> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Dosya Yazıları > Vekayinameler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Vekayinameler  (Okunma Sayısı 2011 defa)
16 Ağustos 2012, 15:27:32
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 16 Ağustos 2012, 15:27:32 »



Dili, özellikleri ve tarihsel önemleriyle vekayinameler
Mesut AYDINER • 89. Sayı / DOSYA YAZILARI


Gelin söze sorularla başlayalım; tarih tereddütten ibarettir diskuruna uyarak… Çok bilinen, genel ve geçerli bir yargı haline gelmiş ifadeyi kurcalayalım biraz: Türklerin ya da Osmanlıların tarih yaptığı, ancak tarih yazmadığı iddiası acaba ne kadar gerçeği yansıtıyor?

İslam ve Türk geleneğinin pek çok yönünü tevarüs eden Osmanlı münevveri; İlimler Tarihi içerisinde saygın bir yeri olan, Siyer ve Megâzi ile gelişip, Tabakât-Menakıbnâme-Gazavatnâme türleri ile renklenen yerleşik ve hâkim tarih yazarlığı geleneğine sırtını dönmüş sayılabilir mi? Ya da bu geleneğe hak ettiği değeri vermemiş olabilir mi? İlk Osmanlı padişahları çevresinde yer alan ve neredeyse tamamına yakınının ulema kökenli olduğunu bildiğimiz vezirler, beyler, paşalar Osmanlı’nın akıllara durgunluk veren stratejik hamlelerini tarihî realitelerden habersiz, tesadüfen mi gerçekleştirdiler?

Veya soruyu bir başka şekilde soralım: Bugün zenginlikleri ile övündüğümüz yazma eser kütüphanelerinde mevcut çalışmaların ne kadarı ilmî açıdan elden geçirilebilmiş, envanteri çıkarılabilmiş hatta ve hatta doğru düzgün kataloglanabilmiştir? Bunların ne kadarı tarihle, Türk-İslam ya da Osmanlı Tarihi ile ilgilidir, gerçeğe yakın bir rakam söylemek mümkün müdür? Osmanlılar gerçekten tarih yapmaktan yazmaya fırsat bulamamışlar mıdır? Emin miyiz bu söylemden, yoksa mevcutları henüz yeterince bilemiyor muyuz? Ya da Osmanlı tarihi deyince aklımıza sadece Türk ve Müslüman Osmanlıların yazdıkları mı geliyor? Mesela Osmanlı hâkimiyeti altındaki değişik milletlerin yazdıklarını elden geçirebildik mi ya da haberdar mıyız? Mesela zengin Arap tabakat ve tarihçiliğinin örneklerinden Damurdâşî’den, Cebertî’den, Murâdî’den, Zebîdî’den, El-Hallâq’dan ya da Şamlı Berber Bedîrî’den istifade edebiliyor muyuz? Veya Rum, Ermeni, Yahudi milletine ait, Balkan milletlerine ait yazarların kaleme aldıkları Osmanlı dönemine ait çalışmalar ne durumda? Ermeni Eremya Çelebi ile çağdaşı Evliya ve Kâtip Çelebilerin yazdıkları mukayese edilebildi mi?

Bizans edebiyatının ‘akritas’larından Osmanlı ‘menakıbnâme’lerine
Evet, galiba maksat anlaşıldı. Uzatmak hem yazarı hem okuru sıkacak deyip meramımızı daha düz ifadelerle anlatmaya geçelim: Yirminci yüzyılın son çeyreğine damga vurmuş kuramcı ve filozof Deleuze’e ait “Her eylem ve eser sonsuz bir oluşun-oluşumun parçasıdır” ve “Göçebenin tarihi yoktur, coğrafyası vardır” sözleri Osmanlı Devleti’nin ilk yılları için bir ölçüde anlamlı olabilir. Nitekim kurucu Osmanlıların tarih yazımı konusunda ne tür eserler verdikleri veya neler yazdıkları konusu henüz dipsiz-kör kuyunun derinliklerinden çıkarılmayı bekliyor. Ancak XIV. yüzyıl Osmanlı münevverinin İznik ve Bursa ile medrese imkânına kavuştuğu ve tevarüs ettiği entelektüel birikimi sistemli olarak böylece ortaya koyma imkânı bulduğu biliniyor. Bu birikim içerisinde gaza boylarında destansı ifadelere bürünen menakıbnâme türünün ilk örneklerinin yer almadığı düşünülemez. Ki onlar Orta Asya’nın ve İslam coğrafyasının çeşitli köşelerinden süzüle süzüle bir havuzda toplanmış, dilden dile gönülden gönüle ulaşmış, yer yer Bizans edebiyatının “Akritas” adı verilen destanlarıyla benzeşmişti.

Moğol istilası altındaki Anadolu ve Beylikler dönemi halklarının ve uclardaki gazi alperenlerin dilinde dolaşanlar Battal Gâzi Destanları, Hamzanâmeler, Saltuknâmeler, Danişmendnâmeler, Ebû Müslimnâmeler, Velayetnameler vb. gibi çoğunlukla manzum eserlerdi. Nitekim kuruluş dönemine ait anonim tarzdaki Tevârih-i Âl-i Osmanların ve menâkıbnâme tarzındaki eserlerin de önemli ölçüde epik tarzda kaleme alınmasının ya da Yahşı Fakih’e ait olduğu söylenen eserle Ahmedî, Enverî, Âşıkpaşazâde, Edirneli üç tarihçi Ruhî, Bihiştî ve Oruç tarihlerinin destansı havalar aksettirmesinin, dönemin bu geleneği ile bir ilintisi olduğu açıktı. Agah Sırrı Levend, Fuat Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı, Nihad Sami Banarlı, Nihal Atsız, Osman Turan, Ahmed Yaşar Ocak vd. gibi yerli ve Friedrich Giese, Victor L. Menage, Paul Wittek, Franz Babinger, Beldicieanu’lar vd. gibi yabancı araştırmacıların çalışmaları sayesinde bu türden eserlerin -günümüze ulaşanları ile birlikte- önemli bir külliyat oluşturduğu ortaya çıktı.

“Kitap Fırını” İstanbul
Tüm bunlara rağmen kuruluş yıllarına ait önemli ve detaylı Osmanlı Tarihlerine sahip olamayışımızın, kuruluş yıllarına ait ne kadar şeye sahip olduğumuz ile de yakın ilişkisi olması gerekiyor. Osmanlı Beyliği’nin yeterli bir hâkimiyet alanına ve belirli bir istiklale sahip olmasının bile XIV. yüzyılın ortalarına tarihlendiği bir bilgi kümelenmesinde, hem sistemli müesseseleşme eksikliğinin hem de İlhanlı hâkimiyeti, Timur istilası ve Fetret Devri keşmekeşinin izleri aranmalı. Defalarca el değiştiren, yakılıp yıkılan topraktan bir ürün beklenemeyeceği gibi, kendi ayakları üzerine dikilme şansı yakalayamamış devlet ve halklara ait entelijansiyanın eserlerinin varlığından şüphe etmek doğru olabilir. Ancak varlığı muhtemel bu birikimin, günümüze ne denli ulaşmış olabileceğinden endişe etmek de yerinde olacak. Kitap tutkunları arasında şehri bir baştan bir başa defaatle yakan yangınları telmihle, İstanbul’un onlarca isminin yanına bir de “Kitap Fırını” lafzının eklendiği malum. Yüzyılların birikimi nâdide yazma eserlerin ne kadarının bu fırında yanıp küle dönüştüğü ya da elden çıkmayı bekleyen nice eserin, henüz gün güzü göremeden yokolup gittiği zehirli bir kıymık gibi zihinlere saplanıyor. Hele hele elde kalabilmişlerin ne kadarının tam envanterinin çıkarılabildiği, ne kadarının liyakati ile değerlendirilebildiği sorusu ile birleştiğinde…

Osmanlı Tarihi’nin önemli vekayinameleri
Pek çok açıdan olduğu gibi II. Murad döneminden itibaren Osmanlı tarih yazıcılığının da serpilip gelişmeye başladığı ve Âşıkpaşazâde örneği ile kuruluş dönemi ve İstanbul’un fethi arasında köprü olduğu kabul edilir. Nitekim fetih sonrası meydana gelen her açıdan gelişme ile Osmanlı Beyliği’nin Devlet-i Aliyye olarak rüşdünü ispat ettiği ve Osmanlı tarihçiliğinin de bu dönemde belirli bir forma kavuştuğu biliniyor. Artık medrese gerçek hüviyetini bulmuş, ulema ve önde gelen Osmanlı münevverleri birçok dilde önemli tarihi eserler kaleme almaya başlamışlardı. Günümüze ulaşanlar arasında Şükrullah’ın Farsça, Kritovulos’un Rumca, Karamani Mehmed Paşa’nın Arapça, Enverî’nin Türkçe eserleri bu cümleden sayılabilir. Bu dönemde hemen her tür ve seviyede tarihlerin kaleme alınmaya başladığı çok zikredilen hususlardan. Ancak asıl Fatih döneminde yarı resmî tarihçilik de diyebileceğimiz saray tarihçiliğinin yani şehnameciliğin başlamış olması. Fatih’in İstanbul’a davet ettiği pek çok şair ve yazar bazen saraya alınarak bazen de maaş bağlanarak eser vermeye teşvik edilmişti. İran tesirinin de fazlaca görüldüğü ve daha çok devrin padişah ve önemli devlet adamlarının övüldüğü bu şehnamecilik türü özellikle Kanuni döneminde parlak örnekler vermişti. Osmanlı tarihçiliği bu dönemde bir yandan İran merkezli Farsî ekolün diğer yandan da Bağdat merkezli İslam tarihçiliğinin tesirinde akmaya devam ederken özellikle II. Bayezid döneminde Safevilerin olumsuz etkilerinin de tesiriyle tumturaklı ve külfetli bir kendini ispat yarışının içerisine girmişti. Özellikle Arapçanın din ve bilim, Farsçanın ise edebiyat dili olarak geliştiği bu dönemde kaleme alınan “vekayinameler”in ekseriyetini Farsça ve Arapça eserler meydana getirmişti. Türkmen asıllı ve İslam menşeili devletlerin öteden beri Osmanlı’nın menşeini ve meşruiyetini sorgulayan tutumlarının da etki ettiği bu gelenek özellikle II. Bayezit ile İdris-i Bitlisi ile zirveyi tutmuş ve onun Osmanlı vekayiname geleneği üzerindeki tesirleri son döneme kadar azalarak devam etmişti. XVIII. yy. başlarına gelene kadar Osmanlı vekayiname geleneği yarı resmî ve gayr-ı resmî diyebileceğimiz bir mecrada akmış Abdurrahman Abdi Paşa Vekayinamesi, Selaniki Hasanbeyzade ve Topçular Katibi örneklerinde olduğu gibi oldukça başarılı eserler kaleme alınmıştı. Naima Mustafa Efendi resmen vekayinüvis olarak Ravzatül-Hüseyn ya da Naima Tarihi olarak bilinen eseri kaleme almaya başlamasıyla resmi bir devlet görevi haline bürünen ve gittikçe gelişerek müesseseleşen vak’anüvislik kurumu son vak’anüvis Abdurrahman Şeref Efendi’ye gelene kadar devam etmiş ve Osmanlı devleti fiilen ortadan kaldırılıncaya kadar nadide eserler ortaya çıkmıştı.

Vak’anüvislerin özellikleri
Öteden beri Devlet-i Aliyye’de olayların doğru olarak yazılmasına özen gösterilip önem verildiğinden, vak’anüvislik memuriyeti daima tecrübeli, sır saklayan kişilere verilirdi. Devlet büyükleri vak’anüvislerden bir şey saklamazlardı. Fakat zamanla bu hususa önem verilmediğinden vak’anüvisler de ne işitirlerse onu yazar olmuşlardı. III. Selim bu işe bir nizam vermişti. Bundan böyle olaylar ceridesine yazılmaya layık olan şeyler mektupçu, beylikçi ve amedciler tarafından Reisülküttabın izniyle vak’anüvislere bildirilecek, o da olayları doğru olarak yazacaktı. Devlet tayin ve teşrifatı da bu işlerle uğraşan kâtipler tarafından vak’anüvislere bildirilecekti. Cevdet Tarihi, Enveri Efendi’nin yazdığı tarihin birinci cildi bu esnada biterek padişaha arz olunduğundan tarihçiyi taltif zımnında şu hattı hümayun yazılmıştı.

“Benim muhlis vezirim Teşnifatçı Efendi’nin bu defa yazdığı tarih çok makbulum olmakla bu hizmeti karşılığında 2500 kuruş ihsanı şahanem olmuştu. Cenabı hak Devlet-i Aliyye’me sadakat gösteren rical kullarımı iki cihanda aziz eyleye. Âmin.”

Vekayinamelerin dili
Osmanlı tarihine dair araştırma ve incelemeler, gerek hacim gerekse muhteva açısından takdire şayan bir seviyeye ulaşmıştı. Halil İnalcık hoca...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Vekayinameler
« Posted on: 29 Mart 2024, 18:06:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Vekayinameler rüya tabiri,Vekayinameler mekke canlı, Vekayinameler kabe canlı yayın, Vekayinameler Üç boyutlu kuran oku Vekayinameler kuran ı kerim, Vekayinameler peygamber kıssaları,Vekayinameler ilitam ders soruları, Vekayinamelerönlisans arapça,
Logged
16 Ağustos 2012, 15:28:34
Kübra 7A

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 78


« Yanıtla #1 : 16 Ağustos 2012, 15:28:34 »

:)

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 16 Ağustos 2012, 15:32:07 Gönderen: Kübra 7A »
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes