> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Dosya Konusu > Bir medeniyet yolcusu İbn Battuta
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bir medeniyet yolcusu İbn Battuta  (Okunma Sayısı 1400 defa)
20 Haziran 2012, 17:06:51
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 20 Haziran 2012, 17:06:51 »



Bir medeniyet yolcusu İbn Battuta
Yusuf Kaplan • 70. Sayı / DOSYA KONUSU


Tarihçilerin, özellikle de medeniyet tarihçilerinin ve tarih felsefecilerinin çözemedikleri bir soru/n var: Hıristiyanlığın, doğuşundan handiyse 10 asır sonra, Karolenj İmparatorluğu döneminde, o da mevzî olarak tarihe çıktığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, İslam’ın, İslam Peygamberi’nin (s.a.v) irtihaliyle birlikte 23 yılda Arabistan Yarımadası’na yerleşmesi, ikinci halife Ömer’in (r.a.) vefatıyla birlikte mevcut medenî dünyayla yüzleşmesi, Sasanilere, Bizans’a ve Yemen Krallığı’na meydan okuyacak konuma ulaşması ve nihayet üçüncü halife Osman’ın (r.a.) vefatıyla birlikte, doğuşundan tam yarım asır içinde Doğu’da Çin’e, Batı’da ise İspanya’ya kadar ulaşabilmiş olması, hâlâ anlaşılmayı ve açıklanmayı bekleyen büyük bir mesele.

Evet, nasıl oldu da İslam, yarım asır içinde tarih sahnesine çıkmayı ve tarihin yapılmasında, ilk defa dünya coğrafyasının handiyse tam merkezine yerleşerek bütün medeniyet havzalarına nüfuz edebilmeyi ve bu arada Avrupalıları da hem felsefi olarak, hem siyasi olarak, hem de iktisadi olarak tarihe kışkırtmayı başaran tek aktör olabilmişti?

Aslında bu esaslı soruya verilecek cevap, geçmişteki bir dünya-tarihsel fenomeni vuzuha kavuşturmakla kalmayacak, aynı zamanda geleceğin dünyasının şekillenmesinde İslam’ın gerçekleştireceği muhtemel medeniyet sıçramasının parametrelerini de sunacak önümüze.

Küresel medeniyet krizi ve geleceği
1648’de Vestfalya düzeniyle birlikte hayat bulan ve Avrupalı güçlerin Avrupa-içi ve hatta ulus-içi çatışmaları Avrupa dışına taşımasıyla birlikte şekillenen “Avrupa Dünya Düzeni”nin iki büyük dünya savaşının, yine öncelikli olarak Avrupalı güçler arasındaki korkunç çatışma sonrasında çökmesinden sonra dünya belirsiz bir sürece, bir geçiş sürecine girdi.

Soğuk Savaş süreci, tarihin yapılmasını mümkün kılacak evrensel felsefi, kültürel, siyasi temellerden yoksun bir belirsizlik dönemeciydi. Bu süreçte, çöken ve tarih-yapıcı bir aktör olarak tarihten çekilen Avrupa’yla birlikte İkinci Sanayi Devrimi’nden sonra felsefi bir kriz yaşayan Batı uygarlığının girdiği derin fikrî krizi aşma girişimleri sonuç vermedi ve Batı uygarlığının kuruluşunun felsefi temellerini oluşturan modernliğin de vaatlerini tüketmesiyle sonuçlandı. Ardından zuhur eden postmodern sürecin ise, Batı uygarlığının yeni bir meydan okuma geliştirme girişimi olmasından çok, modern Batı uygarlığının büsbütün çöküşünü erteleyen ve bu arada yaşanan uygarlık krizinin üstünün örtülmesine imkân tanıyan yanıltıcı, yanılsatıcı bir süreç olduğu artık şimdi çok daha belirgin bir şekilde gözlenebiliyor.

Gelmek istediğim nokta şurası: Dünya büyük bir medeniyet krizinin eşiğinden geçiyor. Batı uygarlığı yaşadığı krizi, dünya üzerinde her bakımdan hegemonya kurmayı başardığı için ve bu süreçte başka medeniyetlerin varoluş şartlarını da yok ettiği için, bu kriz, küresel bir krize dönüşmüş durumda.

Önümüzdeki 50 yılın, hele de 100 yılın dünyasının nasıl bir şekil alabileceğine ilişkin çok somut göstergelere sahip değiliz. Ama yaşanan küresel medeniyet krizinin dünyayı yeni oluşumların ve tabii muhtemelen büyük ölçekli yeni çatışmaların eşiğine sürükleyeceğini söylemek de bir kehanet olarak görülmemeli. Bu çatışmalar, klasik askerî ve topyekûn savaşlar şeklinde tezahür etmeyebilir. Fakat her hâlükârda dünyamızın büyük bir belirsizlik dönemecinin tam ortasından geçtiği çok aşikâr.

