç, seyyahın gezip de bir şeyler söylemediği bölge yok gibi eski dünyada. Binlerce isim, kavram, tarihî bilgi ve mukayese ile karşı karşıyasınız; dolayısıyla insanlar tabii olarak onu bir seyyah ve antropolog gibi algılıyor, ama klasik ilimlerdeki bilgisi geride kalıyor. İbn Battuta’nın klasik ilimler (fıkıh, hadis, tefsir gibi alanlar) bakımından çok fazla öne çıktığını söylemek abartılı olur. Ancak onun bu ilimlerden tamamen bihaber ve uzak kaldığını, bu yüzden seyahatnamesinin eksik kaldığını söylemek ise insafsızlık. Çünkü İbn Battuta bizzat kendisinin Suriye civarında birçok hocayla karşılaştığını, büyük hocalardan hadis sema ettiğini, hatta bazı mühim kitapları bitirdiğini söylüyor. İbn Battuta’nın klasik ilimler dışında diğer alanlardaki bilgisi, tecrübesi ve görgüsü ise inanılmaz derecede yüksek. O zamanlar bu adlarla bilinmese de antropoloji, uluslararası ilişkiler, folklor, kurumlar tarihi, etnoloji, milletlerin yemek ve gıda rejimleri, iktisat tarihi gibi alanlarda verdiği malumat gayet iyi hatta bazı durumlarda unique (eşsiz) durumda. Evet, seyyahımızın çoğu zaman bir gözlemci olarak bilgi verdiğini görüyoruz ama bazen anlattığı şeyi bir ilim olarak algılayıp detaya inerek mukayese yaptığını da görüyoruz. Bu manada etnoloji ve antropoloji ilminin nüveleri onda var.

Battuta'nın aktardıklarının tarihyazımına katkıları ne ölçüde oldu?
İbn Battuta Hindistan’da Tuğluklar dönemi, Anadolu’da Ahi teşkilatı, Orta Asya’da Tarmaşirin ve Çağatay hanlığının ahir serencamı, Deşt-i Kıpçak yani bugünkü Kırım ve çevresinin tarihi, Maldiv adaları tarihi, Batı Afrika’daki Müslüman devletlerinin tarihi konusunda birincil kaynak. Yani İbn Battuta Türklerin, Moğolların, İranlıların, Çinlilerin, Hintlilerin, Maldivlilerin, Arapların, Berberilerin, Afrikalı halkların tarih kitaplarında bahsetmeden geçemeyecekleri birisi. O aynı zamanda iktisat tarihi bakımından da önemli bir kaynak. Çünkü gittiği her yerdeki para birimlerini mutlaka başka para birimleriyle kıyaslıyor, Hindistan’daki paranın alım gücünü Fas parasıyla kıyaslıyor. Tarihte bilinmeyen bir metnin, alfabenin, bir para biriminin, bir unvan veya kurumun bilinen başka bir emsaliyle karşılaştırılması devrimsel derecede önemli bilgilerin elde edilmesine yol açıyor. Bu yüzden İbn Battuta’nın bilgileri her geçen gün daha değerli hale geliyor ilim dünyasında. Ancak tarihyazımına katkısı henüz bitmiş ve tamamlanmış değil. Özellikle ulusçuluk problemine bulaşmadan tarih yazma konusunda İbn Battuta yeni fırsatlar sunabilir. Bunlar tarih yazanın bakışına bağlı tabi…

Bu metne İslam merkezli bir medeniyet okuması diyebilir miyiz?
Evet, ancak konuyu doğru anlatmak için vurguluyorum. İbn Battuta dönemindeki Müslüman halkların hasbelkader bayrağı altında yaşadıkları kuvvet alanlarından, devletlerinden bahsedersek karşımızda “eternal enemy” yani ebedi düşman formu yok! Katı bir yapıdan ziyade birbirini tanıyan, anlayan, siyaset ve bölüşüm icabı savaş da yapsa oturup konuşma zemini olan sultanlıklar var. Bu yüzden düşmanlıkları ebedi değil, bu yüzden sınırlar her zaman tacirlere, sofilere, sıradan halka açık, bu yüzden Fas’tan Çin’e kervanlar gidip geliyor; büyük kentlerde 10-15 dil konuşuluyor, kimseye neden Türkçe veya Kürtçe konuştuğu, niye Arapça konuşmadığı sorulmuyor. İsteyen istediği dili konuşuyor, aralarındaki lingua franka (genel anlaşma dili) bazen Türkçe, bazen Arapça, bazen Farsça veya Hindavi-Urduca olsa da. İslam insanların hayrı huzuru ve şu geçici dünya hayatının ifrat ve tefritten uzak, abartmadan yaşanmasını sağlayan bir din ise elbette İbn Battuta bize özgüven sorunu yaşamayan bir Müslümanın nasıl yedi iklim dört bucak dolaştığını gösteren bir seyyah. Bu anlamda pek çok Batılı seyyah ve “kâşif”in gözlemlerinden farklıdır bu seyahatname. Öte yandan İbn Battuta seyahatnamesi bize dünyanın başka bir küreselleşme çağından bahsediyor. 7-8 dil aynı şehirde yüzyıllar boyunca yaşıyor, farklı kültür ve dinlerden insanlar aynı mekânları ziyaret ediyor. Fas’tan gelen bir tacir Mısır ve Umman yoluyla Çin’e uzanıyor, Hindistan’da ve Endülüs’te Anadolu kökenli âlim ve yazarlar yaşıyor. Kereste vesaire Rus malları Arap ve Türk tacirler aracılığıyla Kırım ve Anadolu üzerinden Afrika’ya pazarlanıyor. İbn Battuta’nın gezdiği Müslüman ülkelerde yaşayan halkların da iyilik yapmak, vakıf kurmak, yolda kalmışa yardım etmek, âlimlere ihtiram gibi konularda hakikaten seviyesi ortalamanın üstünde. 14. bölümden aldığım şu paragrafa bakınız:
“Dımışk’taki vakıfların hepsini ve gelirlerini saymak imkânsız! Öyle çok vakıf var ki! Meselâ biri, hacca gitmeye gücü yetmeyenler içindir. Hacca gitmek isteyip gidemeyen buraya gelir. Beytullah’ı ziyaret edecek kadar para ve azık verilir ona. Bir başka vakıf fakir ailelerin kızları için hizmet veriyor. Onların çeyizlerini bu vakıf sağlıyor. … Bir diğer vakıf, yolculara tahsis edilmiş. Buraya başvuran yolcuların bütün yiyecek-giyecek ihtiyaçları karşılandığı gibi memleketlerine varıncaya kadar lâzım olan bütün harçlık da buradan verilir. Bir diğer vakıf yolların tamiri ve kaldırımların düzeltilmesi için hizmet veriyor. Dımışk sokaklarının her iki tarafında çok düzgün yaya kaldırımları mevcut. Bunlardan başka daha pek çok hayır işi için vakıflar kurulmuştur.”

Fernand Braudel İslam'ın bir yol medeniyeti olduğunu ifade ediyor. Bu iddiadan yola çıkarsak İbn Battuta'nın İslam Medeniyeti'ne önemli katkılar sağladığını söyleyebilir miyiz? Ya da İbn Battuta'dan çıkarılacak ne tür dersler var?
İbn Battuta yaşarken kendi oluşturduğu bir akımla mevcut yapıyı etkilemiş biri değil. Elbette bazen diplomatik görevlerde bulunmuş bazen siyaset, tasavvuf ve ticaretin önemli isimleriyle karsılaşmış biri, fakat kendisinin yaşanmış olaylara etkisi yok. Onun asıl etkisi muazzam gözlem yeteneği sayesinde sunduğu bilgilerin hem İslam medeniyetinin hem de dünya medeniyetlerinin tarihyazımına katkı sağlaması. İbn Battuta’nın herkes tarafından okunması da bu yüzden. Umumiyetle soğukkanlı, hatta bazen inanılmaz derecede tarafsız bazen de mizahi bir üslupla konuları ele alıyor. Bu da onun herkes tarafından okunmasını sağlıyor. Herkes kendi aynasından bakarak işine yarayacak bilgiler ve garip detaylar peşinde koşabilir. Sonuçta asıl büyük resmi görmek önemli. O devirde Müslüman devletlerin ne kadar dinamik bir sosyal ve ticari hayata sahip olduğunu anlamak mümkün bu seyahatnamede. İslam Medeniyeti geniş anlamda bir yol ve şehir medeniyeti, çünkü birçok etnik grubun birbiriyle karşılaştığı noktalarda İslam daha hızlı yayılıyor, dillerin ve ırkların kardeşliğinin açıkça söylendiği bir kitabı temel alan sistem elbette yollarda doğan kardeşliklerde daha hızlı büyür. Ancak bu durum, Müslümanlığın gerektiğinde çok çetin bir savaş ve direniş sistemi önermediği anlamına gelmez. Müslümanlık bu anlamda aktiftir, saldırgan değil ama aktif ve serttir. Bunu unutmamak gerek. Nitekim sömürge döneminde sömürgecilere karşı en şiddetli mücadeleyi veren halklara baktığımızda Müslümanları başta görüyoruz. İbn Battuta bize İslam’ın hem büyük şehirlerde, yollarda ve kervansaraylarda hem de ıssız vadilerde, köylerde, kısaca dışa kapalı etnik gruplarda kendine özgü yorumlarla bir şekilde yaşadığını gösteriyor. Bu açıdan bakıldığında İbn Battuta Fernand Braudel’ın söz ettiği şeyden daha ötesini veriyor.

İbn Battuta'nın Rıhle’si Doğu okumalarına ışık tutacak mevcut Batılı kaynaklardan hangi noktalarda ayrılıyor?
İbn Battuta için bugün bildik anlamdaki Doğu ve Batı’dan bahsetmek mümkün değil. O Doğu’nun da Batı’nın da Allah’a ait olduğunu bilen, zihni açılmış, rahat ve kendine güvenen bir Müslüman. Müslümanların ağırlıklı olarak yönettiği ve yönetmediği bölgeleri birbirinden ayırıyor o kadar; fakat bu durum “seyahat etme imkânı ve pratiği” açısından önemli. Asla “şurayı Müslümanlar yönetmiyormuş; oraya da gitmeyeyim, ne olacak!” demiyor ve gidiyor. Birebir ölüm tehlikesiyle karşılaşmadığı sürece doğuya, batıya, kuzeye, güneye, kuzeybatıya, güneydoğuya yani aklınızın alacağı her tarafa gidiyor. İbn Battuta metninden bu anlamda Doğu okuması ya da Batı okuması çıkarılacak bir hal yok. Ancak “Doğudaki medeniyetlere dair neyi nasıl okuyabiliriz? Kimler neyi nasıl vermiş?” demek istiyorsanız o zaman onun zihninde bu tür bir ayırım olmadığını başta söyleyip şunları ekleyebiliriz: İbn Battuta gittiği ülkelerde halkla kaynaşan, ticaret ve kadılık yapan, hatta evlenip çoluk çocuğa da karışan bir adam. Dolayısıyla onun zihninde “Ben ve benim sömüreceğim Öteki” ayrımının getirdiği derin patolojik çatlak yok. Kendisi bir Berberi, ama Arapça onun kültür ve inanç dili; üstelik gittiği yerlerde Türkçe, Farsça ve Hindavi-Urduca başta olmak üzere onlarca dil ve lehçe konuşuluyor. Bütün bu farklılıklara rağmen o rahatça geziyor, evleniyor ve ticaret yapıyorsa bu adamın zihnindeki evrenselliği, ruhundaki rahatlığı, benliğindeki özgüveni, inanç sistemindeki derinlik ve uygulanabilirliği anlamaya çalışmak daha önemli. Sorunuza verilecek dolaylı cevap şu olabilir: Bazı batılı araştırmacıların aynı topraklara yüzyıllar sonra gittiği zaman yapageldikleri ayrımcılık, aşağılama ve tanımamaktan doğan düşmanlık hissi İbn Battuta’da yok. Bunu da fazla büyütmeye gerek yok. Daha net söylemek gerekirse İbn Battuta bizim mahallenin gezmeyi görmeyi seven, ticaretten de anlayan “bıçkın” delikanlısı gibi. Bizim mahalle de bir ucu Fas’a öbür ucu Çin’e dayanan bir yerdir. Kendimizi post-kolonyal edebiyatın dar ırmaklarına fazla kaptırmayalım.

“Seyahat taassubu yok eder” derler. İbn Battuta ve devrin seyyahları iletişim olanaklarının kısıtlı olduğu bir dönemde, insanları, gezdikleri yerlerle ilgili aydınlatarak taassubu yıkabilmiş midir?
İbn Battuta bütün büyük seyyahlar gibi müthiş bir merak hissi, öğrenme ve tecrübe etme azmiyle yola koyulmuş biri. Tabii ki gezip gördükçe farklı insanlarla tanışıyor ve bu durumun müspet tesirleri oluyor. Bu durumları anlattığında da ona inanan insanlarda taassup hissini azalttığı söylenebilir. İletişim imkânlarının mahdut olduğundan bahsediyorsunuz. Elbette yüzyılımızın imkânları yoktu. Ancak tek tek fertlerin de cemaat ve grupların da kendi aralarında dinamik bir haberleşme ağı, gayet kuvvetli sosyal, dinî ve ticari ilişkiler ağı vardı. Şunu açıklıkla söylemek mümkündür ki o dönemdeki insanlar kendilerine yetecek haberleşmeye fazlasıyla sahiptiler.

Brezilya Milli Eğitim Bakanlığı İbn Battuta'yı ders müfredatına aldı geçtiğimiz günlerde. Başta Türkiye'de genel anlamda da İslam coğrafyasında İbn Battuta'nın hakkıyla anlatıldığını düşünüyor musunuz?
İbn Battuta gibi bir seyyahın gerektiği gibi ders kitaplarında yer aldığını düşünmüyorum. Peki, İbn Battuta bize ne verebilir, okul kitaplarına konsa ne öğretebilir? Elbette devir değiştiği için çok modern coğrafi hesaplamalar verecek değil. Ama o bize ırkçılığın şiddetli olmadığı zamanlarda insanların birbirini daha iyi anladığını gösterebilir. İbn Battuta bize dünyanın bir zamanlar kendine özgü bir küreselleşmeyi tecrübe ettiğini, milletler, dinler, ırklar ve dinlerin henüz kaybolmadan iç içe nasıl yaşadığını gösterebilir. İbn Battuta bize ticaret ve keşif için yola çıkan Müslümanların vardıkları kültürle nasıl bütünleşmiş olduklarını; etrafı talan etmeden nasıl da güzel bir ticaret ortamıyla yeni dostlar kazandıklarını anlatabilir. İbn Battuta bize kadınların dinî konularda nasıl yükselip âlim olduğunu anlatabilir. Sonra ticaretin de sadece erkek tekelinde olmadığını Anadolu’da pazar esnafı arasında kadınların da bulunduğunu anlatabilir. Tasavvufa, sohbete, arınmaya ve kaliteli dostlara duyduğu özlemle İbn Battuta bize insanoğlunun bu geçici dünyaya kazık çakmaya gelmediğini anlatabilir. O bize, ne kadar güçlensek, kazansak ve yönetmeyi sevsek de bir gün fani olacağımızı ve dünyada en güzel şeyin bir dağ veya türbe yamacında eşliğinde dostlarla sohbet etmekten değerli olmadığını anlatabilir. Bunu bile anlatsa yeter, inanın.

İbn Battuta ismi Türkiye'de çok bilinmiyor veya bilinse de yanlış biçimde algılanıyor. Üstelik Türkiye'de onu çalışan sizden başka pek bir araştırmacı yok gibi. Bunu neye bağlıyorsunuz?
İbn Battuta yer yer mizaha ve günlük hayatın detaylarında kalan insani zaaflara yer veren biri. Onun bu yönü bazıları nezdinde farklı anlaşılabilir. Bir de o çağda yaşamış bir insanın 30 yıl boyunca gezmesinden bahsediyoruz. Herhalde bu da bir insan ve tabii olarak bir sürü badire atlatıyor, evlilikler yaşıyor. Bazı okuyucular içinden kendince ya hayıflanıyor ya da gülüyor. Bu doğal bir tepki… Bazıları ise İbn Battuta’yı ikinci elden tanımanın getirdiği bir kolaycılıkla geyik sohbeti yapıyorlar. Seyahatin geyik sohbetine imkân tanıyacak pasajlar içermesi tümünün geyik sohbetiyle dolu olduğu anlamına gelmez. Seyyahın yüzlerce terimi nasıl aktardığına, farklı para birimlerini mukayese edişine, yeryüzünden silinmiş veya hâlâ yaşayan halkların oyun, evlilik ve ziyafet adetleri hakkında verdiği bilgilere bakmak; seyyahı buna göre değerlendirmek gerekir. İnsan zihni neyle meşgulse baktığı yerde de onu görür. Göz neye bakarsa gönül ona meyledermiş. Bazı okuyucular da herhalde tüm çerçeveyi görmek yerine takıntılı oldukları konularla meşgul oluyorlar.

Kimdir:
A. Sait Aykut, 1969 yılında Tokat’ta doğdu. Arap edebiyatı, siyaset felsefesi, tasavvuf ve İslam tefekkürü üzerine inceleme ve çevirileri çeşitli dergilerde yayınlandı. Turtuşî, Seâlibî gibi klasik siyaset yazarlarının kitaplarını Türkçeye kazandırdı. Siyaset Felsefesi üzerine yüksek lisans eğitimi alan Aykut, Yapı Kredi Yayınları aylık kültür-sanat dergisi Cogito ve üç aylık tasavvuf dergisi Keşkül'de düzenli olarak yazdı. Yine Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan son kitabı İbn Battûta Seyahatnâmesi, Türkiye Yazarlar Birliği “yılın tercüme ödülü”nü aldı. Arapça, İngilizce, Farsça ve Klasik Yunanca bilen Sait Aykut’un tasavvuf, Arap edebiyatı, felsefe, İslam siyaset edebiyatı, tarih gibi alanlarda 20’ye yakın kitap çevirisi bulunuyor.