Yaşadığımız medeniyet krizleri, imkânları ve sonuçları
İşte bu süreçte, İslam’ın 50 yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde küre-ölçekli bir medeniyet sıçramasını nasıl olup da gerçekleştirebildiğini vuzuha kavuşturabilecek derinlikli, kapsamlı bir okuma, anlamlandırma çabasının sonunda elde edeceğimiz verilerin, geleceğin dünyasında İslam’ın güçlü bir medeniyet sıçraması, üçüncü bir medeniyet dalgası gerçekleştirebilmesinin ipuçlarını yakalamamıza imkân tanıyabileceğini söyleyebiliriz.

İslam tarihi boyunca Müslümanlar iki büyük medeniyet krizi ile karşı karşıya kaldılar. Birinci medeniyet krizi, Moğol istilası ve Haçlı Seferleri sonrasında yaşandı ve bu kriz, esas itibariyle siyasi bir krizdi. Birinci medeniyet krizini, Selçuklu medeniyetinin mayasını kardığı, bir boyutunu Gazalî-Râzî geleneğinin, diğer boyutunu da İbn Arabî-Mevlânâ çizgisinin teşekkül ettirdiği rûhî, ahlâkî ve estetik sütunları üzerine temelleri atılan Osmanlı medeniyet sıçramasıyla aşmayı başardık.

Osmanlı medeniyet sıçraması, tarihte ilk defa Müslüman dünyada Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akîdesinin İslam medeniyetinin omurgasını oluşturmasını, İslam coğrafyasını ilk defa siyasi olarak birleşebilmesini ve fikrî bakımdan da ilk defa tasavvuf başta olmak üzere fikrî bakımdan sahih ve özgün İslam düşüncesi çatısı altında toplanmasını mümkün kılan uzun soluklu bir sulh, adalet ve barış döneminin, hem hâkim olduğu bütün coğrafyada, hem de hinterlandında egemen olduğu bir medeniyet sıçramasıydı.

Şu an ikinci büyük medeniyet krizinin tam ortasındayız: Avrupa’nın modernlikle birlikte geliştirdiği meydan okuma, mevcut bütün medeniyetleri ya tarihten sildi ya da hadım etti. Avrupa’nın istilaya dayalı meydan okumasından İslam medeniyeti de nasibini aldı ve İslam medeniyetinin yegâne temsilcisi Osmanlı’nın başlangıçta toprak kaybetmesiyle başlayan ve zamanla savunma ve ardından yenilgi psikolojilerinin zuhur etmesiyle sonuçlanan ikinci medeniyet krizi, Müslüman toplumların entelektüel özgüvensizlik sorunu yaşamalarına, hem İslam hem de Batı veya dünya algısında büyük yırtılmaların yaşanmasına yol açan epistemolojik ve ontolojik kopuş sorunu şeklinde tezahür eden birincisinden daha sarsıcı bir medeniyet krizidir.

Müslüman dünyanın bir fetret dönemi yaşamasına yol açan bu krizin büyüklüğüyle orantılı olarak imkânlarının da büyük olduğunu vurgulamak istiyorum. Özellikle de yazının başından bu yana tahlil etmeye çalıştığım küresel krizin derinliğini göz önünde bulundurarak bu tespiti yapıyorum. Batı uygarlığının geliştirdiği meydan okumayla birlikte mevcut medeniyetlerin varoluş imkânlarını neredeyse ortadan kaldırması ve yaşanan krizin küresel bir medeniyet krizine dönüşmesi, İslam dünyasında yaşanan açmazları aşabilecek bir varoluş sürecine girmeyi başardığımız andan itibaren bütün dünyanın varoluşsal sorunlarına çok yönlü ve çok katmanlı cevaplar üretmemizi mümkün kılabilecek küresel bir üçüncü medeniyet dalgası geliştirebileceğimizi haber veriyor bize. Bu süreç, zorlu, uzun soluklu ve bedel ödemeyi göze almamızı zorunlu kılan varoluş yolculuğuna soyunmayı dayatıyor bize. Dünya bize bakıyor; bizim de bize, kendimize bakmamızın tam zamanı şimdi.

Buraya kadar yaptığım “bu zihnî yolculuğun İbn Battuta ile ne tür bir ilgisi ve ilişkisi olabilir acaba?” diye sormayacağınızı umuyorum. Çünkü İbn Battuta’yı okuyabilmek, anlayabilmek, aynı zamanda onu yeniden-üretmekle mümkün olabilir. Bu durum, sadece İbn Battuta gibi şahsiyetler için değil, İslam düşünce ve sanat dünyasının kurucu ve öncüleri olan diğer şahsiyetler için de geçerlidir. Ama bu tespitim, buraya kadar yaptığım tahliller bağlamında özellikle İbn Battuta için geçerlidir. Neden?

İşte yazının bundan sonraki bölümünde bu sorunun izini sürmeye çalışacağım.

Medeniyetin iki ekseni
İslam’ın insanlığın kadim medeniyet coğrafyasının bütününe adeta yıldırım hızıyla yayılışı, öncelikli olarak, İslam’ın yaratıcı, kainat ve insan tasavvurunun hem sade, hem de o sadeliği üreten deruni bir mahiyet arzetmesinin bir sonucuydu. İslam’ın kelime-i tevhid’de özlü, kelime-i şehâdet’te biraz daha tafsilî bir şekilde özetlenen tevhid ilkesini oluşturan birinci şehadet, İslam medeniyetinin yaratıcı ruh’unu, ikinci şehadet ise kurucu irade’sini oluşturuyordu: Medeniyetin hayat bulabilmesi ve hayatiyet kazanabilmesi, birinci şehadette kaynağını ve ifadesini bulan tenzilî ayetin, ikinci şehadette bizatihi Hz. Peygamber’de (s.a.v) temsil edilen tekvinî ayeti keşfedecek bir fetih ve keşif yolculuğuna çıkılabilmesiyle mümkündü. Sema’dan arza tenzil edilen vahyin hayat olarak teşekkül ettirebilmesi için, yaratıcı ruhla donanan müminin kurucu irade şuuru geliştirmesi, yaratıcı ruhun sunduğu şiarları şuur hâline getirmesiyle birlikte yeniden arzdan semaya yükselecek bir şiir yolculuğuna, seyahatine çıkabilmesi gerekiyordu.

İşte Yaratıcı ile yaratılan arasında kurulan bu doğrudan irtibat sürecinde geliştirilen doğurgan mükâşefe seyahati, insanın, âlem içindeki yerini, konumunu aşikâr bir şekilde tayin edebilmesini, bir sekînet ruhu geliştirebilmesini, asil bir akl-ı selîm, kalb-i selîm ve zevk-i selîmle donanarak arzdan semavi âleme yapılan keşif yolculuğundan devşirdiği yemişleri bütün âleme arzetmesini mümkün kılıyordu.

Müminin seyahati, öncelikli olarak semavi âleme yapılan bir varoluş seyahatiydi: Bir Allah’a hicret yolculuğu. Bu yolculuğun gerçekleşebilmesi, Allah’ın isimlerinin tecellilerini tekvinî âlemde, hem enfüse doğru yapılan dikey yolculukla hem de âfâka doğru gerçekleştirilen yatay yolculukla mümkün olabilirdi.

İslam medeniyetiyle birlikte insanlık tarihinde ilk defa insanın hem âlemin enfüsî ve âfâkî derinliklerine hem de Yaratıcı’nın semadan arza tenzil ettiği tecellilerinin mazharlarına ve tezahürlerine yapılan seyahatin koridorları sonuna kadar açılmıştı.

İşte İslam medeniyetindeki seyahat literatürünün ve şehrengiz geleneğinin gerisinde, insanın Yaratıcı’ya ve âlemin hazinelerine yapacağı varoluş ve varkılış yolculuklarının kapılarının sonuna kadar açılmış olması, sekînet hâlinin öncelikli olarak Müslüman şahsiyette, oradan da Müslüman vasatın her alanında iskân etmiş olması hakikati yatıyordu.

Bu temeller üzerinde tek...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bir medeniyet yolcusu İbn Battuta
« Posted on: 25 Nisan 2024, 23:05:59 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bir medeniyet yolcusu İbn Battuta rüya tabiri,Bir medeniyet yolcusu İbn Battuta mekke canlı, Bir medeniyet yolcusu İbn Battuta kabe canlı yayın, Bir medeniyet yolcusu İbn Battuta Üç boyutlu kuran oku Bir medeniyet yolcusu İbn Battuta kuran ı kerim, Bir medeniyet yolcusu İbn Battuta peygamber kıssaları,Bir medeniyet yolcusu İbn Battuta ilitam ders soruları, Bir medeniyet yolcusu İbn Battutaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes